6 Temmuz 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

6 Temmuz 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tarihi macera ve aşk romarı Yorgunluklar, heyec Yazan: (Vâ - Nü) l anlar nelicesi derin bir uykuya daldım. Gece yarısı bir temas neticesinde heyecanla uyandım Gegen kısımların hulâsası Bin türlü entrikalardan — sonra, Gi. ridlilerin de Girldi muhasaraya ge- lon Türklerin de elinden kurtuluyo. ruz, Şimdi, İtalyaya dağrıu yol al- maktayız, Bindiğimiz yemide altı tane müstesna - oariye ile alfı tane fevkaldde köle var. Onlar da, biz de samanın papasına gidiyoruz. Şimdi bir işret aofrası başındayız. * & & Çok geçmeden daha içildi. Meclis, daha kıvamınt buldü. Kaptan ihtiyar bir adamdı. Gemiyi selâmete çıkar. mak için çök uğraşmış. Pek yorul. mMuş, “— İstedikleri bir şey varsa emret. sinler, Sevgili misafirlerimizi ağırla. mak boynumuzun borcudur!” diye ha ber yolladı. Ve yatmak müsaadesini istedi. Biz ona cevab verdik: lâzım değil, Eğer icab ederse haber yolladı. - Vo yatmak müsaadesini istedi. Biz ana cevab verdik: — Hayır teşekkür ederiz. Bir şey lâzım değil. Eğer icab ederse haber yollarız. Hattâ barona da dönerek:; « Siz de fazla rahatsız olmayın. Yatın., Herhalde yarın vazifeniz olacaktır. Onda kusur etmemelisiniz Adam,-bu sözlerden belki de bir e- mir manası çıkararak, kalktı, gitti. Şimdi artık biz bize kalmıştık. Kö, lelere ve cariyelere, bol bol şarap ik- ram ediyorduk. İçkiyi içtikçe onların hallerinden bir mahmuşlaşma oluyor. du. Açılıp saçılıyorlardı. Yalnız mad. deten değil, manen de... —- Hayır! Teşekkür ederiz. Bir şey Hepsi de, demin beğendiğimiz sarı saçlı kıza meftundu belli... Ona baka. rak içiyorlardı. Kaptanm bile bizden emir istemesi, bir işaretimiz üzerine baronun kalkıp gitmesi, kölelerle cariyelere, bizim bu gemi mukadderatı üzerinde ne derece nafiz olduğumuzu göstermişti. Esasen, Giridden geldikleri için, onlar da Os, manın mucizelerinden haberdardılar | $üphesiz... Bir müddet daha içtikten sonra, Oe- man kölelere: — Haydi, siz gidin yatın! . diye e. mir verdi. Artık genç kadınlarla baş başaydık. Onlarla konuştuk. Sarı saçlısı Ayda is. minde İsveçli kadınmış. Birçok yerle: re esir düğmüş. Nihayet döne dolaşa bu gemiye gelmiş. Gülüşü, konuşuşu ile bütün öteki kadmlara tefevvuk e- diyordu. Herkes kendi gördüklerini an latryordu. Faakt onun gördükleri an- latmakla bitmiyordu. Nihayet, Osman: — Haydi artık konuşmanın öteki kısmı sabaha kalsın. Yatalım! . dedi, Ben: — Çok isabet olur! . dodim. , Zira fazla içtik. Osman gülerek; — Cidden fazla içtik. Herkes oda. sında uslu uslu yatsın. Kimse kama. rasını şaşırmasm. Böyle söyliyerek, barondan aldığı anahtarlarla, bütün kapıları kilitledi. Ayda, ona: — Hay gidi Türk.. Ne kadar kis: kançsın! Fakat şimdi hıristiyanam, hı- ristiyanlar arasmda bulunuyorsun. Hele Avrupaya seyahat ediyoruz. Bu zihniyet orada sökmez! , diyordu. — Ben, her şeyden evvel, Osmanlı saraylarının mahsülüyüm. Kadınlar ve erkekler arasındaki İrtibat kesil. melidir! Lâtife geklinde söylediği bu sözlerin özünde biraz ciddiyet vardı. Kadınlar odalarına — çekildiler. Ox. man, onların da Üzerlerine kapıyı ki. litledi. — Bize emanetsiniz. Sizi sapasağ- lam papa hazretlerine teslim etmek vazifesiyle mükellefiz! - dedi. Baş başa kaldığımız zaman, ben o. na şu jhtarda bulundum: — Aman Osman! Senin bu hare. ketli beğenmiyorum, Herhalde bir takım fasit fikirlerin var, Sakın ha. Sonra ipliğimiz pazara çıkar, Mahut manastır hâdisesini biliyorsun. Postu. müzu zor kurtardık. Kendini zaptet. Nefsine hâkim ol. Osman:; — Sen müsterih ol. — Müsterih olmam vardır. — Nedir 0? — Bak ben senin lalanımı. Senin bu dünyada biricik sadık adamınım. — Öylesin, Eksik olma, — Benden bir şey istiyeceğim, — İste, — Fakat reddetmiyeceğine dair ön. ceden söz vereceksin. — Veriyorum işte, — ÖOn iki anahtarı bana teslim et. Kölelerle cariyelerin zaptı rabtı bana mevdu kalsın, Osman, bu teklifime karşt hiçbir i- tiraz yükseltmedi. Külçeleri bana u- zattı, — İstediğin bu kadar mı? — Teşekkür ederim, çocuğum, Doğ. rusu, ancak bu sayede rahat bir uyku uyuyabileceğim... Odama çekildim. Penceremi açtım. Küfür küfür bir rüzgâr esiyordu. Rahat bir uykuya daldım. Manastırda geçirdiğimiz he, yecanlar, bir taraftan papaslara, bir taraftan Türklere yakalnmk tehlike. si. sonra zavallı Ayeşciğin” uğradığı felâketli akıbet sinirlerimi yormuş bi. tirmişti. Horul horul uyumağa başla- dim. Lâkin uykumun arasında bir lemas için bir çare bissederek uyandım. (Devamı var) ©7 — Öayet acele hareket elmek lâzım. di Çözkü vakit bir hayli Nerlemişti. Odaya Bgirdi. Horgey bıraktığı gibiydi. Çekmece bölü Açık duruyordu. Kâğıtlar yerlerine — kondu. Fakat gizli çekmeceyi kapamak Iâzızıdı! Bu kapağı işleten Güğmeyi nasıl bulmalı? 98 —- Birdenbire ödadaki bütün ışıklar yandı. Kara gölge etrafına bakındı. Hiç kim 60 yok! Bu dâ ne demek? Kaçınağa hazırla : di fakat bir sas onü oldüğu yere — mihindi. Kapmın perdesi oynamış ve — tabancalı bir el aralıktan çıkmıştı. Sert bir ses duyuldu: — Kımıldamayın yoksa mahvolursunuz! 90 — Perde ' aralanmış ve fraki: — bir Adam, gözlerinde zaltm bir bakışla — içeriye girmişti. Dudax'arında iatihzalı bir tebeazüim e: Haber, okuyucuları — urasında-bir fıkra Mmüsabakası açmıştır. Gönderi Tecek fikraların kıss ve hiç olmazsa 47 işitilmiş olması lâzımdır. Pikralar, gönderenlerin Hmzaları yahut müstear adlarile neçredilecek ve her ey o ay içinde — çıkacakların en iyilerinden beşine mühtelif ve kıy, metli hediyeler verflecektir , gönderiniz. L Rekor İki otomobil fabrikatörü konuşuyor - lardı; Biri anlatıyordu: — Benim fabrikamda işler ©o kadar çabuk yapılır ki, ilk parçası hir amele- nin eline geçtikten bir saat beş dakika sonra fabrikanın kapısından - otomobil hazır olarak çıkar, Bunun üzerine öteki fabrikatör gü - lümsedi ve: — Bu bir şey mi? dedi. Benim fabri- kamda işler daba çabuk görülür. İlk par çası bir amelenin eline geçtikten bir saat beş dakika sonra otomobil caddede bir adam çiğner., F. KİNT Balıklar niçin konuşmaz — Bana balıkların niçin konuşma - dıklarını izah edebilir misin? — Bunu bilmiyecek ne var? — Suyun içinde siz konuşabilir mi - siniz?. KENAN Çatlatacaktım ama.. — Hoca camide vazederken, bir kim se şadaka vereceği zaman 70 şeytan mu- sallat olur, şayet vermeye muvaffak o . lursa şeytanın yetimişi de çatlar de . mesi üzerine cemaatten biri hemen kal- kıp civarda bulunan evine gider. Bir miktar erzak ak “apıdan çıkacağı esnada karısı r, kendin yiyecek buldun da bir de fukaraya erzak götü - Tüyorsun diyerek elindekileri kapıp ko. casını kapı dışarı eder. Adamcağız, meyusen camiye avdet ettiğinde vaiz sorar: — Galiba 70 şeytanı çatlatem | Beriki mahzun bir tavırla; — Çatlatacaktım âmma anaları kapı . da yetişti, elimdekileri aldı, cevabında , bulunur. NECDET Tersine dikmiş Bir köyden olan iki deli — kasabanın minaresini çalmağa karar verir ve gece işe başlarlar. Kazma — gürültüsünden bekçilerin haberi oluür. Ve bunları ya - kalayıp ertesi güm müftünün divanına çıkarırlar. Bunların deli olduğunu an - İryan müftü: — Tohumundan verin de kendileri de yetiştirsin. Hademe bunlara biraz havuç tohu . mu veri. Deliler sevinerek en iyi tarla . ya ekerler. Bir iki ay sonra biri: — Arkadaş minaze çılsmadan şunları taksim edelim, herkes malar sulasın, budasın, hem istediği yere diksin, diye birini çekerki yarım metre bir havuç.. — Arkadaş, herif tamamen — doğru vermiş amma, biz tersine ekmişiz. Lütfi Gurdal Kibar hırsız — Siyah centilmen Merhaba! Dedi ve yavaşça odanım orlasına — kadar yürüdü. Kara gölge, gizli çekmeceyi tam vak tinde kapadığı için seviniyordu. Fakat vazi yeti ne de olsa ümitsizdi. 100 — Odayı kısa hir sesdizlik — sardı. Baron Nöyfeld, yüzü maskeli olan bu garip | adamı süzmeğe başladı. Kara gölgeye gelin l ©ce, Ümitaizliği biran içinde — zail — olmuştu. . cevap veremiyor, Sanki facianm azametini idrak ede - miyordu. Zaman zaman vücudunda tit. remeler oluyordu. Patris, bir aral:ık ba. gını kaldırdı, karısına baktı, Sonra, sor- dut — Gerdanlığın nerede? Dominik artık hiçbir şeye ehemmiyet vermiyen bir gesle cevap verdi: — Çülınmış olacak.. Her halde onu boynumdan — koparırlarken — olmuştur. Ve boynundaki yara, ttrmık izlerini gösterdi. Patris haşyetle sordu: — Çalmdı ha. Bunu yalnız şoför.. Jülo denilen herif yapabilir. Demek oydul. Dominik şiddetle itiraz etti: —Hlayır.. Hayır olamaz, imkânı yok. Vakıâğ birkaç defa bana doğru gelirken gördüm.. Lâkin hiçbir zaman bana yak-. Jaşamadı. Her sefetinde geri itildi. E. minim o değil!.. Dominik, sanki kendisin de ikna et. mek ister gibi, üimitsiz çığlıklarla konu şuyordu. Patris gözlerini karısının göz. yerine dikti. Boğuk bir sesle: — Onun olmasını tercih ederdim, de- di, zira, o değilse başkasıdır. Ya Antu- an... Ya Rişar., Genç kadının gözlerinden bir bulut geçer gibi oldu: — Hayır. Onlar da değil.. Sesin Patris.. Yalnız sen!.. Bir süküt oldu. Sonra Patris zahiren sakin bir hal ile karısına yaklaştı, ona eğildi ve alçak bir sesle: — İyi hatırla, dedi, bilmek istiyo . rum.. Her halde hatırlaman lâzım.. Bir adam seni kollarına aldı.. Ağzı ağzına değdi.. Sonra.., Sana malik oldu.. Dü . şün, Bu adamı tanımamaklığın ola - maz... Bilmek istiyorum.. Cevap ver.. Ve Patris kendi kendini bile isyana sevkeden teferrüata kadar vararak ka- rısını, müthiş bir istintaka koyuldu.. Sorduğu suallerden büyük bir İstırap duyuyor, fakat bu istırabın hakikate varmak için olduğunu anlıyor, israr ediyordu. Dominik bu iğrenç suallere karşı ne diyeceğini bilemiyordu, uta . nuyordu, titriyordu. Nihayet: — Patris, dedi, rica ederim.. Neden "bizi,, işkenceye koyuyorsun! Bu yap. tığın şey müthiştir. Yarabbi ne kâbus! Sus! Konuşma! Dayanamıyacağım!.... Çıldıracağım! Susalım.. Ve sustular.. Lâkin bu süküt, ağır, heyecan, şüphe, tiksinti dolu bir sü « küttu.. Dakikalar geçiyördu ve yavaş yavaş Dominik gecenin yorgunluğu, heyecanları ile bitap, uykuya daldı. Patris bir türlü uyuyamıyordu. Göz - leri apaçık,,bakışları boş, odada dola . şıyordu. Şimdi artık sabah ta- olmuş - tu. Zaman zaman, pencereden, Parisin muhtelif manzaralarına bakıyor, bazan da uyuyan karısına dönüyor, bir koltu- ğa yığılmış, boynu bükük, ağzı yarı a- çık Dominik için “nasıl uyur, uyuya « biliyor,, diye düşünüyordu. Bununla beraber onun da heyecanı azalmıştı.. Yorgunluk onu da bitirmiş « ti.-Şimdi artık sakin düşünebilirdi. Bir tahkikat yapıldığı takdirde, çayırdaki rezalete iştirak ettiklerinin meydana çıkmamasını temin için alımacak tedbi n 5 Genç kadın kocasının sorduğu suallere | Nakleden: fa. kızarıp titriyordu ler vardı ve alınması lâzımdı. Patris # partrmandan çıktı: Garaja indi. Otomür bilindeki şampanya şişelerini saydı. Beş şişe kalmıştı. Onları aldı, bif başka yere götürdü., Otomobile döndül Her taralını yıkadı, toprak, kum izleri ni kaybetti. Döndü, karısırın odasınl baktı. Dominik o yökken, uyanmış, 0f* talıktan yırtık elbiselerini kaldırmışı kendisi de yıkanmış ve yatağına uzan * mıştı. Patris de yattı. Kimse onların bu ;ı-! ce sokağa çıktıklarını ve sabahleyin & ve döndüklerini bilmemeliydi. Hiç bif yey, © gece yaşadıkları faciayı ifşa et * memeli idi. , » Şimdi, ikisi de geniş yatakta, biribir” lerini o kadar okşadıkları bu yataktâı yanyana, hareketsiz, gözler açık, uzatv FISİL ÇAŞÇ GOPOTEANŞZ UOULZ wero opan SapınAna serrraran mA vown aerın ÖPÜ BOVSU ODULLARI — #4puorr meş yatıyorlar ve her zamanki tabil u« — yanış saatini bekliyorlar. O saat gelit” ce kalkacaklar, sanki gece, hiç bir şef olmamış gibi, gündelik hayatlarına bağ” lıyacaklar., Konuşmuyorlar, Artık biribrlerint sSöyliyecek bir şeyleri yok.. Hayatları « nın sonuna kadar, bu müthiş şeydef bahsetmiyecekler, fakat onun yıpratı * cı hatırası her zaman Üzerlerine kir rat gerecek, duramadn onlara kâbuf Tar yaşatacak, bu artık hayatlarına gif miştir, iyileşmiyen bir hastalık gibi huzuriyle daima, ölüm saatine kadâf hayatlarını zehirliyecek.. Sabah, gazetelerinden hiçbiri gecekl hâdiseye dair bir şey yazmıyordu. Esir sen yazamazlardı da, Zira, o saatte ki de çoğu çıkmıştı. Fakat, öğle üzeri çıkan gazeteler, “son dakika,, başlığı Üf şu satırları neşrediyorlardı; “Bu sabah, Senm — Jermende, orman” da, “Yeşil Çayır,, meyhânesi ciyarındA bir kadın cesedi bulunmuştur. Kadınıf yeni öldüğü anlaşılmıştır. Tahkikat y& pılmaktadır.,, 'TAHKİIKAT “Yeşil Çayır,, kır meyhanesi, ormd * nın ortasında tariht “Muette,, şatosuff giden yolun biraz ilerisinde idi. Burası vaktiyle bit bekçi kulübesi idk Feliks Dorlodu isminde birisi, burasıff almış, bir ktrmeyhanesi haline sokmu$” tu, Ötesine, berisine küçük kameriyt * ler yapmış, geniş ve ağaçlarla dolu bal” çeyi, âşıkların randevusu haline koyâ * rak “Yeşil Çayır,, ın muvaffakıyetini t min etmişti. Yaz mevsimlerinde burası lebalef dolardı. Zevk ve sefahat âleminde do * laşanlar, maçları olmryan siyah ve be * yaz boksörler, tayyareciler, spor mö” raklılarr, garip huyları'olan delikanlı * lar ve yaşlılar, genç, daha ar genç V heyecan peşinde koşan kadınlar hef buraya gelirlerdi. Kır meyhanesinin hususiyetlerindef biri de, çayırın ortasında numara halif” de çok serbest dansların yapılması idi Bu çayır, asıl meyhaneden, elli altmı$ metre kadar ilerde bulunuyordu, sahk bi, masaları, ağaçların arasına, kamef” yelere dağıtmıştı. Böylece, çayır tabil bir sahne halinde kalmıştı. Bu çayif sahnesi de, yüksek ağaçların arasıtA koyduğu mal elektrik Jâmbalariyle ay * dınlanırdı. (Devamı var) ç çünkü karyısındaki adamın arkasından hic beklemediği bir yardımer — görünmüştü. Per denin arkasından bir kadın çıkmıştı. Başında Kkalın bir tülbend ve elinde ipekli bir boyun atkısı vardı. 101 — Baron kolunu indirerek tam ateş edecaği etrada, esrarengiz kadım, boyun ntkı Bını odun kafazına geçirdi. Kara — gölge de bir aıçrayışta üzerine atılarak uuıcıı': elinden âldı. Vaziyet tamamile — değişmlit Kâra gölge nazikâne bir tavrla: — Teğekküir ederim madam, dedı. Sisdt” Şuradaki perdelerin üzerinde gördüğüm donları istemek nezaketsizliğinde — buluft lr miyim? Evet, işte bu kordonlar.. HTOR HÖREYEYİ AvG SÖÇ TEPEVEK YOKOA UDURAYİ UUPYUZA

Bu sayıdan diğer sayfalar: