22 Kasım 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3

22 Kasım 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

22 Ttmclteyrin HABER — 3 Bana kalırsa İki cins Muamma ,mş:’;r'—duzuvıuıd. bize bilmece so- Takimizin — kavrr ıyamadığı Yn.çukıen başlıyarak,“ bir bi *kpare acem mülkü feda,, şehri bağışlamıya — kadat öyle muammalarla karşıla- bunları, İstanbulu değil, halledebile- oln arztı halle Üüz. Güç bir bulma nler hemen telefona sarı: âfatıntla değilir, merak de bir yanlışlık mı var, halledemedik, lütfen söy- Ğ Suali z Sa biz .m B !* ? Giye tuttururlar. han a.. 9CWt bir merakın zebunu olan- İıa"—"ıah z. İnsanlar mınıen bile olsa, b “demeden £ İyi ile kötü, faydalı ile bL,“ !'ıîrv Üzerinde kala yorarak Tak üç ” Muhakkak bir netice çıkar- tiyadın: edinmi iş meraklı olanla- fakryetin anahtarla- Fakat merakın bu- e meram — aramak. böş b li::q oluî Bence metakla meramın Ve (l len farkı aradaki bir. (M) Ür, yA Jarkıdır. Çoğumuz meraklıyız- h_. Ü merak bazılarımızda hatta h“__ “stalk dereces'ni bulur. Bilmece *'h :lçıık ve basit bulanlar muam- kabi Braşmakta zevk — bulur! -v.ı il eğlencelerden zevk dayı öçen bir nesne gördüm sallanır bi- kim ruh durur. *na el vurursa kuyruğuayla salla Büni ga " canlı oluşu dar dibinde bağlı ü u ğ n ö amma değil lâkin bir ağacın Ü 5 dalıdır. hen İl İzzetin meşhur muamması h,_h Olduğunu sorsam, evvelâ, durak u ip kat düşünüp taşındıktan, ince k"'r dokuduktan sonra bana belki hx' küreği,, dir diyecekler buluna- ı,,“_" &tmek lâzımdır. ki Huıün Zil Caklay ""l—i:ıımda gölgede bıraka tanm "'“'ııışur Bunların eserleri in- Wln.. #niz eğlence ihtiyaçlarını kam- Üürg 'la kllmu muammalar — şöyle Tütyani” Bilmeceden zerrece zevk düy- "’“ıuır,: bile hükmü altına alır. Bu Rönderi lar, adliyemizden — suçlulara Pıv €n celpnamelerdir. “lemı bir gün, icra ceza mahkeme- inden çıkarılmış bir celpname S'm-Us S Bap- Devamı 12 incide LUqa el Zaı'ıırçeıeb. KUN MAID L.nDE EN ea Yenicami temiz tutulmalıdır Buranın müusluklarını tamir ve halâla- riını temizlemek lâzımdır Üsküdar Bitpazarımlaki cınaf : — İşler çok, hem pek çok durgun bay, diye sözlerine devam — ediyorlardı. — Peki amma, bu küçük muhit için böyle kocaman bir bit pazarı fazla de- ğil mi? diye sordum. — Ne fazlası efendim, ne fazlası, on binlerce nüfuslu bir yer için bu kadar. cık bir bitpazarı küçüktür bile, O zamana kadar hiç lâfa karışmayan yaşlı bir adam burada konuşmamıza müdahale etti: — İşsizliğin sebebini hiç kimse size doğru söylemedi, diye söylendi. A«ıl m 1 söyletmek İçin ağzı açıp sormadım.. Fakat istifham — dolu nazarlarımı öyle muannidane bir tarzda İ HAVI MUKTAYAR LUGATÇE ç.llE" Z,Ş &— yüzüne diktim ki, nihayet izah etmeğe mecbuür öldü. — Eskiden herkeste para boldu.. Bi. raz eskiyen malları getirip burada sa < tarlar, hemen yenisini alırlardı. Sonra eski diye satıları malları biz de temiz. ler ,tamir eder, burada biraz daha fakir- lere satardık. — Fakat fakirler deyince, öyle hırpani, dilenci kılıklı insanlar san- mayın sakın. .Onlar da efendiden, temiz pak adamlardı. Ve bizden satın aldık « ları mallar binaz eskiyip, hurdalaşınca, tutar çöp tenekesine atarlardı. Halbuki şimdi iş bambaşka bir şekil aldı. Herkes eskilerini, artık eler tutar yeti kalma - ymerya kadar kullanıyor ve vaziyet Büyle nlunca tabil ortada devri daim kalmıyor, bu parara da iş düşmüyor. Asıl mesele işte buradadır. İhtiyar adam tekrar sustuğu z&man, yarımda duran buralr bir genç — kula - Erma eğildi: — Babal:k belki biraz mübalâğa edi- yoramma, söylediklerinni çoğu da doğ- rudur, dedi. Etrafrmdakilerle, alış veriş üzerinde bir müddet daha konuştuktan gonra lâ- fimiz ©o mahallenin dertlerine intikal etti . O zaman benim önüme düşerek, bit- pazarına girmiş olduğum dar sokağın ağzına götürdüler. Buradaki marangöz ve eski elbiseci dükkânlarının önünde durduk. Yolun tam ortasında koskoca - man bir lüğem ağzı vardı. Km!xımın diyorum, çünkü bu bü- yüklükte bi lâğım ağzrna, Istanbul s0- kaklarında kat'iyyen rast gelinmez. Be- nim orada gördüğüm, hepimizin sokak- larda görmeğe alıştığrmız lâğım ağız - Ağız (Ağzı ver dili yok) idardaki Yenlcamlin — muslukları karık dökük bir haldedir larının hiç olmazsa iki misli kadardı. Bana yol gösterenlerden bir tanesi düşündüklerimi anlamış olacak ki: — Bizim lâğım büyüktür, çünkü yağ- murlarda çok su gelir buraya, diye izah etti, Başka birisi bunu fırsat bilmiş gibi lâfa hnştı. — Hem bizim lâğım yalnız suları içine almaz, bazan otomobil, arabalar da girer oraya! diye söylendi. İlk evvelâ bu sözlerin hikmetini pek anlamamış, Yersiz. bir şaka sanmıştım amma, lâğımın Üzerindeki ıskaraya bi . raz dikkat edince, deminki sözlerin mâ- nasını anlar gibi oldum. Bu kocaman deliği kapayan demir 18- karalar çürümüş, kırılmış, cizin de yu. karıki resimde kısmen görebileceğiniz berbat bir hale gelmişti. Değil otomo - bil, araba; Üzerinden insan bile güç geçerdi. Ben bir taraftan reyredip, bir taraf. tan yukarıda yardıklarımı düşünürken, etrafıma epey İnsan toplanmıştı. Ma . mi ayar edip te, bu berbat lâğim ağzının resmini alırken, her - taraftan birden şikâyetler yağmağa başladı.. — Lâğım yüzünden geceleri, bu yoldan geçemez olduk. Zaten X ı yok, etraf ziliri karanlık.. Iskaraların kırık - ları arasına insanın ayağı bir giriverir- *e muhakkak kırılmadan kurtulmaz. Başka birisi ilerden atıldı: — Hele biraz çakır keyif olursa hali tamamdır. . İlk konuşan gene sözüne devam etti: — İnsanlar için gene neyse, edi, kenardan yürür ide, dikkat eder, kendi. lerini koruyabilirler. Fakat arabaların ve ötomobillerin hali buradan geçerken berbat oluyor. Bir tarafta da hiç olmazsa dört beş arabanın tekerlekleri şu kırık yskaraların arasına sıkışıp karıldı. Sonra, bir yüklü kamyonun arka ta- rafı, olduğu gibi bu çukurdan içeri yu- varlandı. Bütün çarşı bir olduk, yükleri boşaltık, saatlerce uğraştık ta kamyonu kurtarabildik. Burası çok işlek bir yol. dur. Böyle olduğu halde, basit bir ta - mirle halediecek bir işi belediye neye ihmal ediyor, analamıyoruz.. — Peki amma müracaat ettiniz. mi ki? — Kaç kere.. Hattâ gelip te baktılar bile. Fakat Hepsi lâfta kaldı. İşe gelin- ce gene eski hamam, eski tas.. Lâğım için söyliyecekleri bitince, Bit. | pazarındaki işim tamamlandı sandım, fakat beni bu sefer Yenicami soktular. Evvelâ muslukların olü tarafa götürüp, buranın haraplığımı, musluklardan çoğunun kırık, dökük ol- duğunu, boş yere mütemadiyen suların akıp gittiğini gösterdiler. Sonra da: — Çok zaman da sular büsbütün ke- silir, hep ne yapacağımızı şaşırırız, diye anlattılar. Muslukların sefaletini gördükten Bonra, Sıra camdin abdesanelerine gel. mişti. Kokudan güç yaklaştığım — bu yer, cidden pis, berbat bir şeydi. Bana refakat edenler: — Siz gene de temiz zamanına rast geldiniz. Her zaman daha pis, daha iğ- renç bir haldedir, diye dert yandılar. Durduğumuz yer öyle fena kokuyor- du ki, söylenenleri daha fazla dinleye. medim. Her tarafta ayrı bir ihmal ve bakımsızlık görünen bu zavallı camiden derhal uzaklaştım. Biraz sonra da Üsküdar Bitpazarının sağı, solu binbir çeşit hurda ile, bozuk en içeri İstanbul konuşuvor Usküdar Bitpazarındakil esnaf — nelerden şikâyetçidir? Mmphaı Ş iür meselesi LUS gazetesi “Şiir ölüyor mu?,, diye bir anket açmış, al- * d ğı cevablar haftalık — (perşembe i) Sanat ve Fikir sayıfasında çı- kıyor İlk cevabı göremedim; bu hafta Bay Ziya Osman Saba'nın söyledikle- rini okudum, Bu genç şair: “Bugünkü Türk şiirinin ileride bir Altım devir olarak anılacağına —iman” ediyor. Haklı çıkmasmı ben de temenni ede- rim; çünkü ben de Yahya Kemal'in, Nazım Hikmet'in, Ahmed Hamdi Tan- pınar, Cahid Sıdkt Tarancı, Ahmed Muhib Dranas'ın ve daha yeniler ara- sında Orhan Veli ile Oktay Rifat'n manzumelerini, eski şalirlerimizin en büyüklerinin eserlerinde bile bulama- dığım bir zevkle okuyorum. Fakat bugünün saydığım veya saymadığım gairlerinin eserlerinde asırlarca daya- nacak insani bir kıymet bulunup bu- hunmadığını ancak zaman gösterecek- tir, Bay Ziya Osman Saba'nın bugünkü Türk giüri için söylediklerine gönül- den iştirak — ediyorum ama başka memleketlerin şlirinden bahsederken büyük haksızlıklara düştüğünde de şüphem yok. Diyor ki: “Bir zamanlar gilrin en büyük dahilerini yetiştirmiş olmak gerefini kazanmış olan bu memleketlerin (“Fransa, İngiltere, Al- manya, Amerika, ilh...”) bugün büyük bir gşaire sahib olmadıkları, ve hey- hat! belki de artık hiç sahib olmıya- cakları kanaatımdayım.,, İngiliz, Al- Mman, Amerikan gşiirini bilmiyorum (zaten B. Z. O. Saba da onları “ancak terceme antolojilerinden takib edebildi- ğini” itiraf ediyor); Fransız şiirine gelince onu biraz bilirim ve diyebili. rim ki “Bugünkü Fransız şiirinin ile- ride bir Altım devir olarak anılacağı. na imanım var.,, Bittabi bunu da za- man gösterecektir... Fakat bir - Paul Claudel'i, bir Jules Supervielle'i, bir Jules Romains'i okurken sarsıldığımı- zı, onlarm giirlerinde ancak en büyük- lerin eserlerinde sezilen kuvveti! bul- duğumuzu niçin inkâr edelim? Clau- del, Supervielle, Romains... Daha bir- çok isimler sayabilirim. Andr& Bre- Nurullah ATAÇ mep- Devemı 12 incide İ N aei kaldırımlı yolundan, tramvay caddesine çıkıyordum. HABERCİ YARINA: SALACAK...

Bu sayıdan diğer sayfalar: