18 Eylül 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

18 Eylül 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haber'in Padişah ateş püskürüyordu : tarihi Romanı32 YT UYE Mn sevi 7, zan: R. Rober Düma — 62 — Çeviren: F. Kı 18 EYLUL — 1945 Yazan: ikimim İBenua, etlerinde kauçuk eldiven uyutup dolaba koyan kimdir ? Davud ük kurşunun kafes arkasından kopup fırladığını görünce daha serbest- çe sulona girip hâdiseyi takip etmiş ve işte Gülizarm hayatını kurtarıncaya ka . dar işin yakasmı bırakmamıştı. Gülizarı gimdi Alemdara götürüyordu. Fakat bu yapılır iş miydi, saraydan bir cariye ka- çırmak, köyden çerkes irızı kaçırmak de- mek değildi. Gülizar, Davuda hayrandı. — Davud, dedi, senin gibi bir yeğit görmedim. Yağmur altnda sirstklam olmuşlardı. Helo Gülizar fırtinaya tutulmuş bir kal- yon yelkeni gibi titriyor, dişleri biribi- rine çarpıyordu. Üzerinde bir şeyeiikler yoktu. Bir damın altında durdular. Hey- beden bir maşlah çıkararak Gülizarı sa. rp sarmaladılar. Kendileri de üzerlerine birer pelerin geçirdiler. Bir pelerin de Gülizera giydirerek yine dolu dizgin yel aldılar, Fakat Davud Tuna boylarının serseri ruhlu evlâdıydı. Kaç zamandır ihülyar A- Temdarın güzel Tunalı cariye Gülizarı kem nazarlarin düşünüşünü kıskanıyor » du, Kendi âlet olmuştu, ama, gönül işte bu. O da Gülizarı sevivermişti. Gülizar da şu dakikada Davuda lâ- kayt değildi. Onun bu akılları durduran kahramanlığına dudak ısırmış, o kuvvet- ii ve cesur kollar arasmda te mes'ut o. Jacağını düşünerek tatlı hayale dalmıştı. Halbuki nihayet bir müddet gonra Gü- Mzar ihtiyar bir sergerdenin yatağma fırlatılacak ve artık bir harem köşesine tıkılarak bir bunakla bütün ömrü kara» racaktı. Nasıl açım, nasıl söylesin? Ya Davud reddederse veya efendisine söylerse, bu sefer Alemdarm kin ve intikamından kellesini kürtarmağa hazreti Drvad mu yetişecekti? Davud da ayni mülâbazalarla zobun bir haldeydi. Yanıbaşımda bu kadmlar şahı, güzel Gülizar, bütün mevcudiyeti- Je kendisinin elinde iken bunu olmuş bir meyva gibi Alemdara götürmek ne pcı bir şeydi! hem de soviyordu, hom de de- Miresiye seviyordu. Kabil olsa bayatmı 0- Ba bağışlıyan efendisi Alemdara bir ka, dın yüzünden İhanet etmemek için kalbi- ni deşecekti. Gülizar ve Davud atbaşı böraberdiler ve artık yorgun atlarını daha hizli #ür - mek istemediler. Yalnız sebeb bu değildi, biraz da konuşmak ihtiyacımı duyuyorlar. dı, Davud arkasına dönüp haykırdı: — Yakub, Receb! — Buyur! laşın. Gülizarm geldiğini tebşir edip ak. çeye nail olursunuz. Hakkınızdır. Sü - rün! Maksat yalnız kalmaktı. Kimbilir şim, di saray no baldeydi? Padişah delirmiş- ti muhakkak, Gülizar güldü: — Davud! şimdi hlnkâr: görmek İste. rim, şimdi sarayı tehlikesiz bir yerden seyretmek istordim. Hakikaten sultan Mustafa ateg püskü. rüyordu. Sekbanbaşı ve Abdülfettahm dizlerinin bağları çözülmüştü, Gülizar yoktu, hem do bizzat yakalayıp ellerini ayaklarını bağladıkları, ağzını tıkayıp huzura getirdikleri halde ortadan sır ol, | muştu. Kapı bekçisi öldürülmüş, bir bek- çinin yumrukla kaburgaları kırılmıştı, Anlaşılıyordu ki, Gülizar kaçmıştı. Ama, kim kaçırdı? Kimdi bu adam ki padişah huzurundan bir cariye alıp ününe geleni geberterek, yere sererek kaçırabilsin! Padişah Mustafa ayaklarmı şiddetle yere vurarak ve eline geçeni duvarlara çalıp parçalıyarak bağırıyordu: — Beni deli mi sandmız? şuracıkta ü- zerime bir #iyah gölge fırladı ve yüzü- m6 bir paçavra tutup kendimden geçirdi beni, Hepinizi idam edeceğim, mel'unlar. Ben nasıl padişahım? Hükmümüz hiçbir şeye geçmez oldu. Abdülfettahm lâkırdı söylerken dili do Tagiyordu! , — Aziz başina kasem öderiz ki hünkü- rm, Gülizarı huzuruna getirmiştik, — Başın kopsun menhus Arab! Söy. leyin, beni uyutup bu dolaba koyan kim- dir? Geceden sabaha, sabahtan akşama kadar ne hünkür üyudu, ne kimsecik- lerin gözllne uyku girdi. Her delik aran- dı, ber yer sraştırıldı. Hiçbir goy anla- şılamadı. Bu yüzden yine birçok günahsızlar bo- Zuldular, Birçok zavallıların kelleleri u. çuruldu. Sarayda, kulede, kenarda bu - cakta akla gelen kesildi. Döhşet yayıldı ortalığa. Eğer ağır basta Ömer ağa ölmemiş olsaydı ve &- ğer Esma sultan mateme düşmemiş bu- lunsaydı, sultan Mustafanın elini kandan çekmeğe İmkân olmıyacaktı. Esma sul. tan (1) ağlıyarak Mustafaya geldi ve çok sevdiği ketbüdasmın son bâdiselerin te- #iriyle daha fazla dayanamayıp öldüğü. nü söyledi. Padişah da kethüdayı #ever- di, Ömer ağa, şöhreti Deraliyeyi sarmış maktul Yusuf ağanın kardeşiydi. Bu bö- — Haydi siz bizden önce serdara w- ( diss birçok değişiklikisre sebeb oldu ve MANINIRN YADA ZI ENİ AŞIK ED CSI EEE 2 Mustafa biraz devlet işine düşüp İnti - kammnı unuttu. Refik efendi sadrazam kethüdalığma, Osman efendi Esma sultan kethüdalığı- sa tayin edildiler, Osman efcadiye ilâ- veten rikâbı hümayun defterdarlığı da tevcih edildi, Galib efendi relsülküttab oldu. Rusçuk Ayanmdan ve gizli sulkast, çilerden Tabsin efendi çavuşbaşı, Alem- dar paşanın adamlardan hoca Seyid o- fendi de kasahbaşı oldular, Gizli cemiyetin igi daha yolüna girmiş, adamları daha büyük ve sörü geçer ma- kamlara yükselmişti. Şimdi Seyid Koca da İşe karışmış bulunuyordu. (2) Şeyhülislâm Ataullah efendi Hama sul- tan ketbüdalığma tayin olunan veri. kübı hümayuna defterdar olan Osman e, fendiyle başbaşa verip son hâdiseleri konuştular ve bir türlü bu esrarengiz İş- lerin içinden çıkamadılar, Arka arkaya anlaşılmaz vakalar geçi- yordu. Mustafayı bu hâdiseler büsbütün delirtmiş, sarayı biribirinden şüphe 6 - genlerin bir meçmar haline getirmişti Kimdi silâh atan, maksadı neydi? kimdi Gülizari kaçıran, maksadı neydi? bu iş- ler nasıl döndürülmüş, bü dolab nasil kus rulmuştu? Şoyhülislim noktalnazarında ısrar edi, yordu: — dolablar Cevrinin başı altından çıkıyor! Halbuki Osman efendi işin iki taraflı olduğunu iddia ediyordu, Şeyhülislâm Borğu: — Nereden bilirsin a efendi? Osman efendi, Nezirin kendisine gele- rek sultan Selimi idam için serdarın rt- zasmı İstibsal ettiğini ve kendi muvafa- kati de munzan olursa hemen İşe giri- gileceğini, söylediğini anlattı ve nasıl ocaklu nezdinde çalışıp bu menhus Ara- bım emellerini suya düşürdüğünü tafsil etti, Şeyhülislâm parmak ısırmıştı, Meğer Işin içinde neler, neler vardı. (Devam Var) (1) Tarihi Cevdet, sayfa 238. (2) Yusuf ağanın çok garib bir vakası vardır. Tarihte bunun bir misline tesa- df edilemez. Yusuf ağa katledildikten sonra terekesinden bir huccet çılımış- 1, Müverrih Asrm, Cevdet bu huccet Üzerinde epeyeo uzun tetkikler yapmış. lardır. O zamanm mevki sahihi adamla- rma hayret uyandıran hallerini öğren- mek için bundan orijinal bir tarih vesi- kası olamaz. Görüyorsunuz ya; togöilâtımız muvaf « fakıyetle çalışmış olmaktadır, Fon Ştrammer mütereddiddi: — Haklısmız ekselâns, Fakat bütün bunları ben kendi meharetim sayesinde becermiş olaydım mesele yoktu. Halbuki meseleyi Fransızlar hallettilor. Ya onlar Işi ifşa ederlersa? -- Onlar mı ifşa edecek? asla! Ifşa et- meğe niyetleri olsaydı sizi serbest bira- kirlâr miydi? Binaenaleyh ben şimdi size anlattığım imeâide bir rapor yaxıp yüksek kuman- darlığa vereceğim. Ve oasus Fliderin öl- dürülmesinin bizim için no büyük bir ka, zanç olduğunu bildirerek kahıramanlığı - nızı tebarüz ettirip terilinizi istiyeceğim, Herkes nazarında siz hapiahaneden tek başmıza ve kendi beceriliiliğiniz sayesin- de kaçmış bulunuyorsunuz. Teferrüatini soranlara muammalı bir gülüşle muka - bele edersiniz. “Kahramanlara mütevazı olmak yaraşir!,, Raporumda da firarmı- za önir tafsilât vermemi ve orasmı müp- bem geçerim, Yorgun olmalışmız. Size şimdilik sora. cak bir geyim yok, Fon Strammer belli belirsiz bir tered- düdü müteakip sordu: — Nişanlımı bu sabah ziyaret etme » me müsaade eder misiniz? — Bayhay. Ben şimdi kızıma telefon edörim. Hemen resmi elbiselerinizi giyip gidiniz. Öğle yemeğini de bizde beraber yeriz. — Teşokkür ederim eksolâns. XV Rukur ile Sörviny, Berlinde Adlon ot8, line yerleştikleri on günderberi ber kırk #ekiz saatte bir Paristeki yalancı anne- leri madam Delmoya bir mektup gönde- riyorlardı. Otelin antetli büyük kâğıtları, na Noelin yazdığı bu mektuplar da hep #udan şeylerden bahsediliyor, “Nikol,, Berlindeki gezmelerini anlatıyordu. Ro- kur ise mektuplarm sosluna yazdığı bir- kaç kelimeyle “annesi,, nin hatırmı &or, makla iktifa ediyordu; onun Berlinde bir sürü İşi vardı, uzun uzadıya annesine mektup yazamazdr. Yüzbaşı Benua, ellerinde kauçuk eldi- ven, sırtmda beyaz kimyager gömleği #stihbarat teşkilâtmn lâboratuvarında çalışmaktaydı. Bir sürü gigeler, epruvet- lerle dölü bir masanm Üzerinde duran büyük bir porselen küvetteki mayiin için» de yüzen Adlon antetli dört tabaka kâğı da dikkatle bakıyordu, Birkaç dakika sonra kâğitiari küvetten çıkardı, geniş | Beni |ve sırtında beyaz kimyager gömle gile laboratuvarda çalışmaktaydı. bir tabaka sünger kâğıdı üzerine On beş dakika bekledi, Kâğıtlara rar baktı, “Nikol” (in annesine yazdığı satırlar kaybolmuş, o yanın” o $r aralarmdan Rokurun yazdığı mekt? meydana çıkmıştı. Benun okudu: 4 numaralı mektup: a) Vaziyet lehimize inklşatmda des ediyor. İşi lüzumundan fazla getirmek istemediğimiz için şimdiye W” dar hiç tehlike mevrubahs olmadi Esasen geçen mektupta da işlerin w lunda gittiğini size bildirmiştim. Nesi çok güzel çalışıyor. Maks onun haline geldi; her gün çiçek $ Mer akşam beraber çıkıyoruz. Kız karde” şine dikkat eden bir ağabey Onları pek ax yalnız bırakıyorum. M9” mafih bu da kâfi geliyor ve zate oy» Hizm... Maks henliz Noele ğ âşıktır diyemem, fakat fena halde tat kun olduğu muhakkak... Diğer taraftan ben de Maksın mir” 8 konlunü, Onun sabik modell ve oh metresi simdi bevim metresim, KO ğiz bana epey tutkun görünüyor. pons belli etmeğe de başlaymen kendi” Şöyle hafif tertib bir ahlâk dersi 095” ğe mecbur oldum. Manmafih Maks wmızdaki münasebeti biliyor ve gayet * bii karşıtadığı bu dostluğumuzu zerre halel getirmiyor. Maksadı büsDÜÜU başın... Kız kardeşimin yannda bol! görünmek istemediğim kanaatini 4799 dırmak ve Maksm böylece saf Ve saye” bir gönç kızla karşılaştığı zehabn8 w mesini istiyorum. Bizim model bü © hcvraya aldandı; Maksa da haberi tistirdi. p İşler bu taraftan, dediğim gibi yo da. Hepsi Nilotle beni kardeş generalin evindeki hizmetçilerdes Bİ; sın eğlence arkadaşlarma, hattâ fon Rogviçin karma kadar hepsi” Maksın kız kardeşleriyle bile Düz Nikel ve ben gönerele; GÜ "bir çay içmeğe davet edilmek w mazhar olduk, Hem bu sefer Maksi” iresinde değil, bizzat generalin are davetlisi olarak... Çayda epey kağ” Yen» dı ve içlerinde Küzelleri de çoktu. * da giyinmemişlerdi, Kendilerine bir esli kadm kadar zarif ve güzel we rını söyleyince müthiş memnun © ve böylece derhal gözlerine girdim” pe Noel çök gitzel giyinmişti, herke?“ y. van oldu; hele Mals!,., Noel Mal mesinin de gözüne girdi. Yarın onun? ranlevmm var. (Devamı ve) Prenses ve arkadaşları, ayaküstü soğuk birer şampanya içmek #zere bülenin bulunduğu salona geçtiler. Hakikaten çok zengin ve nefis bir şekilde hazırlanmış olan masanın başında (prensesin ve kardeşinin tantdıklarından birkaç zat daha vardı. Bunlardan, pren sese saygılarını sunmak için yanlarına gelen, orta yaşlı, tek gözlük” Mi bir zat, söz arasında — Bu belo, geçen senekinden çok daha parlak oldu, dedi. Prenses aklına bir şey gelmeden sordu: — Bundan evvelki balo neden parlak olmamıştı, acaba? Zarif adam hemen cevap verdi: — Hiç şüphesiz siz bulunmadığınız için! Nana hafilçe prensesin kolunu sıktı ve gülmesini göstermemek için başını çevirdi. Sadunun yüzü de, iyice saklayamadığı, alaylı bir mana almıştı. Gözleri Naraninkilerle karşılaşınca, ikisi de kah kahalarını koyuvermemek için, kendilerini zor tuttular, Böylece güç anlarda daima imdada yetişen Plâton, dedi ki; — Kardeşimin meziyetini inkâr etmemekle beraber, o gecenin sönük oluşundaki sebebi herhalde, organizasyonda aramak lâzım, değil mi? — Bilâkis, aziz yüzbaşı, Balo çok mükemmel bir şekilde tertip edilmişti. Fakat her şeye rağmen soğuk oldu... Sadun lâf olsun diye: — Belki havanın tesirindendir, dedi, o gün hava soğuk muydu? Komplimantı zat, alayın farkına varmadan: — Hayır, dedi; hava da çok iyiydi. Fakat, muhakkak ki, balo, mevsimin en tatsız bir gecesi oldu. Bilmiyorum neden, bayanlar da pek azdı. Sadun, ciddiyetini bozmadan tekrarladı: — Sahih, bilmiyorum neden.. O aralık bir bol içmekte olan Nana, az daha boğulacaktı. Son derece gülmek istediği halde kendisini zorla tutmuş, içki genzine kaçmıştı. Öksürerek kadehi bıraktı, Sadunu şiddetle kolundan çek” ti, ve kaçtı. Yeğeni şaşırarak, arkasından gittiği zaman kızcağızı. SUBAYIN KAÇIRDIĞI KIZ - 29 -— masalarının yanında, koltuğuna gömülmüş, gözlerinden yaş geliroe- sine gülüyor buldu. Nana, kahkahalarının arasında, yeğenine çıkıştı: — Ne diye beni bu kadar güldürüyorsun? Prenses, gene çok münasebetsizlik ettiğimi söyliyecek, Irızacak... ama, doğrusu kaba” hat bende değil; sen sebeb oldur.. — Ne yapayım ,adamcağızın tatsız geçen gecesi bana pek do kundu; kendimi tutamadım. Yeğenciğim... Nana, hâlâ gülerek: — Haydi dansedelim, dedi; oraya dönmeğe cesaret edemiyo Tüm. Adamcağızın yüzüne karşı gülmekten korkuyorum. Caz gene bir Amerikan (slov)u çalıyordu. Dansa başladılar, Bu aralık prenses, Nazanı yanımda göremeyince: — Nana nereye gitti? diye sordu. Sevimli adam, cevap verdi: — İşte, dans salonundalar.. Bakmız.. bay Sadunla beraber dam sediyorlar.. Anlayışlı bir tavırla gülümsiyerek ilâve etti: — Ikisi de sevimli.. Sanki biribirleri için yaratılmışlar gibi.. Sonra, kurnaz bir göz kırpmasile sordu! —Gizli bir tehlike yok ya? Platon birdenbire sapsarı kesildi. Ağır bir cevap vermemek için dudaklarını ısırdı. Prenses, bu gibi kimselerin ruhunu bildiği için, katiyetle inkâr- DA CR YA A GA den çekindi. Çünkü böyle kati inkârlar, ekteriya, basit aray kuvvetli bir kanaat haline getirmekten başka bir geye yarasi Bu sebeble, prenses: vi — Zannetmem, diye cevap verdi; henüz her ikisine de böT fikir gelmemiştir, sanıyorum. sakal Bunun üzerine; bu hoş sözlü, şişman göbekli zat, ağır nm yükünü başka yerlere taşımak üzere, ayağa kalktı ve açı bir şüphe ile yaralanan bir kalb bıraktığını farkına prensesten müsaade alıp ayrıldı. gil Prensesle kardeşi de, büfeden ayrılıp, kendi masaların& beli Plâton düşünceye dalmıştı, Kaç kereler aklına bu iki gencin “ de kendileri bile bilmedikleri halde — seviştikleri intimali Ey Kaç kereler, böylelikle, Nazanm çılgınlığı tâmir edilmiş dü ve bunun her iki taraf için de hayırlı ve saadetli olacağın! “sap müştü. Fakat bu düşünce onu çileden çıkarıyordü; mel zalim, başkalarına karşı hırçın yapıyordu. Hayatı, bep bu zın fantezilerile mi sarsılacaktı? Pr O, bu hazin düşüncelere dalmışken, Sadunla (ONana, oi? uçan İki kuş gibi, cilâlı parke üzerinde kayarak önünden " geçiyorlardı. Kârdeşinin düşüncelerini anlayan ve buna bir son yerme$ yen prenses: — Piâton, artık yoruldum, gidelim, dedi. sl Plalan bir öz söylemeden ayağa kat. Prenses Ge kü açalık müzik susmuş, Sadurla Nana da yerlerine dönü, n Nana, neşe ve yorgunluk tesirile kızaran yüzünde, endişeli Dİ if ile prensese baktı. Kendi haline bırakılmış coşkun ve ie gençliğin ne güzel bir timsali idi; sonra, bunun yanımda, kalbi tü ile sızlıyan Platon!.. Prenses şi ? — Biz yorulduk, dedi; sen daha gitmek istemiyor mus9” (Devamı vr) iü

Bu sayıdan diğer sayfalar: