10 Eylül 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6

10 Eylül 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Çeviren: V. G Marko Polo atını son süratle köştür- | stiyor, fakat buralarda yolu bilme diği için buna da cesaret edemiyordu. arı ikide bir taşlara çarpı. yüksek kayaların üzerine çı. Bu sırada arkadakiler, nefesleri hisso- kadar yaklaşmışlardı. Marko ne yapsa bu adamların eline dü- şeceğini biliyordu. Fakat mümkün oldu. Bu kadür kaçmak istiyordu. Çünkü mak- nedi ağ yabancı olarak tanıt“ &i bir yabancının, ta- ine e uğradığı zaman korkup kaçması lâzımdı. Marko Polo, atının yine bir kayaya çarp üzerine birdenbire muvazenesi- ni kaybetti ve yere yuvarlandı. Dizleri, om! ve başı kayalara çarpmıştı. De ini kaybetmek üzere oldu- . Kulaklarına yalnız, Bin. — Sinyör Polo! Sinyör Polo! diye ses- Jenmesi geliyordu. Marko Polo ile Bingüçyoyu, elleri ar- kalarmda bağlı, Kaydunun çadırına gö- türdükleri zaman 1 güneş gökyüzünde e , Kubilây Hanın müşaviri kendilerini nasıl bir tuzağa iŞ rd ün şimdi anlıyordu. dünün çadırında Mar- o kendilerini öldürmeye memur adamın Kayda bir kö Ka — keni bah vE irili rize vi ıya pek riyeti yok gibiydi. M ko Polo, karşısındaki NE dik- katli dikkatli bakmağa başladı. Bu, iri yapılı, elmacık kemikleri çıkık, gözleri yarı vahşi bir mâna ile parıldayan, kay“ | tan bıyıklı bir adamdı. | bancıları yukardan aşağı | sonra, onları getiren adam- dönerek ve boğazından gelen bo. a çıktık, garp geçerek, aylarca raya kadar ge- ret etmiş gibiydi, in, aşiret bir tarzda gülümsedi: rip mi buluyorsunuz bunu? dedi. , Sakat anlatması biraz uzun reisine düşürüldüğünü şim Marko Polo, Kaydu'yu nihayet Ikna etil | rafındaki silâhlı Marko Polonun bu sözleri üzerine, et lediler ve kargılarını delikanlıya doğru çevirerek onu bütün bildiklerini söylemi” ye mecbur etmek Fakat, tam bu sırada, çadırın nihaye- tinden bir kadın gölgesi “doğruldu. Bu Kaydunun karısı Nâzme idi, Marko Po. lo çadırdan içen; girdiğinde: dememişti, — 'Tehdide tüzüm ne işkence etmiye gibi bana anlatacak şimdi.. Marko Polo, kadının bu müdahalesin. den memnun olmuştu, Ona teşekkür e- den ve kendisine müzahir davranmasını yalvaran “gözlerle baktı ve tekrar aşiret reisine dönerek: — Saklıyacak bir eşvini yok zaten, de- di. Ben zavalir bir yolcuyum: Allahın en güzel mahlükunu, hakikaten l bir kadın bulmak için diz 2 bir yolcu, Nâzime derhal atıldı; — Aradığınızı ! buldunuz mu bari? Marko Polo içini çel şimdi sizi — Ben €siriniz bulunuyo- Venedikli genç sözüne devam etmedi, önüne baktı, sustu, Bu anda Kaydu birdenbire ayağa kalk. ri parliyordu. Adamlarına: le konuşmak orum, dedi. Bizi yalniz bırakın! Bir dakika sonra çadırda yalnız aşi- ret reisi ile Marko Polo karşı karşıya kalmıştı, Marko Polo, ne olacak? diye merak ediyordu. Fakat aşiret reisinin, onunla başbaşa kalmak istemesinden her halde kendisile gizli bir şey konuşa anlamıştı. Kaydu, Marko Poloya döndü yavaş sede; — Sen artık esir değilsin burada, dedi. Seni yanıma alıyorum. Fakat çadırdan dişarı çıkmıyacaksın... Ben senelerce se nin gibi bir adam aradım durdum. Ara- dığım insan, karımın üzerindeki aksiliği giderecek, ona neş'e verecek biridir. Gö. rüyorum ki bu iş için sen bize Allah ta- rafından yollanmış bir adamsın... Esasen, karımın hoşuna gittiğini de an- ladım. Şimdiden sonra da vazifen daima onun hoşuna gitmek ve kendisini mem- ktir, Bu vazilene, ben nihayet hayret şim. di bir memnuniyet halini almıştı. Bu â- dama hem şaşıyor, hem güleceği geliyor du. Alay edeek: — Farzeğin ki, dedi, siz benim vazife- | me nihayet vermeden bayanın hoşuna gitmemiye başladım.. O zaman ne olacak? Kaydu gülümsiyerek cevap verdi: , evvel ben artık | MARKO POLO Hayatı ve e | nlar ona doğru ilers | in tehdide başladılar. | di di anlıyordu — O zaman icabına bakarız... RE Marko Polo Nâzımenin hoşuna gitti. ği için Kayduyu memnun etmiş ve onun itimadını kazanmış, başını esaret zinci- rinden, hattâ cellât bıçağından kurtar mıştı, Kaydu, karısını bu kadar memnun eden, reş'esini yerine getiren Venedikli delikanlıyı çok seviyordu... Aşiret reisi artık ne askerlerinin ken- disine hiyanet etmesinden pe cephanele. rin tükenmesinden endişe etmiyordu. Karısı artık güler yüzlü bir mahlük ol- müştu. O da bunu görüyor ve memnun oluyordu... Çadıra büyük bir saadet gel- mişti, Bununla beraber, Kaydu Kubilây Ha- nı unutmuş değildi. İmparatorun adam. ları, memleketi haraca kesmeleri yetiş- miyormuş gibi, şimdi bir de bu haksızir Ka karşı itiraz eden Kaydu aşiretini ez- miye çalışıyorlardı. Gelen haberlere göre, Kubilây Han ordusunu büyük bir sefere ha akta idi. Kaydu Bu endişesinde pek haklı değil di. Çünkü, hakikaten Kubilây Han or- dusunu büyük bir sefere hazırlıyordu. Fakat Kaydu aşiretine değil, Japonyaya harp açmak niyetinde idi... İmparatorun müşaviri Ahmet, Japon. yaya karşı harp plânlarını da tamamile hazırlamış, bitirmitşi. Esasen İmparato- Tu bu harbe teşvik eden de Ahmetti, bilây Han, hakikaten, İmparatorluğu- nun daha büyük bir kuvvet kazanacağı” na kani olmuştu. Marko Polo Kaydunun yanında bu- lunduğu günler zarfında Kubilây Han ordusunu topladı ve gemilere bindirerek Japonyaya karsı harbe gönderdi. Çok geçmeden Ahmet, fena bir haber aldı: İmparatorun gemileri büyük bir felâ. kete uğramıştı. Bu felâketi meydana ge- tiren Japonların galebesi değil, bir tay- fundu. Bütün gemiler, içindeki askerle beraber denizin dibine gitmiş, yalnız a2 bir insan kurtulabilmişti. Fakat bunlar da, Japonya sahillerine kendilerini attık. ları zaman Japonlar tarafında esir alın- mışt, Bu fetâketten memnun olan birisi var sa o da Ahmetti, Çünkü Kubilây Han şimdi, onun tahmin ettiğinden daha şa. yıf bir hale düşmüştü. Ahmedin maksadı esasen bu idi. Kubilây Hanı muharebe- ye teşvik ererken kendisi, Çin ordusunun mağlöp olacağını muhakkak surette bili- yotdu. Fakat İmparatoru kandırmaya muvaffak olmuştu. Bununla beraber, Çin ordusu Japonya ile muharebe ettiği takdirde bu kadar mağlüp olmıyacak, ordunun bir kısmı yi. ne kalacaktı. Halbuki, şimdi tayfun bü- tün orduyu mahvetmişti, İmparatorun i ve nüfuzunu azaltıp yı kendisi geçmek istiyen Ahmet de, ümi- dinin fevkindeki bu hâdiseden çok mem. nundu. Şimdi artık Kubilây Hanı tahtından devirebilecek yerine kendisi geçerek Ku- kaçinle de evlenecekti.. Hâdiseyi Kaydunun Pekin sarayındaki casusları derhal kendisine haber vermiş” lerdi. Bu haberler üzerine Kaydu derhal © uyuşuk halinden kurtuldu ve birden. bire canlandı. Marko Polo da hâdiseyi alâka ile kar- şılamış ve Kaydu için bir plân hazırla" mıya başlamıştı, Aşiret Reisine: ator zayıf bir vaziyete düştü, Japonyadan misi, Bugün Pekin yolu açılmış bulunu- yor, Kayı yordu, Fakat biraz müteredditti, Marko Polo onu ikna etmesini Kaydu nihayet kararını verm: (Sonu pazartesi sayımızda) Boğazın köşesindeki umrah Vatandaş, Belediye ile birlikte çalışırsa İsta çok az zamanda ceji$ Hünkâr suyu bunun ©” Hünkâr suyundaki tesisattan (o birkaç İstanbul güzeldir, Boğaziçi de öyle. Fakat Boğazın muhtelif semtlerindeki 8u menbalarının yaslan erler, bun- ların hepsinden güzeldir, Bu tabii gü sellikler, pek âz yerde *asan elinin himmetiyle daha güzel bir hal almış- tır. Avrupadan gelen ve yalnız bir gün İstanbulda kalacak olan bir dost, ben- den İstanbulun fotoğraflarını gördüğü surların: değil, meşhur su yerlerini va” ziyetlerini göstermemi istiyordu. Z.aadolu cihetine ge; “e vaktimiz pek müsait değildi. Öğleden sonta da çarşıyı ve İstanbul taralını görecektik. İşin kestirme tarafı Sarıyere gitmekti. Taksimde Cumhuriyet âbidesi önün- de durduk, dostum âbideyi tetkik et- ti, külçük parkı beğendi. Fakat etrafın” daki yüksek apartmanların meydanı küçültmekte olduğuna işaret etti, Ken- disine belediyemizin imar işlerindeki programından uzun uzadıya bahsettim, Başvekilimizin İstanbulun imarma bü- yük bir ehemmiyet atfettiğini ve bu iş için belediye reisimizin Ankaraya davet olunduğunu söyledim. Ankara Ismi dostum üzerinde mali süs bir tesir gösterdi. — Ankara modem bir şehir, onu meydana getirenlerin İstanbulu da az #amanda imar edeceklerine hiç şüphe etmemek lâzımdır. dedi. Otomobil ile yolumuza devam edi- yoruz. Şehit Muktar caddesi bulvar et- rafmdaki yeşillikler dostumun çok ho- şuna gitti. Harbiye önünden Feriköy hamamma kadar gelen nisbeten daha dar yolu geçtikten sonra “Halâskârga- #i,, caddesinde ilerliyoruz. Caddenin ismi dostumu tekrar alâkalandırdı. Da- ha yavaş gidiyoruz. Hergün geçtiğimiz için belki görmüyoruz, fakat Osmanbeydeki fıtından haşlıyarak Bo" monti caddesinin başındaki İstanbul apartmanına kadar sol taraftai göze pek fenâ görünen bir yeri işaret etti, Burada yeni yapılan binslar daha içe- ride kalarak önleri açılmış, eski binala- rm yalnız parmaklıklar; kalan kuru #“içeleri, gelip geçenlere karşı sirri yordu. döstum İOEYLUL—' uzak bi” tanbul ebi! ilir. canlı bir delilidir macanaların pm Dostum, dedi ki? © Çe — Belediyenin imar işleri” af o olduğunu söylüyordunuz, bun evvel başarılması için halki alâkadar olması lâzimdir. gör! Filhakika öyle, bu işarst edi di metr:lik kuru bahçelerin “Ü Vs sahipleri | kaldıra! ve”o. yi cadde bugünkü manzarayı 8r* kurtulurdu. Birkaç ay evveline kala bir vaziyette bulunan Şişli atlı polis merkezi serkomis€ ali etiyle güzel ve temiz bir ye yi Birkaç sene evveline karlâr t bir köy manzarası arzeden e temiz ve güzel bir sayfiye şeki zü okşuyordu. Asfalt üzerinden Büyülkde"“İ” akıp giderken küçük geyi ez kaçırmıyan dostumun guler ürün lağliğin: ve bu hususta ne KÖFİ ceğini düşünüyordum. ve Şoför, imdadıma yetişmiş V* er yolda bana Hünkâr suyunun binin görebileceği ve beyeneceli o bir yer haline geldiğini söyl saydı cidden çok üzülecek” i Yirmi sene evvel kadife €E*” gür” kepler sırtında çıktığımız, bo” merdivenlerden tırmandığı” Li kafesli her tarafı toz toprak İSİ” Üy lunan Hünkârsuyu menbst ie değişmişti. Hususi surette PE laşılan temiz ye güzel bir ile otuz otomobilin şsanevra yapa” yaf! ve duracağı geniş bir sahaya trabzanlarınn etrafı ortanci e ei süslenmiş ve bezenmiş gay*t Si get zaik merdiven önünde duruyo ag ler üzerindeki temiz örtülü Ve masaların önünde rahat yahsi a lârın gözleri, mozaiklerdöi İzgi” fıskiyeli ve temiz bir Evi”, çişi” meydanı kadar iyi bakılmış parkı üzerinde duruyordu. a dar Dostum memnundu, ber bari şir” büyük bir memnuniyet İSİ ağ Hünkâr suyunun tabii göz“! elinin gayreti fevkalâde bir mişti, Bunun İrymetini De e Fn mel b SEA EE e GM BE — A A e A m a a

Bu sayıdan diğer sayfalar: