3 Temmuz 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10

3 Temmuz 1939 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

APTAN Horn'a, kamara - sının bir köşesinde du- ran eski tahta ve maden karışık bir sandığı göstererek; — Bunu tâmir ettirmek lâzim, dedim, baksanıza parça parça ol. rsuş, dokunulsa büsbütün harap bir hale gelecek. Kaptan, her zamanki sakin, 80“ Zukkank gülüşiyle: — Onun için ben de yeririden kımıldatmıyorum, dedi. Bir sene- dir, hep ayni yerde duruyor, to zunu bile aldirmıyorum. Büyük Okyantıs adalarından bi- rinin önünde demirlemiştik. Gece, sıcak ve sıkıntıl İdi. Meltemlerin başlamasına daha bir ay vardı. Bir saattenberi kaptanın kama- rasında oturmuş, konuşmağa bile takat bırakmıyan #rtak gecede, sessizce pürolarımızı içiyorduk , Horn, yarı beline kadar çıplakt: Senelerce açık denizlerde yük vapurlarmın kaptanlığını yapma $ı, açık balrengi gözlerinin yu - muşaklığını izale edememişti, Vapurda bulunduğum üç ay zar- fında bir defa bile bağırdığını, hiddetlendiğini duymamıştım. Yumuşaklığına rağmen müret - tebat tarafından çok seviliyor, her emri itirazsız yerine getiriliyor- du, Tayfalarldan birinin getirdiği buzlu İmonataları içtikten sonra merakımı celbeden sandık bahsini tekrar açtım: — Uzun müddet toprak altın. da kalmışa benziyor. — Yarım asırdan fazla, tam el Wi yedi sene gömülü kalmıştır Sandığın esrarını öğrenmek maksadiyle bir sual daha sordum — Şu halde onu siz görmedi. niz.. Yaşınız müsait değil Kaptan Horn kırktan fazla gö rünmüyordu. Çekmecenin esrarı- nı anlatması için ilk defa israr et- miyordum. Gemide geçirdiğim ört ay zarfında bir çok defalar ağımı aramıştım. Şimdi de israr etmenin beyhude olacağın: his - settiğim için susmağı tercih ettim. Fakat kaptanın canı konuşmak is- tiyordu galiba ki kendiliğinden anlatmağa başladı: «— EW yedi sene evvel, Kat ler ismindeki korsan şiddetle ta kip ediliyordu. Nihayet ele geçe- ceğini anlayan haydut, hiç olmaz- sa senelerden beri biriktirdiği ser- vetini kurtarmk için bütün kıy | metli mallarını bugördüğünüz san dığa doldurdu ve Solomon âdala rından (Ono Kova) nın önünde gemisini demirlediği bir gece, on iki emin adamiyle birlikte karaya © çikarak, sık kamışlıkların arasına, * İhaznelerini doldurduğu sandığı gömdü. — Mürettebatın hepal karaya K çıkmışlar mıydı? k — Hayır, Çinli bir ahçı ile bir! iki tayfa gemi de nöbetçi kalmış lardı. Sonradan öğreniiliğine gö sonra, bir daha gemilerine döne memişlerdir. — Niçin? Aralarında isyan me çıkmiş?. — Hayır. Yamyamlarm hiücu muna uğramışlar. Bir tanesi bile sağ kalmamış, o zaman bu adalar henüz tamamiyle İngiliz hâkimi! i ş yeti altına alınmamıştı. Sahilde sızla evlenmişti. Bu izlivemin ae” cereyan eden bu faciayı, cılız aşçı| ticesinde aşçının Büzan deminde ile tayfalar iyice görtüler, Tabji | bir torunu oldu. Bu genç kız ge derhal kaçmaktan başka çareleri | Sen ses gemideki yolcuların ara“ yoktu. Kaptansız kaldıkları için sınğay.. açık denize çımağa cesaret edeme-| — Ginli bir korsanın torunu | diler, Nasıl şimdi, kaptan?. Önlerine çıkan ilk karaya yak) “— Bir san'atkâra model olacak, laşınca, Çinli bir sandala atlaya kadar güzel bir kız, yerlilerin yu- rak gemiyi terketti. Diğerleri, bir) Dusak. yuvarlak hatlarına Pran- ay sonra Avustralyada bir limana | sz zekâsı, zaraleti ve Çinlilerin çıktılar veteykif edildiler. Tay» kendilerine mahsus esrarlı cazibs- falardan biri muhakeme esnasmda|leri karışınca, böyle. fevkalâdde iki mil uzaktaydı. Fakat oraya gi | yirmi senede: dehşetli ; büyünülş; korkusundan herşeyi ifşa etti. jbir eser meydana çıkabilir, değil —Definenin gömüldüğü yeri|mi?. de mit, | — Geminiz le hangi liraana git Bvet, ama adanm neresine | ti? z gömüldüğünü bilmiyordu. Belki| Kaptan Horn sualime cevap ve- de sandık vakşilerin eline geçmiş-|recek yerde, yaprak cıgarasıaz tir, diyordu. Böylece defineyi bul- | yakmakla meşgul olarak sustu, mak kabil olmadı. Yalnız bir Yüzü kızarmış, gözleri parlamış- dam definenin nereye saklandığı. | t- Genç kızı bu kadar kuvvetle nt eliyle gömmüş gibi biliyor | methedişinler onunla epeyce alâ ie kadar duğunu anladım. Bahsi — Kim?. | değiştirmek için: — Çinli aşçı. Çok kurnaz bir | — Çinliyi hiç gördünüz müy- adamdı. Definelen kendi payını|d iç etmesinler diye önceden tedbir almıştı. Bütün Çinliler gibi oda yanında ilâç yerine kullandığı bazı Çin nebatları ve tohumları bulundururdu, Bunların arasın - dan bir avuç dolusu, yalnız Çinde yetişen bir nevi kamış tohumu a-! yırdı ve pekmezle iyice karıştıra" | rak karaya çikmağa hazırlanan -| ların beraber götürecekleri kaz - malata, küteklere güzelce bolaş - tırdı. Kurnazlığını tabii anlıyor- sunuz. Bu kazmalar, kürekle top- r2ğa temas edince, tokmuların hiç olmazsa beş on tanesi tutar senelerce o adalarda hiç yetişmi yen bir nebat yetişmiş olacaktı Adadaki yegâne Çin kamışlarının altında gömülü olan defineyi mü- nasip bir zamanlda meydana çıkar mak, bu sürctle pek kolâylaşa- caktı. — Böyle bir hileyi ancak bir| Çinli düşünebilir, — Evet, çok zekidirler.. Şimdi! bu genç Çinlinin hayatın: takip e-| edelim. Gemiden kaçıp kara parças, bir Fransız müetem: | lekesiydi. Buradan, bir Frarsız| gemisine aşçı olarak girip Tahiti! adalarına geçti, Papitide yerleş ti, artık denizcilikten gözü kork: | muştu. Küçük bir lokanta açtı | Yerli bir kızla evlenerek aday? büsbütlin yerleşti. — Avustralya polisi, Çinliyi a ramadı mı? —Bilmem, her halde aradıysa bile bulamadı, Belki Çinliler biri - birlerine o çok Benzedikleri için... Her ne ise, Çinlinin işi yolunday Diye sordum. İ — Kendisini görmedim. Papiti- İde gittikçe zenginleşen, itibarı ar- İtan, bir tüccar oluğunu ara sıra İişidiyordum. Solomon adalarından AAA, LALELİ ARAMAAAAAAANA GÖmü Hazine dip gelen denizcilerden : Onakova | halkında malümat alıyordu. De- | fine arayıcılarn hazineyi bulmak ümidiyle adanın topraklarını alt i üst ettiklerini, İngiliz jandarma "teşkilâtının o kuvvetlendirilerek İ yamyamların kâmilen imha edil diklerini, misyonerlerin adada İ yerleştiklerini o tüccar gemileri İ tayyafalarından öğrenmişti. Ni hayet, definenin gömüldüğünden yirmi sene sonra, Çinli istirahat jiçin gezen bir seyyahmış gibi So lomon adalarına doğru yola çıktı. Karaya çıkınca, ilk işi, kamışlıkla İra girip Çin kamışı ağaçlarını 2- ramak olmuştu. Birkaç saat dolaştıktan sonra, arddığı kamışları buldu. Kamışlar ELDELİ & xe, korsanlar hazineyi gömdüktenidi. Bir kızı yetişmiş ve bir Fran-Sessizce pürolarımızı içiyorduk. Kap tan Horn yarı beline kadar çıplakiı İ hemen hemen - üç dört dönümlük! £ araziyi kaplamıştı. Çinli en es. ki kamışı arayarak buldu ve o gt” ce elinde bir bıçak, bir kazma ve bir fenerle hemen işe başladı. San dik tam o kamışın altında olduğu kadar ağır bir sandığı götürmesi- ne imkân olmadığı için Çinli cep- lerini ve koynunu götürebileceği kadar altınla doldurarak Papitaya döndü. Definin külliyetli kısımı ge“ ne gömülü kaldı. Çinlinin altınlar bozdurarak işi. İni genişletmesi, yeni evler yaptır” ması yerli ahaliyi hayret içide birakmiıştı. Aradan, on beş #ens- geçince, Çinli adaya ikinci bir seyahat ya” parak ceplerini gene altınla, el masla doldurup döndü. Üçüncü ve son seyahatini 'de tam üç sene evvel yaptı. Fakat far Ja ihtiyarlamıştı. İbtiyatsızk mı! yaptı, nedir, üç defa ayni adaya seyahat edip, geceleri kamışlıkta dolaşması nazarı dikkati celbetti, Bilhtesa bir inci tüccarı Çinlinin bırakmadı, arkasından Pa, pitiye"kadar geldi. “Tüccar bu sonsuz serveti €l de etmenin en kolay yolunu ibti- yarın torunu ile evlenmekte bul du. Annesi ve babası ölen genç kız, sörler mektebinden mezun ola tek büyük babasiyle oturuyordu. Süzan, tüccarın talebini reddet d. Zaten bir hafta sonra da, Çinli ağır hastalardı. Ölmeden bir saat evvel torununu yanına çağırarak hayatının. büyük sırrını ifşa'etti Definenin yer “Genç kiz, yetiştiği için koyu Bu korran parasına dokun şiddetle reddetti. Fakot parad büyük babasının da hissesi olduğ del'nsyi çıkarıp dağrtsa belki onun günahlarının da affma yardımı olurdu, “Hükümet meseleyi duyarsa, varana hepsine birden vaz'yet &- derdi. Genç kız, doğup büyüdüğü Genç hr uzun, beyaz bir man to giymişli. Ew velâ onu bir ra- hibe zannettim. siye mektubunu cebine koyarak, göçen sene bizim vapura bindi “Niyeti, hazineyi olduğu gibi o, ki papasa teslim edip hayır e sarfettirmekti. apura bindiği sabah, genç kızı görmeliydin.. Uzun beyaz bir manto giymişti, başında da beyaz bir örtü yard. Evvelâ Onu bir rahibe zannettim, yarı yerli oldur gunu ancak, valizini taşıyan ço. :Ba Polinezya Jisaniyle hitap se» nü attığı zanşan kaşlarının biçimi hana-Uzak Şarkın çekik - gözlü insanlarını hatırlattı, fakat korsan Çinlinin torunu olduğu tabit hatı. rma bile gelmedi. Tam.genç kız vapura girerken, genç bir edam da arkadaşiyle beraber, gemimize bindi,, Süzani takip eder bu yol cu, define hülyasiyle âvunan za, gibi duruyordu, Tek bir adamın ©l ça, inci tüccarından başka kim. se değildi. Süzan, yolda, gayet İYİ arkaduş olmamıza rağmen, Solomon adala- rına ne maksatla gitmekte oldu. Buna dair bir şey söylemedi. Fa - kat, azizim, bu saatte gemide herkes yatmış olmalsir. Hikâve- mi kesmem lâzım. — Kaptan, maceranın sonum snlatmazsanız, i #yân çıkarırım. — Pekâlâ, .Zaten uykumuz da kaçtı. Ama biraz kısa keseceğim Onakova limanına girince, genç kız doğruca papasa gitti ve akşam vapurdaki kamarasma her zaman kinden daha memnun bİr tavırla döndü. “Zavallı kızın pek kurnazca aldatılmış olduğu €rtesi sabah meydana çıktı. İki Üç dam, kili- senin hakiki papasını yakâlayarak kendileri papas kıyafetine girmiş- ler ve Süzanın ağzımdan Çinli kor. sanın yarım ası'dan fazla gizle - diği büyük sırrı dinlemişlerdi. Çin kamışlarının altındaki define- yi hemen o gece çalmakta tered- düt etmemişlerdi. “İnci tüccarmın elebaşılık etti- ği hırsızları yakalamak için ge. miyi bir hafta limanda bekletmem icap etti, Polise haber versek, korsan ma- k diye hükümet zaptedecekti. Hır dızlığın yapılirğr verin ada oluşu işimizi kolaylaştırdı. “Beş gün sonra, İnci xladığı yeri öğrenerek tik ve hazineyi almca götürdük, Genç sandığı Yirden b: toğru kiliseye Gkaralara | kızın arzusu üzerine, pârânm yâ” rısı Çindeki fıkaralara, yansı da adanın kilisesine sarfolundu. Hat- tâ o kilisenin ismi, genç kıza iza" feten (Sen Süzan) kilisesi oldu. Sandığın nasıl olup ta berile şehrin papasımdan Solomon adası papasına hitaben yazılmış bir tav- kalışına gelince, haydutlar: şa, (Devamı 13 üncüde)

Bu sayıdan diğer sayfalar: