7 Temmuz 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

7 Temmuz 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ke 7 TEMMUZ — 1937 Her hakkı ablam Hadiye'ye aittir. Başka şeylerden bahsetmeğe f başladılar. Havadan sudan sözler. Fakat her ikisi de fikren çok meş» Suldü. Vakit epeyce ilerlemişti. Da- artık çocuğu götüreceği #iradâ | Yabancı kadın birdenbire Hayci be- Yin adresini surdu. Bu hale karşı Müzeyyen çok hay- **L etti Fakat bu hayretini hiç belli *tmedi, Lemi beyefendinin en yakm Yerabası olan bu kadın mı yoksa ge- *P Dikmene mürebbiyelik yapmak re talip olacaktı? Vaziyet haki- Say çok rTomantikti. Müzeyyen rdu. Kocasının çok uzaklarda oldu - Üüna süphesi olmıyan Neclâya bü - Yük bir dür'et gelmişti. Hatta evvel- p Socuğu alıp dışarıya, Anadoluya *cirmağı düşündü. : Uzun zamandanberi kendi maişe- tini kendi o kazanmağı öğrendi. © için korkusu yoktu. Fakat bu ka- Sirişla çocuğa iyilik değil, fenalık e3ğını anlıyarak bundan vaz - iz yi B.... oğlu Lem'i çocuğunun yük bir mevkii vardı. Çocuk mü « wrel bir tahsil görerek, tam mâ. Misiyle bir adam olacaktı. Fakat ya disi? İstediği kadar çok çalışsın X çocuğunun ve kendisini:i kar- d. © da belki! — doyurable - “ekti. Hayır! Çocuğu böyle büyük Menfaatlerden mahrum edemezdi, ei istikbalinin önüne geçmeğe yaktu. m elk hiç olmazsa babanın bulun- medi bir sırada çocuğuna malik ol- bir düşündü ve bunu kendinde ak olarak gördü. İse, VE git, >— DÖRDUNCU KISIM — ee en ük vapurun rasmdaki koltuğa yerleşmiş bek ufuklara doğru ba - "ordu, İstanbulun baharı bütün me hi re Mişti, Beyaz tüllere bürünmüş, Sibi ince bir sis tabakası altında Bo- di ni ye bir ri e e iğ yüreklere fes ves ç Neclâ tabiatın bu büyük kudre - “en uzak kalamadı. Sanki ruhu Rl br hanın gm uz r pen: ur mak tekrar hayata çıkmış bir ada- i pp vardı. Şu vapur kamara- . er Mİ atmağı € in ef edebiliyordu. endisine kanatlarını açan Rüdetten ttriyerek Hacer annenin İrini iner | km sonra önde geçirdiği günleri yüre . 'k okadı . a) Me bg acılık duymaksı İş rsadan uzaklaşırken yalnız bir asel a Ayşe ninenin şüfik arel san a Griş İtin | izi unun im üzere Kmde a Da niz vapuru- bir a maştı Fakat vapurda müthiş da,, 2 geçirmiş, sonra bir kaç gün My eden büyük bir zaafa uğra « dg det lüzum üzerine çağrılan demi genç kadının yola devam e tan, “Eğin, Samsundaki bir has - ita kaldırılmasını bildirmişti. Sind, pe run çiçekli, çamlr hastane- ndan, T kaç ay sanki bütün varlı” ir, tecerrüt etmiş bir halde hiç O düşünmiyerek yaşadar, Meyveleri denize nazır bahçedeki Bölgeyi le yüklü bir elma ağaciyle halda, ndeki şezlongta uzanmış bir irmişti, du, yen bü uzun ayları hatırlıyor. Yanlı, “ndaki halsizlik ve peri- İüncelerini ine de sirayet etmiş dü- calan kapanık sisleri arasmda Hiç kimse ile konuş- Yazan: Naciye İzzet bunun için derhal ertesi gü ü-| ; Nk KE. 1 tayf eyi eyle | uyu Yal Caaiğe, Dünyada ! kendisini seven ve teselli edebilecek Kanser kurbanı; muyor, bütün hastalardan kaçıyor- Kadınlar için uç model du. Çünkü bu inzivaya şiddetle ihti- | yacı vardı. Onlarla konuşmak de mek bu inzavadan sıyrılmak demek- ti. Yalnız on yaşında, kemik vere |; mi zavallı küçük bir kızla arkadaş olmuştu, Kızcağız arabasını Neclâ- nın yanına çektirerek saatlerce onun yanında sessiz oturuyor, margretleri bir ipliğe geçiriyor, büyük arkadaşı» na kolyeler yapıyordu. Sonra birgün Neelâ kendisinde bir iyilik hissetti. Vücudündeki halsizlik zail olmuştu. Fakat şüphesiz ki kalbinin yarası kapanmamıştı. Ve kapanmıyacaktı. Nihayet gençliğin sihirli kudreti galebe etmiş vücudü iyi olmuştu. Dımağı dahi her şeyi olduğu gibi görmeğe kuvvet kazan- muştı. Artık iyileştiğini anlayınca tek- rar yoluna devam ederek Trabzona gitmek, kendisini şefkatle kabul ede- cek olan Ayşe nineye koşmak istedi. İhtiyar kadına şiddetli bir heye- can vermemek için geleceğini evvel- ceden bildirdi. Yedi sekiz gün cevap bekledi. Gelen gene kendi mektubu oldu.. Zarfm arka tarafina müvezzi / tara- fından şu zalim kelimeler yazılmış- ti; “Vefat etmiştir.i, Bu haberle Neclânın kederi çok derin oldu. O zaten küçük ihtiyar cığımı ne kadar seviyordu. Tabii ve mesut bir zamanında da onu kaybet. mekle pek büyük bir elem duyardı. Fakat geçen bu feci hâdiselerden sonra Ayşe nineyi de kaybetmek st- ğımacak bir yer arıyan zavallı kadını bir tek kişi vardı. İşte oda elinden gitmişti. Dünyada yapayalnız kalmıştı! Onunla alâkadar olacak artık hiç, hiç kimseciği yoktu! Ğ Hiç kimse mi?., Belki Cemil bey vardı! Bü mert adam Neclâya karşı daima iyi davranmıştı.. Hem şimdi kendinin çok yakın bir akrabası idi. Fakat daha doğrusu o asıl Lem'inin akrabası © bulunuyordu. o Bunun içindir ki bu adama gitmek için içe- risinde hiç bir arzu duymadı. Koca: siyle rabıtası olan bir kimseyi gör mek için kalbinde cesaret bulamr yordu. Hem de Lem'inin kendi izini, bulunduğu yeri öğrendiğini istemi» yordu, Genç kadın güneşli kamaranm rahatlık veren rlıklığı içerisinde ha» yatını bü facialı zamanlarının hatı- rasiyle titredi. O kovalanan küçücük bir ceylân yavrusu gibiydi. Kendisi- vs yakalamak istiyenlerden kaçıyor. lu, Fakat elindeki parayı harcıyarak bitirmesi doğru değildi. Bir iş bul ması icap ediyordu. Şimdi sıhhati dü zelmişti. İçersinde büyük bir gay- ret vardr. Çocuğunu görmek ümit ve emeli bütün varlığını sarmıştı. Yaşamak istiyordu. Yaşamak için de çalışması lâzımdı. Bugün yavrusuna doğru koşu. yordu. Çocuğuna kavuşacağı dakis ka gittikçe daha fazla yaklaşıyordu. Çocuğiyle beraber yaşamak saadeti belki az devam edecekti. Fakat Nec- lâ gene bu kadar bir muvaffakıyet- ten dolayı kendi kendisini tebrik edi yordu. Büy - (Devamı var) ebediyen de |; Beyaz ve yeşil çizgili yünden güzel bit jile... Yaka dik, omuzlar bafli ka- barıktır, N “e K Beyaz “Celta: Ön taraf fantezi büyük düğmelerle süslüdür, Kemer mâvi meşindendir. Açık mavi dantelâdan bir rob Tonton amca nın tiryakıliğı Kendi ihtiyarlığımız ... Yolda giderken baktım. Ben bu kadıni tanıyacağım. Fakat nere- den?... Yoksa tanımıyor muyum? Bu tombalak endam, bu boyalı saç- lar, bu kırışık gerdan... Allahallah... Tanımıyorum bunları... Fakat gözle- ri 2... Gözlerini tanıyacağım... Ela, kumlu gözler...Onlar hâlâ gençlikle- rini muhafaza etmiş... Evet, bunları tanıyorum... Ve, o da bana bakıyor. Nihayet gülümsedi: — Birisine benzettiniz galiba?- diye sordu. le... — Ben de sizi tanıyacak gibi olu- yorum. — Bu 803... ; — Sizin de sesiniz, bende eski hatıralar uyandırıyor. Ama, bir tür- lü toparliyamadım. — İsminiz ne? — Necibe — Sizin ki? — Hatice Süreyya... — Vaaaay, kardeşim... Boynuma sarıldı. Ben de onun boynuna sarıldım. — Sen burada ha?... e — Ya... Karşındayım işte... Gö- rüyorsun. Sen de sağsın demek... Öl dü diye işitmiştim. — Gazeteler de okumiyor mu- sun yazılarımı. — Ay, o Hatice Süreyya sen misin? — Benim ya... — Oh, ne güzel, ne güzel... — Fakat sen kendini anlat baka. lım, Necmiyeciğim nezaman gel din buraya... Ne diye geldin?... Biz seni Bağdatta biliyorduk. Yaşıyor diyorduk... Zira, oranın en zengin bir erkeğiyle evlenmişsin diye haber almıştık... Halbuki:.. Devam edemedim. Pot kırmış gibi durdum. Öyle ya: “Halbuki,, nin arkasını getirmem lâzımdi. Zen- kin kocasından ayrıldığını nereden bilmiş olabilirdim ?.. Gözlerim, yere eğildi. Yaları çatlamış, şekilleri bo- zulmuş ayak kabılarına baktım. Necibe, acı acı güldü: — Devam et... « dedi. - “Halbu- ki beni bu halde gördün. Meseleyi anlıyamıyorsun!,, değil mi?.. Maa. mafih, karilhan geniştir. Tahmin e. debilirsin. Tahmininde de yanılmaz- sm, Evet... Kocamdan ayrıldım. — Araplar böyledir zaten.. İn- safsız herif... Mutlaka on iki yaşında | bir kız çocuğiyle evlenmek için seni boşamıştır.. .Nalbuki sen ona bütün gençliğini verdin. O seni, nüfus tez. kerende yaşını büyüterek on beşin- deyken aldı... Ne vaatlarla, ne niyaz. larla, ne istirhamlarla annenden, ba. bandn seci koprttı. Ah, hain.... Necibe, içini çekti. — Kabahat onda değil — Ya kimde?... — Bende... — Allah allah... O karun gibi adamı sen mi teptin?.. — Niçin canım?.. Ne fenalığı vardı?) Etrafına bakındı. — Böyle sokak ortasmda anlat. mast uzun sürecek... — Bir muhallebiciye girelim. Hem birer dondurma yer, hem konu şuruz.... — Peki.. Peki... — Ne)... Acele işin olduğunu id- dia edemezsin. — Doğrusunu söyliyeyim. Para yök: — Vah kardeşim. Ben sana ikram ediyorum. Girelim. .... “İnsan neden bıkmaz ki.. . diye anlatmağa başladı. - Ben de Bağdat- ta refahtan, saadetten bıktım, Ko- cam, Bağdat halifelerinin varisi gi biydi. Şöhretse şöhret, servetse ser- vet. Yok, yok. Bir dediğim iki olmu yordu. “Fakat ben, İstanbul gazetelerini okuyorum. Buradaki asri hayat göz- lerinin önünde canlanıyordu. Hele hikâyeler, romanlar, sinema, plaj sayfalar. “— Niçin bende sevişmiyecek» mişim ?.. Gençliğim var. Plâjlarda, sinemalarda... “Kocama bakıyordum. Zaten o. tuzundayken beni almıştı. o Şimdi altmış yaşına gelmişti. Gerçi zindey di. Fakat, komşumuz olan bir Raif vardı, İstanbuldayken, gözlerimin ö- nüne o geliyordu. O zarif oğlan. Ço cukluğumda hep onu kurmuştum. O da beni sevdiğini söylerdi. Halbu- ki buralarda, Bağdat köşelerinde. “Birkaç kerre İstanbula gelmiştik O zamanlar, pırıl pırıl mücevherat içindeydim. Herkes bana secde edi- yordu. “— Dünya, safa sürmek için de- gil midir? Bu mücevherattan ne çi- kar? Hepsi feda olsun, tek ben key- fimce yaşayayım.. - derdim. “Artık kocama, hayatmı cehen- nem etmeğe başlamıştım. Bir sürü hastalıkları falan bahane ettim. İs- tanbula geldim. İlk işim kendi aley. himde hiyanet vesikaları tanzim et- mek oldu. Kocamı nasıl aldattığımı isbat ettim. Zarfa koyarak ona güön- derdim. Talâk istedim. “Tabi, beni pek seviyordu. Fakat zihniyetinin ne olacağı malüm. Bu vesikalar üzerine beni boşadı. Başka bir kadınla evlenmiş. Bana benziyen bir kadınla... Beni unutmak istiyor. muş. Avunacakmış, “Bense, elimdekini avucundaki- ni bitmez tükenmez hazine sanıyor» dum. Altmlarım, kuyumcuların pu» tasında eridikleri süratle eridi. Mü- cevherlerim yok bahasma gitti. “Hele ümitlerim, tevehhümle- rim?... Onlar büsbütün yok © oldu. Zira, — ne hayaliham — komşu- muz Raif, o filiz gibi delikanlı halin« İ den çıkarak, kabak kafalı, bir gebeş olmuştu, Kendisine bir sarhoşluk es nasında bunu söylediğim zaman ü- midimin hilâfına fena halde kızdı. “Ve bana: “— Aynaya bak da kendi halini görl . dedi. “Görmeğe hacet yoktu. Anla. mağa başlamıştım zaten... Çünkü mücevherlerimin azalmasile, elbise- lerimin eskimesile mebsuten müte- nasip olarak, etrafımdaki delikanlı. lar çekildi. Bütün işte böyle, saçları» mın yarısı boyalı, yarısı boyasız, üs- tüm başım perişen bir halde sokak ortasındayım.. . “Senelerin herkesi, her şeyi ihtis yarlattığını anlamakla, görmekle be. raber, kendimizin ihtiyarladığımızı görememek, anlayamamak!,. İşte benim de felâketim bu oldu.. Şimdi, kafama dang dedi amâ, işişten geç. tikten sonra... Lisan derslerine abonelerin nazarı dikkatine Yaltız bir derse abone olan okuyu» cularımızın 3 üncüsen taksitlerini 10 temmuz 937 tarihine kadar göndermele rini rica ederiz. Bu tarihe kadar gelmi- yen taksitlerin aboneleri kesilecektir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: