4 Şubat 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

4 Şubat 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

* ŞUBAT — 1938 HABER — 'Alkştim Dosfaşı 1288 de HAYAT A Elli yıl sonra insanlar daha iyi şartlar içinde yaşayacaklar Meşhur Iİngliliilz romancısı H. G. Vels 1988 de insanların nmasıl yaşayacaklarını tehayyül ediyor UV42391P LA İDEYGAMBERLİK iddiasmda bu- . İünmuyorum. Bazı falcılar gi - kâseye bakarak gaipten ha- .“'uıck de değilim. Keramet sat - t da istemlyorum. Sadece, herkes l..ık“mumî hüdiselere, vakalara ba- —ş_ ı_:lemk zaman hakkımdaki dü- D, “imi söyliyeceğim. Bunlar, doğ / gifarsa ne âlâ... hym:yelcr;mle okuyucularımın mu- &i N::um. Ve onların meraklarını u- m. Okuyucularımın kafasın - & k'lâzmı... Okuyucu mimari hak- iraz malümat veriniz. Evin na- gelecek zamana ait bazı şey ng%* » Ötesini o, kendi 4 Sihde bulur. arı birleştirmenin imkânı Birisi, tepesi külâh gibi sivri Ni _l'_-» İnsan, öyle gülünç, “ükkiler kargı K hiy likğ—*!lk üyeti mucib , Gylemiye muvaffak olamıyor. ı“lğ;h_îk'k olunursa, 1988 deki orla he Sdamın vaziyeti kakkında bir t N.ı% harb tehlikeleri çoktur. F'a - a SiRÜYtcektir. Belki yine milyon- %ı“un ölecek, bolki birçok mem- lanacak. Fakat bü, te - îk:;lm edecek, hayat da, ha- MVvet yoktur. Orta halli ad ü B v halli adamır gürbüz, 'gwikuîuwğtlıdk. Tam bir srhha- Yti p İvi terbiye ve tahsll Bgö- lerini tahrik etmek saadetine * u'90'( hayal var. Onları yoluna K 3_.:'1! ile yapıldığını hemön anlar, W Np i; herkes kendine göre gö- T; öteki de zırhlı elbise gi Hq 2t hilsntniyet gösterse, yine ge ).,C*’lllh'urtı halli bir adamınm vazi- tdi; ğ ş" lebilir. ..:?'“n Siyasi ve iktısadi vazi- N“m olsun, ırkları intihara Vp Ve M"':î olamıyacaktır. Zuhuru ü 'çök inkılâplara, Afetlere, K&ı. Tâğmen dünya, dünya in, tekemmülün önüne ge- U.”hgn t 'Cıı::h"'i'ı Ooturduğu ev de i- istediği yere kolayca, !%*mılidoblllr. 1888 deki orta d." nİspeten vaziyeti, ya- ha İyldir. Bu kadar harb- » © Fağmen yine hoş bir ha- N surun, tema - » Ve 1988 yılındaki bir iİkilerden daha İ )'Nııyııc:ıgı malini 'Ni kimse menedemerz. 4 anlardan çok bahsa - da ölunuyor. Fakat bu; ."-!lklıkl.ıu- ğ— Guh 9 rüğmen, beşe- | k%q bir yol takip etmesine Ydt 'ı:!!ı.. da Dlktır. Ve biz nur İçin- M MD' Aydınlıkta yaşıyo - çbir teyin v ni de- Ki|, Şiştiremiyor, Taki, edilen yol aynidir. Terakki yolu kapanamaz. Bir tayyare yapmak, bir gemi inşa etmek, bir şeh- ri aydınlatmak, halkm fikrini uyan - dirmak arzusunda — bulundünüz mü, başta ister kırmızı, ister beyaz bir diktatör bulunsun ehemmiyeti yoktur. Zira bu cereyanın önüne geçemez, Evet, aydınlık devrinde yaşıyoruz. Dünya nur içindedir. Bir (Büyük Pet- Hoberin deniz ve macera romanı: T5 ro) nun saklamaya, gizlemeye muvaf- fak olduğu bir şey bir (Stalin) yapa- maz. Orta halli bir adam, ister sizin esiriniz, ister efendiniz olsun; siz is- ter bir diktatör, iste bir demokrat o- lunuz. Herhalde ona bir mevki verme- ye, iyi muamele etmeye, onu iyi giyin- dirmeye, beslemeye mecbursunuz. Bir dereceye kadar eğlencesini de temin etmeniz zaruridir. Çaresiz bunu yapa- caksmız. Aksi halde, belki isyan et- miyecektir. Belki sizi devirmek iste- miyecektir. Fakat, siz yapmamakla kendi kuyunuzu kazmış, ünüzü hazırlamış olacaksmız. Bugünkü dünyayı bir derçceye ka- dar anladık. Fakat, bizi en ziynde a- lâkadar eden bugün değil, yarmdır. Şimdi onu tetkik edelim. Evvelâ şu- nu söyliyeyim ki, yarm, bugünün de - vamından başka bir şey değildir. İlk göze çarpan şey de şudur: aile haya- tımnı yıkılışı... Dün 1888 de orta halli bir vatandaş, her şeyden evveal bir aile reisiydi. Karısı ve çocuklarıyla ayrı bir evde, kendi evinde otururdu. Yemeğini karısı pi- şirirdi; çamaşırını karısı yıkardı. Ba- cası tüten, bitişiğinde bir çamaşırha- nesi olan bir evi bulunmıyanlar bet - baht sayılırdı. Çocuklarm - elbiseleri bile anaları tarafından biçilir, diki - Bey- Devam iİl incide yım, en sonra Yahama adalarında o hırsız ve ka- til aconta Lovestonu yakaladım. Tutup gemime getirdim, orada kendi elimle ve bağırta bağırta Size bugün Greta Garbonun bir vatandaşmı tanrtıyoruz. Zara Leander, Garbonun memleketinde doğmuştur. Babası bir kilise papasıdır. "Çocukluğunu, kilisede şarkı söylemekle geçirmiştir. On dokuz yaşına girince, Karlabad kap- healarında bir tiyatroda, ilk defa olarak sahneye çıkmış ve büyük bir muvafa fakıyet kazanmıştır. Sonra, Stokholm'un en büyük tiyatrosuyla bir mukavele imzalamış, İbse- nin eserlerini temsile başlamıştır. İlk çevirdiği film (Birinci) dir. Ve çok rağ- bet görmüştür. Şimdi Almanyada bulunmakta ve yeni bir film için hazırlan « maktadır. Bir film yarıda kalıyordu! - Kedilerin Mak Müray'a oynadıkları oyun Büyük bir rağbet kazanan (Folle Canfession) filmi, az kalsım, bir hiç yüzünden yarım kalıyordu. Bu filmin en mühim rollerini Mâk Mürayla Karol Lombar yapıyordu. Bir gün Mak Mürây studyoya gel - medi. Herkes geldiği, makineler ha - zırlandığı halde Mak Mürayın görünme mesi studyoda hayret uyandırdı. Sah- ne vazıı telâşa düştü. Telefona sarıldı ve meseleyi anladı. Mak Müray, ço - raplarını bulmadan — gelemiyeceğini söylemişti. Bu çorapların bir hikâyesi var: bun- lar, sevimli yıldızın ilk film çevir « diği gün ayağında bulunuyordu. O gündenberi, Mak Müray, yeni bir film çevireceği zaman mutlaka bu eski ço- rapları ayağına geçirir. hernedense bunları uğurlu sayar, Rejisör, muavinlerinden ikisini, ço- rapların bulunmasına yardım için o- tomobille artistin evine gönderdi. Ev, baştan aşağı arandı, tarandı. Nihayet meşhur çoraplar bir kanape- nin altında bulundu. Meğer kediler oynarken oraya gütürmüşler... D ARramaan 0 n eraaaea n BADT KT Hiyum. Sıcak güneşin yakıcı ışıkları altında gözle. rim! açtığım vaklt sonsuz bucaksız deniz üzerin Yazan: All Rıza Seyii — Çektiklerimi, böyle bir vakitte uzun uzda latmakta ne fayda var? Böyle bir saatte ş ömrümün acılarını yalnız ben hatırlama- rytm ve yokluüğa, tesizlik ve düygüsüzluğa ken- 1 hazırlamalıyım. Şu kadar — söyliyeyim ki: cemden, oğlumdan ve acontamdan — aylarca haber alâmayınca ortağımın üzerine bütün işleri bırakarak Nevyorka koşlum, mesut bir yuva ha- Nnde göreceğimi umduğum eve gittim. Burada ne karım, ne oğlum vardı! Tahkikata girişince karımın derin bir yoksuzluk içinde yuvarlandı- ğını, en sonra açlıktan — evet, doğru — söylüyo- rum — açlıktan öldüğünü öğrendim.. Oğlum da acentam tarafından orta Amorikada bulunan bir işe gönderilmişti. Acentam ise gönderdiğim bir çok paralardan bunlara hiçbir şey — vermemiş, maden yerinde benim öldüğümü ve on para bı rakmadığımı söylemişti. Bunları duyuanca deli olmuştum.. Son derece zengindim; halbuki; ra- hat Gtmeleri için bu paraları — kazandığım nziz insanlardan biri açlıktan ölmüş, tapınırcasına seydiğim oğlum kaybolmuştu, Hayatta benim |- çin tek bir iş kalmıştı: Oğlumu bulmak! Birçök aylar tahkikattan Ronra acoenta tarafından, anne- sinin ölümünden önce oğlumun ekmek parasını " kazanabilmek üzere Panama kanalına gitmeğe kandırıldığınr öğrenince hemen bir yat satın al- drm, Panamaya gittim, Allahım, orada oğlumun da, binlerce kisiyti öldüren bataklık hümmasın- dan #nliyarek can verdiğini — öğrenmiyeyim mi? Artık emden, yelsimden kudurmuştum diye- bilirim. Bütün İnsanlara karşı derin, bitmez tü- Kkenmez bir kin ile kudurmuştum... — Uzatmıya- parçaladıktan sonra etlerini denize köpek balık- larma attım. Lükin bütün insanlığa, insanlık re- jtmine karşı duyduğum kin ve garaz bitmemişti. O sıralarda Avrnpada bulunurken Alman müaki- niet Karl ile tanıştımı. O da açlıktan ölmek üzere idi. Yaptığım plânı kendisine süyledim, bu dâhi adam da keşiflerini bana anlattı.. — Bence para 1mküânsızlığı yoktu. Bakır madenlerimiz hesap- Bız para getiriyordu. En sonra bildiğin — gemiyi yaptırdım.. Çocuk, işte benim hayatım.. Bilmem daha söylemeğe lüzum var mı? Kaptan Blak tekrar sustu, lâkin bu hikâyeyi uzun zamanda, büyük sinir buhranları geçire- rek, şampanya şişeleri boşaltarak anlatmıştı. O sırada güneş batmış, tekrar etrafımızı bizi soğuk tan titreten karanlık kaplamıştı. Deniz gittikçe coşuyor, bizi ıslatryordu. Ben bir aralık sandalın dibinde baygın gibi uyumuşum.. Sabah açılırken ben de gözümü açınca kaptan Blakın bir gece de on yıl İhtiyarlamış olduğunu sandım. Önün- de bir takım şişeler boşalmış duruyordu. Güöz.- lerinden hayat uzaklaşmış, fena bir donukluk gelmişti.. Gecenin şiddetli souğu içinde üşüme- mekliğim için arkasından kalın şayak ceketini çıkarıp bir anne dikkati İte üstüme yerleştirmiş olduğunu görerek yerimden fırladım, ellerinden tuttum; bu eller demir gibi sert ve buz gibi so- #uktu. Yüzüme sevgi ve yelsle gülerek peksimet torbasını gösterdi: Akşamki fırtına, peksimetle- ri tuzlu su ile hamur haline getirmişti. Bundan sonra sandalda çektiklerimizi an- latmayacağım, Açlık ve susuzlukla geçen üç Bü- nün meşakkatleri yanında cehennem azapları- n hiç kalacağını söyliyebilirim. Dördüncü ve ya beşinci gece mi bilmiyorum: Parlak yıldızla- rın altımda, valışi bir çığlıkla uyendım, başımın #zerinde kaptan Blakın bana dikkatle bakan gözlerin! gördüm,. Sonra tekrar bayılmış olma- de yalnız kalmış olduğumu anladım, çünkü kü- çük sandalda kaptan Blak yoktu! Derin bir acı ve korku ile etrafıma, lâkayit göklere, sandalın kenarına çarpan deniz guları- na baktım. Kimse yok, hiçbir şey yok.. Yalnız beni kucaklamış olan sonsuz bir rasızlık! Bu anda duyduğum şeyleri nasıl anlata- bilirim ? Boğazım yanıyor, midem yüreğimi kemiri- yordu. Birdenbire ta elimin yanına üç şişe açıl- mamış şampanya bırakılmış olduğunu gördüm, Kaptan Blak belli ki bunları bana bırakmıştı. Ve ötesini düşünmeğe cosaret edemedim. Der- mansızlıktan titriyen ellerimle şişenin birini açarak ağzıma diktim, İçki bana biraz kuvvet vermişti. O sırada elim belimde katiı bir şeye dokundu, baktım; Bu çok güzel sahtiyandan yapılmış kalın, ağır bir kemerdi. Çıkarıp açtı. Bim zaman zaten zayıf olan sinirlerim büsbütün gevşedi ve gözlerim kamaştı: Kemerin içi daha traş olmamış büyük yakutlar, zümrütler, firuze- ler, pırlantalar ile — dolu idi! Bu, Blakın bana söylediği kemerdi, demek kaptan - ne diyeceği- mi bilmiyorum - sandaldan çıkmadan, yahut kendisini denize atmadan önce her şeyi düşün- müş, bu kemeri belime bağlamıştı.. Akşama doğru ya sarbhoşluktan, ya açlıktan tekrar kendimi kaybetmişim. Ertesi sabah Ame rikadan Hamburga gelmekte olan bir Alman şilebinin güvertesinde ve büyük bir kalabalık, ortasında ayıldım; bir hafta sonra da Hambur- ga çıkmış bulunuyordum. .”.. Korkunç, Işitilmemiş hikâyemi işte burada bitireceğim. Yalnız şurasımı söylemeliyim ki, bu kanlı, ölümlü hâdiseler, arkadaşım Alinin kız kardeşi sevgili İnct Hle evlenmemizi çabuklaş. tırmış oldu, — BON —

Bu sayıdan diğer sayfalar: