26 Eylül 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10

26 Eylül 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Se HABER'in ; Kov EK! Üinaver amman mana PAZARTESİ HIKAYESİ İZ bikâyeciler daima biz. den ötekilerin başına ge- lenleri anlatınaya çalışırız; ama bizim içimizde bizzat birer hikâ- ya mevzuu olacak kimseler yok mu? Ahmet Cemil bunlardan biriy- al e * $ Dn bir yaz, Ab- met Cemil, yıllık tatili, ni şehre yakın sayfiyelerden du- ha ziyade, göyle köylerden bi- rinde geçireyim, dedi; ve bir sa- bah, hemen kendi evinin zapr sında başlıyarak, tamamiyle bir köylü gibi hareket etmek Üzere bir taksiye binmeğdi, şehir sayfi- yelerinin yeni yapılmış asfait yollarında, yaramaz bir çocuğun küçük ei oyuncaklarını benziyen ye tin tin giden tek atlı, teker. ekleri karnımda, çıngıraklı bir arabayı tercih ederek, hattâ pek fazla çamaşır bile almaksızın er- kenden yola çıktı. Ahmet Cemil gideceği yeri a- rabacıya daha evveldön tenbihlo- mişti. Eğer arabası çok küçük olmasına rağmen, zayıf beygirle- rinden birini intihab etmişse heğ ış ama; Ahmet Cemil sinirli olül- umu, ve gün batısından tonra hava birdenbire kararmaya yüz tuttuğu vakit imküni yok korku, dan çıldırabileceğini söylemiş, doğrusu arabacıyı buna inandır- muştı da... Onun içindir ki, Ah- met Cemilin gehirden daha çok bir sayfiyeye yakın köşkünün ka- pısından hareket ettikten sonra, hiç de düşündüğü gibi gün batı- sina yakım değil, ikindi üzeri, hemen intihab edip bir ay geçi- ei köylerden birisine geldi. kendi kendini tebrik etti: — Şükür, dedi; arka Üstü u- anarak, yahud tarlalar arasinda eki beriki ilç ve sudan bir ko- muşma İle kafamı dinlendirece - Him bir yer işte... Doğrusu (o hikâyecinin hakkı vardı: bütün bir sene , nasıl bir sene? Şehre yakm başka köyler- den birine ancak Iki sene kadar evvel inmişti; o zamandanberi de bayli vakit geçiyordu - hemen her gün, ya bir hikâye, yahut ye- ni bir rornan için, insanlar bula- cağım, diye uğraş; birazmı bö- ğen, bir çoklarını beğenme; on. . Jarm yaşadıkları her dakika, ya, pasakları işlerle meşgul ol; yaz çiz; sonunda da, bü kadar uğraş- maya rağmen, yeni heveskârler. dan birinin ve en acısı paradoks hastalığma tutulmuş bir münek- kidin tevbihlerine maruz kal.. Hiç de çekilir şey değildi bul... Neyse, Ahmet Comll şimdi bu- rada kondisine hikâye mevzuu weren insanlardan uzak, yalnız tabiat ve kup sesleri arasmda, bütün bir ay geçirip istirahat e. decek işte. “4 Ahmet Cemil, arabadan iner İnmez, köy meydanlığından ken- disine yüz yüz elli adım kadar ötede, bir kahve olduğu zannedi- Ten yere doğru yürüyor; müm- kün mertöbe pek oz insan gör- meye gayret ederok, ağaç, yap - rak ve su sesleriyle dolu yolda: — Şükür, şükür, diye konuşu. yordu; tek bir insan bile yok!. Hakikaten, yolda, hikâyeci Ah- met Cemllin kafasını işgal ede- cek tek bir adam gözükmüyordu da... Ahmet Cemil daha arobadan Madiği dakika, gözlerine kestir. diği kahve kapısına doğru iler- lerkon, bir taraftan bu adam kıt- uğma memınnu olmakla beraber, tam kapıya geldiği zaman kendi dilinden anlayıp derdini dinliye. cek, belki de kurtlarla çakalla- rın, yahut seyahat kitablarında bile anlatılmıyan bir takım &s- rio mahlükların hizmet edeceği bir köye düşmüş gibi hemen te- dirgin ol — Hey! diye seslendi? Bura- ya bukan kimse yok mu hiç. Ahmet Cemile kahvenin için- de birisi derbal cevab verdiği halde, fikrinden hiç kimsenin sea sada çıkarmıyacağını daha evvel geçirdiği işin, kendi suali ile aldığı cevab arasındaki kısa messicyi dakikalarca uzun buldu ve yeniden: — Allsh Allah, dedi; yer doğrusu! Tam bu dakikalarön gömleği. nin kollarını dirseklerine kadar #ıramış biri, sağ elinde bir ustu- ra, yüzünün bir varafı sabun kö- pükleriyle şiş, gırilağının bir ye- nr İnce bir kan iekesiyle çizik; köye nereden düştüğü belirsiz Ahmet Cemili, göyle uzaktan kol kya kollıya ve yan yan bitiver- mişti. — Hoş geldiniz efendim yümüze safnlar getirdi: Fakat Ahmet Cemil, gırtlağındaki ince kan çizgisini kiii görmez derhal başımı ç6- — Hele bir, dedi; traşmi ol ba kalım... Ve hemen oracıktaki iskemle- lerden birine çökmek'e beraber ayaklarını uzatıp bastosu İle top- rakta oynamaya bile vakit kal- madan, kahveci tekrar önünde bitiverdi; Ahmet Cemilin bir iki dakika içinde yüzünün bir tara. fmdaki sakalları nasıl götürdü - ğüne hayret içinde kaldığı daki- kalar! — Emrediniz efendim; diye konuştu; zannedersem bu gece köyümüzde misafirsiniz? Ahmet Cemilin heri bir kahve- ci, hem de, köydeki boş odaların tellâlı olduğunu sonradan öğren- diği adam iki adım ilerde, Ah. met Cemil iki adım arkada, ye - vaş yacaş; ve köy kahvesinin ar. kasmdam bir meseldi döner dön- mez 9s köyün kurulduğu tepeye doğru çıkmaya başladılar. * 4 * A EMET Cemil yolda kiçbir canlı mahlüka tesadüf et- miyordu. Bütün evlerin kapıları srdma kadar açık olmasma râğ. raen, İçerlerinde hiç kimse yok- tu; kattâ bir tepeden inip yanls- rından geçer geçmez kaybolacak bir köpeğe bile tesadüf edilmi- yordu; yalnız bahçeleri biribirin. den ayıran çit gölgelerinde, bir. kaç tavuk, ümideiz bir hareket- le gözlerini yerde gezdiriyorlar; 18 ilerde, tarlalar arasında, bir eşolin ayakta kıpırdamaksızm dimdik durduğu görülüyordu. Ahmet Cemil ilk düşüncelerini değiştirmeden bu hareketsiz'iğe kargı: — Mükemmel, diye tekrarlaöı; ve içinden, mümkün olup da ( kirsiz kalmak istiyen kafa yor- gunu bir adamın büyük hazzmı duyarak, hattâ, sinsi sinsi güldü. Netekim, boş odalar tellâlmm “köyün en temiz odasıdır; ksy- makam için hazırlamıştık sma, şivanı yok; sizi görünce memnun olur!,, diyerek Ahmet Cemili 1, çeriye soktuğu basık tavanlı o- dada, Ahmet Cemil yine eyni geyleri düşünüyor ve mahzuni ğu devam ediyordu. Hattâ, oda- um kapalı patiska perdelerini â- çarak, dört bir tarafa göz gezdir. diği siralar, bu memnunluk, yü- zinde o kadar aşırı bir ifade al- mıştı ki, birisi Ahmet Cemilin yü günü görecek olsaydı onu bir de- U bile zannedebilirdi, xxx H İKAYECİ, odanm tek bir #edir, bir karyola, üstü beyaz boyalı bir masadan ibaret eşyasına göyle bir baktıktan son. ra, valizini açtı; İçersinde, oku- mak için değil, gündelik bir iti- yatla taşıdığı ve Edgar Valasın almarıcaya çevrilmiş polisiye r0- manlarından biriyle, Bergron'un “Yaratıcı mubayyile” kitabmı çe kardı; keten pantalonla açık ya- ka hir gömleği sedirin Üzerine gerdi; bir dakika, onları üzerin, dekilerle değistirmekle değiştir. memek arasmda mütereddid dur du; fakat neredeyse akşam ola- caktı; bunu çok Jüzumsuz bir zahmet telâkki ederek,. ve oda içinde pis pis oturup akşam ye. tuhaf meğini beklemektense, kahvenin önüne doğru; derede ördeklerin çırpınmaya başladığı yere kadar uranmay: daha münasib buldu; İçinde bir yaz dinlenmesini ge- gireceği odaya geleli heniz çey. rek saat bile olmadığı halde ka- payı kilitledi; anahtarı cebine koydu; yürüdü. Güneş, Ahmet Cemile güreğ kendisini rahatsız etmemek için hemen hepsinin de birer birer kaybolduğu insansız köyün arks- sında yavaş yavaş batmaya ha- zırlanıyordu. Her taraf, bütün akşamların biribirine benziyen gölge ve kızıllıklariyle karışıktı; birkaç çıngırak sesi, bir su içine düşen yabancı bir damla gibi, ö- teden beriden köy meoydanlığına doğru dağılıyordu; sadece De akşamın rengi, ne de bu s0s dam. lalarımın bikâyeciyi rahatsız et- tiği yoktu; bilâkis, kulaklarının bir tarafında, kendisine çok lâ- zmn olduğu halde İşitemediği meçhul bir şeyi buluyor; bundan son derece haz duyuyordu. Bununla beraber, yüz adım ka- dar henüz yürümüş yürümemişti ki, kafasmı dinlemek için inasn- lardan kaçan Ahmet Cemil, bir. donbire durdu. Tarla ortasında tanımadığı bir ses işltip geldiği yeri tayin edemiyen bir eşek giti kulaklarımı dikti; ayaklarından daha ovvel boynunu ileriye doğ- ru uzatarak birkaç adım yürü- dü; o da ne? Köy kahvesinin önü, ilk görünüşte bir düzüneye yaklaşan irili ufaklı birtakım a- damlarla doluydu; ellerini, kol- larmı oynatarak bir geyler anla. tıyorlar; daha çok da arslarına aldıkları köyün boş odalar tel- lalını dinlemeye çalışıyorlardı, Ahmet Cemil kendi kendisine temin etti kl orada gördüğü in- sanlardan çok, beş on dakika İ- çinde meydanlığa biriktveren bu kalabalığa hayret etmişti, yoksa, İnsansız bir köy!,.,, Ve Ahmet Cemile kim su verip, kim yemek getirecek yoksa?... Her geye rağmen ilerledi: bir bikâyeci koca bir ay istirahat edip kafn dinlendirecek diye, in- sanlar toprak sltina çekilecek, yahut başka bir köye göç ede. cek değiller ya?. Daha sonra, koca bir köy; ve nihayet mey - danlıkta gördüğü insanlar da bir düzüneye haydi haydi yaklaşı - yorlar.. Ahmet Cemil böyle düşünerek yürüdü, Ve bir aralık, yan tar- Ialardan birine sapayım, dediği sıralar bu bir dakikalık tereddü- .dnde köylüler kendisini çoktan görmüşlerdi; hemen ayağa kalk. tilar; Ahmet Cemil iyice araları- na yaklaşmıştı: — Hoş geldiniz; diyo hep bir ağızdan haykırıstılar; köyümüze safalar getirdiniz efendim?.. Hikâyesi Ahmet Cemil kısaca! — Hoş bulduk, diye cevab ver- di; aranızda bulunmakia bahtiya- rım! Eh, bu kadarda tegrifat mü- him bir gey sayılmazdı doğrusu. * 3 A HMET Cemil kendisi için ayrılan bir iskemleye Şöy lece bir oturdu; pek sıkılgandı; bahsi, kendi sından daha çok birdenbire bu cende yede ötekilerin konuşmasını isti" yordu; onun için ,gözlerile etra* fındakileri bir çırpıda atlayarak, ya uzaklara doğru bakmaya ça" İışıyor; yahut, elinde daima taşı” mayı itiyat edindiği bastonla top rakta bir takım çizgiler resmet” meğe uğraşıyordu. Köylüler biribirlerine bakıştır” lar; ve Ahmet Cemil, başını kal tutan kâtibi, onun yamağı, jan- darma çavuşu ilâh.. Ahmet Cemil: — —Teşerrül ettim, dedi; he pinizle ayrı ayrı o tanışmakla ikişer katlı bir sevinç içindeyim. Ve vüzünün hatlarına hafif bir gülür.seme verdiği sıralar, bun- dan istifade yolunu arayan köy imamı, Ahmet Cemile, bütün köylülerin elbirliği ederek köyü nasıl adam etmeğe çalıştıklarını anlatmaya koyuldu. Ki İKAYECİ, biraz yorgun olduğunu bahane ederek o dasına döndüğü zaman, kapıyı kilitledi; pencereyi kapadı, masa” sının üzerinde taze bir kabak kır zartması ile bir kâse yoğurt du- ruyordu; bütün açlığını yenerek hepsini bir tarafa bıraktı; dar oda içinde dolaşmayı tercih etti. Köy kahvesinden üç dört basa” makla ayrılmış toprak bir zemin” de, kendisine birer birer tanıt lan köyün ileri | gelenlerini dü- günmeğe başlamıştı: — “Allahım!,, kafasını iki a Vuçları arasına alıyor, kendi ken dine “ne yüzler!,, diyordu! di Dostoyevskinin romanlarında bi- le görülmedik yüzleri Ve Ahmet Cemil, yalnız ken- disine böyle gelmediğini temin için, onları tekrar gözlerinin önü ne getirdi; bilhassa, ilk sanive- lerde başını kaldı karşılaştığı zaman, hemen ayabı kalkmak ve köyü terketmek © üzere, kaçıp gitmek istediği köy imamı, elle rini yeniden uzatacakmış gibi geldi. Hakikaten, köy imamının üç günlük bir sakalla çevrili | siyah yüzünü, Ahmet Cemil imkânı yok gözlerinden o uzaklaşlıramır yordu. Ya gözleri. neredeyse bu gözlerin hemen evlerinden fırir yarak, ayaklarının ucuna düşe ceklerini, orada bir takım akro- tekrar koltuklarına re yürüyeceklerini zannetmişti, Bunlar birer göz değil, tıpkı de- niz alımda yaşıyan iki mah'ük- tu; yerlerinde : fıldır fıldır oynuyor; köy İmamınm de daklarından daha ziyade sanki gözleri konuşuyordu. Ahmet Cemil, * yemek yemekle meşgul olarak hiç bir şey düşün- mercie kara rverdi; belki de yü" zün şeklini gözlerinden silmeğe muvr.ffok oldu da; ama anlattığı şeyleri? * * * Köy isumı ziyaretçinin rahat* sız olduğunu ihtimalki anlamış- tr, Ahmet Cemil kısa bir konuy” madan sopra ayağa kalkar kalk* maz “odanıza kadar sizi götüre“ yim!, demişti; Hikâyesi, yolda za ten konuşmamayı ihtiyar edeceği için buna razı oldu; “nihayet o daya kadar yüz adım!,, diyordu. Fakat, köy imamı, daha ilk adım larını attığı o kadar ra Yânti » başlamıştı ki, arada sırada duruyor; Ahmet Cemil de köye dair söylediği fi” kirlerin cevaplarını o arıyordu. Ve Ahmet Cemil, belki kulokla* rile hiç bir gey dinlemiyerek köy imamının söylediklerine taham- mil edecekti; ama öyle bir za" man geldi ki köyün mezarlığına saptıkları sıra tubaf bir tecessüs le birdenbire arkasına o dönecek oldu; ayni dakikalar, geriye bakmakdansa, ellerini arkasına bağlayan köy imamının yanında, bütün söylediklerini can kulağile dinlemeğe hazır göründü. Hemen iki adım arkalarında, ve az evvel yerlerinde oturur bıraktığı bir düzüne insanım, konuşulan şeyle uzalı getmişti. En önde köy bütçesini tutan kâtip geliyordu; diğerleri arkada, | biribirlerinin ellerini e kilitleyip oda içinde bütün bunları ha- —— — türlarkken tuhaf bir ürper- tinin imamı bir takım barikulâde va" kalarm elinden çıkmak üzere ol- duğu bir adam mıydı? Daha son ra, köy bütçesini yapan kâtibin arkasında kendisini adımadım takip eden bütün diğerleri!... Me- selâ köyün en ihtiyarı! Doksan yaşmda kadarl o Etrafında söy” İenen şeyleri belki işitiyor! gözle lenen şeyleri belki işitiyor; gözle- ri gipil ve uykulu! kırkbeş sene evvel Hamid paşalarından birine jandarma muhafızlığı yapmış; dalma ordan bahsetmek istiyen bir hali var! Fakat her nedense anlatmak için ihtiyara müsaade vermiyorlar; henüz otuz yaşım” daki oğlunun geçen yaz niçin in tihar ettiğini soruyorlar; ihtiyar buna kızıyor; “bir kaza oldu!,, diyor; “cebindeki tabanca birden bire ateş aldı!,, ötekiler gülüyor” lar; ve ihtiyar (o bastonunu yere vurarak tükürüyor. Ahmet Cemil ( birdenbire sik kindi. Kafasında bir takım şa kısların birer dama taşı gibi göz lerinin önüne serildiğini görüyor du. Küçük büyük birtakım taş lar ki; bir hikâye olabilmek için yerlerini değiştirip birisini daha ileriye sürmek, yahut ötekini ge giye almak lüzim! Nitekim bütün bu dama taş ları arasmda, köy bütçesini ya” pan kâtip hemen ilerleyivermiş" ti: Uzun bir boyu var! kolları bir sırık üzerine geçirilmiş gibi; Ab” met Cemil onun yanında ne ka" dar küçüldüğünü hissediyor? A- caba yalnız Ahmet Cemil mi? ya ötekiler; hele köy imamı? Hikâyeci Ahmet Cemil, sonun da bir mevzu ayaklanacak olan bu dama taşlarınm ânide biribiri ne karıştığını hissetti; bir düzü eden fazla köylü, Ahmet Cemi" le mukadder bir vakayı hatır lar gibi geldi, Ne olabilirdi bu vaka? Odasında aşağı yuka- ri dolaşiyor; Kendi kendine bü- nu soruyordu; Köy imamı orta bir yaştaydı. Henüz bekârdi; ve bütün köye sahip gibiydi. Ahmet Cemille konuşurken, içlerinde hiçbiri onu yalnız bırakmak is temiyordu; uzun boyu ve par makları kırılacakrmnış gibi daima orları ezip büken bütçe kâtibi i çin, fırsatını kollyarak,, köy b mamr,, sar'alınm biri olduğunu söylüyor; (ihtiyarın intihar & dip aralarından giden oğlundan sonra köye başbelâs kaldığını anlatıyor; hele bir hasta olmasa, diyor; köylüler ona gösterecekler! Bütçe kltibi bunu işitiyor mu? belki, Ahrnet Cemil şöyle bir dö nerek ona baktığı zaman, yan bir göz kırptığını hissediyor; ve sarı yüzünde birer dikene benziyen sarı sakalları altındaki kansız de risi Ahmet Cemili (korkutuyor. Lâkin onunla konuşmak arzusu birdenbire kafasmda krmıldadığı zaman, Ahmet Cemil hafifçe vak laşıyor; köy kâtibi, imamın köy kızlarına göz koyduğluru; köylü” ler tarlalarında iş basındayken İmamın sakalmdan da utanmır yarak acık bir takım hikâyelerle köy kızlarını baştan çıkardığını sölüyor; kendi nişanlısı içinde imam böyle bir hareket yapacak olursa, kendisini nasıl zaptedebi” leceğini soruyor:'ve hemen sara” sı tutarak yrlalacakmış gibi öy“ Ie sarariyor ki, Ahmet Cemil, ye" niden imamla konuşmayı tercih ediyor; bu sırada, bütce kâtibi, bir taraftan Ahmet Cemilden ilâç parası isterken bir taraftanda doksanlık ihtiyarın oğlunu ima- mın hakladığını açığa vuruyor! * Xx * A HMET CEMİL, köyün # çerisini o kadar karışık hisetti ki, kafasında bütün bu hareketleri hiçbir vakit biribirine bağlamak cesaretini bulamadı; köyü, bütün insanları, terla- ve bahçelerile anlaşamıyan bir a- ile gibi düşündü; en fazla, sara” k kâtibin hareketlerinden kork- biri varsa oydu. Yalnız bir kös” tebek gibi de burnu toprakta ha” reket ederek oradan oraya vürü" yor; bir örümcek gibi vakaları biribirine örmeğe calısıvordt. Ah met Cemil düşündü ki bütün ora ds tanıdıkları ve doğ” » önüne birik mişler de derhal içeriye girerek, şimdiye kadar dıkları i bağıra söy“ liyecekler.. Gözlerini kapadı; ü" zerinden hiçbir şey çıkarmaksı” zn sedire yıkılıverdi, o Sadeoö, saralı kâtibi, köy imamından ay” © rılır ayrılmaz karanlık — içinde kaybetmişti, Kâtip, mezarlık yo kıvrılan lundan köy tarlalarına ince patikaya sapıyordu. Rengi her vakitten daha uçuktu; ve ni” emniyetini dü: bir hali vardı. Ahmet Cemil, se dir üzerinde, gözleri kapalı, bunu Adeta görüyordu; ayaklarının, 18 lak patika üzerinde köy imami takip ettiğini anlamıştı. Birdenbire doğruldu; köy kö” tibinin, az ilerde, bir ağacın y#" nma yıkıldığını görür gibi ol muştu; fakat ayni saniyeler he men ; imamla aralarındaki mesafe pek kısa i bunu daha yakma getirmek için adımlarımı ; Ahmet Cemil bir silâh sesi duydu mu? belki! uyumuştu. : i SEE zi Ş : g B 3 da ki, Birisi hiç cevap vermedi, Ve Ahmet Cemil ayni dakikalarda köy bütçesini tutan saralı kâti” bi gördü: — İmamı vurmuşlar, dedi; sa” baha karşı harman yerinde ölü bulunmuş! Ahmet Cemil bir saniye titre” di: — Ölümü bulmuşlar, diye tek” rarladı! — Evet, yedi yerinde kurşun yarası var!,.. hmet Cemil saralı kâtibin yü züne bakmadı; hem konuşuyor, hem ilerliyordu. İlerde köy ima” min cesedini gördü; üstüne si” yah redigotu örtülmüştü; Başu- cunda ilk tahkikatı yapan jandar ma çavuşu o duruyordu; Ahmet Cemili görünce, tecessüsünü tat İ Tİ

Bu sayıdan diğer sayfalar: