5 Ocak 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 2

5 Ocak 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kudretli ve o temiz Türkiyemiz Yazan : Şekip Gündüz |İ E Temps “gözetesinin son sayıla, rından birinde, Lowis Reville (İl n uzun bir “Türkiye mektubu” çık* tı. “Türkiyenin dış sıyasası,, başlığını ta- şıyan bu mektup, bitaral ve dürüst bir yabancıya Kemalist Türkiyenin göster- diği çelireyi, bütün temiz hakikatleri ile aksett amiş bulunuyor. Le Temps gazetesinin o uzun ve geniş sütunlarından takriben ikisini dolduran yazısmı büyük bir dikkatle buraya kay- dettikten sonra Fransız gazetecisi Louis Reville'i meslek namına tebrik etmekte kendimi haklı görüyorum. Gazetelerin ve gazetecilerin adetâ biz rer “hakikat düşmanı” kesildikleri bir devirde ve bilhassa mensup bulunduğu gazeleci nilesiyle giriştiğimiz girift fikir münakaşasından henüz tamamiyle kur tulamadığımız bir herigâmede Louis Re ville'in bu derece doğrusu çok ve yanlı. |şi $t az veya hiç yok bir yazı yazabilmesi bu meslekdaşın, asil gazetecilik duygula- rından ayrılmıyan dürüst azlığımıza da. hil kalmaktaki güzel ısrarını göze vuru- yor, Louis Reville Sevr ve Lozandan bugü- - me kadar Türk dış sıyasasının inkişafını (ği vuzuhla tesbit ederek şu neticelere ulaş- miş bulunuyor; 1 — Türk-Helen arilaşması tam ma. nasiyle tedafül bir ittifaktır. Bu anlaşma Briyan * Kellog misakının ve Milletler Cemiyeti psikolojisinin en uygun ve tak- lid edilmesi lâzım nümunesidir. ile İyi geçirimemelerine sebeb kalmamış dört devletin önmimit Sih temayüllerini ifade eder. Bu anlaşmada Bulgaristan « o 3 — Türkiyenin bütün Dünya ordula. rma mensup askeri mütehassıslar önün- de yaptığı büyük manevralar çok kuy- vetli ve ihmal edilemez bir askeri devlet olduğunu ispat etmiştir. 4 — Sanabadi paktı Türkiyenin irşa- dı ile yapılmış bir siyasi anlaşmadır. Bu da tamamiyle tedafüt bir ittifak mana- nmalıdır, 5 — Türkiye Milletler Cemiyetinde daima iyi bir çehre bulmuş, dalma tak. dir edilmiş ve her istediği hedefe - hep hakir olduğu için * daima ulaşmıştır. Filvaki cemiyette geçen yıl yarı daimi a- zalık İstediği zaman buna muvaffak ola- mamıstı ama bu, bir daha böyle bir arzu gösterirse muvaffak olamıyacağına delâ. let etmez, 6 — İskenderun - Antakya işinde biz Fransızlar bu kuvvetli Türkiyenin tekli- fini ufaktefek tadilâtla kabul ettik. 7 —'Türkiye Sovyetlerle dalma İyi münasebet devam ettirmiş bir devlettir. 8 — Türkiye Almanva ile büyük 2'15- veriş yapmaktadır. Fakat Türk - Alman münasebetlerinin siyasi bir ters tarafı yoktur. Türkler umumi harpteki mütte. fiklerinin temayülleri hakkında kâfi de- 9 — İngiltere Türkiyeye büyük bir güler yüz göstermektedir. İngiliz serma” yedarlarmın Türkiyeye yaptıkları ve ya- pacakları her iste ve açacakları her kre- iddiava imkân yoktur. 10 — Türkiye ile İtalya arasındaki münasebat dostanedir, Türkiye Adalar denizindeki bu. komşusundan çekinme» mektedir. 11 — Türkiye İrakm büyük teveccü- hünü kazanmıştır. 12 — Suriye Türk dostluğundan ken. disini mahrum edemiyeceğini anlamış- tr. Velhasıl her devlet kuvvetli, zeki ve temiz çehreli- Türkiyenin uzattığı dest Günde 19 saat iş Kereâleğiler - Eyüb hattında işliyeni fi otobüslerin yolcuları ne büyük bir tek. i 3 like işindedir, biliyor musunuz? Oto. büslerin karab, frenlerinin bozuk oldu- İğ! ğumu'iddia edecek değiliz; bu nokta. # i ları belediyenin seyrüsefer şubesi her- X ij helde İlzrmgelen dikkat ve ehemmi- İğ ii yetle kontrol etmektedir. Yalme bu o. W | fobüslerin motörleri, frenleri ve saire E ii Si, Yali makine kısımı kontrol edildiği : kelde makineyi işleten adamlar neden- 5 H se şimdiye kader hiçbir kontrola tâbi 4 bululmamıştır. Eğer kontrol yapılsay. Vi ii dı bu hetta otobüsler “sair - ü i) nam,, vaziyetinde şoförlere emancl &- dilmezdi. Çünkü Keresteciler - Eyüb hattında W işliyen on üç, on dört otobüsün ancak Şi jo kader şoförü vardır ve bu otobüsleri 4 sabahın alacakaranlığından geceyarısı li na kadar heğ ayni şoförler idare eder. ler. Sabak altıda işinin başında bulur E mabilmek için saat beşte yatağından kalkan şoför, eğer gece nöbetine ayrı- lan dört otobüsten birine düşmezse, sast yirmi ikiye kadar 17 saat, gece nöbetine kalırsa 19 saat çalışmak mec- & buriyetindedir. Buna mukabil aldığı para da günde 250 kuruştan ibarettir. İşittiğimize göre şoförler dahiliye ves $i kâletine müracaatla şikdyette budun. Bi muşlar. Vekdletlen verilen emir üzeri. ti ne iş dairesi meseleyle alâkadar ok fi muş. Otobüslerde ikişer şoför çalışma- H se ldirmgeldiğir mal sahiplerine tebliğ E edilerek Fendilerinden imza alınmış. Vi © Fakat bu muamelelerin üstünden üç ti H haffoya yakin bir zaman geçtiği halde & 2 — Türk-Helen anlaşması çekirdeği İğ vaziyet gene eskisinin aynidir. üzerine kurulmuş olan Balkan paktı da |8 bütün hedeflerine ulaşmış ve komşuları |8 Ne bekliyoruz? — Saç mı, sakal mı? — Hayır, müstemleke!,, Japonya (Çinlile”e) — Kendinizi ge- ne mes'ul sayımız; ya sie harp ilân e- seydik? (Fransız karikatürü) Fransa matbuatı, mevcut, ufaktefek bu lutların kaldırılması için bir parça Del bos'u irşad ederse bu temenni hedefine ulaşır sanırız. Şekip GÜNDÜZ - filme, $ m Ayak” — yn edebi romanı : Yakasi; Hakkı ROMAN Nâzım Hikmet Pedronun gebs kadınlara karşı çocuk- luğundan beri büyük bir saygısı vazdı. Sokakta gebe kadınlara rastladıkça ku- laklarını kadar kızarır, kimseye beli etmemeğe çalışarak onlara merak ve hâyretle bakardı, Bu sıkılganlıkta karı- şık saygıda çocukluk günlerinin en ka- ranlık ve en sevinçi hatıraları da var- dı. Anasının en büyük çocuğuydu. Ana- sı İki ilç senede bir muntâzaman dogur- muş, O, sjağı yukar: anasını hep gebe görmüştü. Her yeni çocük eve biraz da- ha darlık fakat Pedroya bitaz daha se vinç getirmişti, Babası son yıllarında içkiye'düşmüştü ve anasıyla ettiği kav- galarda : “benim gibi usta bir işçiyi böy- Je ayyaş yapan senin ayarı bozuk kar. nındır, eğer sen bu kadar çok doğurma” saydın, ben de bü kadar hayvan yavru- sunu nasi besliyeceğim diye kara sev- daya tutulmaz ayyaş olmazdım., derdi. Fakat, bir gün kolunu tornaya kaptı. rıp ölen ihtiyarı, ona sekiz çocuk veren kadın nasıl affetmişse Pedro ia öyle afletmişti, Ve şimdi aylardır gebe ka- rısının günden güne değişen, git gide ağırlaşan, ciddileşen yüzüne bakârken onada anasının çizgilerini İruluyor, za- man zaman, kendi kenlline gülerek: “o da bana sekiz çocuk doğurursa çok sıkıntıya gireriz ama kara sevdaya dü- şüp ben de ayyaş olmam her halde”, di- yordu. Konçita kımıdandı. Dalga dalga kı. zütıları olan siyah dei düzeltti. Ko- casa #erdu: — Çok çirkinleştim değil mi Pedro? — Hayır Konçita hiç te çirkinleş - medin. — Doğurduktan sonra da beni seve- bilecek misin Pedrc? Şu âlt bağımızda- si korşu doğurdi sönrü ri renmiğ dört'beğ”ây yalıda yaklaşma - mış kadinm. Pedro yerinden kalktı. İri gövdesiy- Je karyolanın somyasını göçerterek Konçitanın ayak ucuna oturdu. Elini onur karı Üstüne koydu. — Bizim oğlan: kımildanıyor, dedi. Elimin âitında yüreğinin küçük bir sa- at gibi işlediğini duyuyorum. Bir iki | güne kadar sesini de işiteceğiz.. Hele sen oğlanı doğur da.. — Oğlan alacağın: biliyorsun.. De - mek kız olursa sevmiyeceksin? Pedro “kız olursa da severim elbette de, yalnız »e bileyim ben” filân diye iti- raz edemedi, Konçitanın gözleri birden bire idolü olumuştu. — Nen var Konçita? yine sancı me? — Hayıt Pedro, sancım yok, Yalnz.. — Yalmız? — Doğuramıyacağım, öleceğim diye korkuyorum, Doğururken ölen kadınlar az mu? düşün Pedro, doğururken ölmeli. Halbuki öyle yaşamak istiyorum ki... Bir şey söyleme Pedro.. Dinle beni, ne olur! Koca koca gözlerini açma; Sade- se ölmek değil, doğururken ölmek bana müthiş bir şey gibi geliyor, Uzün uzun, hiç ölmeden yaşamak istiyorum. Halbu- ki ölüm şu masanm altınllaymış, oraya gizlenmiş, elini masanın altından uzâ- tıp şu mavi çanaktaki yemişleri tane ta- ne yiyerek bana bakıyormuş, doğur - mamr : bekliyormuş © sanıyorum. Ak- si gibi deiçimdehep güzel (ogün lerimin - hatıraları (Oovar. Kendimi © kadar zorladığım halde köğtü günlerimi, annemin öldüğü günü, seni hapishane parmaklıklarınn arasından seyrettiğim günleri ve daha genç kız- ken, hattâ ne yalan söyleyim sonraları bile, pencetenin Idışında toprağa doğru alçalan yağmurlu gök yüzüne bakıp gözlerimin arkasında biriken ağlamak ihtiyacıyla “yaşayıp ta ne olacak san- ki?” diye hiç bir sebepsiz ölmek iste- diğim günleri değil; meselâ beni ilk öp- tüğün günü, yeri, sazti hatırlıyorum. Ewde, kızı Donya Konçita böyle do- ğururken öleceğim diye korkar ve aksi gibi yalnız güzel günlerini hatırlirken, yolda, Don Pavlo Alvares ve yemeğe davet ettiği arkadaşı Don Karlos Mad- rid üniversitesi mütekaid felsefe profe- sörlerinden Den Alfonsoya rastladılar, Ky 2 MAN Cinayetlerin arkası kesilmedi ! Pariste bir şof daha arabasın6 öldürüldü Parisli şoförle" Don Alfonso yaz kış uzun bir peri İhReyecan Miri le gezerdi. Tekaüd olduktan sonra da kışları Madrid üniversitesi mahallesin- de oturur, yazları Akdeniz kıyılarına inerdi, İsminin sabık kıralınki gibi Alfonso olmasına ehemmiyet verir ve kendi kendini taktim ederken ismini de- rin saygıyla, hece hece telaffuz eder- di. Don Pavlo Alvares Don Karlosun yolculuğundan bahsetti. Don Alfonso: — Sendeki araştırıcı ruhu takdir & derim Karlos, dedi. Evet mukatides İs- panyamızda artık büyük insan kalmadı. Talihin yardım eder de İngiliz sarayına, yahut Tibetde Dalaylamaya misafir ©- lursan aradığın insanı belki oralarda bulabilirsin.. Don Pavlo Alvares güldü; — Bizim delikanlı şileble seyahat edi- yor, dedi, şileb yolcularının İngiliz sa rayına kabulü protokol icab memnu dur. Dalaylamaya gelince... Don Alfonso büyük bir ciddiyetle Don Pavlonun sözünü kesti: — Bilinmez, diye itiraz etti, bilin mez. Kimbilir? Fakat neye saklaya- yım, ben Don Karlos gibi bir. ruhun daha felsefi meselelerle uğraşmasını tö menni ederdim. Meselâ, o, beşer tarihi- nin en büyül muaromasını çözmeğe ça- Irşmalı, sonra bunu çözemeden, kanat- ları kırılmış bir kartal azametiyle peri- şan fakat mağrur toprağa düşmeliydi. Don Pavlo Alvares sordu: ” Hangi muammadan bahsediyor- sun?, — Ölümden.. Beşer yalnız muamma- yı halletmek için yaratıldı, Ve bunu halletmeden yok olacaktır. Bütün... Don Pavlo Alvaresin tepesi attı, Bu sefer de o Don Alfonsonun sözünü kesti, Haykırdı: — O muammayı senin gibi pelerinli budalalar uydurmuştur. Bütün kâinat- ta yaşamak insiyakıtın asıl olduğunu görmiyecek kadar körsünüz. Kendinize “ölüm fikri,, diye bir belâ yaratmışar- nız, Kafanı pelerininin içinden çıkarıp etrafına baksana! Kiraz ağacında, ke- di yuvasında, henüz felsefe yapmıyan filosofları olmıyan bahtiyar Afrika vahşilerinde senin muamman var mı? Onlar ölmek istemiyorlar, ölmekten korkuyorlar belki, fakat ölüm diye mücerret bir fikir, ölüm diye bir opera iskeleti yok ofılar için, anlıyor musun? Beşer ölüm müammasının değil, yaşa- mak hakkının hudutlarını aramakla meşguldür ve ben o hudutları buldum... Don Pavlonun bu âni feveranma, Don Alfonso kollarını açıp kapıyarak, pele- rinini uçura uçura itiraz etmek istedi. Fakat Don Pavlo Alvares onu, kaldırı- mın üstünde bırakıp Don Karlosu sü- rükledi, yürüdü. Ve yarıda kestiği böy» İe bir münakaşanın üstüne eve gelerek kızınm gözlerini . dolu dolu görünce, bunun sebebini de öğrenince Don Pav- lo için mutaj kahkahasını atıp isyan etmekten başka yapacak iş kalmadı. —Karlos! diye misafirinin yakasina yapıştı. bu gözleri yaşlı kızım anası da böyleydi. O da, doğururken öleceğim deyip tuttururdu. Hatırlarsın ya, ben de o zaman pelerinli Alfonso gibi (el- sefi palavralar yapar sana, “İşte hayat ve ölüm mefhumlarının ayniyeti; işte, aşağı yukarı her gebe kadında yeni bir bayat doğurmanın sevinci belirir belir- mez ölüm korkusu da başgösteriyor,, derdim. Hatırladın değil mi Karlos? Bu mühim sözlerimi hatırladın değil mi? Don Karlos, “bu mühim sözleri ha- tırladığını,, söyliyerek yakasını Don Pavlo Alvaresin elinden kurtardı. ve Pedronun ikram ettiği cigarayr içerken sordu; — Kızımızı rahatsız etmiyelim. . Babâsmın âni hücumuyla şaşkına dönen Donya Konçita: > Rahatsız olmam, dedi. bilâkis tü- tün “kokusu iyi"geliyoru Öldürülen şoför ve arabasi © Pariste gene bir cinayet işlet ve bir şoför esrarengiz bir sw” öldürülmüştür. Saat 12 yi çalıyor. Nöbet dei me zamanı.. Polis — memurları?” Güeyblu ve Baron karakoldan © yorlar, Sen Deni kanalını — te) istasyona doğru gidiyorlar. ortasında fenerleri yanan bir bil var, Taksi makinesi işliyor içinde kimse yok. Polislerden biri, yerde . bir kaşketi görüyor, şüpheleniyor v0 mobile yaklaşıyor. Kapıyı (o ağl şoförün, başını arka cama yasi, cansız bir halde durduğunu görüğ Şoförün yüzü gözü, üstü ve başi © içinde... Hemen karakola haber - veril lar. Biraz sonra polis o komi, müddeiumumi geliyor. Maktulün üzeri aranıyor, cebi çıkan bir hüviyet cüzdaumdan nin Leon Huber olduğu, 1888 sinde Luvasda doğduğu anlaşılığ Çakmağı ve gümüş saati de Dul” yor. Deri ceketinin iç cebindeki ? cüzdanının da alınmadığı göl“ yor. ğ Cüzdanm içinde yalnız onar f lık banknotlar var. Taksiye bunlarla beraber soförün üzel 700 frank bulunması lâzım... Yapılan keşfe nazaran zavajl(” förün müşteriden para almaya h lanırken öldürüldüğü anlaşılım Polisler, otomobili gördükleri #i taksi saati 14 frank, 50 santim yordu, Ru da, gece tarifesine gö kilometrelik bir mesafe katolü #una delâlet eder, Katil veya katiller pek müsaif yer intihap etmişlerdir. Hakik# gecenin o santinde bu sokaktaf men hemen kimse geçmez... Hiç şüphesiz taksi, sokağın € sında durdu. Katil, yere Indi, ve pencereden tabancasını uzatti, sırada taksi saatine bakmak İç gilen şoförün Üzerine ateş eti. 7 m-m65 cesametinde olan şun sağ yanağımın üstünden gi ri ve kafatasını delerek çıkmıştır. M kurşun, otomobilin içinde b” muştur. j Maktulün ikametgâbmda yapi tahkikattan bir fayda çıkmam Leon Hüber bekârdı, küçük bir tımanda yalnız bağına oturuyo"” Hergünkü gibi sabahleyin (o çi! garajdan' otomobilini o almış, başlamıştı. Geceleri saat 2 ye d garaja dönüyordu. Zabıtaş otomobilin kapısında takım parmak izleri bulmuştur” sayede Katilin veyahut katille geçirileceği umulmaktadır. Yeni cinayet, Parisli şofö yecan içinde bırakmıştır. EN Zi * CARSAMBA ww İKİNGİKANUN — 1985 Hieri: 1356 — Zilkade: 8. agi kez Oüineşin doğuşa Güneşin i 726 16 Vakit Sabah Öğle İkindi Akşa: ; 43090”. 558 12,19 14,41 16,54 18,3 © , İZASİZ z e ESSESİ ZE ZİSİ SİZE LL EZ

Bu sayıdan diğer sayfalar: