29 Aralık 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12

29 Aralık 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Maber'in tarihi Romanı:13 Yazan:Ikimim Gazi ve oğlu Kara, Saryanın başına koştular Babam beni seninle isyana teşvik edi- yor. Abdürrahman Gazi, vaziyetin nozake- tini idrak etmemiş değildi. Oğluyla başa çıkmak belki mümkündü, ama, bu nasil olurdu, bu ne demek olur. du? Bir taraftan şerefini düşünürken, öbür taraftan oğluyla bir mahalle kavgasma tutuşmak ve nihayet belki de mağlâb ol- mak ne resalet, ne kepazelik olurdu. Yavaş ve titriyen sesle cevab verdi: — Haydi Sarya, sen git ve beni oğ . iumla biraz yalnız bırak! Sarya sürüklenerek çıkmış ve bakarak kendisine merhamet olunması-' »i sanki yajvarmıştı. Abdürrahman Gesi ağlıyordu. Tuta , madığı göz yaşları büyük taneler halinde gözlerinden bıyıklarına yayılıyor ve ağzı- m8 doğru sizarak çenelerinden yere dam- Hyordu. Küçük Abdurrahman bir müddet bunu seyrettikten sonra babasınm ayaklarıma kapandı: — Baba, ben günahkârım, öldür beni, Annemi ben tehdid ettim. Ona ben söy- letmedim. O seni çek seviyor, ona bir kü. gilk hakaretin ölümdür. Senden başka kimsesi yok, anama mu- habbetini esirgeme, ben çok geliyorsam kanım sana helâl, öldür beni Ben âsi- yim baba!.. ! cağından duyduğu korkuyla bir ceset gi.| © Abdütrahman Gezi, ayaklarına sarıl m4, hıçkırarak ağlıya ağrıya söylenen oğlunu iteladi ve: — Otur! dedi. Seninle görüşmek iste. rim. Ben harbe gidiyorum. Belki gehid o. Tarum. Anan sana emanet, Hançorini yalnız düşmanma kullan! Ve dnime babana kalkan elin için Allahtan tövbe va istiğfar et, Daha sabisin, Allah encamını hayret - sin. Dikkat et! hünkâr eline geçersen bil lâh katleder, Ben kıyıp el uzalamam sa- na. Seni çok severim. Ne yapayım, bunları ömrümün bu yık larinın mukadderi buluyorum. Fakat ben. den sonra anana sönden başka miras bi. rakamadım. Haydi git. Benim evlâdımsan, beni ba- ba biliyorsan, elini düşmandan başkasına kaldırma. Senden bunu isterim, Küçük Abdürrahman gözlerini silerek babasmı dinledi ve ellerine sarılıp islak vüsüne bastırarak; — Baba, dedi, Elimde değil, elimde de ZiL Öneş Allah, sonra vin baba, Ne bileyim, korktum ben. Belki anamı BAHA TUAL YSK Fakat kayaya yaklaştığım zaman, durmağa erişmemi imkânsız kılacak kadar çetin bir çalı vediken yağını ile karşılaşmışlım.. Bununla beraber, yaklaşabildiğim kadar yerden si- izetin sahibini oldukça iyi görebiliyordum. Güneşe karşı olduğu için öldürürsün diye korktum, Yoksa sara kal- kan elim mel'un olsun! Gazi Abdürrahman, evlâdının sözleri- Bi derin bir tesslir ve heyecan İçinde dinlemiş, böyle ki nsan görmüş tecrü- beli bir adam tesellisile başını sallıyarak: — Peki demişti, Ben affettim, Allah da sani affetin oğlum."Haydi anana git. Ona fena muamele ettim. | O da beni mazur görsün. Eğer isterse gelsin, yarım harbe gideceğim. Veda et. mek dilerim. Zaten kapınm kenarmda büyük endi- se ve heyecan içinde titriyerek bekliyen bir an içinde büyük bir felâketin kopa- bi kapıya dayanarak kalan Sarya bu sü. kün içinde geçen muhavereden sonra bir / denbire kapiyı açıp yuvarlanmış ve ağ -| zindan beyaz köpükler taşarak bayılmış. | tr. Gazi ve oğlu Kara, Saryanm başına koş | tüler. Bu gece hep böyle geçti. (o Bütün! geo Sarya uykusundan titriyerek uyan- | dı, korktu, ağladı ve yine uyudu. İ Gazi hayatinm bu kadar muztarib ve elemli gününü görmemişti. Hiç uyumadı ve karısınm, güzel Sar- yazının başı ucunda perişan bir gece geçirdi. Tanyeri ışıkları ağarırken koca Gazi Abdürrahman, Saryasmın göğsüne koydu ğu yaşlı güzel başımı artık kaldıramamış derin ve baygın bir uykuyu dalmıştı. Kapı şiddetle birkaç kere çalmdı. Gör lerini açan Sarya, efendisinin güzel uy- kusunu bozmamak için yerinden bile kı. Dırdamadı, tatit bir hayal işinde o Gaziyi seyrediyor ve onu bu gece çök üzmüş ol- duklarından keder duyuyordu. Küçlik Ab. dürrahman da oracıkta, kapı dibinde, her kapı vuruldukça titriyen saplı hançerin altında uyuya kalmıştı. Sarya oyavana seslendi; — Abdürrahman, Abdürrahman! Çocuk derhal yerinden fırladı. Gözleri sişmiş, saçları dağılmış, «ei bir vüz bağ- lamıştı. — Ne var anne? Küçük kara Ahdürrahman babasma bakinca tüyleri ürpermiş, onu öldü sana- rak annesinin yatağına atılmış, bu darbe Gaziyi uyandırmıştı Çocuk haykırırken kapı bir kere daha şiddetle vuruldu, Sarya yerinden fırladı: — Abdürrahman, korkma, uyuyordu baban! Abdürrahman Gazi de şaşırmış, oğluna sarılmış : — Ne var? Diye bağırmıştı. Kara Abdürrahman güldü. uykusuz, mecbur. bslâ karartı halinde gördüğüm bu küçük hayalet; ayaklarını uçuru- ma doğru sallandırmış, sanki konforlu bir salonda, geniş bir koltu- Za gömülmüş kadar rahatlıkla kayanın üşerinde yerleşmişti, Ufak bir kiz., yahut da, gözlerim beni yanıltıyor. Benim gördüğüm, ufak ve zayıf bir kız şekli... Fakat, hakiki ve ya hayali, ne olursa olsun, bu mahlükun, hemen yıkşlıverecekmiş gi” bi duran bu kadar tehlikeli bir yerde böyle kılı kıpırdamadan, ra hatça oturmak suretile gösterdiği cesarete şaştım, doğrusu... Uzun bir dakika, bu tabloyu seyrettim... Dağınık saçları, boşlukta yaramaz çocuk neşesile sallanan çıp- Jak, penbe ayakları ile çok güzel, zarif bir manzara teşkil eden bu hayaletten iyi bir fırça ne nefis bir hakik! tablo vücuda getirebilirdi. Ruhundaki sanatkâr heyecanı, birköç saniye, hakiki şahsiyeti- E mi unutturdu, Fakat kendimi çabuk topladım. Zayıf bir insanı tehli- kede görmekle harekete gelen insani duygularım, ruhumdaki “kuv> vetli erkek, sevki tabilsini uyandırmıştı. Sanatkâr zaafım kayboldu. Çocuğa maruz olduğu tehlikeyi anlatmak ümidile seslendim: Hey... küçük! Sen düşmekten korkmuyor musun? Yaptığın işin ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyor musun? Kayadan bir taş kop sa, sen de beraber yuvarlanır, gidersin!.. Cevap olarak, kayanın üzerindeki acaip mahlâk bir kahkaha at tr. Ufacık başını bana doğru eğerek “hayır,, der gibi iki yana salladı. Fakat bu suretle iğilmesi, benim yüreğimi daha ziyade oynatmıştı. Bana cevap vermek için iğilmesile, düşmek tehlikesinin daha fazla arttığını ve bir kaza olursa bundan benim mesul olacağımı dın dı? 4 yaklaşmaz, — Ya sen düşüne — Öldün sandım da baba, deliriyor - dum. Hiçbir şey yok babacığım. Kapi çalınır" yor, açayım mı? Güneş çıkmış, dışarda büyük ve he. yedasl: bir hareketin sesleri odaya ya , yumağa başlamıştı. Abdürrahman Gazi: — Biliyorum, hünkâr beni aratmıştır. Haydi çocuklar, beni hazırlayınız. Kapıyı da aç, geliyor de, Küçük Abdürrahman bir hamlede kapı- ya fırladı. Konur söyleniyordu: — Bü ne yahu! Ölüm uykusuna 'mi yattınız? 5 Ve küçük Abdürrabmanı böyle perişan görünce tedehhüşle haykırdı: — Ne o, bir felâket mi var? — Hayır efendimiz, uyumadık da. — Neden? — Babam buğün sefere gidecek de, — Kendisi nerede? — Hazirlanıyor efendimiz... — Basaksiz, beni korkuttun. şikmama İzin var mı? — Buyrun efendimiz. Ve küçük Ahdürrshman haykirdı? — Baba, Devletlâ Konuralp geliyor Anneme söyle, başını örtsün, Konuralp koluna girdiği küçük Abdür- rahmanla yavaş yavaş merdivenleri çı karken söylüyordu: — Bir daha babanı korkutma böyle! Yüreğine indireceksin. O seni çok sever, Küçük 'Abdürrakhman Konurun elini öp- tü: — Ben de hepinizi severim. Söz ver dim babama, Artık bu elim bizden birine kalkarsa mel'un olsun. — Aferin Kata. İşte şimdi Abdürrah- manm öz evlddisin. Anan nasıl? — Ellerinizden öper, — Sağ olun! Ve Sarya, yarımyamalak giyinmiş Ab. dürrahman Gazi büyük silâh arkadaşı Ko- nuru karşıladılar. Gazi ile sarmaştılar. Koburalp Baryanın elini öperek: — Koca çocuklar! dedi. Hâlâ birer medrese çocuğu gibi sevişiyorkunuz. Harb var, Ordu Abdürrahmanı bekliyar! Sarya ağlıyordu, Konur başmı eğerek: Yukâr önüne — Haklısın Carya. Böyle kahraman bir kocadan bir muvakkat zaman için dahi Güda kalmak derin hüzne değer, Fakat Allahın svni Ile muvaffak ve muzaffer o. lup döneteğiz. Sen Kara Abdürrahmana, kara Abdür- rahman sana emanet, Her ikiniz de Al laha ömanetsiniz. Haydi Gazi, hünkâr bekliyor. (Devamı var) —i1iğ— Gene başiyle, hayır, dedi, Emin misin?.. Hiçbir kimse görmedin ri? Hayır! — Halbuki, bugünlerde buralara mutlaka birisi gelmiş olmalı... Kız omuzlarını sikti. Katiyetle iddia etmeme rağmen, sözüme i- hanmamış gibi görünüyordu. Birden, ejlerini ağzının önüne, megafon Zibi koyarak, ve tane ta ne söyliyerek seslendi: — Buralara hiçbir kimse gelmez, Benden başka harabelere kim ?.. Sen, sik sık gelir misin? — Tabii! Hergün buradayım. — Senin köpeğin de var mı? O da hergtin seninle beraber gelir mi? Fakat kızın sabr: tükermişe benziyordu, Artık cevap vermedi. İ MCV 2 «GEZ 7 oldum. Ona LE iğ rek, korku ve helecandan ter döküyordum. Daha yumuşak bir sesle, âdeta yalvararak * — Banabak, küçük, dedim, sakın iğilme. o Sorduklarıma hiç kr mıldamadan cevap ver.. Buraya sık sık gelir misin? Başiyle tasdik etti, — Oyleyse, söyle bakalım.. Buralarda, harabelerde, dolaşan bir yabancıya benim resimlerimi karıştıran bir kimseye hiç rastlama' —32 — Nakleden: F. Polis memuru divanın karşısındaki el. bise dolabınm aynasının kurşunlarla per çalanmış olduğunu farkederek vaziyeti kavradı ve bir kabkaha attı, Martöle de vaziyeti kavramıştı. Söy - lendi: — Beceremedim bu Işi! fakat gene ya- pacağım ve onun makinesinin yalan söy- lediğini mutlaka ispat edeceğim. Kapıcı kadın sordu: — Ne diyor Allahaşkma? Polis memuru cevab vermedi, Martö - lenin başı tekrar divana düşmüştü. Lag. rTanj parmağını dudaklarına götürerek: — Sus, dedi, sızdı gene. Bırakalım uyusun. Tabancayı ben alayım. Beraberea çıktılar. G0 O gece, masası başmda oturmuş olan doktor Gallua, düşünceli odurmaktaydı. Dalgın dalgın bir tıb kitabı karıştırıyor Şu. Geceyarısına doğru bir hastaya çeği- rılmış, yeni dönmü Kapı yavaşça açıldı: — Daha yatmadın mı Jerarr Annesine gülümsedi. — Şen de yatmanışsın anneciğim. Has ta mısm? — Hayır çocuğum, senin geldiğini duy- dum da bir bakayım dedim. Oğluna doğru eğilerek oyapaklarından öptü, Saçlarını okşiyarak: — Düşünceli görünüyorsun oğlum. De- di. . — Evet anne... gran için. Zavallı- dan ümid yok. — Tejhlate yanılmadığına emin misin? — Hiçbir ümid yok. — Ümid kesilir mi evlâdım! — Belki de hakkın var, Fakat anne bi- liyor musun ki eğer teşhislmde yanılmış- sam tatbik ettiğim todavi tarzı onu öldü. rebilir. Ah emin olabilsem! — Jan Düranın makinesi? — Onu düşündüm anne. | — Teklif otacne... Reddetmez. ! Doktor düşünceli kaldı, cevab vermedi. Annesi dö sustu, Biraz sonra malızun bir tavırla mırıldandı: — Hulya kuruyorsun Jerar! — Ben mi anne? anlamadım. — İmkânsız bir şey düşlinüyorsun öğ- lam; 6 kadin... Delikanlı başını önüne eğdi, İtiraf etti — Mari-Frans! Güldü ve özlür diledi: — Çügmlık değil mi anne? — Israb çekiyorsun oğlun İnkâr etti; — Hayır anneciğim. İtiraf #diyorum sık sik onü düşündüm. O benim için bir Israra cesaret edemedim. Vaziyetin daha uzun o konuşmağa V gun olmadığını takdir ediyordum. Onun yanına varmağı çok istemekle beraber, çalı ve diken yağı hi nı aşacak bir yer bulamıyordum. Ben yukarı çıkamayınca, onu â; idealden ibaret. Bilem anjatabiliği e muyum, Hem... — Hem? öl — Orinda Jan var. Kusurları, geğü hataları ne olursa olsun o benii desti dür ve dostum kalacaktır. ” Ayağa kalktı, odada dolaşir. Sonra # nesinin yanına geldi: j — Evet anne, makine belki işime Yİ rar. Jan şimdi evinde , ği hastayı muayene otmösini söylesem? — Evet oğlum. İyi olur. Jerar annesini öptü ve sapkasını if rak dışarı çıktı. Genç âllmin pavyonu önünde Galli tereddüd etti, İçerden gık sızmıyord © Gecenin bu saatinde Janı uyandırma #aygısızlık olmaz miydi? Birden irkildi: lâboratuvarda bir ed elektrik fenerinin ziya huzmesini görmüfü tü. , Bu saatte kim olabilirdi? J Herhalde Jan veya Bortaz değil! Onl olsalardı elektriği yakarlar, ceb feneri rine lüzum görmezlerdi. O halde? Fazla düşlinmeden kapıyı yumruklsğ” Hiçbir cevab alamadı. Daha hızla vurmi” ğa başladı. İçerde bir gürültü, koşuşma oldu. Bİ gölge pencereden at Doktor Gali duha ne olduğunu anlamadan maskeli Bİ adam Üzerine atıldı, göğsüne (indi bir yumrukla onu yere yuvarladı. Jerar ayağa kalktığı zaman görünü kimseler yoktu. Açık kalan pencerrye yaklaşarak Bö” Yendi: “ — Tan... Barta Biraz bekledi ve tekrar sözlendi, Ce” alamayınca güçlükle pencereye tırmı Lâboratuvara girdi. Karanlıkta el yö” damiyle elektrik düğmesini buldu. Bartaz, sımsıkı bağlanmış, yerde ki" ranıyordu. Kekemenin hağlarmı çözdü. Bağırmıf” na mÂni olmak Üzere ağzına tıkanmı$ parçasmı çıkardı. Zavallnm yüzü mof mordu. Burru kansmış, dudağı yarı * mşti. Buşkın şaşkın tekrar edivordu: — Doktor Gallua! doktor Gallum! Jerar onun divana kadar gitmesine Y” dım elti. Yüzünü musyene etti: ii — Bakin ol destem, Dedi, Yüzündeki sıyrıklardan ibaret. ii Birez durdu ve ilâve etti: — Ne oldu Allahaşkıns! anlat bant © . Gidip açtam. Yüzü maf olmalıdır, i (Devam sar) © : | ; İndirmeği düşündüm. En yumuşak sesimle: İ — Haydi küçük.. haydi, in aşağı... in de biraz konuşalım, olmaz mı? Beni İşitmiyor gibiydi. Ne olursa olsun, bir yolunu bulup, yanı? z çıkmağa karar verdim. Her halde bir yanda, bu kayaya turmanac” ; yer olmalıydı. Çalıyı dolaşmak üzere yana doğru yürüdüm. Iakik$ Bir kaza çıkaracaksın. He i ten burada tırmanmağa müsait gibi görünen bir yer gözüme çarp f Fakat buraya doğru daha birkaç adım atmamıştım ki, koca bir BÖ - pek, korkunç surette havlıyarak, yolumu kesti. A Insiyaki bir Defsi koruma hissiyle, geri sıçradım, — İşte, diye düşündüm, işte, aradığım hayvan! gi f Dün havlayan köpek muhakkak buydu.. Ve belki, dün de bugü” kü gibi, bu kızla beraberdi. Bu tarafa beni yaklaştırmadığına Ki Yü Ş kayaya tırmandığı yer de herhalde burası olmalıydı. Köpek, bet miyordu. tarafa doğru yürümeğe çalıştıkça korkunç dişlerini lıyor; yatıştırmak, kandırmak için söylediğim hiçbir söz parâ — Kuşçu, kuçu; gel, gel... Korkma, yabancı değil.. Dur., falan bi sözleri söylerken sesimi ne kadar tatlılaştırsım o nafile... Hay” östererek MW göstererel «i ği mütemadiyen hırlayıp duruyordu. Bu dört ayaklı bekçi, hanım” , hakikaten pek güzel koruyordu. Köpeğin hırsını daha mâktan çekinerek, usulca eski yerime döndüm, Ve buradan, gen€ cuğa yalvarmağa başladım: — Haydi, in, yavrum; iftersen sana bir de çil on kuruşluk var! Nasıl razı m; fazla ar” # sana bazı şeyler sormak istiyorum.. (Devamı var) sir, cü

Bu sayıdan diğer sayfalar: