26 Ekim 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

26 Ekim 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

», * maber'in tarini Romanı: 70 Sabaha kadar Alemdar konağından Yazan: Ikimim şarkı sesleri kesilmedi Alemdar paşa, taklidi seyf resmi âli- sinden önce padişah Mahmutla kozunu “halletmek istiyordu. Halbuki o gece de “taze cariyenin tadına bakacıktı. Mü- fid Efendinin kendisine sunduğu bu müstesna kadının güzelliği enderun hal- kı dilinde bile geziyordu. Alemdar Babıâliden erkence çiksrik Konuğına gitti. Ne olursa olsun yen! cas “riyeyle şöyle bir sabahu kadar baş başa kalacaktı, Belki do yarım hünkâr ile tep- © reşir ve belki yeni ve büyük hâdiseler * başmı'kaşımala vakit bırakmazdı. Alemdar nihayet serdarlıktan çekilip * sikerleriy!le Rumeliye geçmeği ve orada © istiklâl üzere yaşamağı bile düşünüyor. du, Maksadı hiçbir şey olmadığı halde | devleti mütogallibe elinden kurtarmış, hainleri temizlemiş, padişahın saltanat i ve kudretini tekrar temin etmişken orun ls dalaşmak hünkürn şerefine yakışır muydı? “Yeni cariye hakikaten güzeldi. Odaya © getirdikleri zxamun az daha Alemdar kü. o çük dilini yutacaktı. Hakikaten ömrün. de bu kadar güzelini ne görmüş, no İşlt- xoişti. İşte dünyalara bedel melek gibi bir genç kız onun her arzusuna smsde bir balde karşısında duruyordu. © © Alemdar haykırdı: — Hele bize bir sofra hazırlayın! Alemdar hoyecanından titriyordu. Ka- dm da az anladığı aşiftelerden değildi, Banki kırk yıllık efendisiymiş gibi saçı- ıp döküldü ve yarı çıplak sofra başma lerek balmmundan işlenmiş gibi bem - beyaz ve piril piril elleriyle Alemdara $ mezeler hazırladı. Alemdar birkaç kadeh attıktan sonra y kavuğunu bir tarafa, hil'atini bir tarafa W atmış ve dert yanmak İçin hazırlanmış. tr. Ne olurdu ki sanki? Bu kadın onua Cariyesiydi, Elbette satvetl serdar A- © lemdar ne demektir bilirdi ve elbette öğ- Tendiği büyük devlet sırlarmı kimsecik. Jore ifşa etmezdi. Belki de akıl a üstündür, Alemdara bir yol gösterirdi. — Adm ne senin kız? — Nakşidil (1). — Vay, sen de valde adı takınmışam. — Padişahla dalaşmadan önce şöyle bir * dünyanm zevkini sürelim Nakşıdil! Kadm durakladı. Hayretle Alemdarm yüzüne baktı. — Paşa. Dedi. Padişahla dalaşmak © Allahı gücendirir, O bütün müslümanla- rm halifesidir. Senin gibi bir kahraman serdarı ekreme bu âr olmaz mı? * — Nice edelim Nakşıdlı? Hakkımızda mozdi şahanelerinde güftüğü olurmuş. an | O bizi beğenmezmiş. Halbuki biz onun velinimetiyiz. — Böyle konuşma paşa. Padişaha hiz- met Ümmeti Muhammedin ve her Osman- nın vazifesidir. Biz böyle öğrendik, Ko © bildiğini görsün. Padişahın merbameti, şefkati büyük- tür, Bu cariye parçası ne güzel konuşu- yordu. Ne yerinde şeyler söylüyordu. Sanki padişshla önlaşıp da bnhtiyar o- lan bir tek insan var mıydı? Allah böy- leslcin encaminı hayırlı mt ederdi? İçtiler, eğlendiler, zevkettiler. Tabe. sabah Alemdar konağından şarkı sesleri kesilmedi. Sabahleyin uykusuz serdarı kindar ve korkunç göreceğini sananlar aldandılar. Alemdarı da dünya zevkleri, refah, ka- dm, işü işret, eğlence yolundan çevir. miş ve dağları titreten koca serdar da bir kadınm nasihatine boyun eğerek süt dökmüş kediye dönmüştü. Padişah padişahtı. Alerodar halktan bir adamdı. Hem şunun şurasında ne ömrü kalmıştı? Bu kadarcık nefes tüke. tirken zevkine bakmak gerekti. Şöhret- s6, yerle göke kadar şöhreti vardı. Mev. bise, hünkâr vekiliydi. Para, servet, re- fah ise, her şey elindeydi. Hazineyi bi- le sarfa merundü. Daha ne Allahım belâ- sını arıyordu, O gün köse kethüda Alemdarı büsbü- tün değişmiş buldu. Ramiz peşadabu değişikliğin farkma varmıştı. Alomdar hemen hemen giydiği serdarlık Kil'atine uymuş ve o da bir Eabsili efendisi olu- vermişti, Ne tebeddüldü bu! Alemdar yine gece olsun istiyordu. Hep gece kalsam, hiç bitmesin istiyordu. O ne güzel kızdı, o ne tatlı göce, o ne riya ve hayal kadar zevki spatlerdi, Fakat bünkür haber göndermişti. A- lemdarın istediği mülâkata müsaade et- miş, onu arshanede bekliyordu, Mahmut da yumuşamış görünlyordu. Cevri kalfa sultana öyle şeyler söylemiş, Alemdarı © kadar yükseltmişti ki, Mahmut onun hakkında kötü niyetler beslediğine mü- tecssir olmuştu. Fakat Alemdarı yoluna getirmek de Mizımdı, Nihayet padişabir- ğını tanıması icab ederdi, O zamana ka- dar usul ve âdet ulemanın el öpmesi, di- ğerlerinin ayak öpmesiydi. Halbuki A» lemdar ayak öpmüyor ve hattâ el bile öpmeden bir selâmla iktifa ediyordu. Bu nas yanmda doğru değildi. Sonra A- lemdar adamları Sarayda, enderunda, Babıklide istedikleri gibi at eysatıyor. Jardr. Böyle şey olur mu? Alemdar debdebesiş bir adım atmıyor. du. Netekim hünkürla mülikata giderken dahi yine debdebeyle merasim yaptırdı. Sultan Mahmudun yanında şeyhülis - üm Arif efondi vardı. Cevri kalfa da perda arkasında heye- can içinde Alemdara muntartrdı. Alemdar girince şeyhülislâm ayağa kalktı. Ser. dar alelâde bir selâm verip bir kenara 0- turdu. Hünkâr gülmüyordu. Yüzünde ıstırab ve keder çizgileri vardı. Sordu: — Nasılam paşa? — Ömrü hümayununa dushanm pa- dişahım. — Umuru devletim ne haldedir paşa” — Şeyhülistâm efendi rikâbi hümuyu- nuna arzetmiştir elbelte hünkürmm. Bu Alemdarın ilk taşı oldu. Hünkâr artık vaktin geldiğini anlamıştı. — Paşa, dedi, Padişah een misin, ben maiyim 7 — Sensin! — Benden hat almadan şunu bunu #ü- Tüp, şunu bunu katil ve idam etmekte- #in. Usul ve âdâta riayet etmezsin. Bu ne olmaz İştir. Hangi serdarda hüküm. darma serkeşlik görülmüş? Alemdar, şeyhtlislimm padişahı ada- maktllir doldurduğunu görmüş. fakat ken. disini kırmamağaı çalıştığını da hisset - mişti, Şeyhülislâm yanmda İzzetinefsini kurtarmak için hemen aklma geleni ya- prvermizti. (Devamı var) (1) O tarihte adlar ekseriya saraylı. lardan iktibas olunur ve bunda bir hayır ve tali umulurdu. ll e 26 PIRİNCİTEŞRİN — " YI. YIJE İ Yazan: R. Robe Düma — 100 — Çeviren: 6, Cesedi arabaya koyup kapı$ ” kapatmışlardı. Motör işledi, adli arabası uzaklaştı. Kalabalıkta ses seda kesildi. Bütün başlar dikkatle ileriye uzandı. Tıbbı ad - İinin iki memuru arabanın arka kapısmı açıp bir sedye çıkardılar ve sonra söd- yeyi içeri götürdüler, Biraz sonra 106 numaralı binanın -ka- pismdr mavi gömlekli bir adam belirdi, peşinden bir başkası, İkisinin arasında bir sedye Üzerinde beye çarşafla örtü. Wi ceset, Yavaş yavaş yürüyerek ârt baya gittiler. Halk arasında izahat vermek meraklı- $ı olanlar tekrar Yaöliyots geçmişlerdi: — Kim olduğunu öğrendim, bir gene- ralmiy? — Yok casrm. — Evet bir general, Katletmişler — General değil yahu, Kolonel!' — Zavallı adam! Cesedi arabaya koyup kapısmı kapat. mışlardı, Motör işledi, tıbbı adli arabası uznklagtı. Kalabalık evvelâ mütereddid, bir mid. det kaldı, Sonra yavaş yavaş dağıldı. Hildanın vazifesi bitmişti. Benuanm cesoğini görmüştü, Stefana “zafer,, habe- rini artık verebilirdi. Yürüdü. Grönel sokağiyle la Tur - Moburg svönüsü köşesinde, metropoliten istasyonu önünde durarak bir teksi ara- dı. Bu #rada on adım kadar #ağında bir adam gördü. “Garib şey!” diye söylen- di. “Biraz evvel bana sunl soran adam. Beni takip etmiş. Niçin? Bir tesadüf mü? şimdi anlarız.,, Havanm güzelliği Üzerine yaya gitme- ği tercih etmiş gibi yine yürümeğe ko. yuldu. Biraz sonra çantasmı açtı, pudra ponponunu çıkarıp burnunun ucunu pud- raladr, Bu arada ayna ile arkasma baktı. “Evet, beni takip ediyor. Peşindeki adam da bir cuyara yakmak behanesiyle durmuştu. Hilda tekrar yürüdü. Rokur da poşin- den, Köprüyü, sonra Konkord meydanını geçtiler. Bahriye nezaretinin köşesinde Hilda birdenkire geri döndü. Rokur şa- gırmnıştı, Hildadan dört bes adrm geride durakladı kaldı. Hilda düşündü: “Benden bir açk ma- cörası. mı? Hayır, Demin mahsus tenha sokağa #ep'rm. Eğer böyle bir maksadı 2. e um a g Ü n ü ....E UNUN EEE NEEEEEENENUNENUE UN EEENEESDEEUNEONUE Hünkâr Yıldırım'ın aşkı Yudırım Bayezldin göz kamaştıran hayatı, esrarı, sefahetleri ve entrikaları “ Yazan: İKİ MiM »: AN EE 0 EK LELE ESRA EE zn olsaydı herhalde yanıma Y ğ halde polis mi?,, Tekrar yürüdü. Mağazalar ef önünde durarak uzun uzun £ yal sokağında çivili geçitten geçmek Üzere ilerledi. Ari ne çevirmiş olan seyrüsefer F ; arada elindeki değneği kalliğ rabalarm Konkord mey durdurmak üzere düdük çaldı: * sonunda giden taksi boştu, P' $r kaçırmıyarak bu arabays # före seslendi: — Etual moydanma! Seyrüsefer memuru tekraf şi ceyo kudar Rokurun takib8 imkânsızdı. Komiser dişlerinin söylendi: — Kaltak atlattı beni... Maamafih arabanın n Seyrüsefer memuru yol verdi boş geçen İlk taksiye atladı. marayı söyledi: — Çabuk! biraz ilerde © gidersek yetişiriz. Numarasi H.,,. Yetiştiler, Öndeki taksi tir birdenbire durdu. Şoför indi, * tı ve bir küfür savurdu. mruştu, Genç kadın Kriyon oteli © vili geçitte arabanın dur fade göerek taksiden atlami$ lerin arasından geçerek rışmıştı. Sonra metropoliten* Şatöle inmiş, tekrar metropol" garma kadar gitmişti. Rokur tekrar taksiye atisdi dürlüğüne gitti, İçinden söy — Bakalım kim daha P kadın mı, ben mi? Rokur polla müdürlüğünde “e ©cnebilerin fişlerini tetkike Hildanm çehresi gözlerinin Sabirla çalışırsa elbet onun tanıyacak ve böylece adi cekti, xn Mebus M. Güstav Jilber eli zırlanıyordu. Yarım saat b fetten dönmüştü. Yatacağı i fon çaldı. — Bu saatte kim olabilir? HAPİ Ğ sebotsiz acaba? Cevab vermemek istedi. m > da etdi, Sakm bir namr sın? olur ya? telafona koş. ayi — Alle. Evet benim. Sis di İrkildi. Gözleri kayretle e — Ne? ne münasebet? e ( Bir taşla iki kuş vurmağa bayılır. Günlerini, seyahate çıkan bir kimsenin bavullarını hazırladığı gibi hazırlar; o suretle ki, bir yere, mkün olduğu kadar kıymetli şeyler sıkıştırmağa çalışır. Zannediyorum ki Şişlideki arkadaşların ailesi, bu O genç kızın ürdüğü garip hayat üzerine oldukça malâmat sahibi olmuşlar ve “çocuklarına lâzımgelen tenbihlerde bulunmuşlardı. Esasen, Aliye, dabımuaşeret, giyinme, velhasıl kibar bir kadına lâzm olan her öğreneceği kadar öğrenmişti. Zaten, genç kızların içinde en gü“ zeli olduğu için, arkadaşları biraz da onu kıskanmağa başlamışlardı. iye, bunların isimlerini hatırasmın bir kenarma yazdı . © — Beni bir terziye götürdü. Hazır İâcivert bir elbise seçti: “İçine "yumuşak bir gömlek giyersin, kravat takarsın! Ben (böyle İstiyo- Tum... dedi. Biriktirdiğim paralar, satın aldığım bu eşya arasında eridi. Beni yeni elbise giymiş, şık görünte memnuniyetini izhar etti; “Simdi, dedi biraz da kendini satmasını öğren. Ondan sonra gel key” fim geli, Şişiiye gittik. Tenis sahasına girince arkadaşlarile (karşılaştık. Bunlar “Şişlideki arkadaşlar, ı ile kavalyeleriydi. Beni görünce hay- ret eder gibi oldular. Aliye, hideletini gizliyerek, mütebessimane iler © ledi: “Selma! Seni tekrar gördüğüme o kadar memntunüm ki... Bor jor. Handan... bu mavi rob pe güzel yakışmış! Nişanlımı takdim e derim: Ahmet Ali, çok müstalt bir ressamdır. Bortremi henüz bitir di... Şaşkınlık, hayret ve mübhem tebrikler. Iğildim. Asri nişanlılık sanrletini göstermeğe çalışıyorum. Nazik bir delikanlı bana teklif e “diyor: “Tenis oynar mısınız? Miye müdahale ediyor; “Çok güzel “oynar, fakat hocası Sanayiinelise #zasından mösyö Clermont, şere- fimize bir ziyafet veriyor. oraya &imeğe mecburuz... Ve kendinden Küçük kimselere söylenen azametli bir “bonsuvar,, savurdu, Sonra, muhabbetle koluma asılarak ve nişanlısına bayılan bir esir gibi yü- züme bökarak beni sürükledi. Kapıdan dışarıya çıakr çıkmaz kolu" mu bıraktı, — Ne bozuldular, gördün mü? Ama, memnun olmuşlardır, ay- rıldığımıza.. Ben de bir daha ayağımı atmıyacağım ya!,. Zaten tenis hiç sevmem. Hem sonra, bu küçük hanımlar iki dakika oynadılar, değil mi, ter kokuyorlar, Onları bu zavallı çocuklara bırakıyorum. Hepsi bana yanaşmak istediler ama.. Hiç şüphesiz atlattım. Ali, paran olursa, Tokatliyanda büyük bir salon kirrlarız; evlendiğimiz zaman, düğünde, bu hanımları davet ederiz, olmaz mı?,, Aklıma yeni bir şey geldi: “Ne lüzum var, değil mi, sevgilim? Biz kendimiz için evleniyoruz... Muhteşem bir daveti berbat etmek ihtimalleri benim babamı ve annemi hatırlamıştı. Aliye o günü pek ömürdü: Onua işine yaramıştım. Aliye işine yarayan şeyi çok sever. Meselâ, der ki: “Bu güneş de tahammül edilir şey değil ha,, fakat bir parça şua, bilhassa imiş gibi, yüzüne akseder, onu aydınlatır, ısıtır, onu biraz daha arzu edilir bir hale getirirse, hemen tashih eder; “Hayır, bayır, tahammüllersa o değil, bilâkis pek hoş; görüyor musun beni nasıl okşuyor! olan bübasını, GE A ALE A SEZ KE ii 'Tramvayda son derece çirkin şişman bir zatı âdetâ terir. Hele o zat yüzüne mana'ıca baksın; Aliye hem” GÖZ sevimli olduğunu iddiaya hazırdır. Kuyumcu d 40” nında gördüğü ve pek sakil dediği bir yüzüğü satın alıp” geçirse, o en parlak ve kıymetli bir mücevher olur « Kendini bana resmen vezdiği sabah, eminim ki yi işine gelir bulduğu için yapmıştı. Muhteriz ve doymak 7” 2 zarında, ben, itibarımı kaybetmiş olsam bile, Aliye, #9 a madiyen methetmekten geri durmadı. Beni, gerdanlığı” “ nu, el çantasını sevdiği gibi seviyordu, Kediden, al der, fakat şayet sokakta bir köpek arkasından yürüsü y sallasa, tatlr güzel sözlerle sokulur, okşar; eve götürür © ge ve bir vere kapılandırmağa çalışır; lâkin kendisi almak di göstermez. we wi Bü noktai nazardan daima kulağı tetiktedir, her üze j der ve inanılmaz bir surette iş görür, çalışır, Birisi © yapamadığı zaman, muvalfak olmak için elden ge erkeği bir av; her kadını bir rakibe telâkki eder. Bir il kek beraber kezerken erkeği tenkid eder: “Şu potinlef© bük! Hele elleri! pek katil suratlı! Bana böyle bir el dere “yi bayılırım., Herkesin içinde, gözünün içine bakmamı (gf “| suretle ki, orada mevcut buluranlar: “Ne kadar d va “yl seviyor!,, diye döşünsünler... Buna muvaffak olda mik gi” 3 “Ne güzel ulıştırmış; karın yaman doğrusu!,, desirlef karşı şuh bir eda takır. O günü kibarca bir salonda çay İçiyorduk. 5 bir çifti işaret ettim. Zira, bu çiftin Aliyeyi alâkadaf mirdim. fl Deva

Bu sayıdan diğer sayfalar: