20 Kasım 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 2

20 Kasım 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bozkıra hayat vermek azmindeyiz! Fskişehirden doğu Anadoluya: doğ- ru bozkırı geçen her Türk vatandaşı- nın içinden bir geçer: — Acaba bu topraklar nasıl hayat bulabilir? zengin bir tabi- | yabilir? ze Türkiyenin en büyük bağ larının bozkırda olduğunu söyli- di Tet edersiniz. buki Türkiyede, gimdi en çok aranan şarabın bozkır bağlarının mahsulü o1- duğunu biliyorsunuz. Keza bozkır top raklarmda iyi cins birç yetiştiğini de yenl öğrenecek niz. Her tarafta bağ ve mey er kolayca yetiğiyor: Çalışız manlar bile yapabiliyoruz. Fakat bu meseley Tasyonel ve, halk ihtiyaçlarma cevab verir, binaena halkım — kendil yapabileceği tarzda halletmek lâzımdır, Işte cumhuriyet ziraat bakanlığı şimdi böyle bir proje üstü Anadolu yaylâsının su hazneleri ve toprak kabiliyeti, b geniş vatan par- çasmı bayındır, yeşil ve —mes'ud bir hale getirmeğe elverişlidir. Şartlar müsald olursa, cumhuriyetçilerin az- Mi onu en kısa zamanda gerçekleşti. rir ve Türk imarcılığınm, bu suretle en gülzel eseri meydana gelr. Şimdi bir rüya Kadar tatlr olan, fakat fen ve hesab hakikatlerine is - tinat ettiği iç herkese hemen ka- naat verecek olan tafsilâtı okuyu. nuz. Ziraat bakanlığının hazırladığı bil- enin hedefi, 5 Bu ağaçlan- ve bağlandırma hareketi, köy e İnhisar etmiyecektir. Köy hu dlarına kadar dayanacak va ektm kası dış rakları kapıyacaktır. Mesele sudur . Orta yaylâ Türkiye- nin kırac ve ağaçsız köşesidir. Bura. da kalkımmanın başlıyabilmesi için ev ranm değişmesi lâzım- m cevheri taş bağlamış- ur. Önu yumuşatmak ve | bilir hale getirmek lJâzmm - dir. O halde büu renk değişmesi, bir de rağın bünye değiştirmesini gerek- tirmektedir. Orta yaylanın çiftel mil- yonları, bu i ve geri tabiatle cenk. leşe cenkleşe, onün ne — istediği belli plinsiz ahlâkıma boyun eğ- gmışlardır. Step, renk ve "l—ntdikr,e burada bir e on, hrn'-ı Nıgdo İxayuun Kırşehir, Yozgad, Srvas, Çorum 've 'ankırı... Bu geniş yurd parçası üzerinde do- kuz bine yakın köy vardır, Anadolu - nun en büyük ve en geniş arazili köy- leri bu mmtakadadır. Her köyde va- Batf öarak 60 allenin oturduğu kabul edilirse 540.000 çiftçi ailesi,. Türkiye topraklarının dörtte birinden fazla ©- lan bu mmtakada 3.783.388 vatandaş oturmaktadır. On iki vilâyetteki bu nüfusun yüzde 79,5 gu çiftçidir. Yani üç milyonu... di bu 540.000 çiftei ailesinin; n hususiyetine gö- ı irmiş olduğunu kabul ediniz. Her ailenin 6 dönümü 540.000 allede 3.240.000 dönümlük bir saha eder. Yani 324000 hektar... Şimdi, bu rakamı hatırınızda tütarak bu on iki viâyette bugün meveud bağ miktâriyle 935 senesi yaş Üzüm mah- gulüne ait gu listeyi okuyunuz: Mavcut bağlı hektar 14509 598 8446 7809 151104 13228 93701 6156 #nen 935 yaş üzlüm (ton) 51466 1401 083 Vilâyetler Ankara Eekişehir Kütahya Afyon Konya Niğde Kayser! Kırşehir Yozgad Sıvas l2 28732 1h6nN0 531 Hal- | Çorum Çankırı 9850 715 4500 755 124.788 788 hektar... 540 bin aile. (2) en yalnız bağ olarak 108000 k bağ kuracaktır. Yani he - n ayni mevcuda yakın ve fa kat koruluk ve mi lıkla beraber Bü. vetinin yalnız nu da hatırda tün Türkiyenin bağ se hektar old iyetli ilim komisyon- lara bu mevzuu en ufak noktasına ka dar tetkik ettirmiştir. Netice gudür: on (ki vilâyetimizde türlü çeşitli Üzlüm yetlgebilecektir. Bütün topraklarda bu vasıflar vardır. On iki vilâyetimiz için yetişecek ideal tiplerde meyva ağaçları da tes- bit edilmiştir. Koruluklar için en mü- nasib olan cinsler hazıtlanmıştır. Pro jeler tamdır. Bugün Ankara ve Es- kişehirde tatbikata geçilmiştir. İlk neticeler yüzde yüz müspettir ve bek- lenenler eksiksiz olarak gerçekleşmiİş- tir. Bakarken gönlümüzün burkulduğu ve bizi mistik yapan şu sarı bozkırm yemyeşil bir dünya cennetl olduğunu düşününüz bağ, bir servettir. 10 mil- 'yon 800.000 dönüm bağdan üç milyon Türk köylüsü, senede - aşağı, çok ü“ Şağı bir hesapla yüz milyon kilo üzüm alacaktır, Bir kalori ve para kaynağL Ön iki vilâyette bu mahsulün bugün ancak yarısını alryoruz. Çünkü biz toprağa yeni dikeceğimiz çubuğun, bu toprağın asırlardanberi özlediği va » sıfları olmasma dikkat edeceğiz. Ye- ni dikilenlere verim, eskiye göre Üç misli fazladır. BEr- Devamı 4 Ünctlde at Bakanlığı, sal otoritelerinin vazife aldığı Azap duyarak verdiğimiz bir cevap Bir genç diyor ki; “Teknik mevzulara dalir kitap neşretmenin bizde her — nedense bir itiyat halini alamadığı görü- lüyor. Ben tornacıyım, Bundan al- ti yedi yıl önce okumak ve sana- timde İlerlemek için fennt eserler aradığım kütüphanelerden birin- den şöyle bir cevap aldığımı ha- tırlarım: — Bu eserler Türkiyede basıl- maz. “Niçin?,, diye sorunca kitapçı burnuma bir yumruk vurur gibi şŞu cevabi fırlatmıştı: — Basılamaz da ondan, — Acalp şey, matbaa mı yok? — Hayır... Matbaa var, Fakat © kuyacak adam yok. — İşte ben varım ya. — Siz kâfi değilsiniz. Hem ya- zan yok. Aradan yodi yıl geçti. —Ben Türk dilinde bulamadığım bu ki- tapları okuyabilmek için yabandı dil Öğrendim ve nihayet sanatim- de bügün bir hayli ilerlemiş adde- diliyorum, Kendi çektiğim sıkıntıyı bas kalarının da çekmekte oldukla- rını tahmin ettiğim İçin — Haydi bir hayır işliyeyim... Dedim va tuttum sanatimin en Jüzümlü bahislerinden biri — üze- rTinde teknik bir eser yazdım. Kİ- tapçılara gi düm. Hiçbiri bas- Adıma — bakan ı öte tarafa çâviriyör. Gencin bize — gösterdiği eserin adı guduür: "Tornada pratik diş hesapları. anayide dev adımlarile yürü- yen bir memleketin buna benzer eserlera no dehşatli bir — ihtiyacı olduğu kendiliğinden — anlaşılır. Bir fabrika, içinde çalışan uünsur. ların fen kudreti derecesinde memleketa faydalı olur. ' Babrâli kttançraının yapmadığı, hattâ hakir gördüğü bu iş devlet neşriyatının en mühim bir branşı olmak li HABER (Almanya, müstemlekelerini geri almak istiyor.) KEdene — Bufada sıkışmakta mann — ne? Yukarıda yer çok!... Tıyatroya dair Bir tanıdığım göyle söyledi: “Tepebaşına gelmiyorum. Dram oyna nryor, Müteessir olyorum. Hattâ Bü. zan ağlıyorum.. Halbüki hayatımız #a- ten baştan başa bir faciaf,, Bunu söyliyen okumuş bir adamdır. Cemiyette iyi bir mevkii de var.. Man- tığı, muhakemeyi bilir. Gülmeye lü- zum yok.. Mühakemeyi bilir.. Ama yal- nız yükarıdaki cümlesini onün süzge- ginden geçirmemiş Bakkalın da te- razisi var.. Ama karşısımdakiti aldat- mak yeya kendi aldanmak istediği za- man kullanmaz. Bu yukarıdaki cümleyi herkes tut- turmuş gidiyor. Sanki birisine hesap wermeye, yalan söylemeye — metbur- muşlar gibi. Sanki bayatın bütün zev- kiş; sahne üzerinde görülen zorla bir- biri arkasına eklenmiş, gayri tabil va- kalara, buluşlara gülmekten ibaretmiş gibl. Hayatın bütün zevkini bu kadar dar bir dalak çerçevesi içine alan ada- mrh kafasına hitap etmekte zaten ma- na yoktur, Bizim bildiğimize göre ha- yatın bütün zevki, abtallığa gülmekten ziyâde, yaşayışımızdaki keskin ve sert didişmeyi görmek, başkalarının bu mü- cadelesinden kendi hesabımıza bir pay çıkarmak, bir şey öğrenmek, yeni bir şey öğrenmekten bir har duymaktır.. Yoksa insanr mütcessir etmiyen bir dram istemek, güldürmiyen, — sırıttır- mayan bir komedi aramak. gibi olur. Yukarıdaki leri söyliyen zat haki- katte komedi tiyatrosuna ve $inemaya da gitmemektedir. Sözleri samimi ol- saydı hiç olmazsa komedi tiyatrosuna veya sinemaya giderdi.. Dram ve kome- di tiyatrosile kendisini tatmin edemi- yen bu adam hilâ mahalle kahvesine gider. Fakat kâhveye dadandığı için gidemediği tiyatroya ait bir Bahis açıl- dımı, ortaya yukarıdaki cümleyi atar ve etrafındakileri sebepsiz, manasız al- datmaya çalışır. Halbuki kimseye he. sap vermeye de mecbur değildir. Fakat bu modern hayatımızın. sebepsiz Tiyası, Bir tanıdığım şöyle söylkedi: “Teptbaşma gelmiyorum, klâsikler anıyor., Uzün! Cantm' - sikiliyor.. un :nl,hie( bir yerde oturmaya t insanların sinirleri tahamı edemiyor.. Bugünün temposu başka..., cuş, hatta Avrupa — gör- Oradan bir de monokl getir. miştir, gözü gibi taşır. Bu zat da ti- yatroya gelmediğine klâsik bir pivesin p gösteriyor. iye tanı sıkiİryormuş.. Sor- e ölçmüş de uzun bulmuş.. Bunların uzunluğu bugün mü anlaşıl. dı? Hangi ölçüyle?. Bunlar uzunsa » ki hiçbiri iki buçuk saati geçmez - şu hal- de kısaları hangisidir? Hayır.. Dünle bugün arasında değişet, uzaları ve kı- — Alman karikatürü — Muhsin Ertuğrul salan bir şey yoktur.. Sebep bu değil- dir.. Bu zat; herhangi ciddi mevrulu bir münakaşaya yarım saat iştirak ede- miyen, herhangi ciddi bir kitabı bit sa- at okumayan, herhangi bir resim ser- gisine yarım saatten fazla tahammül edemiyen, ciddi bir örkestrayı bir çey- rek emiyen A$ı? Dle hastadır. Hasta dediğim için onu böyle davamlı bir yende oturmakta mazur addetme- yin.. Çünkü hastamız, öyle bir hasta- der ki, trgara dümanile göz gözü gör- miyen bir barın nikotin, ispirto ve ter kokuları içinde sabaha kadar oturur. On beş dakika dinleyemediği © nazlı orkestra konseri yerine caz davulunun beynini tokmaklamasına beş saat ta- hammül eder. e dipli, Sorsanız; sırf sizin tiyatroya gelme- niz için eserleri kısaltmaya da razı ola- cağız.. Bir piyesin kaç dakika devam etmesini âarzu buyuruyorsunuz? Cevap yoktur.. Paustu yarım şaate, Harmleti kırkbeş dakikaya, Vallenştayn jisil 'niz © yine olan tiyatro sevgisi ve Liddi eserleri anlama kabili- y r, Klâsik eserlerle ruhu arasında köprü kurulmamıştır, kurmakta — iste- mez., Onun iyi terzi elinden çıkmış gü- zel elbisesine, Avrupadan gelmiş mo- nokluna, elhasıl kalıbına bakarsınız da tap edersiniz. ve cevap beklersiniz.. Halbuki hazır elbise man- keninin ağzına yerleştirilmiş küçük bir oparlörden bir plak dlrîeıınız daha fay- dalıdır. Ü İşte bu kutu kafalı mankenler, elbi- gelerinden ve gözlüklerinden cüret ala- rak, bazan tiyatro mevzuu hakkmda münakaşalara kalkarlar ve yalan söy- letler., İşte bunlar asri zamanım sebep- siz yalanları.. Bir tanıdığım da şöyle dedi: “Tepebaşma gelmiyorum.. Çünkü er- ken başlıyorsunuz. İşten çıkıp gel'nece ye kadar yetişemiyoruz ,, M. ERTUĞRUL MDEP- Devamt 12 incide CUMARTESİ İKİNCİTEŞRİN — 108 Hiert: 1256 — Ramazan: 16 Güneşin dağuşa Güneşin batışı 5,53 y Özle txindi £ 1200 U2? t Sabab sİT kçam Yatıı 1647 1!.:5_ Şeytanın beş elçisi ! —ğ Faki şairler tütünü, kahveyl, ÖTk nu, şarabı ve mahbubu, 'm)rl—:“v lerinin başlıca unauru sayı.r, | taparlardı. Bunları rinde t! yâtağının beğ yastığı diye tasvi” denler de vardı. e Kaba sofulara, sahte ve sohtâ ğit maya gelince, bunlar da - kendi birlerince - “insant dinden çıkal gi hâliki unutturan, gerife :o&ıl mübalâtsızlık yaptıran bu beş 7 ye: ger'i — qehv.ez adırmın bes direği: gf Derlerdi. * | 'Tütün, eski devirlerde, çubuklâ Üi lirdi. Günde yirmi, hattâ S ziyade çubuk içen tiryakiler (nuf' Kadınlardan da çubuk tellendir çubtık safası yapanlar çokçaydi- Çubuklar, ekseriyotle kiraz SĞ”; « dan ve yaseminden yapılırdı. GÜ fındik ağaçlarından da ..'ımhr ıyn’u dı, Bunların ağza gelen tarafla! gel sarı ve siyah kehribardan baâl'l!(, ağızhk'ır takılırdı. Bazan da kehi bür yerine mercan kullanılır, gümüş bileziklerle, değerli tıırr'—'fıi süslenirdi. lİ Kadmların çubukları, dnhı fnot, ha güzel ve daha s Ilr rın ucuna küçük küçük [lMpr tal dı. d LAlecilik İstanbulda pek 10::“*,, $ çi 'Tophanede, geniş g ;M semti işgal otmişler, adetâ bir vücuda getirmişlerdi. Lüleciler nisi! İçlerinde, hakikaten sanatkdi Jarı vardı. Kaki lüleler, topraktan yapılır, altınl: çeklerle süislenirdi. Bugür arıyanlar pek çoktur. Bil palılar, seyyuhlar İstanbu ri zaman bunları atarlar, fiatlarla satmalırlar. y ş Eski devirlerde, misafirlere çW ikram etmek bir an'ane, bir wğ halini almıştı. İpek seccâdelerle A haldlarryla, çeğmilüllüllerte, U v çatmalariyle efislenmiş sal Jonlarıtı daların bir köşesinde her cinstefi buklar bulunurdu. Misafirlere, içtifi ıf mevkline; derecesine göre çubt ikram edilirdi. Çubuklarr herkes hazırlıy * Bu işi ihtisasr olanlar yaımrdr&;&i raylarda, kihar konaklarında çubukçular vardı. Bunlar (tht hazırlarlar, ateşlerler, kü den tabla ile beraber gel fire sunarlardı. Lüle, halılara düşmemesi için tablanın Ustündt L' rur, ateş bittikçe çubukçular Z' ellerindeki küçük mangallardan f rı savatlı maşalarla ateş d-:ğı'ıtî Jer, çubuk tazelerlerdi. Çubuklar boy boydu. îqlcr'hd' çd“ metro uzunluğunda olanlar dâ vW v Bunlar bazan iki üç parçaya ı)'f’,!_ dr. Herkesin evdeki büyük çııb“* dan başka, bir de gündüz, iş baSi sokakta kullanmak için bi ı:uW!11 bir de arrmalı tütün kesesi vardı: çubukların uzunluğu 25 - 50 santifi rasındaydı. Ve ekseriyetle üc P'“ı dan ibaretti. İçildikten sonra ptf lar sökülür, bir keseye konur, * 5 beldeki ipek 'Trablus kuşaklarmın . yaz sakız sarmalarının arasma $? Turdu. pt 'Topkapı sarayt müzesinin he5 dairesindeki üçüncü salgada WM oğullarına ait çok kıymeti bir kolleksiyonu vardır. Bunların ıl’” ları sarı kehribardan — yapılm!? pırlantalarla süslenmiştir. I:u::: pırlanta ve incilerle süslü bir y boyunda birkaç çubuk vardır H',;F' kikaten çok ustalıkla yapılmı? ğ bir sanat eseridir. Ayni mUM;'vg mastraş ve pırlantalarla süslü, g6 altından yapılmış nargileler d& dır. Eişlerine dünya müzelerinde lamak kabil değildir. İAF H. Rüştü TIRPC> İspanya sularınd? Alman donanmas! Çebelüttarık, 19 (ALA, — Dü Tand, Moeve Greif Kondor ve adında beş Alman harp gem isi bah şark istikametinden Alg0f sa gelmiştir, çök yül | ğ Biği

Bu sayıdan diğer sayfalar: