30 Ekim 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

30 Ekim 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haber'in tarihi Romanı: 3 Tg. YEA MAZ Yazan: Ikimim » Timurtaş tekrar hünkâr Yıldırımın ayaklarını öptü Timurtaş rahat bir nefes alabildi, Tah- tma kardeş kanı kurban vererek geçen Yıldırımın evlâtlarını da doğratmak'tan çekinmiyeceğini bilmiyor değildi. Kor - kusunda haksız sayılamazdı. Yer öptü: — Ben beklerim şevketlüm. — Dur. Bursa kadısına bir mektup Yaz, babamın ve kardeşimin cesetlerini gön- derdiğimi, vefatları haberinin izaa odilme- mesini ve kazanılan Kosova muzafferi - yetinden dolayı şehrâyin yapılmasını bil. dir. Mektubun altına benim adım! yaz. Halk bu hâdiseyle meşgul olmıyacak, an- Iaâm ya Timurtaş! İşaa etmeğe kalkişa- nm boynü vurulur. — Padişahım, Sarıca paşa kulun hak- kmda bir iraden var mı? — Boğuzdaki kalyonlara serdar ediniz. Gözünlü açsın, gözünü çıkarırım. Mektubun altına Yıldırımı da koy! Timurtaş tekrar hünkâr Yıldirimin 4- yaklarmı öptü. Yıldırım neşeliydi. Onun için en büyük tehlike Yakab sayılırdı. Kardeşinin Kosova muzaficriyetinde belki kendisinden çok kahramanlıkları vardı. Asker ve halk Yakubu Yıldırım- dan çök seviyordu. Böyle bir rakibi or. tadan kaldırmış, padişah Muradın ka- zandığı Kosova meydan harbini do paği- gah, şah, kral, hükümdar ve beylere, ros islere tebliğ ederek bütün şan ve şöb- rell kendi üzerine almıştı. Satvet ve ih- tişamı dünyanın bir ucundan diğer ucu- na yayılan şevketli Yıldırım için artık meydan boş sayrlırdr, — Seni Anadolu askeri başma beyler- beyi ettim... Gözünü dört a;! Karaman hâkimi bir iblistir. Gâvurdan düşmandır bize! Benim Bizans Üzerine seferim var. Söyle bana şarab getirsinler, (1) Timurtaş hünkârın yüzüne gülümsi- yerek baktı, Padişah da güldü. — Akilli adamsın Timur, Kadınım bu işi haber almamalıdır. — Ben gördüm padişahım, Bir içim su Allah hakkı için. Andronikos'un (2) gözdelerindenmiş. — Esir mi? — Hayır şevketlü hünkârm. Samse çavuşuna hibe olunmuş. — Sarayda işi ne? — Bakipayı hünküra maruzatı var- mış da. Timurtaş yine manidar güdl. Yıldırım hıyıklarını koparır gibi omncıklıyor ve birkaç kılmı dişeri arasında eziyordu. Tİ- murtaş dünyaya şöhret salan bu büyük hükümdarın yüzüne hayranlıkla bakı - yordu. SAYA İNDE EE — Ne o Timurtaş? — Hünkârmda resulü ekremin hüsnü var, Ben de kadin olsaydım. — Haydi Timurtaş, gevezelik yeter. Yeğit beyle Firuzdan ne haber var, on- Jarı da bana bildirsinler. Timurtaş Yıdınmın dişlerini çikti. Bu gece Yıldırımın sarayında baş döndürücü bir faaliyet görülüyordu. Bah- şede çevrilen kuzuların taze ve iştihak öperek * İdumanları bütün sarayı sarmıştı, Harem tarafmdan da sanki canlı kimse yokmuş gibi derin bir sessizlik vardı. Saray bal- kına yayılan haber bilhassa Yıldırımm karısmı slâkadar edecek mahiyette de- Eildi. Ağır bir elçi Yıldırma maruzatla bulunacak ve padişahla yemek yiyecek- ti. Bu hal bir değil beş değil ki kadme- fendi şüpheye dilşsün. Elbette padişah bu. Dilediğin! sofrasında izaz edebiirdi. Ama, hiç de işin iç yüzü böyle değildi. Bu haber, Timurtaşın (o dalsveresiydi. Yoksa Yıldırım şu fani dünyadan göm almağa hazırlanıyordu. O Bizans güzeli ne demektir, herkesten iyi bilirdi. Hele Andrenikosun ne zevk sahibi bir zampa ra olduğunu pek âlâ biliyordu Onu mah- pesinden kurtararak hükümdar eden kendisiydi (3).Kaç defa kaç Bizanslı dil borle sahahara kadır şarab içip zevke- den Yıldırımın kadmlar arasnda da şöh- reti büyüktü. Kaç Sirp dilberi, Macar kı zi, Bizans kadını battâ kaç Fransiz asil- zade kızları Yıldırımı binbir gece efsa- nelernin bir aşk kahramanı gibi tanımş- Tar, dağlar, dereler aşarak bu Osmanlı hükümdarının kolları arasında canlarına can katmişlardı. En güzide saz şairleri, ud, tanbur, ney, davul, dönbelek üzerinde hayretler, bay- ranlıkar uyandırın musiki Üstadları ya- vaş yavaş Yıldırmın büyük ziyafet sof- rasmda toplandılar. Bu gece Yıldırım her zamankinden çok içti, Sarhoştu, Bem adamakıllı Sarhoştu. Kaç defa şahlanan atı üze- rinde ordusuna talan iradesini haykı- rır gibi sofrada haykırarak büyük za- ferlerinden bahsetti. Şairler Kasideler şiirler, mersiyeler söylediler. Köy ha- vaları çalrıdı. Sırp. Macar yerli şar- kıları söylendi. Çıplak gözdeler, cari- yeler, esirer, müstefrişeler beyaz tül- ler içinde ve kan ter içinde raksettiler, Hele Nur hatunun kemiksiz sanılan vücudunu kırıp dökerek, eğip bükerek oynadığı çiftelelli yalnız Yıldırımı de- Zil, bütün sofra başındakileri Yıldı. rımla vurulmuş gibi çileden çıkardı. Hünkâr nara atarak bu cuşu huruşu bir kat daha tehyiç ediyordu. Musiki Nikâh ve düğünümüzü gelecek ay için kararlaştırarak son şüp” helerimi de yok etti. Ve bu vaadi, iliklerime kadar işliyen. başdön- dürücü bir buseyle temin etti, “Mesalin,, ismindeki gülünç tablom hatırıma geldi. Hakiakten, bir Mesalin ki asileri cezalandırıyor, itaat edenlere mükâfat veriyor” du... Üstadları, hattâ şüirlerden birkaçı el- lerinden sazlarımı fırlatarak horalara iştirak ettiler. Yıldırım Bayezid gâm alıyor. Bir aralık sancaktar Yusuf padişâ- hin yanına sokulup kulağına bir şey- ler söyledi. Padişah bir kolunda Timur, diğer kolunda Yusuf yan odaya geçti. Ama yarabbi. Bu ne nefis bir kızdı. Bu ne dilber, ne müstesna, ne tatlı ne Şeker şeydi, Baygın gözleriyle Yıldırımı seç- larından tırnağına kadar süzerek a- yakta billürdan işlenmiş bir ilâhe gibi duran bu Bizans dilberi dudaklarımı lezzet ve hayretle ısırdı. LAf değil, Osmanlı padişahı. Artık tereddi etmiş Bizans delikanlıları gibi yüzü gözü yolunmuş kadın güzeli de- Zil tam bir erkek haşmeti taşıyan ve Bizans dilberini ilk görüşünde gtcık- Uyan su götürmez yekışıklılardan biri idi, Hüzkâr bir koltuğa oturdu. — Beni yalnız birakin! Bana bak, misafirlerime şarab esirgenmesin. Söy le ki, Yıldırımın büyük Kosova mu - zafferiyeti &yinidir bu. Haydi siz de eğleniniz çocuklar. Yan salondan kopup taşan çilgrr kaykırışmalar, ne Yıldırımın, ne Bi- zans dilberlerinin kulağına giriyordu. “Timurtaş dikkatli adamdr. Tam iki saat oluyordu ki Yıldırımm odasından ufacık bir gürültü bile işitilmiyordu. Acaba padişah sızmış mıydı? Parmaklarının ucuna basarak bu bir eğlence hayaleti manzarasını &lan salondan çıktı ve Yıldırımın bulundu- gu oda kapısına kulak verdi. T'imurta- şın tüyleri ürperdi. İçerde Yıldırımın bir aşk ve ihtiras gecesi çöçireceğini sanmıştı. Halbuki bu ne demekti, Yıl- dırımıı bu sözlerindeki mara neydi, "Yıldırım acaba içmemiş, içer gibi mi görünmüştü? Gözünü kapının anahtar deliğine dayadı. Padişah iki avucunda Bizans dilberinin kolları mütemadiyen sar- saklıyor ve kağmn ince, ve içinden kopan iniltisine ehemmiyet bile ver- meden soruyordu: — Söyle kahpe. Bu oyunda sana kim akıl verdi? (Devamı var) (1) Osmanlı hükümdarları içinde Ilk defa şarab kullanan Yıldırım Bayezid ol- muştur, (Hammer tarihi cild 1) (2) Bizans hükümdarımm oğludur. (Kankendi tarihi). l (3) Franzes, (Osmanlı tarihi) * i MATMAZEL A SEN yi Yazan: R. Robe Düma — 104 — çenieesiii GU DARUL kr Nİ “ Seni ihbar ettiğini öğren giyinmeğe vakit bulama Hilda içeriye koşup odlikanlının boy- nuna sarıldı. — Çabuk sevgilim. Aman çabuk giyin. Stefanm dudaklarmı scele ve acı bir öpücükle adetâ ıırmıştı. Delikanlı uyku sersemi, hayretle *or- du: — Ne var Hilda? Ne oldu? Telâşlı, kesik kesik cümlelerle izahat verdi: : — Seni Whbar etti. Evet o, kurt... Kıs- kançlıktan... Beni döğdü. Seni hâlâ Sö. bertin yanında sanıyor. Belki de seni tevkif için polisler şimdi oraya gitmişler- dir bile... Nerede olduğunu biliyor mu? — Söbert mi? Hayır! — Haydi çabuk giyin. Al gömleğini... Çabuk! Elbisesini birer birer toplıyarak deli- kanlının koluna koydu. O, hâlâ uyku sersemliği geçmemiş, olduğu yerde bir döndü, sonra bir koltuğa oturarak ço- raplarmı giydi. Kadın #öyleniyordu : — Nreye gittiğini söylemedin demek? çök iyi! çok iyi! fakat polisler şimdi s8- ni her tarafta arıyacaklar; bilhassa şark garı civarında... Bir Alman olduğuna gö- re ilk trenle Berlin dönmek istiyece - Zini tahmin. ederek buraya gelecekler. Çabuk kaçmak lâzım; çabuk! al kıravatı- BI Aynanın karşısında delikanlı kravatmı bağlandı. Hilda odada Stefana ait eşyayı toplıyarak karmakarışık bir halde bavula tıktı. Mantosu açılmıştı, kombinezonunun tamamiyle örtemediği güzel vücudu gö- rünüyordu. Stefan haykırdı: — Mantonun altında hemen hemen gıplaksın! — Evet. Seni ihbar ettiğini öğrenince giyinmeğe vakit bulamadım. Çabuk ol sevgilim, yalvarırım sana, Delikani: onu kucakladı. Mantosunun altmdan geçirdiği kollariyle Hildayı be. Maden kavradı, havaya kaldırdı ve göğsü üzerinde sıktı. — Çldırdn mı Stefan? hayır! hayır Stefan! — Senin için çıldırıyorum Hilda? — Kaç sevgilim, cabuk kaçman lâzım. Hayır, istemiyorum, olmaz. Fakât mukavemeti yavaş yavaş gev- şedi ve öpücükler arasmda İşldilmez oldu. İkisi beraber otelden çiktıkları vakit saat yedi buçuktu. Bir taksiye atladılar, Hilda şoföre seslendi: — Burjeye! Otomobilde yeniden biribirlerine sarıl - âılar. Kadm yavaşça fızıldadı: - Sana yemin ediyorum; birkaç gün yarfında ondan ayrılacağım. — Berlinde beni bulacaktın deği! mi? — Evet, serbest olsrak sana gelece- ğim. Fakat evvelâ seni : sım, Tayyareye kapaği a kuyorum sevgilim! ” — Korkma .Berline vayy memi hatırlatmakla beni “© Junuyorsun, h — Tayyare meydapıri veli Verse? — Vekit yok ki! oni tin evine gidecekler. BEFİ Lyacaklarmı ( sanıyorlsf” garlara va tayyare M6 p caklar. Yarım sant& kadar a cak. Halbuki onlar ancak © tin evini basacaklardır. Bana her gün mektup gil mi Hilda? bir daha ha! 9 Paris - Berlin sam EZ ş 0 gün musyyen seatte BEKİR etti. Yolcuları arasmda geni ismiyle Stefan Gietsinger du. Hilda, sevinç içinde, “485 Pussen sokağındaki evin8 7 metrodan Mişel Anj iste! yerek evinden daha uzakiâ istasyonunda indi. Yürüm düşünmeğe muhtaçtı. “Kurttan kurtulmak İçin ymm? » xI O sabsh komiser Rokur gi , çukta emniyeti umumiyf deki odasına girdi, HildaY! ” Üzere Pussen sokağına &“ Tİ yeni bir şey olup olmadığı” iğ üzere uğramıştı. vi Masasının üzerinde MÜ e i buldu. Şefinin el yazısını” Alir'ne istiyor aesba?,, Zarfı açtı, içinden Kurt yazdığı imzasız mektup V9 mumiye müdürünün bf Bunda şöyle yazılıydı: “Bu sabah postadan size gönderiyorum. Sizinle görüşmek isterdim ama © ine çağrıldığım için la meşgul olun ve bana bildirin.,, Rokur derhal yerinden geeii ralıyarak seslendi: ; — Matiyö! Loonar! çebi Bir dakikaya kadar yoln € İ raobil de hazır olsun. B31İ yin, — Peki şef! Komiser, öp yan / mektubun Üezrindeki Eye " tetkik etti, Tekrar cebin? dan çıkarak aşağı İndi. mesi gl; şi Tx A, ——s” gi çi SP id “İİ NİNKLEDEN:İHUSEYJN ZEK / Zavallı Cahidi-kanburu çıkmış, elindeki evel yat i riksiz taşır ve uzaklaşır gördüğüm vakit, ona gi alamadım. O zamana kadar ihtiyatı elden bırakmıyan bana büyük bir dostluk gösteriyordu. Safiyane Aliyeye birçok şeyler atfetmeğe gayret etmiyorum, hâdiseleri o” dukları gibi naklediyorum. Ne iki yüzlülüğünü mübalâğaya, ne de onda bir nevi deha olduğunu isbata çalışmıyorum, Fakat Aliye bü- tün kudretile kendini düşündüğünden, her istediğini yapabilmek i- çin, inanılmıyacak oyunlar tertip edebilir. Kocası olduğumu #stiyor- du; zira biliyordu ki, bir kadın, evvelâ kendine muntazam bir mevki yapmalı ve her ne yaparsa yapsın gene hürmet edilmelidir. Bizim evlenme meselesi galiba Haydar beyin pek hoşuma git miyordu. Lâkin benim işlerim de ona bağlı olduğu için, Aliye, Hay- dar beyin, bizzat bu izdivacı teklif etmesini istiyordu. Bundan baş , ka çare yoktu. Haydar bey, belki de, uzun zamandanberi, derin bir hesapla, temenni ettiği neticeye varmak için Cahidi seçmişti. “Ahmet Ali ile evlen; oğlum da beni rahat bıraksın... Benim gibi çok sef bir zdam hakikaten şüphe edemezdi. Güzel bir kadının kocası Sıfatile ağır yükler altıma girmeğe başladığımı zannediyordum. Ve kıskanç lığın müthiş bir tehlike olduğunu hissettim. Daha O şimdiden, bazı zamanlar, ürküyordum. Aliye beni ikaz ediyordu: “Ali, gene kaşla” rın çatık!,, Çünkü bir şüphe kalbimi kemiriyordu. Cahidin bücumlarını. baskılarını ve tehditlerini artık alaya boğu vordum. Buna rağmen, zavi alir çocu #w, hemen o akşam, şiddetli bir alyon ruhu içme Onu karyolasının üzerinde buldular. Hâlâ teneffüs ediyordu. ge Ağzı, zehirle bulaşmıştı. Masanm üzerine şöyle bir mektup bırak” miştir: “Senin için ölüyorum Aliye; senin yüzünden ölüyorum, baba. Cahit ölmedi; iyi oldu. Babası onu İtalyaya gönderdi. Bir ser? için annesinin Yanına... Ayrılırlarken babası; — Biraz utahmalıydın, dedi, yalnız beni itham etmekle kalmı- yorsun, üstelik Aliyenin de felâketine sebeb oluyordun. Biliyorsun ki Aliye, Ahmet Ali İle nişanlı ve önümüzdeki (ayın 5 inde evlene” cekler.... Aliye de birkaç söz söylemek tenezzülünde bulundu: — Teessüf ediyorum ki, düğünde bulunamıyacaksınız, Cahit bey, fakat istirahate ihtiyacınız var.. İnaşilah dönüşünüzde tekrar Cahit onu, başını sallıyarak, yumuşamış, mağlöp olmuş bir va" ziyette dinliyor, takdir ediyordu. Aliye ona rastgele sözler söylüyor ve gözlerinin içine bakarak bu nazarlarda gizli bir gayeyi. arzuyu okumağa çabalıyordu. Aliye, karştsındakini mağlüp etmek istediği zaman, gözleri öyle okşayıcı bir parıltı hasıl eder ki, en kör ve kapanık / fikirliler bile, göelerinde sarih bir vaat okuyabilir. borcum, Âliyenin karşısında aldığım mütehayyif > kün olduğu kadar sevindiriyordu. Bu, ihtiyar bir bilmisliydi, Oyunu kendi idare ediyor sanıyor: Hİ nıldağı: çeviren Aliyeydi. Haydar bey, bize, Şehzadebaşında bir ev sa “i umumiye hesabına kaydettiriyordu. Evimiz o kadar büyük değildir Bir yemek ye a nuts oda bir vatak odası, ufak bir odaya bitişik ve ilerde $* ei U edilmek ihtimali olan diğer bir oda ve bir hi Haydar bey, idare ettiğim işleri üç misline çıka! mami kazançtan küçük bir hisse verdi. Bu şaşmağa değer iyiliklerin, Aliyenin eğ” pers bir parça kırıtmasından hasıl olduğunu any ordu di rai heyecanlandıran bu alâkalar Tlaydar beyi bu tirmeğe kâfi geliyordu, zannediyorum. Bununla beraber, gene bu kadar ihtirasla O uzun müddet alıkoyamıyacağımı hissediyordum. dar ileriye götürüyordum ki, ilk evlendiğimiz Eği ve terler döketek uyanıyor ve Aliyeyi de uyandıran Dİ vordum. — Hasta mısın, canım? — Hayır. Beni affet; bir kâbustu... (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: