16 Aralık 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

16 Aralık 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AS tın büt amm YILDIRIM'IN radber'in tarini Romanı: 44 Yüz üstü yatan cesedin ensesinden hâlâ sıcak ve taze birkan sızıyordu Alİ Paşanın bareme çeklimesi İşlerini süratle bazırlanmasının da başlangıcı ol-| dv. Halil bir aralık padişaım müteces. siz gözleri önünden siyrilarak yayboldu.| Hünkâr sekbanbaşıya bir işaret verdi. O dn kayboldu. Hünkür bilhassa Elizahet için merak.| taydı. Acaba onun bu işte hissesi ne ka; dardı? “Acaba şüphelerinde haktı mıydı? Aönba hakikaten yıldır hüsufa mi uğri yacaktı? AM paşa odasma geçer geçmez sollâ- na sallâna entarisini giymiş ve yatağına uzanıvermişti. Haykırdı: — Marya! — Devletlim paşam, — Bir sade kahve! — Emret paşam. Ve kulpsuz bir altm kahve fincanı 1. çinde köpüksüz bir kahve uzatan Marya dudaklarını pasanm yt de gezdirerek: — Ne mes'udum paşam, ne m6s'udum diye söylenmişti. aw Ali paşa gözlerini açmadan cevab ver. mişti: — Haydi, sen de soyun da gel! Marya dışarı çıkar çıkmaz AH paşa, sedir üstünde kıvrılıp yatan kediyi uyan» | dırdı ve tatağa döktüğü biraz kabveyi 3- nüne sürdü. On dakika sonrs paşınım odasma h&. cum eder gibi giren otuz yıllık emektarı kör Hasan, paşayı ağzından hafi? bir kan #izarak gorlmiş geberik bir kedinin ba- gı ucunda sararmış ve yari mecnunlağ- meş gibi perişan ve korkunç gördü. Paşa, Hasunm girdiğinin farkmda bile olmamıştı. Hasan yavaşça efendisinin ya- nina sokularak: — Devletlâ efendim, dedi, Harem ve selâmlık biribirine karıştı, Hünkâr şimdi hemen sizi huzuruna çağırır, : AN paşa kafasını sarstı ve derin bir sersemlikten uyanır gib etrafına hayret. le bakarak haykırdı: — Ne dedin, ne değin, hünkârmz ças ğırır? — Beli devletlü paşam! Paşa kediyi bacaklarından yakaladı ve elindeki kahve fincanını dökmemeğe çe” hışarak süratle hareme yürüdü, Hünkâr ayakta duruyordu. Kaşları ça- tılmış, alamın ortasındaki damar moram, müyti. Yanibaşında Üzeri örtülmüş bir kllmbe- te ayağını basmıştı. Serhoşlar hep syak- taydılar, Benizlerde bir damla renk yok- ta. Alİ pasa kediyi padişahın ayakları di- bine atarak: — İşte şevketlü hünkârm, bu kahpe beni zehirlemek istediği kahvesinin bir kaç damlasiyle biçare hayvan bak 1 karıklı hümmaya uğramış gibi geberdi. Padişahın bir işaretiyle örtüyü kaldirdi. lar. Yüz Üstü yatan bir cesedin ensesinden hâlâ sicak ve taze bir kan sızıyordu. Hançer enseden ciğerlere doğru dibine kadar saplanmıştı. Arka saçlar kanlı birer yığın halindeydi! Kollar gerilmiş, bacak- lar büzülmüştü. Hünkâr baykırdr: — Çevirin mel'unün yüzünü! Cesedi çevirdiler. Ali paşn hayretle bağırdı: — Hali! Hünkür böyle bâdiselere kanıksamış biriydi. Onun otağı önünde bislerce kelle vurulmuştu. Paşa gözleri yerinden fırlamış bir hal de ters yüzü dönerek hareme doğru koş. tu, fakat, kollarmı tutarak geri çevirip hünkür huzuruna götirdiler. Paşa kendin. den geçmiş bir halde sayıklıyordu: — Kahpe, kahpe! Onu ellerimle boğa. cağım gevketlü kürkürm, izin ver! Hünkâr Al paşayı kollarından tutarak göğsüne doğru çekil — Paşa, dedi, Bu iş Timurdan ve Jan dan sonraki davamızdır, Marya bu ahmak sürüsünün arasından yağdan kıl çekilir gibi #avuştu. Her tarafa adamlar yaydik. Ama ben ümitsizim. Onda seni esir eden aşiltelik ve güzellik varken elimize geç“ mez, Onu da harple alacağız. AN paşa artık ber şeyi unutmuş bir haldeydi. Padişabı, mevkiini, her şeyi bir an İçin muhakeme etmek kabiliyetinden mahrum kalıvermişti. Waykırdı: — Ya Elirabet? Herkes gülüşlüler. Padişah zevoesinin adını böyle bir halde telâffun için ya sıra- da Ali paşanın bulunduğu hezeyan ba- Minde olmak gerekti, Timurtaş cevab verdi: — Sultan hazretleri, şevketlâ hünkâ. rimizim bediye buyurdukları hançeri şu mel'unun kanıyla kirlettiler. Bir az İsti. rahat için sarayı gereflendirdiler devletlü Paşa. — Elizabet, kendi cilyle Halli katletmiş- ©. Sabah ışıkları ağarıyordu. AH paşa #aatlerce kendine gelememiş, şiddetli a- teş nöbetleri içinde yatmıştı, ama, ne ça- re ki öğleye doğru ezan okunmadan 8€- fer mukarrerdi. Kaldırdılar, Ateşten pençe pençe kızaran yüzünü soğuk sularla teskine çalışan paşa 4 » mektarı kör Hasana söyleniyordu: ,— Ha ne dersin Hasan bu işlere? Yazan: Ikimim — Devletlüm sağ olsun. Fakat sultan hazretlerine hep parmak ;sırdık paşam. — Haklısın Hatan! Böyle hünkâr! o- lan biz kulları bile sırasında birer aslan kesliiveririn Ya onun zevcesi olan Az- railden korkunçtur düşmanlara. Fakat, köndi âşıkmı eliyle katledebii. mek, mühim Hasan, mühmi İş bu! — Devletli paşa, şeyh Buhari zatını muntazırdır! ... Hamer tarihi, cild 1 - Sayfa 560: “Ba yezid tehdidatını mevkii icraya koyacağı zaman Timurun Erzincanı zaptederek Si- vasta lera ettiği katliâm ve Tatar ordusu- nün ilerlemesi gibi mağlübiyetla mukad- demesi olan ihbarat Anadoluya geçme- sini icab ettirdi. Hünkâr Yıldırım pelaları henüz bilen: miş ordusunun başma geçerken ordu hay. kırmığtış — Barekallah? Timurlenki harb başindı. Babasmın tabutu başında kardeşi Yaku- bun katline irade ederek kanlı bir facia İle tabta geçen ve bütün dünyaya fırtı- na ve bora, Yıldırım unvanlariyle şöhret salan Beyazıdın mlişaga ve yevketlâ sal. tanatı, böyle bin bir zevk ve sefahat için- dn, harem oğlanları, yabancı millet kız ları arasında geçerek Timürlengin ksrşi- sindaki meğlübiyet va azabından ölümü. ne kadar sürüp o da diğerleri gibi tarih oldu ve Yıldırım da cihanı kasıp kavuran Alp Aslnn gibi bir zubar oldu. (1) (1) Alp Aslanın mezar taşmdan: “Alp Aslanm asllimana çıkan şevketini gören- Ter! Bakmız şimdi o bir gubardan ibaret #ir.!,, Değinyi tarihi, — Allo! Ne diyorsun? anlamıyorum. — Fransız karikatürü — İ | Mekineye baktı ve dehşetle titredi, Bir nevi panik onu kapıya sürükledi. Sokağa çıktı. Dışarda maksatsız, nereye (gideceğini bilmeden yürüdü. Birden kendisini Lâ * veyrİyenin evi önünde buldu. Garib bir sevkitabii onu oraya sürüklemişti, Kapıyı çaldı, — Matmazel Löveyriyeyi görebilir mi- yim? — Maalesef efendim, Matmazel kim- seyi kabul emiyor. — Fakat ben... Hizmetçi yarı açık bıriktığı kapıyı ka pamağa davranarak mukabele etti: — İmkânı yok efendim. Bana verilen 6- mir kat'i ve sarihtir, Matmazel hiç kim. söyi kabul etmiyor, Jan uzaklaştı. Çok sinirli ve muztarib- di: Mari - Fransm siyarotçi kabul etme- mesi tabilydi. Fakat nişanlışmı başkala” rından ayird etmesi lâzüngelmez miydi? Kendisini tesslii edecek olan başka Kim! vardı? Evine döndüğü zaman, onu: — M. Löveyriye ölmüş! Diye karşılyan Bartanı azarladı: — Beni rahat birak! Gece olmuştu. Jan ayağa kalktı. Ses- öizlikten garib bir korkuya düşmüştü: — Ne can sıkıc bir yer olmuş burası! Saatlerce dalgın düşündüğü sırada vak- tin geçtiğinin farkında olmıyarak elektiri ği yakmağı unutmuştu. Ayağa kalkarak 6l yordamiyle komutatörü bulup çevirdi, Çıplak dört duvardan İbaret lâboratuva- rınm dekoru onu Ürküttü, Ortada makine durmaktaydı; saatlerdenberi düşüncele - rinin merkezini teşkil edeh şoy.. Onun kibusundan kurtulması, bir müddet için unutması, bunun içinde aydınlığa, gürül tüye, hayata karışması lâzımdı. Şapkası giydi. Sokağa çıkarak bir taksi çevirdi: — Monmartra! Barları birer birer dolaştı. Kaber kâ- bare dolaşarak oyalanma vesilesi s.ums- st yalnızlığını büsbütün arttırmaktan baş- ka bir geye yaramıyordu. İçen, gülüp şa- kalaşan, danseden bütün bu adamların â- rasında.o şimdi kendisini lâboratuvarm- da olduğundan daha yalnız hldsetmektey- di, Ona bü akşam arkadaş, eğlence ortağı, makinesini ve fenni zaferinin kanlı delil. leri olan Üç ölüyü unutabilmesi için eğ- lencs veya Mari-Frans lâzımdı. Fakat Ma- Tİ Fraasla buluşamamıştı, “Mavi kedi” barına girmişti. Sınokinli bir adam ona seslendi: — Doktor Düran! Jan, bir saniy'©, gaşkın — Bu da kim? Biraz sonra ba! . — Ha, geçen akşamki sarti Bu tesadüfe sinirlenmi$ deği onun yanma geldi: di — Beni tanımadı — Tanımaz olur muyu”? dim. Jan gülümsedi: ir ki gün evvel adeti tahkir ği damla bu gece eğlen”* Bilime caktı, Öteki devam ediyord! eyi — Size burada tesadüf şi yamda görsem nan mazd- la aranız na Alemde? — Çok yoruldum. tedim, — Bravo! Siri bırakma” nim davetiimalaiz. Size #1** luyum, Bir kakkaba savordü$ — Siz bana amonyak ge Md na mukabfi bon de #İ?9 edeceğim. Fakat oturs3n“ yi dıs, ağir Masasında otürn9 geri aran ç — Suzan, sasâ doktor ederim. Doktora hitab etti: — Suzan, arkadaşla Masadaki üçüncü adin tı. Doktoru selâmladı? e — Proferöre daha © mek şerefine mazhar © Nelkental... Sevinç içindeydi. 789 yerde bulmuş, © ayağın Jana gelince o gec€ Hattâ, kendisine pek kentalle beraber bulu” Martöle yanmdsn v gırdı: i ns sir Epi ai iveyriyenin yazıhane” ai 4 adiiyeci hücumuna YÖ, Vi : kapanmış olan Mari-Pr3P$ iy kete hâlâ inanamsz $ — Bunun imkânı yok! — ” du, Babam beni böyl! tihar eder? N Bir mağazadan gel yi man, ölümü öğre! çe g nasıl olup da düşüp tayd” kendisi de aşmak! (Da |) ” 3 A A EY LE EC ON TA İZ A YE ni ye g” Kızcağız, benim tavrımdaki bu çocukça ürkeklikle, tanımadığım bir kıza söz söylemek cüreti arasındaki tezadı hissetmiş olacak ki, bana biran hayr le baktı, Sonra, yabancılığımı anlamaktan doğan zından ayıramıyordum., Onda, diğer kızlardan vardı. Bütün hareketlerinde hepsinden ayrı bir göze çarpıyordu. ze r Mer yi mg Derbi bir sempati, yüzünün şaşkınlık ve belki de kızgınlık ile gerilen çizgi" lerini yumuşatır. z — Oynamaktan ziyade, seyrini severim, dedi. Esasen, şimdiye kadar hiç böyle oyunlara iştirak etmemiştim. Bunu söylerken tavrı nazik, sesi yumuşak olmakla beraber, gene yüzünde, sözü uzatmak istemediğini bana hissettiren garip bir hal vardı, Fakat ben konuşmak istiyordum. Devam ettim: — Bu oyun çok güzel, dedim. Ben bile iştirak etmek istiyorum, MM danslarımız öledenberi beni çok meşgul etmiştir. Bunlar, stili 72 edilse, bütün Türkiyede ve bilhassa, şehirlerdeki halka öğretilse, ne iyi olur, değil mi? Beyarlı kız, bir cevap vermedi. Fakat sükünetle dinliyordu. Geve geliğimden kızmamıştı. Cesaretlendim. — Biz de bu yüzel oyuna iştirak etsek... dedim. Bu teklifim, dud: vda bir tebessüm belirtti, — Şimdiye kadar hiç oynamamıştım, dedi. — Ziyanı yok, dedim, her şeyin bir başlangıcı vardır. Hem, ilk defn benimle oynamak suretile banâ büyük bir şeref vereceksiniz. tica ederim.. İri aözlerile bara baktı. Nazarlârmde, bir şeytanet pırıltısı sezer gibi oldum. Biran dönseden gençlere baktı, Sonra, gene başını bana çevirdi, sordi — Yakıniz “dari misiniz? — İstanbuldan geliyorum... «Yal... i — Evet. Bir ay kadar kalmak Üzere buraya şeldim.. Güllü nine rin ötelinde oturuyorum. Susuyordu. Birden, kalbimden taşan bir samimiyetle? — Size kendimi tamtmama müsaade eder misiniz? dedim... Si- zinle karşılıkir şu güzel köy oyununu oynamak benim için o kadar büyük bir zevk olacak ki... Gene, alaylı bir pırıltı ile yanan bakışlarını bana çevirdi. — Sahih mi? dedi. Benimle beraber oynamak size bu kadar zevk mi verecek?... Fazla iltifat ediyorsunuz, doğrusu... — Bünu, İlk defa oynıyacağınız için . daha şiddetle arzu ediyo” rum. Ben de şimdiye kadar — bu oyunları çok tetkik etmiş olmakla beraber — böyle bir düğünde, köylülerle beraber hiç oynamamıştım.. Müssadeniğle size kendimi tanıtayım.: Ben ressamım; İsmim... Beyazlı kız, gülerek sözümü kesti: — Hayır, hayır; isminizi söylemeyin... Lüzumu yok... Maderaki bu kadar istiyorsunuz, haydi, oyuna iştirak edelim... Bu sırada, tanbura, #urna, saz, darbuka ve davuldan İbaret çak gı heyeti, cidden kuvvetli bir ritimi ve melodisi olan bir oyun hava“ $ı çalıyordu. Kizlarla erkekler, karşılıklı, pek zarif el ve ayak hare ketlerile, biribirlerine mukabele edesek, yakınlaşıyorlar, uzaklaşıyor Jar, iğiliyorlar, doğruluyorlar, kıvrılıyorlar; ellerini hareketlerine ve tempoya uydurarak, biribirine çarpıyorlar; ayni zamanda hep bir a- gızdan, bu kıvrak oyun havasının, ayni derecede kıvrak sözlerini te rennüm ediyorlardı. Biz de bunların arasına katıldık. Gözlerimi bu güzel köylü kr Tam karşı karşıya bulunduğum bir red ala ramıza katıldı. Beyazlı kızım birdenbire hal oyunu terkederek, âdeta kaçar gi düm. Ben de arkasından koştum, Fakat gözü” Ka Alsama dölru beyazlı kızı tekrar görd vedalaşıyordu. Demek düğünden ayrılacaktı. üm, BK i irdenbi e ir vakıp kaçtığıdanberi geçen bir ik sat, içime Ki ii onu aramıştım. Tam bulduğum sirada om ett görmekle etrafımın birdenbire obşaldığın! nunla aramızda, tekrar görüşeceğimize dair İsmini, ve hattâ buralı olup olmadığını bile me, sebebini tayin edemediğim bir sıkıntı GÖĞÜ gürültülü kalabalıktan kaçmak için ani bir # pıçbir * m Dağa tırmanan ağaçlıklı yola doğru yürü" hâl kız da ayni istikamette yürüyordu. Şırurımdan hariç bir saikin kamıçıladığı bir hb rımı sıklaştırdım. Ona yetiştim; Selâm verip, ladım. Biran durakladı. Sonra, gülümsedi. G şeytanet ışığı tekrar yanıp söndü. Yanından mesini rica eden teklifimi nezaketle kabul etti: vardı: — Tabii, diycrdu, Sizin gibi aki: başınd? ni 2 yap e çe pr bir lığı, herhangi bir köylünün refakatinden veY#* idin. tw j eelerle başbaşa ka'ma'ıtan daha iyidir... Onu” 1 ber yürüyelim, adsız oyun arkadaşım... ga” b ge” se # my f

Bu sayıdan diğer sayfalar: