16 Şubat 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10

16 Şubat 1939 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

O gün şehrin yıllık pânayır günü olduğu için bütün hanlar, oteller hıncahıç dolu idi. Fakat gelenlerin birçoğu da, alış verişe degil, cinayet mahkemesinde gö. rülecek davayı dinlemeğe gelmiş- lerdi: Elilik bir adam, kıskançlık yüzünden, oğlunu öldürmlş, deli" kanlınin nişanlısını da yaralamış tir; 6 gün jüri heyeti önüne çı kacaktı, Mitra otelinde herkes bundan bahsediyordu. oİhtiyarca, fakat sihhati yerinde bir kadın: — Acaba bunu ne diye yapmış? İnsan kalkıp da oğlunu öldürür mü? diye sordü .Yanmda oturan oğlu sadece; — Kıskançlık, diye cevap verdi. | — O yaşta bir adam!..Ellisinde diyorlar, belki de ellisinden fazla- dır... — Ne çıkar? Ellisine gelmiş adamlarda günül yok mudur? Om Jar da sevemezler mi? Bunu soran Sauire Bushby de elilik vardı; fakat yirmisinde bir delikank gi. bi, etrafındaki kadınları, kızları süzüyordu. Doğrusu onun bakış- larına tatlı tatlı cevap verenler de yok değildi. — O kızı seviyor muymuş? — Neden sevmesin? — Yaşı yaşına uygun bir kadr nı sevse, neyse diyelim; ama kal. kıp Ha böyle yirmisinde bir Fran. siz kızma gönül vermesi... Sguire Bushby hulyak hulyalı bakarak: — Evet, dedi, kız Fransa'dan gelmiş... Han:mlar, siz muharc- beye gitmediniz. (“ Hanımlar“ bu söze kalıkaha ile güldüler.) Ben gittim. Fransız kadınları in san: çıldırtır, gönülleri istemiye görsün... Zavalı bir erkek onlara karşı ne yapabilir kil. Broomsby kilisesinin ikinci ra. hibi Parson Scoffleld: — Haysiyetini bilen bir erkek kalkar, gider, dedi. Siz de suçluyu mazur göstermek istiyorsunuz... Elli yaşında bir adâm kalkıp oğlu nu öldürmüş, Niçin? Çünkü deli- kanlı sevdiği kızla evlenmek Ssti- yormuş, babası da buna razı de. dilmiş; kızda kendisinin de gözü- varmış... Böyle şeyler effedilir mi Zavallı delikanlı, zavallı kiz... O* nun yarasının da ağır olduğunu! söylüyorlar. — Ne yapalım? Aşk yasak din- ler mi? Bu söz her taraftan itirazlarla karşılandı. Rahip: — Hil şüphesiz, dedi, siz düşün düğünüzü söylemiyorsunuz. Siz olsanız elbette böyle bir şey yap. mazdmız... Anlıyorum, suçluya 2- cıyor, onu mazur gösterecek sebeb İer bulmak istiyorsunuz. Güzel bir his ama merhametin bu derecesi cemiyeti mahveder,.. ... M ahkeme salonu, iğne atsan yere düşmiyecek derecede kalabalıktı. Hâkimlerde, Jüri ke yetinde, avukatlarda bir telâş gö. züküyordu. pi * EEE yoktu, Suçlu suçunu İtiraf etmiyor muydu? .. O halde hiç tereddüd etmeden hükümlerini verir, İdama mahküm edebilirlerdi... Fakat içleri rahat değildi. Hep si de bu işin gözüktüğü kadar ba- sit olmadığını hissediyorlardı. E- vet, suçlu suçunu itiraf etmişti, mesele açıktı... Öyle ama karşıla, rındaki adam da o zâmana kadar hamusu ile yaşamış, herkesin hür metini kazanmış bir insandı. Hiç şüphesiz bu işin bilinmedik bir İçyüzü vardı. Mahkeme başlamadan evvel, müddei avukatı, müdafaa âvukâ- tna bürmetkârhane bir tavurla sormuştu? — Acaba söylemek lütfunda bulunur musunuz? müvekkilinizi ne suretle müdafaa edeceksiniz? — Mazisinden bahsedeceğim ve muvakkat bir cinnet geçirmiş olduğunu söyliyeceğim. Doktor Brown sön zamanlarda çok çalışı” yordu; hele son lgından beri büsbütün değişmiş, bambaşka bir adam olmuştu. Bütün bu yorgun Yuklar asabmı bozdu... Kapı açıldı ve doktor Brown, oğlunu öldürdüğü söylenen suç- lu, bir sedye içinde getirildi. şakakları 5 A vurtları çökük, ağarmış, gözleri ateş ve iztirapla parkyan bir âlim yüzü. Sen zamanlarda ayakları tutuldu” ğu için yürüyemiyordu, fakat genç liğinde kuvvetli, çevik bir adam olduğu belli idi. Bütün İtirazları. na rağmen göğsüne harb, tahlisiye umumi şükran madalyalarını tak mışlardı. Yüzünden ve tavurlarından, kimsenin inkar edemiyeceği bir asalet akıyordu. Bu adam hiç şüp- hesiz ki öyle alelâde bir mücrim, bir anlık ihtirasa mağlüp olacak insanlardan değildi, — Adınız? — Stephen Brown, — Yaşmız?. — Eni. — Ne iş görürsünüz?, — Hekimlik ederim, Doktorum. — Müayenebhaneniz nerededir? — Bishops'coomb'da., — Ne zamandanberi hekimlik ediyorsunuz?. — Harbin sonundarberi. — Harbe iştirak etmiş miydi: niz?. — Evet; evvelâ tabib muavini olarak, sonra tabib sıfatile. — Askerlikte. bir rütbeniz var mı? — Evet; mülâzimim, —Harbde geri hizmetinde mi idiniz?. — Hayır; daima cephede idim. 3 ' Halbuki işin içinde bir zorluk Yazan Georgette Oudoire — Yalnız üç ayı geride geşir. dim. Bizim tabur efradınm hemen bepsi, o zaman her tarafta salgın balini alan İspanyol gribine tutul muştu, — Sizi şimdi o salgınm hatıra si mı müteessir ediyor? Siz de bas talandınız mıydı? — Hayır, — O halde?. Suçlu hiç cevap vermedi. Reis amirane bir tavurla: ge — Söyleseniz e! dedi. — Bu işin bugünkü muhakeme İle bir alâkası yok; rsrar etmeyin, Müddel avukatı tinâyeti şöyle hulasa etti; — Suçlu, karısını bundan beş sene evvel kaybetmiştir; işlerine bakan bir kadınla beraber, Rose” mary ismindeki villada oturur. İşlerine bakan kadın, Misis Kate Thompson da şimdi Oburadadır. Oğlu Oliver, Oxford üniversitesir. de tahsil ediyor ve tatil zamanları babasının yanma geliyordu. “Bir yıldan biraz fazla oluyor, Brown'un komşusu O Collington' ların evine bir Fransız krzr gelmiş; o,da Oxford'da tahsil edecekmiş, fakat İngilizcesini kuvvetlendir- mek için bir müddet bir pansiyon” da kalmağı muvafık bulmuş. “Bu Fransız kızı, Jeanne De. ânne Desalle, genç ve çok güzel bir kızdır. Doktor Brown rnu ilk defa Collingtonların evinde, bir gece müsameresinde görmüş. O akşam doktorda garip bir hal peyda olduğu kimsenin gözünden kaçmamış. Derhal kıza alâka gös. termeğe başlamış ve onun yanın- dan hemen hiç ayrılmamış. O ak. şamdan sonra matmazelle De- ilen alâka göstermekte devâm etmiş, Collington'ların evine sık” sık uğramış, kızin şerefine balolar, tenis partileri, kayık gezintileri tertip etmiş, Misis Collington'a o (kızın nereli olduğunu, annesinin J adını sormuş, ailesi hakkında maâ- Yümat istemiş. O zamana kadar döktotu gâyet ciddi bir adam bi. len Misis Collington, onun bu ye" ni hâlini hayretle karşılamış. Artık herkes doktorun, genç Fransız kızına gönül verdiğine İ kanaat getirmiş ve evlâdı yaşında | olan bu kızı almağa kalkacağından kimsenin şüphesi kalmamış, Suçlunun yüzünde istırab alâ- metleri belirdi.. Reis acıyıp; — Bir rahatsızlık m: hissediyor. sunuz? diye sordu. — Hayır, efendim, teşekkür © derim, Avukat devam etti; — O sıralarda Oliver Brown, tatil aylarmı geçirmek Üzere ba basının yanına gelmiş. O genç, tâ şocukluğundanberi, Collingtonla. mı çok sever ve onların evine siksık uğrarmış. Orada Jeanne Dezalle'i de görmüş ve bu iki genç arasında aşk hisleri belirmekte gecikmemiş — Harb devam ettiği kadar siz! O k zı babasının da sevdiğini kat hep cephedemi kaldınız?. — Evet.. Yalmz... Suçlunun sesi kesildi, sanki İyen farketmemiş olan Oliver, kız- la nişanlanmış. “Tahsilini bitirmek üzere Ox Boğuluyardu, Zaten uçuk olan ber | ford'a döneceği sirada 'vaziyet zi Hâkim: — Yalnız? diye tekrar etti, büsbütün bemleyaz kesildi |” ban: anlatmış: #aket onun! le bir şey aslâ olamaz!,, de mesi Üzerine şaşırmış. Çeviren | Nurullah ATAÇ “— Neden olamaz? diye &or- müğ “— Olamaz dedim yal İşte o kadar, “. Peki ama bir sebep söylese" niz. “— Oğlum, bunun sebebini size anlatamam. Anlatmak da istemi- yorum. Sizin Oo kızla evlenmenize imkân yoktur, işte o kadar. , “.— Ama, baba, biz biribirimizi seviyoruz. “— Biribirinizi bir müddet gör miyecek olursanız unutursunur.. “— İşte asıl buna imkân yok- tur. Biz biribirimizi. beğendik , biribirimize tam uygunuz. Artık ayrılmamıza hç bir sebep yoktur. Bu izdivaç kat'idir . “ Dünyada kat'i hiç bir şey olmaz, Sizin o kızı almanıza mü- saade etmiyorum, “— Ya ben sizin müsaade edip etmemenizi dinlemezsem?, “— Ben size dinletmesini bili- rim!, “— Şaka mı ediyorsunuz? Yok- sa o kızın ailesi hakkırtla bir şey mi duydunuz?, “— Hiç bir şey sormayın, Şün- kü hiç bir sualinize cevap vermi- yeceğim. Hani siz üç senedenberi Cenubi Amerikaya seyahate git- mek istiyordunuz, şimdi size lâ zın gelen parayı vereyim, yola çı- kın, Buraya Odöndüğünüz zaman da artık o kız buradan gitmiş © İur; zaten siz de yolculuk esna- sında önu unutursunuz, “— Teşekklir ederim ama, ba ba, ben bu şartla 6 seyahata razı değilim. “.— Keyfiniz bilir. Size yalnız şu nu söyliyeyim: Bundan sonra Je anne Desalle'yi görmenize, onunla konuşmanıza katiyen iznim yok- tur. “Delikanlı hiddetlenip Okahka- ha ile gülerek ; “e Pek ileri gidiyorsunuz! de- miş. Size karşı borçlu olduğum hürmet ve minnettarlığı urnutmu” orum, Bana çok şefkat gösterdi- biz. Fakat mukabilinde çok ağır bir fedakârlık bekliyorsunuz. Bi- zim istikbalimizi, hatti hayatımı- 2: feda etmemizi istiyorsunuz; hak buki insan dünyaya iki defa gel- rkkpu,sşon «m.i,kâsh sh sbss mez, hayatını bir kere mabvedince bir daha saadet nedir, tanımasına imkân kalmaz.. Ben Jeânne'dan vâzgeçemem, *'—Ama vazgeçmeniz lâzım. Ben art k bu bahsi daha çok uza" tamam. Size kararımı bildirdim, fazla bir şey sormaymız. “Doktor Brown, böyle şiddetli davrannakla hiç de iyi etmemiş; çünkü onun müdahalesi, iki genç arasındaki sevginin büsbütün art- masına sebep olmuş. Oliver ile Jeanns 5 zamana kadar hiç yalnız kalmaımışlar ve biribirlerini ancak herkssin yanında görmüşler, On. dan sonra. Oliver sevgilisinden ir randevu istemiş ve ona, baba” sının söylediklerini, saadetlerine engel olak istediğini anlatmış... Bi iile doktorun behçesinir “enarındali lar. çayırda buluşmuş ve hâyatına mal olan büse. ;Çün- kü tam © sırada bir silâh sesi du- yulmuş ve Oliver kalbine gelen krşunla ölmüş; ikinci bir kurşun da nişanlısını yaralamış. O iki kurşun da, maktulün babası dok- tor Brown tarafından atılmış.. Mahkeme salonunu dolduran kalabalık bu hâdiseyi pek çirkin bulmakta ve suçlunun idamını İs. temekte müttefikti. Reis suçluya hitaben : — Bu cinayeti işlediğinizi itiraf tdiyor musunuz? dedi, — Evet.. Ben öldürdüm. — Buna sebep ne idi?. — Orası benim bileceğim iş. Müddeiumumi de idam talebin” de bulundu. Avukat, müdafasında, müvekki- Mnin mazisinden bahsetti, her hu. susta fedakârlik ve âlicenaplık #östermiş bir adam olduğunu am lattı, Doktor Brovn karısına da, oğluna da çokiyi bakmış, her ikisi ne de son derece şelkat göster- mişti,, Harbden döndükten sonrâ, biç yorgunluk, bezginlik bilmeksi. zin, sanki bir hatıradan kaçmak İster ve kendini feda eder gibi hastalarına bakmıştı. Son zâmân- larda bir hastayı tedavi ederken ağır bir gripe tutulmuş ve âsabı Hozulmuştu. Avukat, bu hastalığı ileri sürerek müvekkilinin cezaşı- cm hafifletilmesini istiyordu, Jüri heyetinin kararı suçlunun aleyhine idi. Fakat doktor Brown, mâzisi çok temiz bir ağam oldu. ğu için, idama değil, on sene ağır cezaya mahküm oldu. Fakat bu on sene de onu öldürmek demek” ti, Zaten kötürüm olmuştu. Kararı dinledikten sonra suçlu, cebinden bir küçük kutu çıkardı ve bunun içindeki iki hapı alelâce- le yuttu. Sonra reise dönüp: — Şimdi, dedi, salondaki kala. balığı dışarı çıkarmak (Tütfunda bulunursanız size oğlumu niçin öldürdüğümü söyliyebilirim?. Reis yerinden sıçradı. Halk iti- raz ediyordu, Fakat patırdıyı din- lemedi ve kalabalığın dışarı çıka rılamsını emretti .Sonra suçluya: — Sizi dinliyoruz, dedi, Doktor Brown başını eğiniş, çenesini göğsüne dayâmış, düşü- aüyotdu. Acip, kesik bir sesle sö- ze başlar; —Yizmi beş yaşındaydım, dok” tordüm, hayattan çok Ümidim vardı. Hastalara bakmak, onları, iyileştirmek.. Dünyada bundan daha güzel bir meslek olur mu ? İçinizde hekimlik etmiş kimse var sa, ne demek İstediğimi anlar.. Hastayı görmek, onun iztırabınm sebebini bulmak, canla başla onu kürtarmağa çalışmak, onu tekrar hayata kavuşturmak... Bundan da ha güzel bir şey olabilir mi? Ben işte bu hülyayı kurmuştum. “Evlendim, kartmı seviyordum ama, bu öyle insanı çılgınlıklara sevkedecek bir aşk değildi. sene sonra bir oğlum dünyayo! geldi. Başka çocuğum olmadı. “Oliveri, elimden geldiği kadar itina ile büyüttüm. İnsan biricik! evlâdını sevmez olur mu? Onun da | Benim «gibi bir doktor olmasını is- Bir | İ durmazlar, ya ken A diyordum ama kendisi Oxford ede- biyat tahsilini tercih etti. Bu mev yua tekrar dönmemek için bun şimdiden söylüyorum., Stephen Brovn hıçlırmağa baş “Kızağlam'ş. Oliver ona sarılıp İİadı. Biraz sükün bulduktan sonra dudaklarından öpmüş; ilk - buse sözüne devami etti ; gi — Muayenehanemi aça“ e 1G Alama Pransa arasında harp Gi, olduğ ka ile bir muahedemiz İngilterede harbe girdi Ze ittim. Vazifemde kusur” ye için elimden geleni yaptık ve me kan, çamur hastalık şim lağtıetan sonra bizim ta yi rahat için, Fransanın censP na sevkedildi. Ben gene gt kalmak İstedimse de mW df lamadım. Amirlerim rica” yy lemediler ve bana, varile ge askerlerle beraber gitme” nu söylediler. çi “Gittik, harbin dehşeti ralarından sonra © sak köyü bize bir cennet gili #4 gif O kadar ki bunun bir bay gf ğunu, bir an esiverecek bi” 9 in dağılacağını sanıyord"Ü. gf çok arkadaşlarım ate$ içini” # ben orada, o cennete benn de yaşamağa hakkım düşünüyordum, “Köye vardığımız çün zezmeğe çıktım.. Yok ye niz kenarına götürdüm gr denizi.. Bir taraftan bata 5 bir taraftan da doğan sy gi ile yanan, masmavi bir gö kayanın üzerine oturdu” gaf” ıma bir huçkirık sesi se g nın öbür tarafında ve ca si mış. Bir kadın mı? A r cuk. Küçük, esmer bİf yi ” gözleri yaşlar içinde ge ıtan elinin yüzük pâl 5 kâh halkası vardı. Acaba ne bir haber mi almıştı M laştımı “— Neniz var? diye seriye tamayın, Söyleyin derdi” bir çaresi bulunur, Md “Bir müddet yüzüme va boğuk bir sesle; “. Gittit diye bağırik “— Kim gitti. “e Kocam, w gi “— Gitti ise gene By t (Yarasının çok ağı” par » duğunu bildiğim yaf “Bir şey gağil, iyileşir” miş miyğim?.) lr “— Gelmiyecek, gl ri diye ağladı. Biliyordu” ei yordum ki gelmiyece”. ricel Muarice! Marie yi “— Bakın dedim, gi9ö oraya gidiyor. Hepti vü ya! Sizin kocanız da he gif! gitmiş., si “— Herkes gibi mi? b wi gitmediniz? Neniz EKSİ” den kuvvetli adamsmız, $i$ mediniz?, gel “ Ben de oendi dedim.. Yakmda ge”* “uy? Şimdi teselli buldunu# ri Pi mayın. .Ağlamak bi$ maz, şa” p “— Siz srrkler e” demek olduğunu eri dinlar, büyük bir keğf” a A NE a Nİ m?* mak, yahut böyle ler. İnsan ağlayınc8 safiflemiş gibi olur! anl düştüğü için artık ”' maz olurda ondaf- “Zesimi çı sonr” oturdum. Bir müdât rini kuruladı. di, «— Artik eve dÖN surada korkmuyor “— Neden korkay” “— Biri geliverif” yö” (Devam

Bu sayıdan diğer sayfalar: