24 Aralık 1936 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

24 Aralık 1936 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

8 Sli salik ri Mu uhateleletli i 9E 4 — il Yazanlar ; ingiliz ordusu havas zabitlerinden Kenneth Provn Collins, Meşhur seyyah ve muharrir Lovveli Tnomas Kudüs az kalsın gidiyordu Türkler kahramanca hücum ettiler, şiddetli topçu mania ateşini yararak hatları geçtiler | Todd Şamdaki umum! karargâbta, Ynnda korkunç bir yara izile oturuyor- En #on görüştüğümüzde böyle bir rası yoleti, Arabistandan şimale doğru yaptığım İgınca bir yol.uluktan sonra Şama | fatmış, Toddun sorduğu bütün suallere vap vermiş, ve Loransla geçirdiğim ona anlatmıştım. İ teraların hepsini in de kendisine: — Bizim ordu ne yaptı Ve sana ne Diye sordum; — Olabilmesi hatır ve hayale gelecek her şey oldu. Az Akalsın Kudüs şehri- ni tekrar Türklere kaptırıyorduk ; buna kil kalmıştı. Dostum Kontes Varbuta ile karşılaştım ve vuruldum. Beni o ka- dın vurdu, Bu başlangıçtan sonra. olup biteni anlattı ; Siz Filistinden ayrtlırken biz Kudüs- ten Yalaya kadar uzanan bir hat tutu- yorduk. Fakat bu cephe emniyetli ol- maktan çok uzaktı. Falkenhayn ise mağ Plistinde bir Türk siperinde Kücümeü” Kasrlık, (Ön sıra ateş açıyor; orla iüp olduğuna kanaat getirmebişti. Mu-| kaddes şebri' ele geçirmek için bir daha, teşebbüse kalkıştı; elinde ne varsa, Üs- tümüze fırlattı; Bemen de muvaffak olmak üzere idi. Fakat olamadı. Bu te- şebbüs Türklerin bütün harpte yapmış oldukları hareketlerin en kahramancası idi. Türkler topçularımızın açmış olduk- İarı en şiddetli mania ateşlerini yararak geçtiler, makineli tüfek müdafaalarımızı altüst ettiler. Onları toptan katliğm yaptık; buna rağmen gene de siperleri- mizin tepesine kadar geldiler. Evvelâ el bombalarmı Üstümüze yağdırdılar. Sonra da süngü hücumuna kalktılar. Gerçi taaruz dalgasını kırd'k ama, bunu yaptığımız zaman Türkler Kudüs du- varlarından ancak sekiz kilometre öte- de bulunuyorlardı. Bu mesafe, hele gel- mesi muhtemel olan hadiseelre göre pek yakındı. Harbiye nezareti Allenbiye müallem askerlerini elinden çıkarmak iktimalle- rini ihtar etmişti. Bunların ilk verilecek emirle Fransaya taşınmağa hag:r tutul malarma dair emir verilmişti, Talimli asker yerine Filistin ordusu acemi efrat- la takviye edilecekti. Şama doğru İler- lemeği düşünmeden evvel bunları ta- lim ve terbiye etmek lâzım gelecekti. Daha fenası da var; müdafaa hattımız talim ve terbiye devresinde müdafaa edilemiyecek kadar zayıftı. En göze batan muvaffakiyetsizli- ğimizin birisi: Erika ile Şeria nehrini elde tutmakta aciz göstermemizdi. İkin- ci şüpheli bir noktada Yafa şehri idi, Dilimize çeviren: A. E, HAYATI EHEMMİYETİ HAZ AKINLAR Bu iki noktadaki vaziyetler, eldaş “Talim ve terbiye görmüş kıtalar bulün- duğu halde bile kötü idi. Hele âcemi kr talarla buralarını ve akn terimizle ka- zandığımız toprakları elde tutmak büs- bütün imkânsız olacaktı. Muallem efras dı kaybetmeden evvel bir şeyler yapmak mecburiyeti vardı. Allenbi bunu yaptı! Türkleri mühim noktalardan geriye itmek ve Kudüsü korumak için bir takım akınlar tasarla. dı. Hazırlıkları gözden geçirmek için sahile uçtum ve Yafanın hemen gerisin deki bir tarlaya indim. İlk karşılaştığım şahıs Peter Durmmont oldu. O da bap ka bir tayyare arıyordu. Sordum: i (Devamı var) | Lavrensin kerdisini dinliyelim si — Mınkacıları ba'içedeki tahta atra- lara oturttuk. Vilson onlara cigara da- ğıttırdı. Biz de yukarıya, biraz serin « lik ve rüzgâr için pancurları açık, bal konlu yemek odasına çıktık. Sofrada herkse yerini alınca, bando da Abdullahın maiyet efradınm kılıç ve tahancalarının tehdidi altında, her âletten başka bir ses çıkarmak şariile, kalbe hüzün verici yanık havalar çal- mağa başladı. Kulaklarımız gürültü - Biras da Alman havalarım işitir. ( Yaver balkona çıktı ve bandoculara) türkçe bağırarak Avrupa hâvaları çal- malarımı emretti. Mızıka “ Almanya her şeyin Üslündedir,, marşına başlar büş-! lama: Şerif Hüseyin de telefonu çala- rak s'yafetimizdeki musiki milsame - resini dinlemek arsusunu izhar etti. Birkaç Alman havası daha istedik. “Bin feste Burg” u çalmağa başla. dılar, Havamn tam ortasında trampet ve davulun akordu bozuldu. Ciddenin rütubetli havası derileri gevşetmişti. Ateş için bağrıştılar, Vilsonun hizmet çileri saman ve ersak sandıklarını tahtalarından bahçede bir ateş yaklı- Jar. Davul ve Ee ateşin alevle- ti üstünde çevrildikten sonra vidaalm sıkıştırıldı. Bando da “Hymnof hate” parçasına başladı. Hiçbirimiz bu pars çada hir Avrupa nağme ve ahengi 30 semedik. Sofrada birisi Abdullaha: — Bu bir matem marşıdır! Deyince, gözleri faltaşı gibi açıldı va suratı ekş'di. Storrs homen imdâda ya tişerek milkâlemeyi değşitirdi ve or « talığı neşeyle hande içinde bıraktı, Yemek artıklarım memnuniyetleri « mizle birlikte zavallı bitkin ve yorgun mıaıkacılara gönderdik. Jitifattan siyade uykuya muhtaç 0- lan bu zavallılar çadırlarına gitmele- #wa bomba atıyor, arka sıra hücum emri bekliyor). 276 GÜZEL PRENSES Lâlenks, kucağındaki çocuğu öptü. Sonra: — Hayır, hayr, dedi. Böyle bir ço. cuğun öldürüleceğini hatırıma bile ge- tirmek istemem. Bakınız ne kadar da güzel Böyle güzel bir çocuk binde, bel ki milyonda bir bulunur, Anna, çocuğu dikkatle gözden geçir- dikten sonra sordu; — Bu çöcuk sizin mi? Pek beyaz ve güzel. Halbuki siz esmersiniz. — Evet, bu çingene çocuğu olmadığı gibi henim kızım da değildir. Akrabası.; pin kim olduğunu söylemek istemiyo- rum, Bunu bize bir akşam (İhtiyar ve şirkin bir kadın getirip elli franga sat- mıştı. Kabilemizin reisi olan adam, ço. cuklarımızın çokluğundan bahsederek istemedi. Fakat çocuğun yüzünü görünce almaktan bir türlü vazgeçeme- di. Küçüğü çok sevdi ve kendi evlâdı gibi büyütmeğe başladı. e Ölürken son sözlerile bu çocuğu bana emanet (etti, Bir anne gibi çocuğa bakacağıma yemin de ettim. İşte bunun içindir ki ona bir anne gibi bakıyorum. Fakât Ooçok bed- baht bir çokcukmuş ki benimle beraber haydutların eline düştü. Arna, merakla sordu — Bunu size satan ihtiyar kadm aca. ba ço:uğu nereden almış? Belki de ak- rabasmdan çalmıştır? Kimbilir anası ve babası ne kadar üzülmüşlerdir. — Zannetmem. Bir anne daima do- Burduğu çocuğa dört gözle bekar. Onu biran zösünlün önünden bir tarata ayır- maz, Öyle sanıyorum ki bu çocuk, gay- #imeşru bir birleşmenin o mahsulüdür. Annesi hüyütmek için ihtiyar oOkadma wermiş olacak ki o da bakmaktan usa- Mp getirdi, bize sattı. — Evet, böyle anneler de vardır. — Sonra öyle , saniyorum ki bu ço. cuğun mensup olduğu aile hayli zengin. — Ne biliyorsun? — Boynunda altın kordona takılmış elmaslı bir madalyon var, Lâlenka. böyle söyliyerek gocuğun boynundaki madalyonu elbisesinin dg na çıkardı. Anna, bu madalyonu görür görmez yıldırımla vurulmuşa döndü Çünkü bu madalyonu tanımıştı. Bu kü- çük çocuk Prenses Veranın ona verdiği ve onun da nehir kenarında o bıraktığı zaman kaybolan ço:uktu. Gözleri büyü müş bir halde heyecanla (O söylenmeğe başladı: — Bu madalyonu, bu madalyonu ben tanıdım. Aman yarabbi. Bu ne tesadüf, Evet Lâlenka, hakkın var. Bunun anne, si çok merhametsiz bir (kadındır. Bu masurcun uğradığı uğrayacağı bütün felâketlere annesi sebep olmuştur. Onu biraz bena ver de seveyim, Vah zavalir yavrucuk.. Sonra, Lâlenkadan aldığı çocuğu öz evlâdı gibi göğsüne (bastırıp sevdi ve bir tarsftan da hıçkırarak ağlamağa beş ladı. Bu çocuğu kucağına aldığı günden beri başlayan felâket ve kahır bugüne kadar bir türlü dinmemiş, biribirini ta- kip etmişti. Lâlenka, Annanın çocuğun boynun- daki madalyon karşısında (gösterdiği heyecandan mütehayyir bir halde küçük Elzayı kucağına alarak çadırın bir köşe sine çekildi. Annanın çocuğa sahip çık. masından korkmuştu. Böyle düşünerek madalyonu gösterdiğine âdeta pişman oldu. Fakat Annaya, çocuğun . ailesine dair sualler sormaktan da kendini ala- madı; — Bu çocuğu tanıyor muşun? Evvel ce gördün mü? — Bana bunları sorma Lâlenka, Çok GÜZEL PRENSES 273 sonra nehire atridı. Ben gizlendiğim yer den çıkarak çocuğu aldım ve çingenâlere sattım. Anna nehirden kurtarıldı, fakat çocuk ortada bulunmadığı için onu ken isinden evvel nehire atarak (o boğmuş olduğuna hükmedildi. İdama mahküm oldu. Kizcağız birkaç hafta sonra idam edildi, fakat ölmedi! Kral, gençliğinde işlediği (o bir hata- dan doğmuş olduğunu sonradan öğren. diği Annanın adı geçince müteessir ol- muş, kendi öz kızı olan bu biçareyi İ- damdan kurtaramadığını — hatırlıyarak gözleri yaşarmıştı. Fakat ihtiyar kadı. nın onun için “ölmedi!,, (demesi kralı bhayretten şaşkın 'bir hale getirdi. Hal buki o Annayı teşhirhanede tabutu için. de gözlerile görmüş, sonra da onu kral hanedanına mahsus kiliseye defnettir. mişti. Bunun için ihtiyar kadınm «öz. lerine inanmadı; — Nasıl, dedi, ölmedi mi? İşte yalan söylemeğe daha şimdiden başladın. Hal büki ben senden masal değil, hakikati Ginizmek istemiştim. Kadının sözlerini dikakle © dinliyen müşevir Zello da hayrete (düşmüştü. Çünkü Zello, evvelce cinayet mahkeme- sinde Amanın avukatlığını yapmış ve bu yüzden kral ile tanışarek onun mü. geviri olmuştu, Annanm © affedildiğine dair olan kralın emirnamesini hapisha- ne meydanına araba ile götürmüş fakat geç kaldığını, kızın cesedini idam seh- pasında sallanırken görünce anlamış. tı. ihtiyar Sosel, kralın son sözlerine de şu cevabı verdi; - — Müsaade ediniz hükümdarım. Sözlerimin doğruluğunu isbat edebili. rim, Anna Paskal idam edilmek İsten- miş, fakat kat'iyyen ölmemiştir. Nasi olmuş bilmiyorum, Bu cellâdın vazifesi ni iyi ifa etmemesinden ileri gelmiş ola. bilir. Fakat herhalde ölmemişti, Çünkü siz düşes Vera ile beraber teşhirhanede Annanm tabutu başında dua (ederken bile o yaşıyordu. Gözlerinizle gördüğü nüz Lir ceset değil, canlı bir vücut idil Kral, höyük bir dehşetle“yerinden sıç radı İhtivar kadına bağırdı: — Yalan > söylüyorsun, o ölmüştür. Fakat sen benim teşbirhaneye gittiğimi nereden biliyorsun. Hem maderıki ta- buttaki ceset değildi de sonradan ne, Gen dirilmeği? — Dirildi hükümdarım, dirildi, Fakat düşes Vera onun Üzerine atılarak boğa- zıni sıktı! Önu tekrar Oo kucaklayıp tas buta yerleştirdi. Bu defa Annayı bakika ten öldürdüm sanıyordu. Fakat o. E- vet o gene ölmemişti, ölmedi! Ben bü- tün bunları gözlerimle gördüm! Kral, mosmor kesilmişti. Bu kadm ne müthiş şeyler söylüyordu: — Yalan, dedi. Sen rüya görmüş ola» caksm. Çünkü teşhirhanede benimle kı. 2m Veradan başka kimse (o yoktu, Sen nasıl olur da bizi orada gözlerinle gör- müş olursun. Bunun üzerine ihtiyar Sosel, teşhir- baneye nasıl girdiğini, tabutun üzerine konduğu masanın altına nasıl saklan- mış olduğunu, kral memurlara talimat vermek için ayrıldığı sırada (OAnnanmn nasıl dirilmiş, sonra Vera (tarsfnıdan nasıl boğulmak istenmiş olduğunu bü. tün tafsilâtile anlattı. Nihayet (o kralm tabut başmda Annanın kendi kızı ol. duğunu düşes Veraya nasıl itiref etti. Gini anlatmca kral kadının sözlerine L nanmak mecburiyetinde kaldı. İhtiyar Sosel, bunlardan sonta Arna nm orman bekçisi ve eski nişanlısı Ed- vard tarafmdan kurtarılarak ormanda onun kulübesine getirildiğini, oğlu Zin, Tinea milsande olünmasım rica ettiler,

Bu sayıdan diğer sayfalar: