4 Kasım 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

4 Kasım 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Azıcık yoluna — girdi. bü.. V 724 ise işi gene r;ılı İm .,,;n"-ıh.— Hiç, Müteyej ? — Netice: Hiç. -N Netice; Hiç. 'etice: Hiç. £ ? diye b . “Bilmiyo- :q%’iı Çorum,, kabilinden — notları Müdür> “ha yazmaktan fayda me- ;:Wıo%h'ğlwuyıuı tasnif ve nt kişigç Ğiye izahat — verdi. - Zağın (:'lnd. Grey, Rider Ş Orbüride) neticeler ;':’M ç;:""’ *diyor. Mis Ker ve Üi İçin "'*'Yî:mn“ fena. Diğer dör- &e Hiz, Afır, Yahut biz öyle bi Di ';:ıd;:? Brian ise, ne kâr, ne .n*yhyu — diye sordu. ğ ©. araştırmalarımıza de- " S S n Tni —&;ıî!kti: ı'kh,'“ izmetçiyi - söyletmek ’"—'lır ğ kurbanının şahsi- %h Öyle bir kadın ki, dostu yok, Sok, Bi kağı Nebilir ki hususf hayatı h Sekmiş, g K slilinde bir aşk mste SYAt meşi SONra, bu stiraplr hüsüst Sup H, Sölelerine dair bir fotoğ 'ıı..ı,,d_““"v— var. Marle Morl bir '.ıı— ge uN mazisine doğru SBelki ©* Zeçirmek kabildir. w y ll İ“ İDARE anbul Evİ; hkara Tüğla ttağ ACA Cİ:.dısl KeSERİSR " 8. lan * İStonbul HABER 'slelonu; 23872 -— 1 243To — Mösyö Klansi yerinde olsaydım, romanıma şu ( verirdim: “Arrmmın esrarı”, “Bavulun esrarı”, "İkinci kah ve kaşığı,. Jap: — Sa Sonra, ilâve etti? — İkinci kahve kaşığı da ne müna- sebet? — Madam Jizelin kahve fincanında iki kahve kaşığı varmış- — Halk efsanesi mucibinte, bu, iz divaç Işaretidir. Puarot ğ — Fakat bu vaziyette defin işareti manasına geliyor. Yirmi ikinci, kısım Mari, meslek değiştiriyor Norman GÜ, Mari ve Puaro, © akşam birlikte yemek yemek Üzere bu huıştular. Norman Gel bundan sonra artık dolandırıcı Robinson rolüne çık- mıyacağmmı öğreninte pek memnun oldu. Puaro: — Robinson öldü. - diye lâtife edi. yordu. - Onun hatırası şerefine içelim. Bardağını kaldırdı. Norman, gülerek? — Regulestat iri pacet dedi. Mari, Puaroya! — Ne oldu? diye sordu. Polis hafiyesi, genç kıza gülümsedi. — Öğrenmek istediğim şeyi öğren- dim. — Ledi, madam Jizelin müşterisi miymiş? — Evet, Norman: . ğğ — Benim kendisini ziyaretimden bu netice kati surette anlaşılmıştı. Puaro: — Evet... - dedi - Fakat daha faz- la teferruata ihtiyacrm vardı. — Şimdi? — Tabit. — O tafsilâtı elde ettiniz demek? — Elbette, İki genç, küçük polis hafiyesine istifhamkârane baktı. Fakat Puaro, on- ları kızdırmak ister gibi, başka mevru- lara geçti. İnsanların zevkine göre meslek seçmeleri lüzumundan bahsedi- yordu. . — Hakikaten de irsanların çoğu, ehil bulundukları mesleklerden başka- sını intihap ctmiş - bulunuyorlar. Bir banka kâtibine sorunuz: “Ben kâşiflik etmek, dünyanın meçhul yerlerini gez- mek isterd'mi,, diyecektir. - Hakikaten de, bu çeşit kitaplar okuduğunu görür- sünüz. Halbuki, sıcak odada, emin İşi- nin bâşında oturmağı tercih eder. Mari: — BSizce uzak mxmı:;nî yapmak hususunda benim im geçici midir? Âr:aba ben, mösyö Ântu- anın dükkânında berber olmakla iyi bir meslek mi seçmiş bulunuyorum? Ne dersiniz, mösyö Puaro?... k — Siz, gençeiniz —matmazel. Sizin yaşınızda insan her mesleğe baş vurur. Lâkin neticede sağlam bir vaziyet Seç- mek lâzımdır. — Meslek seçmek mi? Yededi. , , — Evet. — Seçtim. — Nedir? — Zengin olmak.... — O... O kadar güç meslek değil. (Devamı var) Çin bir muammadır ! Ejder ilâhı Şanghay önünde harbi nasıl durdurmuş ? ö : | Evet... Çin bir muammadır diyenler doğru söylüyor.. Bugün Çinin büyük gehirlerini ziyaret edecek olsanız, bun- ların herharıgi bir Avrupa veya Ameri- ka şehrinden farklı olmadığını görürsü- nüz. On beş yirmi katlı binaları, en mutena tarzda giyinmiş kadın ve erkek- leri, şimendiferleri, köprüleri, ecnebi lisanınt konuşan züppeleri ile Çinin bü- yük merkezleri tamamen garbı aldırmak tadır. Avrupa kültürünü kendi kültür- leriyle mezç hususunda harikulâde meharet sahibi olan Çin — profesörleri memleketi Avrupalılaştırmak — için ne yapmak İâzım gelirse yapıyorlar. Çin ordusu da modern harp malzemesiyle techiz edilerek Avrupa orduları seviye- sine çıkarılmış bulunuyor. Bütün bunlara rağmen, Çin hâlâ hâ- rikalar diyafıdır.' Modera Çin ordusu, bazan, bir hürafe yüzünden, paniğe uğ- ruyor. Çinliler, geçenlerde, Şanghay önündeki harbi muvakkaten durduran boranın, bulut ejderi tarafından vücude getirildiğine inanıyorlar. Bulut ilâhi, Çinlilerce, sade göklere hükmededn bir kuvvet değildir. O, ayni zamanda, toprağın üstünde - ve altında da hükümran olur, Bulut Nâhi, su ilâ- bıdır. Tayfunların, seylâpların arkasın- da hep onun gizli kuvveti saklıdır. İki sent evvel taşan bir nehrin bent muş bir Çinli Mühendiş olduğu halde, yerin altındaki su ilâhının canediğini, bentlerin takviyesinin bir netice vermi yeceğini açıktan açığa söyliyerek işleri- ni bırakmışlardır. Çin erkekleri ve kadınları, Avrupa- hlaşmak hususunda âdeta biribirleriyle rekabet etmektedirler. Fakat bütün bun larar ağmen Çinli, güzel bir — kadının bir gece içinde müfsit bir tilki haline in- kılâp edebileceğine can ve gönülden inanmaktadır. Belki çok yüksek terbi- ye ve tahsil görmüş Çinliler bu gibi hü- rafelerden kendilerini kurtarabilmişler- dir. Fakat talk ve vasat tabaka bunla ra mithiş bir İnançla bağlıdırlar. Çocuklarına köpekten korkmasın di- ye, köpek kılmı kaynatarak içiren an- neler mi istersiniz, nazar değmesin diye çocukların başlarına ayna bağlıyan da- dılar mı istersiniz; — bunların hepsini Çinde bulmak kabildir. Çinliler günleri uğurlu ve uğursuz Ton Tomn amca Kasap '" HABER — Akşam nostasr — — Lök develer, ağızları kenarından pembe bir balon çıkararak şişiriyor, tülüler kasılı başlarınıt iki tarafa çevir- dikçe saçılan köpükler yanları sıra yü- rüyen sahiplerine doğru sarkıyor ve omuzlarına, şapkalarına iplik iplik ya. pışiyordu. Tülülerin ağzı, bir “köpük belva kazanı,, gibi durmadan köpük saçmak- taydı. Önde yürüyen çalgıcı çingeneler, “Köroğlu,, na benzer bir hava tuttur- muşlar, biter bitmez telkerar gene baş. tan alıyorlardı. Güreşe meraklı kasabalılar — iki a- dımda bir dongürdaklı kuyruk'arını oynatarak, kasıla kasıla apışan — peh- livan develerin hemen yanları sıra yürümekteydiler.. Kimi “Çukur Dum. duracıklı İnce Feyzullahın kara tülüsünü daha yavuz bulduğunu,, kimi “Çetmi Bektaşininkinin çalımı daha acar - ol- duğunu,, münakaşaya dalmıştı. Kafile bahçeler arasından geçen yo- Ja sığmıyor, taşryordu. Bir kaç gündür havalar yağışlı gittiğinden ortalık ça. murdu. Ve güreşin yapıdlacağı “Şenlik babha meydanı,, daha epey uzaktaydı.. Surat- ları soğuk bir muşamba halinde saran kuru bir ayaz vardı. Yağmursuz Teşrinlerden sonra gi- ren Kânun, geldiğindenberi, hatır: sa . yılacak kuru soğuklar yapmıştı. Çalgıcının hemen arkasırda yürü - yen dört, beş ihtiyar, karakışın eli ku. lağında olduğundan bahsediyor ve “bıldırki gibi kışın gene öyle erken ge- leceğini, daha yedi yatarlarda haber veren koca Çetmiye (1) — havalar böyle giderse — hak vereceklerini söy- lüyorlardı, —- b ö elti 'Tülüyü çeken eşeğin yanında yürü « yen İnce Feyzullah, devesi hakkında konuşularlar kulağına çarptıkça heye - canlanıyor, fakat bu zasfınr örtmek için gülümsemeğe çalışıyordu . On iki yaşlarındaki oğlu Zeynel de- venin üstündeydi. Çocuk ve deve Fey. zullahın heyecanını anlıyor, gibiydi- ler. Bu dakika, Feyzullahın — kafasında, deveden başka hiç bir şey yoltu.. Aca- ba Pelevan, Bekteşininkini haklayabi. lecek miydi?. i Bir kaç sene önce olaa, böyle bir te - reddüt yüreğini tırnaklamazdı. Ne ça - reki, gayri iyiden iyiye yaşlanmış, gÖS müştü tülü oğlanı!.. Daha bıdıra - gelinciye kaklar Balt. kesirde arabacı Hafızın, Sındırgıda da, Yavşak Abdi beyinkileri evvel Allah temizleyiveren tülü Feyzullahm na- musiyle birdi. Pelevanının yenileceğini pek umma- makla beraber: her hatırlayışta titre. mektne, korkmaktan da kendini alamı- yordu. .» Bu korku “Şenlik baba meyklanı,, nâ yarıncıya, ilk güreşi yapacak iki Lök ortaya çıkıncıya kadar sürdü. Devele- rin ağzı “biribirlerini ısırmasınlar,, di. ye, sıkı sıkı bağlanmış, boyunları ser- best bırakılmıştı. Fakat dakikalar geçtiği halde Lök - lerde hiç bir hareket görülmüyor, yan. — diye iki katagoriye ayırmışlardır. Bil- hassa mühim işlere uğuzlu günlerde baş lamak şarttır. Çönkü uğursuz günde başlıyan işin ne hayrı ne de sonu olur diye inanmaktadırlar. — Püyük kuman- danlar bile harbe uğursur günde başla- manın çok fena neticeler — vereceğine kanidirler. Yazan: Mustafa Niyazi KA Al yana, kardeş kardeş duruyorlardı. De- vecilerin semer semere tokuşturmala- rınridan “dabana, dabana,, gibi bağır. malarından da bir şey çıkmadı. Nihayet “belki, biribirlerinden kıs- Kkanırlarda, tutuşurlar,, diye yanlarına bir Maya (2) getirdiler. 'Tablatın ezeli kanunu hemen kendi- sini göstermekte gecikmemişti. ÂAz ön. ce yanyana, kardeş kardeş duran, alık tavırlarla dört tarafına bakıman Lök'ler derhal canlandılar. Ve kinli kinli sal- dırmağa başladılar biribirlerine.... Artık seyircilerin istediği olmuş, develer tutuşmuştu... Deveciler “dabana, Habana,, diye, pehlivanlarını antrene ediyor, ağızları- nr açık sanan hayvanlar, rerrmak için biribirlerinin ayaklarına — saldırıyor - lardı. z Hiç kimse soğuğun farkmda değildi. Çocuklar, soğuktan kızarmış, sü - müğü akan burunlarını tık sık çeki . yor, çalğı; yeknacak tempolu havala - rın birini bitirir bitirmez hemen öte- kine geçiyordu. Boğuşma pek uzun sürmedi., Deve . lerden daha boysuz olanı var küyve- tile, tabana kuvvet kaçmağa beşladı.. Güreşi seyriçin çevrilen insan halkası * gözü kararmış, hızla kaçan kahtama. nen Üstlerine hoylayrvermecinden kor- karak . yer yer koptu. Korkak kahraman bunlardan birini Bgüç bulabildi. Galip, kaçanı biraz ko - valadıktan sonra durklu, ortaya apıştı. Zaferinden mağrur cakalı nümayişlere başladı. Bütün bunları, kendi uğruna yeptığı Mayayr arar gibi, başını iki tarafa çe- viriyordu. Feyzullah, mağneryom ay . dınlığındaymış gibi, sür'atle geçen bu sahneleri seyrederken, yüreğini bir ü- züntü, bir vehim kaplamıştı. İçinide, kendi devesinin de — böyle, tabana kuvet kaçacağına dair gizli bir kanaat beliriyordu. Tülüyü ortaya çıkarıncıya kadarki vaktin “namıl geçtiğini,, fark bile ede- memişti heyecandan.. . Tülü evvelâ tecrübeli bir saldırışla rakibini yokladı, sonra insan gibi dü . îudl. ölçülü oyunlar tatbikine başla- Bektaşininki acemi, aptal hareketler- le kenkldini sörüm ona müdafsa ediyor, tülü oğlan boyuna hamle ediyor ve çe. git çeşit oyunlar yapryordu. Seyircile- rin güreşten hoşlandıkları yüzlerinden belliydi. . 'Tülü çevik bir hareketle öyle bir çe- kiliş çekildi ki.. Bekteşin devesi onu ya. nında sanarak hızla yüklenmiş ve bu hamlenin şiddetiyle yere kapaklanıver. mişti, 'Tülü oğlanın usta bir manevra ya- parak hasmının üstüne atılmasiyle, ba şenr döşünün (3) altmma alması bir olllu. Bu o kadar beklerimedik bir zamanda ve o kadar süratle oldu ki, hiç kimse, hattâ hayret bile edememişti. Bekteş mağlübiyetini kabül ettiğinden, Tülü - nün döşü altında başı ezilmekte olan pe- levanını kurtardılar. 'Tülü, evvelâ yakaladığı başı bırakma- mak, ezmek istedi. Fakat kafasına inen odunların yüzü suyu hürmetine bun - dan vazgeçti.. Mağlüp ayağa kalktığı raman seme, seme etrafına bakınıyordu. Olan bitene © da hayret ediyor gibiydi, Feyrullah, kimbilir kaçıncı defz - yüzünü ağartan pelevanı gözlerinden öptü. , Artık ahali yavaş yavaş dağılmağa başlamıştr. Kalabalığın tâ önünkte Fey- zullahın — Zil ve donkurdaklarla süs- lenmiş — Tülüsü, çalgıya ayak uydu « rarak, çalımlı çalımlı yürüyordu. MA Sonu yarm Mustafa NİYAZI (1) Koca Çetmi, “adı var, kendi yok,, Züm fütanga gibi bir şeydi Kıştan şiddetli veya hafif olacağını evvelden haber vermek #sure Hle, bir nevi rasathane vazifest görüyordu. €) Dişi deve. (3) Döş, devenin iki ön ayağı arasındaki çıkmtı o Y W UUD OU CA C SÜ CE İA C ö

Bu sayıdan diğer sayfalar: