27 Mayıs 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

27 Mayıs 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

onun ilkah kabiliyetine malik olduğu Bütün dünyada AŞK Afrikada kadın pazarı EK eski değil, daha bundan an- cak elli sene evvel, Fransatın Bretony eyaletinde bir “eklen- me panayırı, vardı ki, orada evlenecek olan genç kizlar, mahalli ehlivukufun nazarları altında, lâkayit tavırlarla ge- zinirlerdi. , Bir de Rusyada senede bir defa kü- rulan bir “nişanlılar panayirı,, vardı ki, hanım nine masalları ve Rus baleleri bunların an'anelerini muhafaza etmiş-' lerdir. Fakat, hâlâ Afrikada bulunan kadın pazarları, nibayet bir baloya veya bu günkü Garden - Partilere o benziyen bu masum oyunlardan çok farklıdır. Bunlar esir pazarları değildir, hayır! Çünkü beyazın esareti yıkmışlar ve in- san ticaretini menetmişlerdir.. Fakat mademki bir kadın İstiyorsun onu elbet de satın alacaksın, çok gençse babasın- | dan kullanılmamış olarak.. Eğer büyük | bir fiyat veremiyorsan © zaman da en son sahibinden müstamel olarak, “Kap da şöyle hareket edebilirsin: Köyde ne zaman pazar kurulduğunu bi- liyorsun; oraya gidersin; her şey bulu- nur: Hayvan, tuz, kumaş, fildişi. Eğer taliin varsa ve oradan beyâzlar geç | mişse, gramofon da bulabilirsin. Kadın | da alırsın, Tabii tercihen gencini intihap eder- sin. Çünkü işte ve aşkta bunlar daha mukavimdir ve sana güzel erkek çocuk» Jar verir. Yaşını dişlerinin sağlamilık ve adedinden öğreneceksin. Bunun İçin sakm ağzınm içine bakmayı unutma! Küçük ve sert göğüslü birisini görünce, hemen acele edeyim deme. Çünkü onlar limonla ve balık safrasile yaptıkları bir ilâç sayesinde pazarın devam ettiği müddetçe göğüslerini genç göstermenin sırrını herkesten daha iyi bilirler. Eve dönünce hileli mal aldığının farkma | varırsın ama, iş işten geçör.. Geri vere İ mezsin. “Bakire olanlar çok bahalıdır. Onlar mezatla satılır. Alacağın kadın sada- kati vereceğin paraya göredir. Hatta, evine bir iki kadınla dönmen ihtimali de vardır. Eğer intihap ettiğin kızın baba- sı verdiğin paradân memnun kalırsa ve eğer satılması güç olan Şirkin Bir kızı da varsı, onu belki de sana imükület olarak cabadan verir. Bu vaziyette tali sana gülüyor demektir. Çünkü çirkini ev, güzelini de âşk işlerinde kullana- Bilirsin, Eğer bakire İse, onu evvelâ dostları- na gönderirsin ve ancak gebe kaldığı zaman evine alırsın, çünkü böylelikle ve sana erkek çocuk verebileceği isbat edilmiş olur. Fakat sakın karımı, “Akantis,, kralın. dan sönta almağa gitme.. Kral senede Eski Rusyada nişanlılar pazarı - Afrikada kadın pazarı - Laponyada esir damatlar - Seylânda erkekler bir çok kadın- ların kocası olabildiği gibi kadınlar da bir çok erkeklerin karısı olabilirler; fakat hâkim olan kadındır za RİN ame kim ae bir defa adamlârile beraber ormanından | çıkar ve kadın mevcudunu tazelemeğe gelir. “Mal, Jar arasında dolâşır. Bilezik seçer, sonra bir kadın alır, bir sifon in- tihap eder sonra tekrar bir kadın alır, bir üçüncüsünü, dördüncüsünü, beşinci- sini, Hadi saymayalım.. Çünkü kralın üç bin üç yüz otuz üç zevceye malik olması lâzım. Anlı yorsun ya o, pazardan geçtikten sonra senin oraya gidip kadın âraman saçma olur!,, Laponlar “İnsan evlenince bütün aileyi almaz yal, İşte çok işitilen bir cümle.. Maama- fih bunu söyliyenler, iddialarında ken- dileri de pek inanmış değillerdir. Bunun için bunu, sikintrir zamanlarında kendi kendilerine teyit etmek ihtiyacını dü- yarlâr. Çünkü, maalesef, çok defa “ülle- yi de almak,, mecburiyeti hasıl olur. Eski devirlerde kâbilenin itaati altma girmek asil bir hareket sayılmakla berâ- ber bugün kayın yederin itaati altına girmek ancak büyük bir aptallık eseri telâkki edilir. İlk asırların “patriarkal,, hayatını bir düşünün: Oğullar, karsl baba öta- ğa getirizlerdi; Evlât, torün ve hatta onun-Şocu la hep iHtiyar'aile reisinin gözü önünde ve himayesi altında. Kuş lardan hiçbirisi yuvasından sıvışmak ihtiyaç ve arzusunu duymaz. Her âile dan muhabbet sevgi ve hakkaniyetle bir devletti ve ihtiyar aile reisi tarafın- idare edilirdi. Aralarındaki sıkı bağlar onlar: daha kuvvetli bir hale getiriyor- du. Ne aile kav;gaar, ne de miraş gürül. tüsü vardı.. Bugün ise herkes “aileyi de alacak değilim ya?..., diye tutturuyor! e Lapon delikanlısı Nanuk, nişanles Samarayanın babasına lânet etmemek için, kendi babasına olan hürmetini ka. tırlamak metburiyetindedir. Nânukun fırtmalı bir havada ve de. nizlerin köpürdüğü bir gecede eni büjük tehlikeyi atlatalı tam dört yıl oluyor. Ana'ane: böyle emretmektedir: “bir erkeğin, sevgilisine cesaretini gösterme. si lâzımdir. Nanuk hafif “kayak, : ile kanatlı ba- lık gibi tepeden tepeye atiryordu. Sev- gilisi Samaraya, ite babası ve erkek kar- deşleri arasında, sessizce onu bekliyor. du. Nanuk dondurucu soğuktan kaskatı kesilen toprak kulübenin eşiğinde gö- züktüğü zaman, zafer kazanmış olan eski devir şöyalyelerini (o andırıyordu. Islak ve korkünç gece henüz arkasın- daydı, fakat o, bunu unutmuştu bile. Fok balığı yağından yapılmış kandilin verdiği kırmızımtırak ışığın altında, ağ- ları tamir eden Samatayanın bulunduğu kulübeye sevinçle daldı. — Herkese gelim, dedi, Samarayayı almağa geldim. Denizin bütün şeytan- Jarile mücadele ederek boğazı geçmedim mi? Geçen mevsimde - yapılan. - yazl i a yarışı kazanmadımı mı? En güzel kaya- ğımı Samarayanın babasına vermedim mi? Onu hakkettim, onu bana verin.. Ve Narnuk sevimli nişanlısına .doğru yürümeğe başladı, Fekat ihtiyar, güzel kızının bir hazine olduğunu biliyor. Vakıa Nanuk kıymetli bir gençtir ama Samaraya da güzeldir: Çıkıntılı; elmacık kemikleri, zalim ikli- min henüz sertleştirmediği tatlı ve kehlibar renkli derile örtülüdür. Yağlı saçları gürdür ve 6, bu saçları kürkten pomponlar ve deriden çemberlerle ci- vardaki kızların hepsinden daha iyi Laponyali bir delikanh süslüyor ve tarıyor. Fakat bütün buh- lar bir şey değil. (Çünkü pek yakında o da otuz yaşındaki diğer ihtiyar Lapon kadınlar gibi buruşacak, bütün güzelli- ğini kaybedecektir.) Onun asıl marifeti fok balığını, derisini yırtmadan parça- laması ve herkesten daha ustalıkla kö- pekleri kızaklara koşmasıydı. Bununla beraber ihtiyar, dest! izdivac talebini reddetmedi.. Sadece bir mühlet istedi. Kurnaz adar hiçbir fırsatı elini» den kaçırmıyor. İşte o zamandanberi zavallı Nanuk sevgilisinin babasına kur yapmak mec- buriyetinde kaldı. Dört senedenberi onun tütününü temin ediyor, kayıkla- nm ve balık ağlarını tamir ediyor ve kışın, buzların altmda uyuşmuş olan balkları yakalamak için buzu delmek İcap edince, bu işi de o yapıyor. İhti- yarla erkek çocuklar kutup ayrlarını avlamağa giderken, Nanuk da bilmec- buriye onlara refakat ediyor ve onun sayesindedir ki kurnaz ihtiyar bu avlar- dan, hiç de eli böş dönmiyor. İhtiyar bu mukaveleyi gayet mükemmel bulu- yor. Gençler ne zâman olsa evlenebilir- ler. Şimdilik damadın, kızını almaktan mütevellit yaptığı ziyanı ödemesi lâ- zım.. Nanuk bütün bunları memnüniyetle yapıyor ve bu, yavaş yavaş hiddetin ker disinde yeretmesine mani teşkil etmiyor Nanuk, nihmayet sabrı tükenerek sev. gilisini kaçıracaktır, Seylânda EYLAN! Hind. denizinin tık S rüzgârlarile okşanan, periler adası, rengârenk çiçekler ve güzel kokuların adasi, kıymetli taşlar ve garip nebatların adası, aşk mevzuubahs olunca, şiirsiz ada! Seylanlı kadın, kocasınm hakimi bir zevcedir. Bir erkekle evlenince, bu er- kek, kadının ailesinin emri altına girer? Onların evinde oturur ve onlar için ça- İrşır. Hiğbir şeye malik değildir. Hatta karısına bile! Çünkü kâtısı, canı istediği kadar erkekle evlenir? Bu, şüphesiz ka- Gün ilinin etahına vesile lu, gün Esnofla hasbihat Berberleri nedir, biliyormusunuz n umacısı “Temiz bir berber için ustura namus demektir, iyi bilin,, Yazan: A. Faik Güneri Bahsederken gafip bir şekilde onu kendimize mal ederiz: — Berberim! Çok değil yakın senelere kadar | “berberim,, diye yalniz evin erkeği bahsedebilirdi.. Şimdi “berberimiz,, oldi U. Zaman, erkek kadar kadına berberi mal etti. A e Belki onunla stk sık temasta ol. duğumuz için farkında olmuyoruz. Fakat berberler, berber dükkânları ve nihayet traş işi o kadar “değişti ki... Arada çok büyük fark var; Berberin “perukâr,, dan farkı ka dar büyük... Bir gün gene böyle bir yazı ve silesiyle Berberler Cemiyetinin rei- si İsmail Hakkı bana şöyle demiş- tt — Berberde aranan vasıflar hiç | bir meslek erbabında aranamaz. Ber ber ruhiyatçı, dünya ahyaline vakıf bir adam, avukatlara parmak ısırta- cak natıka sahibi her sorulana ce vap verebilerek bir bilgide olmalı ama her şeyden evvel ağzı sıkı ol malr.... Benim berberim — ben de mü- saadenizle ayni tabiri kullanaca- ğım — belki de böyle bir “allâmci cihan,, dır. Fakat muhakkak ki sıkı ağızlıdır. Yıllardır onda traş olurum, fakat başka müşterisinin “sırrmdan bana bahsettiğini işitmedim. Başka- larma da öyle olacak herhalde. Me- üs Leibözlünin üc çuk derdi önü da farkında değilmişim, © “Bir dokun bin ah dinle kâsei fagfurdan...,, ü Bizim berber de bir dokünmamı bekliyormuş. Traş ettiği gür sakal- mın şakaklarından aşağı son defa sıvazlayıp “sıhhatler olsun, u bas- tıktan sonra, muşamba minderin tersini çevirip bana buyur dedi. Bir taraftan peşkirin yakama ge- len kısmma pamukları Ukârken de. rin bir “OFI,, çekmesini fırsat bil dim. — Seni yordu galiba, * dedim. Sakal traşı uzun işe 3 O Kanıksamış bir eda ile cevap verdi: e — Hayır, yalnız sakallılar titiz olurlar da... Sonra gülerek ilâve etti: — Onları üzmemek için biz üzü lürüz işte böyle. Biran sustu. Sonra: gelin de anlıyana sorun, diye söze başladı. Kirk elli çeşidi vardır. * Uzak, pek uzak bir hayale ken- dini kaptırmıştı. Gözleri dalgın ken- i kendine © söylenir gibi devam etti: mi er süttneli ; seniye i Kâbe işi sakallar, Avrupai sakallar, Avusturyalı sakallarla Frarsova Jo- zefe benzer olacak gidon sakallar, sakallar, sakallar ama şimdi kaç ta. ne kaldı. Ancak üç tane sakallı müş. terim var. Eskiden bir berberin her şeyden evvel bilmesi lâzım gelen şey sakallıyr © traş etmekti. Şimdi kü bütün bu kocalar onlar için çelışir çabala; Aile reisi ölünce, “şefkatlı zevce, ko- caları arasından birişini intihap ederek onu aile reisi yapar. Sonra da kızlarile aynı hikâye başlar. Maamafih erkeklerin 'şini kolaylaştır ran bir kanun da yok değil: Onlar da aynı zamanda birçok kadın- ların kocast olabilirler! Böyle bir kadı- nın birçok kocası vardır, bir erkek de birçok zevcelere maliktir. Herhalde | şok mesutturlar ve.. Gayet tabii olarak | birçok gocul vardır! genç berberlerin bu işten haberi bile yok. Hayıflanarak başını salladı : — Bir höcalar vardı. Onlar da sarığı cübbeyi atmca sakalı da at- mağı nimet bildiler. Bahsi değiştirmiş olmak için: — Eh, dedim. Onun yerine bazı gençlerin favurileri kaim oldu. On- lari da yakıp yatıştırmak bir. hayli mesele olsa gerek... O, buna güldü ve tehalükle ce. vap verdi: — Oh, keşke böyle bin genç traş etsek. Siz onların itinasma, tu- Valet düşkünlüğüne bakmayın. İş. leri çok hafiftir. . Halbuki, yaşlılar öyle mi ya? Biz ne çekersek yaşlı. lardan çekeriz. İnsan ihtiyarlamağa başladıkça süse düşkün oluyor. Başka zaman bir aynaya bakmak istemiyen gün görmüş gözler burada kendini wzün uzun tetkik etmeğe mecbur kalırlar. Gözünü kapayıp otura- maz ya... Yüzündeki cizgileri, çöküntüle- ri, senelerin bıraktığı izleri görünce çileden çıkarlar, Öyle isterler ki buradan seneler ve senelerce gençle şerek çıksınlar, Yüzlerini habire ka» zıtırlar, pomatlar, kremlerle çizgile- rini örtmeğe calışırlar. Fakat, heyhat.. Elimizdeki vası- talar onların hayallerini hakikat yap mıyor. Dev aynası var ama insanı taptaze gösterecek bir ayna yok... çal kendi liye yaş kete muş olacak ki derin bir iç çekti. Son- ra: — Zaten, dedi. Su jilet çıkalı er- keklerde ne yüz kaldı, ne surat.. Ba- kın siz de jiletle traş oluyorsunuz. Halbuki ne fena, ne fena. Ustura- nın trâşı nerede jiletin nerede.. Us. tura insanın suratinı yamuk gibi ya- par yamuk.. Fakat jilet, teeddüp ede rim söylemeğe, hani hatırmıza bir sey gelmesin. Sözümüz meclisten dışarı... Buraya gelince durdu. Belli ki aklından şöyle hafif bir misal) arı yordu. Sonra bulmuş gibi: — İnsanın yüzünü tahtaya ben- zetiyor. Tahtaya, dedi. Ben jileti müdafsaya davran- dım; — Keşke berberler de jilet kul. lansalar. Ayni usturadan bu kadar kişinin traş olması her halde hiç de hoş değil. Benim bunu söylememle berbe- rimin yüzü hiç görmediğim bir şe kil aldı. kânını kapatıp bir an- da kendisini kapı dışarı atsaydım an * cak bu kadar kızabilirdi. Çok kızmış olmakla beraber, gene nezaketini el den bırakmıyarak atıldı: — Çok yanlış düşünüyursunuz, dedi. Çok “yanlış. Temiz bir ber- ber için usturası namusu demektir. O hastalık hüsule getiren bir vasıta değildir. Sıhhat temizlik getirir. Dertleri tazelenmişti: — İşte bunu belediye de anlamı- yor, diye öze başladı. Çel'er benim pudra çanağında fazla pamuk, maki nede kıl, su kabında kir arar. Halbu- ki bunlara lüzum yok. Bir berberin dükkâni daha dışarıdan insanm'yü- züne gülmeli. Böyle değil mi? Hoş bunu belediyeden bekle- meğe hakkımız yok ya. Bu bizim i- şimiz. Kendi işimizi kendimiz yap» malıyız. Berberler Cemiyeti böyle şeylerle meşgul olmaz ki... Saçlarımı tararken ilâve etti: — Eğer şu pazar tatili işini ba“ şarmasaydı bizim cemiyete söyliye- ceklerim çoktu ama... Nedense dist tarafını > söylemek istemedi, boynunu büktü: — Sihhatler olsun, <0

Bu sayıdan diğer sayfalar: