1 Ekim 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10

1 Ekim 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

güldü. Şeyhislâm da, Abdül h . hattâ köse kethüda da paşanın sanmışlarken o gülmüştü. De Eğer üzüntünüz bu ise efendi hazret ri, varın istirahat buyurun, endişe etme n, askersiz dahi serların Obakkından lallah geliriz. Hele bir umura vaziyet #delim, hepsile görüşeceğiz, Abdülfettah söze karıştı: Devletlâ paşa, dedi, Şeyhülislâm & balk dilinde kendi aleyhindeki Ç - ugülarm ( sem'idevletinize aksedip “belki kendileri için bir suimuamele teret- ib eder ihtimalinden elem duyarlar. ayağa kalktı, “Yok, dedi, ülemaya hürmetimiz var- , Uhdei hamiyetlerinde mühim ve ağır if mevcuttur. İnsandırlar.belki hata ey iş olurlar, ama, biz hatalarla değil mü- egallibelerle, zorbalarla uğraşmağa gel Killarına hata gelmiyeceğini temin e m. Ama, başka umura da müdahale hakkımız yoktur. Geybülisiâm geniş bir nefes almıştı. ğın İş Ye takarrür etmemişli. Ancak va n affolunabilirdi. Eğer bunu önce- bilmiş olsaydı, bu sulkaste âlet ol- bele bu ciheti hazırlamak işine aiyyen el koymazdı. Şimdi iş işten niş bulunuyordu. © Abdilfettahla yüz yüse geldiler, Zen. ethüdayı işaret etmiş ve o kadar ga- b bir ümitsizlikle Atanın yüzüne bak- & ki, geybülislim Fottahım maksadı- ir derhal anladı. © Köse kethüda nahif ve valim bira - İamdı. Onun hakkından gelmek güç de- di, fakat, böyle bir şeye de lüzum 4. Onlar şimdi veda edip buradan iyrılacaklar ve ötekiler ne zamanı mu. Vafık görürlerse o zaman İşe başlıya - rdı, Bundan şeyhülislâm veya Ab. ttaha ne gibi bir söz gelebilirdi? Za- ün Alemdar idam edildiği anlaşıldıktan da padişah Mustafg: Bu hal maazallah teceddüdü salta- patı İntaç eder! Diye korkutularak her şeyden önce diri saltanatın rakipsiz kalmasına teş- olunacak ve birinci merhslede Mah, Selim idam edileceklerdi. Hazine ili zenei Nezir ağa, bü cihet için ss. 'da çalışmaktaydı. O halde artık ne gi- “tehlike varld olabilir? Yhülislim kalktı, Alemdar da kalk- Biribirinin ellerini öptüler. Abdülfet- h da etek öptü, Köse ektliüdanın gös- işik önünde Alemdar konağın ık öldürülmesi için bir şey düşünül | Haber'in tarini Romanı:45 Şeyhülislâm ve Fettah düşünüyor- y ni Alemdar belki şimdi can çekişiyordu ! terkettiler, Hiç Abdülfettah bir dağınm eteğini öper miydi, ama, a6 halt etsin! Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı demek gerekti, Şimdi ker ikisinin de bir endişesi var. dı. Acaba molla ile, kim olduğunu henüz anlamadıkları arkadaşı konağa girmişler miydi? acaba şu dakikada Alemdar can m çekişiyordu?. Bir müddet durarak bir feryad, bir gürültü, bir kaçışma beklediler. Kapıdan biribiri arkasına birkaç kişinin fırlaması. nı gözlediler. Halbuki bir iki odada ya- nan Işıklar da söndü ve konak derin bir sessizlik ve karanlık içine gömüldü. Şeyhülislim ve Fettah boşuna yarım Saat kadar beklediler, Eğer biraz daha kalsalar muhafızlar tarafından haremden görülecekler ve evi gözlemeleri manidar telâkki edilecek, başlarına iş çıkacaktı. Süratle ilerlediler. Yolda, ertesi gün yapacakları işi gö- rüştüler, Mollanm İstediği ve arkadaşıma vereceğini söylediği bin altını bizzat şey, hülislâm Aksaraydaki eve götürüp bıra- kacaktı. Kimserikleri bu İşe vasıta etme. mek lâzımgelirdi. Yalnız anlamadıkları şey, para pul İs- temiyen, movki ve ikbal beklemiyea ve güya fisebilillâh Alemdarn katline el u, satan o keçe külâklı herifti. Şeyhülinlim yalnız mollayı tanırdı. Hemen hemen kendi yetiştirmesi olduğu için ona İti- madı vardı. Fakat ne o bin lirayı İsti « yeni-ve ne de bu keçe külâhlıyı bilmi « yordu. Sesi ve tavrı hiç de yabancıyı an- dirmiyordu. Şeyhüllslim ertesi gün nasil olsa o adamı da molladan öğrenecek ve Abdülfettaha bildirecekti. Tekrar el ele tutuşup ahıtlaştılar ve ayrıldılar, Biraz daha geç kalırlarsa şafak söke- cek, Fettahm saraya girmesi çok müşkül olacaktı, Halbuki yarın da sarayı hüma, yunda ayak divanı hazırlığı olacaktı. Hem bakalım Nezir ağa neler düşünmüş, ne - ler hazırlamıştı. Alemdar belki işin birinci safhasıydı. Bir de Selimle Mahmudun vücutlarmı or- tadaa kaldırmak gibi mühim bir mesele Vardı. Maahaza bu iki muhteris adam, düşünmemişlerdi ki ayinci deyoran ba- zan tersine do dönerdi. Dünya bu, insan kazdığı kuyuya bazın kendi de düşerdi. Netekim Aksaraydaki evden çıkan ve Alemdarın kellesini keserek ikbal ve ser vet toplamağa el atun Üç adama bir da- ha evlerine dönmek nasib olmamış, pek kısa zamanda Azraile hesab vererek S0y- yielerini hayatlarıyla ödemişlerdi. Nezir ağa, hemen bütün saray orkâ, 1 EDENE CEZERYE CN EE 2 Yazan: Ikimim rayın başıboş olmadığını, içinde Selim taraftarlarının hafiyo ve casusları bulun duğunu biliyordu, ama, bunların kim ol- duğunu anlıyamıyordu. Bu itibarla dai- ma ihtiyatla hareket etmekteydi. Nete- kim Abdülfettah saray kspısma gelip da baykuş sesini taklld ederek Nezire işa- ret verdiği zaman da ayni ihtiystı elden bırakmamış, güya bir teftiş yapıyormuş gibi bütün sarayı dolaştıktan sonra bab. çeye İnmiş, saray kapısı bekçilerini gez- miş, silâhlarını kontrol etmiş ve bu ara- lık Abdülfettahı gizlice içeri almıştı. Nozir de pek âlâ takdir ediyordu ki, tedbirlerinde geç kalırsa kendisi için de tdbar muhakkaktı. Hattâ belki de sür- gün edilecek ve belki de yolda bağduru- lacaktı, Bu devlet böyle kurulmuş, böyle gide- cekti, Bir müddet ikbalin en Üst kade, mesine ayak basanlar, hattâ padişahım göz bebeği haline gelenler, hatti padişah saraylarmda büytk itimat ve hürmet ka» zananlar, hattâ ulema bile birçok defa. lar yerden yero çalınmıştı. Abdülfettah, Nezire bütün tafellâtı verdi. Hazine vekili zencinin ağzı kulak- larma vardı, Demek Alemdardan arlık kurtulmuşlardı. O halde düşmanların en kavisi, en şevketli, en kahramani gu da- dikada can pazarma düşmüş olacaktı, Nezir dedi ki: — Nasıl olsa bu hâdiseden sonra Rus- çukluların zamiri aşikâra çıkacaktır. Bu takdirde padişah hazretlerini de teceddü- dü saltanatla ihafe etmek ve padişahı safderundan, değil Selim ile Mahmudun, belki bütün orduyu hümayunun bile kı- İlçtan geçirmesine ferman almak mümkün dür. Haydi sen müsterih ol. Yarn baka. İm umur nice olacak? Yalnız müteyak- kiz bulunmak gerektir. Yerin kulağı var. Nezir, gürcü köleliğinden yetişen Fet- tahla, topal Atadan bu kadar güzel bir bhud'a beklemiyordu. Çok memnun olmuş ve neticeden çok ümitli görünmüştü. Bu vasiyette kendisine düşeni de yapmağa hazırlanmak lâzımdı, Saray sabaha karşı, güneşin taze ışık, Yarı doğarken yine derin bir siküta ka. tu. Sanki bir deniz gibi kâh bir fır. tana kopuyor ve bütün saray ayaklanıyor, kâh bir sökün gelerek güya bir an önce facialara sahne olan burası değilmiş gi- bi bir hale gömülüyordu. (Devamı var) amdan fazla iş bilir bir Arabdı. O, sa- , EEE — a Yazan: R. Rober Düma — 75 — Çeviren; F.K. Dorote, korkunç bir fitreyişle sarsıldı, vücudu katılaştı — No diyorsun? imkânsız bul... İm. kânsiz! — Heyhat! — Onu kurtar! ne mümkünse yap. Yal. varırım sana... — Yapılacak hiçbir şey yok. — Bu korkunç 'bir akıbet! Nesi ver? Benua çocuk gibi ağlıyordu. — Dostum, kendine gel. Metin ol. — Nesi ver? rahatsızlığı ne olabilir? bu yaşta... — Açıkça söyliyebilir miyim? — Rica ederim. — Metresin bir cinayete kurban çiği- yor! — Cinayet mi? — Evet. Zebirlemişler.. Almanyada kanma bir zehir enjekte etmişler. Anla- dın mı? — Alçaklar! Onu iadeye neden razı olduklarmı şimdi anlıyorum. Bana bir canlı ecnaz6 gönderdiler. Alçaklar!.. Al - çaklar! Doktorcuğum. Ne yapmalı şimdi? Doktor onu teskine çalıştı: — Metin ol Benua, Onu yalnız bırak. ma. — Sen de kal rica ederim. — Peki, Fakat zavallıya bir gey his- settirme, Sakin ol, İki arkadaş odayn girdiler. Hasta şe- ka etmek kudretini kendinde buldu: — Ne uzun müzakere! burada yapa- Yalnız canım çıkıldı. Doktor artık kendi- mi İyi hissediyorum, Dediğiniz gibi kor- kulacak bir rahatsızlık değilmiş! Dorote yatakta doğrularak oturdu. Gözleri garib bir işıkla parlıyordu. Sİ- nirli sinirli gevezeliğe başladı. Fakat biraz sonra gelen bir krizle bagı ti yastığa düştü. Vücudu başımdan ayakla. rma kadar ispazmoxlarla titredi, Kriz dakikalarca sürdü, Geçtiği vakit Dorote, oyundan sonra bıkan bir çocuk tarafmdan kenara atılmış bir bebek va- ziyetinde, elleri vücudunun iki tarafa u. zanmiş, yorgun ve bitkin kaldı. Doktor bağına göçti. Bir enjeksiyon yaptı. Has. ta gözlerini açtı. Benuanın elini, hararet- ten yanan avuçlarınm içine aldı. Ancak işitilebilir bir sesle mirıldandı: — Ben gidiyorum sevgilim! Beni kol- larmda tut. Bırakma... Doğrulmak istedi, muvaffak olamıya- rak bir çığlık attı. — Derote!... Sevgilim! Yatağın önünde diz çökmlş, metresinin ellerini öpüyordu, — Ölüyorum değil mi doktor? Aman yarabbi başım ne fens dönüyor? Benun, bir dua okur gibi, hep ayni ke. Umeleri tekrarlıyordu: — Dorote!... Sevgilim! Sevgilim! — Beni kollarınm arasında sık Benua! Gidiyorum artık! i Dorote, başt onun omuzuna yaslanmış, kulağına fısıldadı: — Ben bittim Benua... Seni çok fazla seviyordum. Beni öldüren de bu zaten, Ama böyle daha İyi oldu Senden ayrda» mazdım. Halbuki sen bir gün benden bi- kacaktın. Aşkımızın en parlak ve en h3- rarolli zamanında ayrılmakla senin sev- gini de beraber götürmüş oluyorum. Benun!... Benua, sevgilim! Korkunç bir titreyişle vücudu sarsıldı, sonra katılaştı, Gözleri döndü, Dudakla, rı takalls etti, Dorote Şmit, dudaklarında sevgilisinin ismiyle ölmüştü. ÜÇÜNCÜ KISDM I — Yarm saat dörtte burada buluşuyo- ruz değü mi Stefan? — Sizi daha evvel göremiyecek mi- yim?.. Birkaç dakiknerk olsun... — Hayır. Hem niçin? mademki ber şeyi kararlaştırdık. Artik biribirimize Söylliyeceğimiz kalmadı ki.. Hilda Vlokoviç, Stefan Gictzingere ma- Bum ve saf görünmek istiyen, fakat sa Hm bir parıltıyla ışıldıyan gözlerle baktı. Onun önünde ayakta duran Stefan mah. cubiyetle kızarmıştı. Delikanlı mahcubi- yetle bir iki kelime kekeledi, fakat bun- lar dudaklarını aşmadı bilo... Hilda ona yaklaştı, mırıldandı: — Çocuk! Stefan başmı kaldırarak karşısındaki muammalı gözleri hayranlıkla seyretti, Nibsyet bir cümle söyliyebildi: — Nekadar güzelsiniz madam! Hilda Valkoviç güldü. Şaka etti: — Tam benden ayrılacağınız #:rada, kapı önünde ilânı aşk etmeğe kalkış- manız biraz garib ve tuhaf olmuyor mu? Stefan kulaklarına kadar kızarmıştı Büyük bir pot kırmış gibi sasırdı. Genç kadımm âni neşesi onu afallatmıştı. Hilda kedinin fareyle oynaması gibi, devam Gt- : — Tahlisiye simidi arıyan bir kazaze, de gibisiniz. Neniz var? haydi söyleyin. Delikanlıyı elinden tutarak yanıbaşlas rındaki divana doğru çekti. Stefan sıkıl- gan tavrını bırakmadan, hattâ büsbütün mahcub yürüdü ve hemen hemen kadı- Bin zoruyla onun yanına oturdu. Hilda çenesini tutup gözlerinin içine bakarak sordu: — Söyleyin, neniz var? — Hiçbir şeyim yok madam; hiçbir 46 yim yok... Sizi seviyorum! İlk kelimeleri acele acele, yarış 80. nuna gelmiş bir koşucu gibi nefes nefe- se söylemişti. Ağk itirafını ise kabahat Üstünde yakalanan bir çocuk tavrıyla bir- den gözlerinden yaşlar boşanarak ağlıya ağlıya yaptı. Yirmi yaşında idi ve ilk de- Benua ayağa kalktı. Doroteye sarıldı,” fa âştk oluyordu! YA ED DV GUL EBE DEE 5 Ertesi sabah, henüz tan yeri ağarırken Nana bahçeye indi. Her Yy ona © kadar değişmiş göründü ki! Halbuki bahçe ayni bahçe "Yalnız, üzerinde yeğeninin aklın: çeldiği hahçe sırasmın yay yibi tahtası geçen senekinden biraz daha solmuştu, Fakat 2. tırtıllar ayni bollukla düşüyordu. Nana salıncağa ştmedi, Sola dönerek, çiçeklerini açmış olan ormanına girdi, ton da hiç uyuyamamışt, Bütün geceyi, kendi kendisine, n Muhtarın yanaklarını, acaba bavanm değişmesi ve yük- hayatın patırdını mı sarattığını sormakla geçirmişti. İrfan Timur, bahzeyi gezmek ve Sadunun, hiç olmazsa mağ. olarak hakikati değiştirip değiştirmediğini anlamak için giz ir İstek duyarak, odasından çıktı. dun yalan söylsmemşti, Çılgınca maccrazmın tablosu ta- ma: doğru olarak tasvir edilmişti! Salmcak, tehlikeli merdi. Üzerinde körebe oynanan çimenlik, hepsi anlattığı gibi idi. z köpeğinin kocaman kafası da, avludeki bir kulübenla dan görünüyordu... on, hüzün bardağını sonuna (Okadar içmek ve, Nazanın in kendisini kaçırmasını teklif çttiği harap pavyonu bul. ümüdile, bahçede rastgele gidiyordu. tir kaç dakika böyle yürüdü. Ağaç yapraklarının ârasından denizin pıt pırıl yüzü arasıra yolunu göğeriyordu. İki fı ağaçlıklı uzun bir yolun tonunda, köşkün açık mavi da- m gördü Oraya doğru ilerledi, Alev, tuğlaları, kanlı yara gibi görünen, alç'ları dökül, sütunlara varmcaya kadar her şeyi noktası noktasma ân. tr. Yosun tutmuş taş parçaları, #öylediğ yerde duruyordu. ri bir kurbağa, ülkkatle Platona baktı, Sonra, büyük bir çe- SUBAYIN KAÇIRDIĞI KIZ İL e viklikle, bu gerip yeri çerçeveliyen çimevliğin içine sıçradı. Genç adam, rutubetli sıralardan birine oturdu. Düşünceye daldı, Demek, hepsi doğru idi! Ah, ne için Sadun susmamıştı? Hiç olmazsa, dostunun çilphe ve itimatsızlık içinde kıvranmasına mâ, ni olmuş olurdu. Platon, bazin bir tevekkülle, kendi kendine söylendi: — Onu seviyorum! Mademki sevecektim, ne için körü körüne sevmedim, yarabbi! Yesinin verdiği fütuda, başı göğsüne düştü. Gene acı düşün. celerine daldr, Kulağına bafif bir gürültü çarptı. Başını kaldırdı. Pavyonun &»iir tarıfında, bir leylâk koruluğu ortasında, Nana elleri biti- Şik ve entarisinin fizerinde sarkmış, gözleri üzüntü ile bulutlan «na bakıycrdu. rüldüğünü anlıymca, başyla gayet ciddi, âdeta resmi bir selâm verdi; ve ağaç yapraklarının teşkil ettiği duvar arasında ka-#oldu. Platon arkasından gitmeği düşünmedi. Kahvaltı zamanına ka dar mağmum dalgınlığını muhafaza etti. İki uzun saat... Yü, Akraba ve misafiz olarak kahvaltıya bir çok kişi gelmişti. Sof- rada, Bayan Seniha Muhtar sordu; — Bugünü nasıl geçirmek İstersiniz? Gezmeğe bir yere gide. tim mi? Çabucak bir eğlence programı tertip edildi: Öğle yemeği bir İki saat uzaktaki ormanda yenilecek; sonra, sahil boyundan ge. ri dönülecekti. Nefis yemek ve tatlılarla yüklenen bir araba, aşçı, vekilharç ve sofra hizmetçisiyle beraber, önden gönderildi. Saat on bire Joğru yola o kıldı, Bir kısmı tek atlı arabalara; bir kısmı da uztn yaylılara binmişlerdi. Nana, gürmiyeli, fıçı patçalamak hususundaki maharetini iyi ce ilerlettiği arlarılan, Bavar da binmişti. Uzun zamandır okullamimıyan eğerler artık işe yaramı yacak hale geldiğinden, genç erkekler Atlara binememişler, afa. ba ile gitmeğe mecbur olmuşlardı. Nana, koyu İâevert renkte külotla çizme, ve üzerine krta &ol Tu bir beyaz blüz giymiş, başına da yeniş kenarlı, lâciverç bir fötr başka geçirmiş*i, Atını büyük bir ustalıkla sürüyordu. Beş dakika kadar, sessiz ve sakin olarak, arabaların yanından yürüdü, Fekat çok geçmeden, bü zoraki usluluktan sıkıldı. B2- yarda bir kırbaç indirdi. Hayvanın ayaklarından kıvılcımlar #1Ç- radı, Şaha kalktı, İleri atılâr, Arabalar bir toz bulutu içinde kak dr. Toz dağıldığı saman, Nana, uzakta gözden kaybolmak üzere adi. Prens: — Amsn varab5i bir yerini krracak! diye haykırdı. Bayan Seniha Muhtar, tevekkülle başmı ekip, icini çekerek — Hayır, dedi, her zaman böyledir işte! Ona hir sev olmar" ö (Devamı var) İ

Bu sayıdan diğer sayfalar: