11 Aralık 1937 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11

11 Aralık 1937 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Üğg —“hlllh bu kadar umumlleşme Sna yötlerdeydi. Bvlmla tanı karşı h—:—“uın sokak başı, o zaman, Olara; Arabalarının — bekleme yöri Ony YöYin edilmişti. burada tantdımı: Biçimsiz, MÜzeyi, Pir giyinişi vardı. Traşlı yü- lazy S ve kansızdı. Kır düşmüş saç- —_'ı:'lm makas yüzü görmemiş, Üa pöde, kulak arkalarında bük- #.“:ulüın uzamıştı. Belki otuzun - Fakat, hu halile, kırktan yu- Bösteriyordu. Bası, 3ze bDatacak kadar es k #na kayıkılan tokerleklerin B“ Kkırmızı boyaları dökülmüştü. N—ğ Tük. yeryer çatlamış ve ak- Bağı S İri boylu doru atları tımar » besisizdi. Yerlere değen kuy- İkriya * BöZüslerine inen uzun yele- H“'h':“yır görünüyorlardı. Sahip- 5": Akşamdı. Serin bir yaz akşâ- , Yıldızlı gökte koşuşan kara F, durüp dürüp yağmur be- !.'ı Yordu. Yerden, ilık bir yağ- A_füuıııu kalkıyordu. hı_ zin hastalanan uzak bir ah Ziyaretine gidecektim. Gözle hi:"h körüğü ak ve çatlak, ya- h“l;:"uı tekerleklerinin boyala- ©, faytonu aradı. ? vakitki gibi . sokağın en b meydanda yoktu. Bir daki- Fit z ve yapayalnız . duruyordu. x a, koşarak peldi: İlet bey.. Tütünüm kalmamış " tabakamı im de... 2tün konuşuyordu. Hareketle- doldurtuyereyim ı N'.İliurdı ediğinde kiliığına uy- '_ll Rarip bir gevezelik, bir se- a K vardı. — < ğ haydadı, Tarbiyeleri tart Kirbacını şaklattı. Evet... Sadece ©. Yerlere değen kuyrukları, inen yelelerile ihtiyar Üy t D görünen atlarına acryor h&h..hın açtım, Ö, anlatmak ihti- . Yü İ Rön arabacı değildim, diye baş: Uti M asıl işim bu — değildi. (ük da olsa, bir —marangoz Tap,Tahibiydim. Bir gün, bu maran Miy "!n dağıttım. Marangozhane- İ VöYrinden elime ,geçen parayla K" Paytonu, doru , atları satın - Yana marangozhaneyi dağıt- H.“'e Miydi? -Rızkımı ârabacılık- __.n" Mi âaradım? Başin ağrımaz Alır tayim bey. ’.n ; Vedi yıl kadar evvel.. Yaşım ti İki, ya yirmi üçtü. Kimsem N - Rir baba dostu doğramacının Y ,.?ı::; Sıraktım.. Karnımı güç do- t Yordum, Yattığımı yer bir ta- ğ b:lydı.. Gönül ferman. dinle- . Maki Günün birinde bir kız sev Ra,, “tarın küçük kızıydı bu., ": sokumuna inen — ebrul! Ardı. Bih gözlerine bitiyor- İ Vİstik. Artık daha çok çalı- .'hı“ı.— Hüşâ huzurundan, katır ,T;"r"'!'m'dum. Aşk Insana neler ı ""u.ı:ucu. Küçük kızını istedim “ın_.'h bir gün... - Şaşırdı; bir zn’ı.. :'.' Sonra, — kızar gibi oldu » Sakalı oynuyordu. Göz ık.;_q:::"ü, Kızını "Allahın em- hk M hilek de yüzsüzlük müydü? q_:'ndı kababatim ne? Boyun S Ai :iı .':." Yok: babam yok.. Kusu- ğhh." Kör, efendi pedar.. Kafası- ':'"H._d““* Parmaklarile sakalı- “'lm':;. Biyol düşünelim! Bi dü. — Günlerce se& sada â'?q.n'“uuhur. beni gördüğü yer- W tt Seğiştiriyordu.Karşılaştık _:q Mu Seviriyordu. Uzatmıyalım, " 1 "R'ı"“ bana kızını lâyık gör- 'l..q"uı S1 kendi başına bıraksan. h,_h__'ıı (':'"!l. ya zurnacıya varır. MN Yzİ efendinin doğramacı ı._'v ik: damadı — olamaz!,.mış... * lvı,m'"L kaçırdım ve nikâhla- İhadış Atiyar az daha üfkesin- şğı,_“:#n Blüp gidiyordu... , Fey ""li taraflarında iki oda- v.'::'.h Müuştuk. Günün birinde ş_.:ııııuı oldu. İlk yıllar çok , k. Ben. günde yirmi saat £ NM Karım. koraşulara eç dU. İşsiz kaldığım aylar- h"h,ld_ımtuı ve ça .Öna, bir küçü V yapacaktım.. k maştra bile gitti. Ne çilekâr bir kız- dr, bey!.. İş İşlemekten güzel elâ göz leri donuklaşmıştı. Yüzü sararmıştı. Yanakları çökmüştü. Üzüntü. keder zavallıyı öyle bir — hırpalamıştı ki.. amma, gene metanetini bir lâhza bi le kaybetmedi. Hergün İşe giderken boynuma sarılırdı. — Sık dişini, derdi, &ık dişini bir az.. Fona geçen günlerin elbet Iyi günleri de gelecek.. Yorgunluğumu onun dizleri dibin de unuturdum, bey.. — Dört uzun yıl böyle geçti. Tall artık bize de gülmeğe başla- mıştı. Kazancım günbegün artıyor- du. Geçinmemiz halayola girmişti. Bir ufak doğramacı dükkânı açabil mek için para bile biriktiriyorduk. Başlı başrmna bir dükkân sahibi olma mşı en çok karım İstiyordu. Dükkân- açılır açılmaz, İşlerimiz arasında ku tü gibi bir evcik de yapacaktık. Bir gün karım kan kustu, — bey.. Gene bir gün — hem de doğramacı dükkânmı açtığımızın — örtesinde — onu kendi elimle — hastaneyo yatır- dım, Güreba hastanesinin söğuk ko- ğuşunda, arkaüstü uzatıldığı karyo- lasında bile metanetini kaybetme- mişti. — Üzülme, diyordu, bir şey yok.. Ufak bir hastalık olacak.. Sabahle- yin doktor muayene etti.. “Belki bir brongit!,, dedi.. Korkulacak bir şey mi bu? Münasip bir yerde bir aysacık sa- tın alıp, düşündüğümüz ufak evi yap mağa şimdiden başlamamı da isti- yordu.. Kolunun yonlerini, yaşlı gözleri- nin üzerinden geçirdi. Wlini arka ce- bine götürdü. Bana bir tabaka uzat- tı: — LAf Jâfr, AT tütün tabakasını a- çar.. bey, yap bir cigara!., dedi. Sonra, iç geçirdi: — Karım acele veremmiş.. Kurtul- madı.. Ona, maon tahtadan bir ta- but yaptım!.. Bozuk kaldırımlarda sürüklenen eski tekerleklerin akisleri çatal çı- kıyordu. Ve, karanlık ıssız caddeyi dolduran, sade bu sesti, Dertli arabacı, yeniden — terbiye- leri'tarttı. Kırbacını şaklattı. Eyvat.. Sadece şaklattı. Yerlere değen kuy- rukları, göğüslerine inen uzun yele- lerile ihtiyar ve yorgun görünen at- larına acıyor gibiydi.. Reşat ENİS — Ne yapayım şef, bizim arkadaş yüzünden boyuna nezle oluyorum! Yanlış anlamış ! Dolandırıcılıktan maznun adamın a. vukatı, müşterisini — beraet ettirmeğe muvaffak — olmuştu, — Başka bir şehir- de bulunan müekkiline müjdeyi telgraf- la yetiştirdi: *“Namuskârlık hak kazandı.,, Beraet eden addam şu telgrafı gönder. di: *“Sür'atle temyiz edin!?. ,, Mazeret — Yapma yavrum, ayıptır! Parmak- larını neden burnuna soküyorsun?. — Ne yapayım Üüşüyor, eldiver/im de yok! Balık ağının tarifi Küçük Kenan, Boğaziçinde balıkçı- ları büyük bir merakla seyretti. Hay - reti, balıkçılar denirden ağı çekip çı. karttıkları zaman büsbütün arttı. Eve döndükleri vakit, onlarla bera- ber olmryan büyük annesine anlatma - ga başladı: — Büyük anne, balık nasıl yakalanı. yor, bil'yor musun? Küçük küçük de - likleri dört tarafından iple bağlayıp de- nize atıyarlar, öyle yakalıyorlar!.. — Bilmem birdenbire ne oldu koca. cığım, öyle üşümeğe başladım ki.. n Bir işçi gibi fabrikada çalışlım; hizmetçilik yaptım ! (19) Hacerin evinde Bir merdiven başı kavgası... Genç kız, fena karşılanışından si nirlendi : — Yorgunum, maktan... bıktım artık çalış: ş Röportajı yazan: WNeriman Ben getiriyorum, ablam getiriyor. Evde gene hiç bir şeyler yok.. Arada ne oluyotsa bize oluyor. Babam aylık kazancını, bütün kusuruna rağmen an - neme verir, Onunla bir ay idare etsin diye. Fakat nerede o talih! Daha ayın ©n beşi olmadan paralar suyunu çeker. Annemin müsrfiliğine diyecek yoktur. Sabahleyin çaydanlığın başına oturur.. Öğleye kadar gelene çay, gidene çay. Hemen her cigarasiyle kahve içer.. İyi hoş amma, fazlası biz! harap ediyor. Hacer aile yuvalarının bütün esrarını böylece Lana açmış oluyordu. Bu sıra- da da eve geliniş bulunuyorduk. ©, hiç Gurmadan anlatırken, biz ev- lerinin önüne gelmiştik. Hattâ sözleri. nip bir krsmmı kapıya yaklaşmadan durarak ayak üstü bitirmişti. Evleri, pencerelerinin bazısı yarım kafesi/, bazısı sevâlı, küçük ahşap bir evdi. Teneke kaplı kapısı, iki kere çal- dıktan sonra açıldı. ' Yarıst toprak, yarısı taş döşeli genii ge bir yerden dar bir merdivenle yukarı. ya çıkılryordu. Zeminin toprak çukur- larmda çamaşır, ve bulaşık suyunu an - dıran birikintilerin yanında kirli yemek sahanları, tencereler, iki üç boş gar te. nekesi duruyordu. M (00) numara hissini veren tahta bö- lümlün üzredindeki çivilerde, bir tava ile <lek asılr duruyordu. Genç, ince ve hırçın bir ses: —- Kız ne oluyorsun? Niçin öyle ka- /pıyr çalıp duruyorsun, açıyoruz, işte, Bu, merdivenin başında bizi karşıla. yan zayıfça bir kızdı. Hacer cevap verdit —- İşten geliyoruz, bilmiyor musu- nuz. Yorgunum, bıktım, artık bu ça- lışmaktan.. — ATLA! Delinin zoruna bak! Ben çalışmıyormuyuz: kız! A, sersem kafalı! B merdiven Laşı kavgasını Haceri'n sükütu kesti. Kızm alt dudağı aşağrya sarkmıştı. Kaşlarının arasında çizgiler belirmişti.. O ufacık kız, bir an içinde sinleli, asabi bir kadın öluvermişti. Ağ- zında çiğner gibi bir kaç kelime mıril- | dandı, Ne söylediğini anlamadım. Üç merdiven kıvrımı döndük. Her döncmeçte bir oda kapısı vardı. Üçüncü kata çıktık. Burası küçücük, sofamsı bir yerdi. Kenarda cski örtülerle dGöşenmiş bir kerevet bulunuyordu. Yerde, solfra be- zinin üzerine bir hamur tahtası koy . muşlardı. Bu tahtanın başıma üç kişi geçmiş yemek yemekle meşguldü. ç Bu manzara, Hacerin merdiven ba - şında bozulan sinimni bir kat daha ber - bat etti sanki.. Birdenbire haykırdı: — Patlaklınız. mı? Beş dakika daha bekleseydiniz ne olurud? Ben sizin ar. tıklarmızı mt yiyeceğim.. Yanımda artık kimseyi getiremez oldum. Ne eşim kal- dı, ne dostum! Biktim bü halinizden « Ne akşam beklersiniz, ne öğle.. Sabah » Jeyin bir fincan çay içemiyorum. Peynir ekmek yemekten canım çıkıyor. Usan » drm, artık sizden de, çalışmaktan Ha.., Sofrada oturanlardar! - sarışm - zayıf. bir kız, ince, hırçın setöyle istihza eder gibi: — Vallahi bu kız çıldırmış! dedi. Kız! Ne diye mütemadiyen bize kafa tutup duruyorsun?, Başınlda tura bağlr, 45 yaşlarında gene zayıf bir kadın dönerek sözüne devam etti: N — Bu kız muhakkâk bir koca buldu, kendine.. Baksana ettiklerine.. Artık bisi beğenmiyor.. Çalışmak ta istemi . yor.. Gene Hacere döndü: — Kız! Eğer böyle bir iş varsa söy- le de bizden güzellikle ayıjl. Sonunda mahalleliye rezil olma.. Bu semtlere a- dım atamazsın.. Başı tuğralı kaldın anneleri olacaktı: — Bir lokma ekmek rahat gitmiyor boğazımdan,dedi. Gençliğimde size eli. mi kürek, saçımı süpürge ettim, Baba- sız büyüttüm sizi. Şimdi bana edeceği - niz bu muydu? Haram olsun size verdi. Şöm sütler. Sıfat hanımın kızlarına ba- kıyorum da imreniyorum doğrusu.. An- nelerine karşı hallerine, biribirlerine muhabbetlerine Hiyecek yok.. On bir, on iki yaşlarında görünen. bir erkek çocuğu, bu gürültülü konuş . maları duymuyordu bile.. Başını iki ta- rafa sallıyarak boyuna artadaki sahana elindeki kocaman ekmek sını dal- dırtyor, üç parmağı ile ağzıma götürü. yordu. (Devamı var) Haberin deniz ve macera romanı 20 Yazan: Ali Rıza Seyfi. #unu bilseydim, yüzünü görmekten İse birkaç bin Mra feda etmeğe razı olurdum ! Bizim maksadımız, Bilak denilen adamı, açık denizde ve Amerikada köşkü İle arazistnin bulunduğu Hudson nehri kıyılarında aramak tdi. Lâkin Londradan yata binmek için Plymouth Hmanımma hareket edeceğimiz gün pek mühim bir vaka oldu: Akşam oturduğum otele geldiğim va- kit odamı brraktığım gibi kilitli, içerisi is6 kar. ma karışık buldüm. Bütün eşyam, bütün kâğıtla. rım nistüst olmuştu! İlk önce odaya adi bir otel hirsrar girmiş sandımsa da kıymetli saat ve el. maslı boyun bağı iğnesi glbi bir takım şeylerin alımmamış olması beni taacclünte bıraktı. En ,gok karıştırılmış şey kAğıtlarım idi, Bunları tetkik edince, odama giren adamın içerisine hattralarımı yazmış olduğum defteri. min ve Martin Hallin bana brraktığı kâğıtlar içinde bulunan gemi ve adam resimleri Ile polis memurları, hafiyeler ve casusların isim ve adres- leri bulunan listenin alınmıs olduğunu gördüm. Yalnız moktup çamaşırlarımın arasına sıkışmış kalmış olduğundan, hırsız. bunu bulamamıştı. Odanın ortasında epeyce şaşkın bir halde dur- düm: Bu ne demekti? Bu işi yapmakta kimin fay- dası vardı? Martin Hallin bana bıraktığı bu kâ- Bıtları çalmak veya çaldırmaktan fayda görebi- lecek adam, peşine düşmek üzere bulunduğum adamdan başkası olabilir mi 1di? Halbukl: Bu - adam beni nasıl biliyordu? Martin Hall İle aram da neler geçtiğini nasıl anlamıştı? Demek Bilak denilen bu korkunç şahsiyet daha işin başından her şeyi pek iyi öğrenmişti.. Acaba milyonlarile, gemilerile, etrafına topladığı kanlı kati) serseri. lerle, Martin Hallin ölümünden anlaşıldığı gibi, hiçbir işten yılmayan süretile, asla başa çıkama. yacağım bir düşman karşısında mı buulunuyor. dun? Alnımdan soğuk bir ter akıyordu.. Ben bu halde iken arkadaşım Ali geldi, Va- ziyati kendisine anlattım ve onun işten benim kadar müteessir olmadığını görerek biraz taac- eüp ettim. O gu sözleri söylemişti: — Şahin; arkasma düşmek üzere bulunduğu muz bu adamdan daha pek çok şeyler bekleme- lyiz. Biz bu hadiseden bir fayda gördük ki: Bu da Bilakın bizi tanımakta, onun da bizi kolla. makta bulunmasıdır. Bu vaziyete karçı kız kar- deşim İncinin de bizimle birlikte yola çıkmak inadını göstermesini çok uygunsuz bulmağa baş- ladım; Jâkin geniş Atlantik denizinde bir fenalık olması ihtimali pek azdır. Amerikaya goçip Nev. yorka gelince de kendisini emniyetli vaziyetlerde bulundurmağa dikaat ederiz. Ertesi günü Plymouth limanında yoni yatın güvertesine çıktığımız vakit Tufan kaptan bizi lumbar ağzında gülerek kuargıladı. Tufan kaptan bu yedi yüz tonluk ve İskone donanmalı yeni gemisini pek beğenmişti, Bir saat gonra (İkinci Kartal) yatı demir alarak yola çıkmış bulunuyordu. we e eç e e e- ta YŞ İ glliğ) «i A Tngiltere kıyılarını arkada brrakarak ucsuz bucakarı dış denizin dalzaları altında yuvarlan- maya başlayalı iki gün olmuştu. Gecenin karan- İr€r mavf suları da karartmıştı.. Biz arkadaşım Ali,Jle güvertenin kıç tarafımna çekilmiş konuşu.- yorduk. Vardiyada yeni aldığımız İtalyan ikinci Paulo vardı. AH diyordu ki: | — İster misin ki: Amerika kıyılarını görmeden kaptan Bilak dediğimiz heriften bazı haberler alalrm! bi ee n ae laeelae Ca ülü. 460 9. 45 a aei ai ler eee aa SÖĞ ei Sti di eei d Sale li ee e e BKK İ YA A A Y — Ben Doğan kaptana, Transatlantik vapur larının geçtiği yoldan ayrılmamasını söyledim., Ölmüş dostumuz Martin Hallin yazdıklarına ba- kılmca kaptan Bilak ile adsız gemisinin iş göre. ceği mıntaka bu olmak lâzım gelir. — Doğrusunu söyliyeyim mi Şahin; bazan düşünüyorum da aklıma durgünlük geliyor.. Bu devirde böyle bir iş tasavvur olunabilir mi? Bu- na kim inanır. Elimde olsaydı bu kaptan Bilakın hayati hikâyesini dinleyebilmek için binlerce li« ra verirdim. Bu adam kimdir? Acaba bir mecnun mudür? Bugün bir adamın çıkıp da bütün dünya- nn kalabalık caddesi haline gölmiş atlantik dış denizinde korsanlık etmesi imkâni var mıdır? Böyle bir şoyden Avrupa devletleri haberdar olur olmaz herifin gemisini bir Ikl günde yakalamaz- Jar mı? — Doğru söyliyorsun Ali, Eğer iş böyle ise kaptan Bilak, dünyanın yetiştirdiği en orijinal ve essiz bir canidir, görülmemiş derecede kor. kunç bir ndamdır. Biraz daha konuşulduktan sonra Ali yataca. #ını söyliyerek aşağı iİndi, yarırm saat kadar son- ra ben de inmek üzere idim ki: Bir şey dikkatimi eelbederek beni bulunduğum karanlık köşede durdurdu: İkinci kaptan Paulo remiyo goldiği vakit banaçok sert va suratsız bir adam görünmüşlü Hattâ Doğan kaptan onün gemiciliğini met- hetmekle beraber gemicilere cok sert bulundu- ğgundan bana bile sikâyet otmişti. Simdi İse gü- vertede yalnız vardiyada bulunan Paolonun »- teseilerinden birile, yeni aldığımız İngilix gemt- cisine vek teklifsiz, önceden tanısan arkadarlar imis gibi sözler sövlemekte ve hepsinin — rülür mekte olduğunu görerek taacectib ettim. Prtmde bu İtalyana karar IK Bnce duvduğum mübhem — hoslanmamazlık birdenbire silindi. Asağı ln% tan vazgeçerek olduğum yerde sessiz ve gö: meoz bir halde kaldım. Paoloyu vardİyasından çi — kımcaya kadar gözetlemek kararını vermiştim. t “Devamı var) İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: