25 Kasım 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11

25 Kasım 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Softa ! de Pi laşmş bakır mangalın dibin- ayaz vini Üç yavru tam dört kedi hor. Müş. vik yırtık kilime düşür- da topla id aklarını kıvırarak altların- Hanlar mşlar, Dördünün de açlıktan | ai a m rine yapışmış; suratları | Kaç kulakları uzamış. . İ en tivanda küçük bir elektrik W. bönsuklu bir tülbentle etrafı - mesin diyo » örtülmüş küçük | sinde bir sakakuşu.. ta — (bu evin sahibi), geçkin bir Söük Gm, kasavet ve hastalık Bay Böşürmüş.. Fakat cami yıkılmış İbi, mihrabı yerinde. Orta yaşlı bir Biz er zamandır bir arada » ni. Yöğ Yaşıyorlar &, ç (Onun misafiri). genç'bir ka. * isçi karısıdır. Melek gibi Yıl düz çalışır. İkisinin de koca- sidir. Meta onu “Kece İki hag, kadın da, zamak zaman, ellerinin Mökiand, #tlerinin gelirini katmış mah - #lyorsumuz şüphesiz. Ayd ».. Hi rk bir va, gece. ; ür havası kadar güzel. Me- I. bu kapanık odada otur - şiar, Çıkıp dolaştılar. Fa. Bokaga, vzadılar, / Mi, hey, Kalabalık. Baba yani çar - | İçel bükük kadınlar, birer ellerin- a tonlarını kakaraktan cami. — Sİ tutmuşlar.. Bu gece “Ka- Sie gesi, Bu gece, küçük, büyük Said (Sükalişerif) in çıkarılacağı $u, bir gecedir. Hn rinin altında hânidir uyuşmuş nn #arip bir his, onları, camli dol , nların arasma sürükle- nu 3 Yaa,“ Şüzpilân “alimet bir sopa, Ky ayazında bana mı demiyor, ve, Tah takkeli, kimi kasketinin Rip, E*fiye çevirip alnını açı v taç Açık, kimi yaşlı e Ki “iü ii Sok şık erkeklerin tâ gerisin- Te > saflarında yer aldılar, Mkay, Namazından sonra, simsiyah Mir, 4 Neözlü, kuru bir imam (Sakalı Maha taya çıkardı. Billârdan bir bep sinde bir kaç siyah kıl. Pey. Mek ,, SPtmmedin sakalı.. Yıldız da, 0 daki AYNİ şeyi düşünüyorlardı; LN 4 binlerce camide, milyonlar- * Rözg,. 9 sakalışerifi öpüyor, yüzü- Kara a srüyordu. Eye Pisi, 5 min önünde elpençe duran ir; tın arasında sırelarını sav - Ark, 13 *. Yay, dan gelen miyop bir kocaka- R dürtüllüyordu: değil mi? Öptün değil mi Sözü ? Öptün değil mi? m. Bünü. Yat ki kalbine gitsin, (a ve Lİ Bini bir sesle anlatıyordu: Y. Ya, “öner dönmez bir fıncana * tin, > bir gilzelce sil, Sonra, o . ie ü o Yü ayak basmadan bir yere İ leg, * Bİr çiçek saksısına dök- m, f» Amma, sakın unutma, kı- | k kan, : kaş Dun; i yer Sa e ziyaretinden, ahrette şi- » iki 2 mahrum koymasın!... ? iki çeşme ağlıyordu. a le Hasan Hüsevin da- m lar; aç kalmışlardı. Fat- SN diyeyi e — eömevine çeksin, | vi em diye — karmlarına | © İng, ia #rdi. Çamuru yalancık - 7 hş. BUTUR, ateşe gömerdi. “Pi- a SYuyun!, diye avutma - şü iz da, aç geçirdikleri in Üyorlardı. Karmlarına taş akledememiştiler e e i irelerlarin ai trieteni 3 » e ihtiyar bir sa- BöZlerini gi a 1. ellerini havaya “ğe kaldırdığını gör | Sn ADD sen alâh egr, diyordu. Melek, ihtiyar softaya öyle kinitlendi ki: —- Hocam, sen daha Rabbinin nere- de olduğunu bile bilmiyorsun!.. —2)22f İ — “Rab, gökte mi ki ellerini ve göz. | lerini havaya dikmişsin —17727 — “Rab, limekândır!,. diye siz söy- | lüyorsunuz. “O ker yerde hazır ve nâ zırdr!|.,, diyen gene sizsiniz.. Rabbin ne | rede olduğunu bilmiyorsun sen; koca bunak. . Solta cevap bulamadı. Cübbesini | . topladı. Sarığını bastırarak çabuk ça. bük uzaklıştı.. Yaldız, kahkahaları süç tetuyordu Reşat ENİS Sarnhoşluğu ölçüyorlar Amerikalılar ne garip adamlar! Galiba işleri yolunda. Havai şeylerle uğraşmıya vakitleri müsait. Sanki lü- #um varmış gibi şirsdi de bir (içki öl - | çümü) icat etmişler. (İçki ölçüsü) dene sakın © bunu, bildiğimiz içkileri, şarap, viski, ilâh. gibi şeyleri ölçmiye mahsus sanmayi- nız, Amerikalıların (Dürünkmeter) dedik- leri bu ölçü, sarhoşların sarhoşluk dere | cesini anlamak için yaptıkları sade bir | balondur. İçki içtiğin saklıyan, sarhoş olmadı. ğını iddia edenler, bu balonu üflediler mi, derhal rengi değişiyormuş.. Bir ba- kıma fena da değil, Ağrı koklamaktansa böyle bir âlet kullanmak aha Harp esiri güvercin Moker öldü. Bu da kim, diyorsunuz. Belki de büytik bir adam, bir sinema yıl dızı sanıyorsunuz. Halbuki değil, bu, sadece bir güvercin... Umumi harpte, A- merikan orduşiyle beraber Avrupaya gelen. posta hizmetini gören bir kuş.. Moker; 1918 de, ilk s'perlerin 43 kilometre gerisine mühim bir haber g& tirirken yaralandı, 8ol gözünü kay- betti. Bu, son yolculuğu oldu. 77 iri fırka ile Amerikaya döndü. (Myo Jersey) de, (Mamoyt) tahiye sinde tamam 19 sene bakıldı, beslendi, rahat ve sakin bir ömür sürdü, (Wil helm) adi; bir de arkadaşı vardı. Fakat | o, bir harp esiriydi. (Wilkelm) in bir Alman posta gü- vercini olduğu zannediliyor. (Sen Mi- şel) de bir sipere düşmviş ve ele geçmiş ti. Hâlâ ayağında bulunan bir halkada bir Alman taciyle 1917 yılında Bavyera da doğduğu yazılıdır. Memur başından savmak Istiyor : Bizde 30 kuruşa adam çalıştı- rılırş başka yerde iş ara! Başımı öne eydim, ağlıyormuş gibi dudaklarımı ısırdım, aslı hâlinde geri döndüm hıçkırığını güç tutan bir y Kapıcı fazla bir şey sormadı.. Yahut sormak istediklerinden, yüreğinin yuf- kalığı yüzünden vazgeçmiş olacaktı, Başını gene açık duran kapıdan yana sallayarâk: — Haydi, dedi, bir defa sör bakalım, belki de işçiye ihtiyaçları vardır. Odaya doğruldum. Masa başında otu- ran, sırtına beyaz bir iş gömleği geçir. miş bayım yanma yaklıştım. Meşguldü.. Benim yanına sokuldu » gumun farkına bile varmadı. Bir yan * Gan sırtı bana dönük bir vaziyette san. diyede oturan birisiyle konuşuyor, bir yandan da elindeki kurşun kalemiyle bir takım işaretler yapıyordu. Biraz daha yaklaştım.. Azıcık bekle - dim. Hafifçe öksürür gibi yaptım. Na. file, Bir türlü mevcudiyetimin farkın - da olamıyor. Nihayet dayanamadım: — Bana bir iş verir misiniz? İş isti. yorum, dedim. Ne yazık ki söylediklerimi de düyma- mıştı. Bense, sesime büyük bir hüzün karıştırarak söylemiştim. Acaba, ayni tonla, ayni tavırla bu isteğimi bir daha tekrarlayabilecek miydim?, Beyaz iş gömlekli genç neden sonra oracıkta durduğumu sezebildi ve: — Ne istiyorsun? der gibi yüzüme baktı.. Boynumu büktüm ve sesime daha mahzun bir tavir vermeye uğraşarak: — Çalışmak istiyorum. Bana bir iş verir misiniz? dedim. Bunu birincisinden daha iyi söyle - miştim.. Âdeta sesim titremiş ve omuz. larım çökmüştü, Bütün ümit kapılarımı daha ilk sö - siyle kapadı: — Yok kızım.. Bizde iş yok.. İşçi lerimzi tamam, dedi. Onun bu cevabı karşısında hakiki bir İş isteyenin yapacğı şey; boynunu bü- kerek kapıdan çıkmaktan başka bir şey olamazdı. Çünkü sözü o kadar kat'i, o kadar kestirmeydi.. Ben bunu yapamazdım.. Kovuluncıya kadar bu isteğimde israr edecektim. Evvelâ duraladım.. Ne diye. ceğimi şaşırdım. Tereddüdüm geçtikten sonra, ona yalvarırcâsına: — Ne olur, dedim, beni de alın!. — Yok. İş yok.. İş olmadıktan sonra yaratamam ya bunu?! Beni hâli karşısında kıpırdamadan durur görünce başmdan savmak yolu » nu başka dilde aradı: — Hem, deği, bizde 30 kuruşa adam çalıştırılır. Git, başka yerde ara kendine Iş. — Zararı yok, dedim. Ben de çalışı- rım, beni de alın. — İş olsa nediye almiyayım? Bir Pencerelerden &iren güneş 14181 ve Paris so Iği kalpli İeapıcı, beni fabrikaya yerleş tirmeğe uğraşacağına söz verdi. “Hele bir öğle paydosu olsun da!',, dedi İT Röportajı yapan: Neriman başka gün gene gel.. Belki adama ihti - yacımız olur, seni de alırız. Fazla israrım, bu kapıyı yüzüme büs. bütün kapayacağını anlıyordum. Başka bir şey söylemedim. Yalnız başımı öne eğdim. Ağlıyor- muş gibi, dudaklarımı ısırdım. Hıçkırı. ğımı güç zapteden bir yaslı halinde geri döndüm. Buradan hemen ayrılmamalıydım. Hiç olmazsa tekrar baş vurabilecek bir vaziyet yaratmalıydım. Kapıdan çık - mazdan önce: — Tekrar ne zaman gelebilirim? di. ye sordum. — İşin ne zaman olacağı belli olmaz kızım. Yolun düştükçe uğra.. Dışarıya çıktığım zaman hâlâ boy - mum bükük, omuzlarım çöküktü.. Kapıcı beni bu halde görünce, baya. ğı mahzun oldu — Ne oldu? diye sordu.. Sesime daha asıklı bir ton verdim: — Beni işe almıyorlar! İş yok dedi - teri... Bu sörlerim kendimde ummadığım bir tesir yaptı. Gözlerim yaşardı Bü. bütün burnumun direği sızladı. O ka - dar acınacak bir hal almiş olacaktım ki, iyi kalbli kapıcı dayanamadı: . — Kızım. dedi, böyle müteessir olm. ya lüzum yok. Allah büyüktür? Burada iş bulamazsan kısmetini başka yerden verir. Hemen ümitsizliğe kapılma.. O bunları söylerken ben mendilimi çıkarduş, sonu gelmiyen göz yaşlarımı güya kurulamıya çalışıyordum. Gene sesim titrek bir halde: bir selâimdan sonra elindeki mektubu Sevinerek paydosu bekliyordum, — Günler var ki iş arıyorum. Nere- ye gitsem kapıları duvar buldum, Kim. se yalvarmalarıma kulak vermedi.. Ne- redeyse dilenmiye çıkâcağım. Evdeki ihtiyar ninem, her gün benden bir şey bekliyor.. Satacak yorgandan başka bir şeyimiz kalmadı. Nasıl ağlarmıyayım? Mendili tekrar gözüme götürdüm. Hıçkırır gibi yaptım.. Bu sırada kapıcı bana yaklaşıyordu. Bense olduğum yer. de sanki düşüp bayılacakmışım gibi sen- deliyordum. Kapıcının merhamelti sesi, bugün bi- le kulaklarımda çınlıyor; — Dur ağlama! Hele bir varayım, ona ben de söyliyeyim. Belki seni bu- raya alırız, Birazdan paydos olacak.. Bekle şurada... Fukaralık ayıp değil, insan namuslu, edebi olduktan sonra her yere girer, her yerde iş bulur, üzül, Demek kapıcı bana şefaat edecek, beni işe aldırmıya çalışacaktı, Kendisi- ne gene hıçkırıklar arasında cevap ver. dim: — Allah senden razı olsun. Ö benden biraz uzaklaştı, sonra bir- denbire durarak geri döndü. Tâ yanıma kadar sokularak eliyle omuzumu tuttu; Sesinde biraz evvelki tessür yerine bir siddilik belirmişti: — Ha! Bak hele... dedi. Buralarda gece İşi de vardır, İşbaşı akşam 7,30 da başlar 5,30 da biter. Seni gece işçisi ola, rak almak belki daha kolay olur. Ne der sin? Böyle bir iş olursa çalışabilir mi, sin? Birdenbire nasıl cevap vereceğimi kes tiremedim. Biraz durakladıktan son. ra: Devam: var bana u- Haberin deniz ve macera romanı 6 Yazan: Ali Rıza Seyfi. yorulmuş, hıypalanmıştım kli başımıza gelenleri düşünmeğe bile takatim yoktu. Fakat, o Martin Hall peşimden yatak odama kadar geldi. Karım kta dü k şu sözleri söyledi: Mistor Şahin; bon fki sante kadar kapta- nın yatile seyahat için Paristen yola çıkacağım, belki epeyce vakit görüşemeyiz. Ayrılmadan ön. , ce #enden bir dileğim var: Senin yat Kale Ji. manmda. Bu sabah oraya çİdip (o Yatınızla Piy. motuh Mmanma gelebilir misiniz? Orada Ame. rika bandiralı Va France yalından havadis soru- nuz. Bu, Kaptan Bilakm kira İle tuttuğu yatın adidir. Bu yattan haber alman, benden Oo haber alman demektir, Ben de — bu büyük tehlikeye atıldığım sırada “ arkamdan bir kişinin olsun beni i#leimek dostluğunu gösterdiğinden dolayı teselli bulacağım. Eğer benden hiç bir haber a- lamazsafi bir ay bekle. Efer ölmüş olduğumu an. larsan sana verdiğim zarfı yırt ve kâğıtları oku! İşin böyle biteceğini ummuyorum. Martin Hall hnnları sövledikten sonra elimi küvve*le sıktı ve odadan çıktı 7 e adamenğız! O sirada ben nasıl bile- bilirdirmi Ki: Ancak üç gün sonra o zarfı yutma Za mecbur olacağım?.. tedarik etmenin anahtarını elime geçireceğim. Eğer bunu yapamazsam bana Londra, Paris s0- kaklarında “gerçekten budala imişsin!,. diye hay kırabilirsin.. Otele geldiğimiz vakit ssbah olmak üzerey- di. Hemen yıkanıp yatmak istiyordum: O kadar kaklarının büyük harıltısı içinde Uyandım. Ya- tağımdâa doğrularak bu gece görüp geçirdikleri- min karışık, korkunç bir rüya olup olmadığını düşünmeğe başladım, Masamımn üzerinde duran bir mektubu görünce uzanıp aldıfa ve açtım. Mek tup dostum Mârtin Halidendi ve İçinde şu satır- Tar vardr: “Daha on dâkika vaktim var, burada suna son sözlerimi yazıyorum. Dleppeden geceyarısı kalkrcağız. Eğer bana en küçük . dostluğunuz varsa yatmızla Pllmoutha gelmeği unutmayın: yâlnı? size güveniyorum... Demek gördüğüm şeyler bir riya © değildi, demek bir aptal sandığım, büdala diye eğlendi- #im bu garip İngiliz bir kahraman yüreğine ve bir demirden merama sahipti! Bir anda heyecan içinde kalmıştım, yatak- tan atladım, giyindim. Salona indiğim vakit A- Ti ile İnci çay masasının başındaydılar. Çayımı- zı İçerken otel garsonu gelerek birisinin o beni görmek istediğini söyledi; “buraya gelsin,, diye cevap verince içeri kimin girdiğini umarsınız? Akşamki cehennem bucağı odada (O gördü- #üm gemlellerden uzüü boylu. zayıf (dört göz. ün O hiç saşırmamıs görünüyordu. Arkasında- ki yeni elbise içinde çok iri, lâkin yakışıklı bir yat gemicisi olmuştu. İlk önce İnciye, sonra bize zattı. Bu mektubun içinde de, göstermemek is- tediğim derin bir şaşkınlıkla şu satırları OOku- dum: “Kaptan Bilak dün gece ziyaretile şereflen- dirdiği Türk centilmeni Mister Şahine derin say gilarını sunar ve o gece kendisine gösterilen ka- bul şeklinden doğan hakiki kederini bildirir. Kaptan Bilak şimdi Dleppe limanında olüp bu gece 11 de yola çıkacak olan La Frans yatında kendisinin misafiri olmaği kabul etmek lütfunu Mister Şahinden kuvvetle ummakta, orada &ös- tereceği misafirperverlikle dün geceki kusurları affettireceğini bildirmektedir... Şaşkınlığım gittikçe derinleşiyordu. Kaptan Bilak denilen bu esrarlı Ye korkunç adam benim kim olduğumu ne biliyordu, nasıl anlamıştı. Ye- rimi ne çabuk öğrenmişti.. Demek Martin Hall/ de biliyordu! O halde dostumun kendisini gözgö re tehlikeye attığını anlamıştım. Onu kurtarmak için ne yapmalıydım? Gözlerim duvardaki saate gitti.. Oh, vakit epeyce geçmişti.. O şimdi düş- manlarınm pençesine düşmüştü bile! Eğer bon de heyecanrma kapılıp da Dleppe koşacak olur- sam mutlaka bir tuzağa (O düşecektim. O zaman yardımımıza gelebilecek kimse (Okalmıyacaktı. Ve vaziyeti yıldırım hızıyla akeme ettikten sonra, en doğru harekettin, kaptanın davetini kabul etmeyip kendi yatımla onun gemisini! ta- kip etmek ve serbestçe dostumu kurtarmağıa çalışmak olduğunda karar kıldım. OÖnümüzde bekliyen “dört gözlü..ve dedim ki: İlk önce şuradan bir viski içinizi sizin gi- bi gemiciler karada viskisiz dolaşamazlar, #onr& ap” Devamı var

Bu sayıdan diğer sayfalar: