16 Temmuz 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8

16 Temmuz 1939 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

pi HABER — Akşam Posta. Yazan: RAHMi YAGIZ “Yarın Sakıza gideceğim, orasını | tahrip edeceğim. , Bunlar, ve bunlar gibi dahan birçok müteferri süaller var ki bunların cevabimi vermedikçe hare. ket etmen, kendini Kordondan denize atmakla müsavidir. Düşün, taşım Mecdi! Böyle büyük iş- | ler bir tasarlayışla hemen tatbika konmaz! Bire ç fm mükemmel hazırlamadıkça harekete göçmen dediğim gibi delilikten başka bir gey olmaz! Mecdi, Fazılı dirler gibi görünüyor, hakikatte © ise fikrini işgal eden bu tasavvurun başarılmasını düşünüyordu. Genç kartal kararını vermiş ve haykırmıştı: | — Maltaya gideceğim! İngiliz hava f#ilolarmm © yaptığı bu hücumun hesabımı soracağım! Demişti ve bunu yapacaktı, Yazım anlattıkları Mecdinin bir kulağından giriyor, ötekinden çıkıyordu, Yalnız, işi itidalle u- hakeme eden Fazıl son sözleriyle en mühim nok- falardan birine temas etmişti: i — Maltaya varsa bile, İngiliz hava kuvvetle, rinin önlinde ne iş yapacak, kendini nas:i kurtara- vaktı? ii Mecdi, yavaş yavaş rotayı kısalttı, parmakla- o ziyle masanm üzerinde trampet çalan Fazıla bak verdi: — Hakkm var kardeşim, Maltaya kadar git- © mek mümkün, fakat, orada raslanacak sahne beni de gü, birax evvel gördüğümüz ve içerlediğimiz pi- © fot arkadaşlarımızın akıbetine uğratabilir. Binas- — maleyh rotayı kısaltmak lâzım. Fazil güldü: — Dur hele. Biraz daha makul olursan bu ta- savvurdan büsbütün vazgöçersin! , — Hayır, vazgeçmiyoceğim, yalnız kısaltaca- Zem! ? — Ne gibi? — Maltaya kadar uzanmıyacağım! — Evet! — Sakıza gideceğim, orasını tahrib ödedi Sakızda hiçbir tayyare kuvveti yok, Orada iki mo- nltör var ki onlar da günün baz saatlerinde müs- “tahkem mevkiin hatırmı soruyoralr. Ben de onla- rm hatirlarmı soracağım. Oradeki muhafaza ta- burunun karargâhmı da yoklıyacağım, döneceğim! — Bu, belki yapdabilir ! — Bolki değil Fazıl, bu Yapılacak! — Biraz daha düşün! 1 — Artık düşünmeğe lüzum yok. Karar ver. dim! — Sen bilirsin! Ne zaman yapacaksın bunu? Mecülnin sesi top gürültüsünü andıran bir şid- . detle çmladı: — Yarın sabah! b Iki arkndaş bu bahsi burada kestiler, Biraz daha öteden beriden konuştular, Geceyarır, tabur «kumandanın hilenma ait tebliği okundu. Tebliğ hulâsatan şundan bahsediyordu: 1 — Düşman hava kuvvetlerine mensub bir avcı filosu, beraberinde bir kısım bombardıman tayyareleri olduğu halde bu akşam saat 630 da “İzmir müstahkem mevkii üzerine gelmiş, tabyaları bombardıman etmiştir. i Müstahkem mevki kumandanlığından verilen — Elimden gelse seni insanların ara - malümata göre, İkl düşman monltörü de ateşe işti- rak etmiştir. 2 — Bilâhare tabur karargihmız ve meydan üzerine gelen fllo hangarlarımızı da bombardıman etmişse de, hiçbir isabet kaydedememiştir, 3 — Düşman filosuna mukabele için uçurulan A tertibi nöbetçi filomuz, uçuş halinde bulunduğu için daha müsait muharebe vaziyeti alan düşman tayyarelerinin müessir ateşi altında harekâtı güç- lükle yapabilmiş, bunlardan 22 ve 24 numaralı Fokerlerimiz sukut etmişler, pilot yüzbaşı Kristof | ile üstteğmen Fon Allenger düşüş neticesinde ya- ralanmışlar, yaraları ağır olan Kristof tabur revi- rinde ilk müdavatı yapıldıktan sonra müstakkem mevki hastanesine kaldırılmıştır. 4 — Dlşman hava filolarnn müteakip tasr- ruzları karşısında tedbir almak Üzere yarım sabah (9) da tabur karargâhında yapılacak fortrakda bü- tün tabur subaylarıyla uçuş kıtaları kumandanları- nin bulunmlarını rica ederim. Hava taharu K. uamma Binbaşı Cevdet — Siz fortraktayken ben Sakızda olacağım! ... Sabah, günün ilk işıkları İzmir wfukalrmda belirirken gözlerini açan Mecdi yeleğindeki saate baktı: — 6 buçuğu geçiyor! Diye söylendi, çevik bir sıçrayışla portatif karyolasından atladı, acele ellerini yüzünü yıka- dı, giyindi. Uçuş takımı eline aldı, odasından çık- tı. Genç Türk kartalı bir gece evvel verdiği ka- rari tatbika gidiyor, Sakızı bombardıman etmek İ- çin erkenden yola çrkıyordu, Fazilm odasının önün- den geçerken, durdu, kapalı kapıya baktı. İçeri gi- rip girmemekte tereddüd ediyordu, Arkadaşma son bir dola veda etmek, belki dö- nüşü olmıyan bu uçuşunda ona vazifelerini hatir- latmak için bir lâhza düşündü. Sonra, arkadaşmın bu karara mâni olmak için, kendisini (korumak maksadiyle teşebbüslere (| girişteeğini hesxbladı. Vazgeçti. Yürüdü. Hangar nöbelçisi, uçuş kıtala- rı kumandanınm âni gelişi karşımda gözlerini ova- Hyarak yerinden fırlamış, kumandanmın karşısın- da put gibi durmuş, esas vaziyeti almıştı, Mecdi, genç nefere emir verdi: — Benim tayyareyi meydana çektir. Nöbetçi makinlat kim? zi . — Celâl çavuş efendim! — Daha kalkmadı mı? — Hayır beyim! — Onu da uyandır, ben üstümü değişip genn- ceye kadar tayyare hazırlansın! — Baş üstüne efendim! Mecdi, uçuş kıtasma girdi, meşin ceketini, başlığını giydi, yer bölüğü efradı tayyareyi han- gardan çıkardılar. Makinist Celâl motörü sildi, muayeneden geçirdi. (Yüzbaşı Meodi tayyarenin yanma geldiği zaman molör dobreyajda çalışıyor- du. (Devamı var) Niderstof itiraz etti: — Adam sizde! Asıl mesele bu he. rifin bir casus olması değil mi? Ö. lülmü, bizi onu idam etmek mecbu riyetinden kurtardı. Hâdise kapan: dı gitti, Hele şükür! Biraz rahat nefes alabileceğim. Odanın içinde heyecanla dolaşa- rak devam etti: — Merkez kumandanlığı üzerin de dolasan bu tehlike beni çok üzü- yordu. Beni asıl rahatsız eden nok- ta, bü şehri, Alman işgal kuvvetleri ile müstakbel Alman vatandaşı ver İli ahali arasında karşılıklı bir anlaş ma teminine matuf gayretlerim ilk meyvalarını vermeğe başlar gibi gö ründüğü sırada terketmek ihtima- tiydi. Neden bana öyle hayretle bakr yorsunuz? Benim büyük ve asilâne fikrimi anlamadınız mı? Evet bili- yorum, bu ahalinin Alman impara- torluğuna tamamile temessül etmiş olmaları için belki asırlar lâzımge lara tatbik edilecek rejim sömürge rejimi de olsa temsil işini hazırla mak ve buna da bizim önayak ol mamız lâzım değil mi? Ben bu mesaimde kendime niha- yet bir yardımcı bulup ikna elmeğ» münevver bir kadın. Büyük işime devam etmek imkân: larmı size borçluyum Haym, Emir- terime, buradaki bütün arkadasla" rın vazifelerine lâyık kimseler oldu” ğunu da gene sizin sayenizde isbat edeceğim. Muvaffakiyetinizi (asla unutmıyacağım. Gelecek cuma gü nü bize gelin de muvaffakiyetimizi tesit edelim. Musiki ile meşgul mü sünüz? Çok büyükbir artistten “harp, dinliyeceksiniz. SiZ”de geli yorsunluz tabii Ştroberg? Kapıya doğrulmuştu. Hayme gitmeden içindekileri dökmek için acele etti: — Kolonel, bir nokta üzerine dik- katinizi çekmeği zaruri görüyorum. Ordu papazı Hupperşlaht, bir ih» barı muhtevi risaleyi doğrudan doğ” letektir. Fakat o zamana kadar on-| muvaffak oldum. Fevkalâde zeki, ba lendi; — Hakkınız var. Ben. bunu dü şünmemiştim. o Hatırlattığınız iy oldu. Keridisine ihtarda bulunurum. Fakat ne yaparsınız, o katolik w Lorenlidir. Allaharsmarladık. Bu sefer, hiçbir şeyin onu alıko yamıyacağı besbelliydi. Dinççe © dımlarla odadan çıktı. Kodipars gülümsiyerek; — Kolonelin kendisine o mahsus ırkt nazariyeleri var. Papaz İlür- penşlahtın Lorenli olduğunu bilmi- yordum, Haym sinirlenmişti; — Almanlıkta vatandaşın doğdu- Su vilâyete göre dereceler old nazariyesini ben asla kabul edemem Meselâ siz Kompars, siz nerede değ dunuz? Tavri oldukça sertti, Şimdiye ka- dar manasız sualler sormak ve ga- rip.tenkidlerde bulunmaktan başke bir şey yapamamış olan yeni arkr daşı hiç sevmediği açıkta belli olu- yordu. Kompars cevap verdi: — Ben mi aziz arkadaşım, dedi. Ben de ikinci sınıf bir o Alntanım Renanyalıyım. Doğrusu (o utanıyo rum! ği! Ordu papazı Hüppenşlaht o ak- "şam zabitan mahfilinde Haymdar özür diledi. Alman zabitleri klübü, birinci ka tı merkez kumandanlığı müretteba- tna tahsis edilmiş olan Fransız ban kast binasında kurulmuştu. Ştre- berg odalardan birini bar, diğe cıgara salonu şeklinde hazırlatmış tı İşten boş kaldığı zamanlarda © rada, matvetihdeki zabitletin vefa” 16 TEMMUZ — 1539 de hiçbir terakki elde edemediğimi- sin farkındayız, Şunu itiraf edelim. Etraltan itirazlar yükseldi. Ş-1 müstehzi bir eda ile; — İzah ediniz dedi. — Pekâlâ, izah edeyim. oFaket "vakikati görebilmek için o şahsf ve münlerit tahkikat çerçevesinden ç kıp şehirde dönen işlere yüksekten ve umumi bir nazar atmak lâsım, Evvelâ iki noktaya dikkati çeketim: Düşmanlarımızın Stileli (oöldür- meğe karar vermeleri için buna kati lüzum görmeleri ve mecbur olmal rı lâzımdır. Bütün şehir ahalisinin ne müthiş bir mukabele bilmisle mı ruz kalacağını biliyorlardı. Mü izim Haym şehirdeki ün erkekle- rin sürülmesini teklif o etmedi mi? Emin olun ki onlar buna muadil bir ceza bekliyorlardı. İşte bütün bu tehlikelere rağmen Stifelin öldürül” mesi onların buna mecbür kalmış ılduğuna delâlet etmez mi? Diğer taraftan o Fransızların bu son günlerde casusluk ve askerlerin memleketlerine iadesi bakımların dan bu kadar parlak muvaifakiyetle ri teşkilâtı, kumanda eden bir şef aralarında muhabere için bir sistem olmadan temin ettiklerine (imkân yok beni inandıramazsınız. Münferit o ve şahsi Fransaya doğru kuvvetli racı ve çalınan vesikalâarm bir zamanda yerlerine ulaştırılması mümkün müdür? Neticeye gelelim! Eğer düşmanla rımız Stifeli öldürmüşlerse buna de çekinmeğe başladıkları bir suç orta ğı olduğu, veya Alman casusu Sıla gayretler'e katinde vakit öldürmekle meşguldü. Ordu papazı devam ediyordu: — Zaten, ben sizi sadece zabita işlerile meşgul sanıyor, (o casusluk meselelerinin de sizin işleriniz ara Bilseydim tabii öyle yapmazdım. Neyse, şimdi mesele kalmadı, Mu- vaflakiyetiniz tamam ve biz rahat rahat uyuyabiliriz. tile sırlarını meydana çıkardığı içir mecbur olmuşlardır. Bu muhakeme ye göre Stifelin katli hâdisesi bizi meşgul eden bütün meselenin dü Züm noktasıdır. Bu cinayeti kimin işlediğini öğrenmedikçe hiçbir şeyi öğrenmemiş olacaksınız. Katili ve ya katilleri yakalayınca düşman ca- ssluğunu da ayni zamanda mahve- deceksiniz. O zaman şimdi bilmedi» ruya orduya göndermekle (askeri | Kompars gürültülü bir kahkahalginiz bir çok şeyleri, gizli askerler disipline aykırı hareket etmiş olma| kopardı. Neşesi sahteydi. Bu belli|den mürekkep küçük bir ordunun dı mı? Bunu size söylememden, or) oluyor, kendisi de gizlemeğe Çalış-İ nerede saklandığını, gözümüz önün du papazı arkadaşımızın beni mer|mıyordu. Papaz sustu, Bütün göz“|de şehirden nasıl çıkıp hatlarımızı kez kumandanlığından uzaklaştır” mak gayesini güttüğü hissini veren hareketine kızdığım manasını çıkar mamanızı rica ederim. Yalnız onun böylece Sen Korenten şehrini casus yuvası şeklinde göstermekle, belki de farkında olmadan, size karşı da bir fenalık yaptığını söylemek iste dim. İ Niderstof kaşlarını çatarak söy-İrentende casuslukla mücadele işin-* ler Komparsa çevrildi. — Afedersiniz, sinirden! Papaz mukabele etti: — Estağfurullah! Hasta değilsi- niz ya? — Hasta mı? Hayır, değilim, fa kat hepiniz gibi endişeliyim. Hepi- miz, birinci mülâzim Haymın fev- kalâde mesaisine rağmen Sen Ko aştığını öğrenecek ve o gün tevkif edecekleriniz beş İngiliz askerinden ibaret kalmıyacaktır. Nihayet mer- kez kumandanlığında kimin fotoğ- raf çektiğini anlayacaksınız. Haym soğuk bir tavırla: — Ben bu meseleyi (halledilmiş sayıyorum, dedi. (Devamı ver) tirak edecektir, sından kaçırır, hiç kimsenin göremiyeceği bir yerde saklarım. Herkesin, bilhassa o © güzel alnmızı gölgelendiren çocukluk ar « © kadaşmızın yanaşmamaları için etrafma muhafızlar dikerdim. Behire gülümsemek için kendini zorla- — Beni eski zaman devlerinin kaçır - — dıkları kızlar gibi karanlık bir mağarada saklamak istiyorsunuz. Fakat ben orada © me Yaparım. — Ne yapacaksınız, beni düşünmek ve — sevmekle vakıt geçirirsiniz. © © Behire cevap vermedi. Genç kız birden- » bire odanın duvarlarının arasında bo - © Kulduğunu, havasızlıktan bunaldığını sa- © Onur gibi olmuştu. Bir tabağm içersine U opastaları ve çörekleri istif ederken bakışı © pencerenin camları arasından uzak şekil- lerin arasında müphemleştiği kül renkli se © mayı aradı. — Mimar bakışlarile nişanlısının her ha- | Teketini takip ediyordu. Behirenin dal - k gın gözlerle pencereden bulutlu semaya — görmeden baktığını sezdi, Ve aşk cümle - sinin cevapsız kalmış olmasma adeta ca- MASAL ÇOCUKLARI HAB'ER'N AŞKVE HİS ROMANI<SI Nakleden : iyi olacakmış, dedi. Hayallerinizle baş - başa kalmak istediğiniz besbelli. Sizi r1- hatsiz etmiş oldum. Genç kız bu sözleri işitmedi bile. O, eskisinden daha dalgın, gözleri Marmara üzerinde çizilen gölgelerde düşünüyordu. Nihat yumrukları cebinde sıkılı, odada dolaşmağa başladı, meyus muydu, yoksa Behireyi Necdetten mi kıskanıyordu, he- nüz hislerini tahlil edememiş, bu öfkesini bir sebebe bağlıyamamıştı. Yalnız gözle. rile odanın içinde bir şey arıyor gibiy - di. Kıracak, parçalıyacak, intikam alacak bir şey... Eğer öfkesini eşya üzerinde gös- terirse belki Behire bu dalgınlıktarı uya- nır diye düşünüyordu. İşte bu sırada gözleri büfenin üzerinde duran gümüş çekmeceye ilişti. Nihat büfenin yanında durdu, çekme - ceyi aldı ve dudaklarında istihzalr bir te- bessümle Necdetin hediyesini muayene ye başladı. Nihat çekmecenin Necdetten geldiğini İçten gören bir hisle sezmişti. Bu sezişin doğruluğunu bir sualle anlamak istedi: — Bu biçimsiz çekmece nereden çıktı? Behire? Şimdiye kadar bunu hiç görme - miştim. Behire dalgmlığından birdenbire uyan- dı. Nihad: bu kadar plâkadar eden şeyin ne olduğunu görmek için o tarafa baktı. — Evet.. Bü çekmeteyi ilk defa görü. yorsunuz. Bünu Necdet Bey Erzürumdan getirmiş. Nihat homurdandı: — Doğrusu Necdet beyin zevkine di- yetek yok.. Erzurumdan getirecek başka bir şey bulamamış mı? Nihat çekmeceyi ellerile ( yoklıyarak, #ümüş işlemeleri uzun uzun tetkik ederek sustu. Sonra kapağını açtı ve — içindeki Erzurum taşından süsleri ayni istihfafla MUZAFFER ESEN muayene etti, Sonra, ıslığa bentiyen bir sesle: — Ne çirkin şeyler, bunlar dedi. Bu kaba oyuncakları saklayışınıza, kıymet” li bir şeymiş gibi salonunuza koymanıza şaştım doğrusu.. Hele Necdet bey bu yü- zükleri, bu kolyeleri takacağınıza inana- rak vermişse âdeta zekâsından şüphe etmek lâzımgelir.. Siz de tabif benim gi” bi düşünürsünüz. Fakat bu kaba şeyleri reddetmenize nezaketiniz mani olmuş ol- sa gerektir. Genç kız elleri masada dayalı, tamami- le delikanlıya doğru dönmüştü, Gittikçe artan bir şaşkınlık içerisinde Nihada ba- kıyordu. Hafif bir sesle itiraz etti: — Nasıl Nihat.. Size bu çekmece ve i çindekiler çirkin geliyor öyle mi? — Çirkin söz mü? Kaba, bayağı şeyler. Bünları zevk sahibi kim görse fikrime iş Behire, nişanlısının bu sözlerini fazla mübalağalı bularak itiraz etmek (istedi, Fakat mükabelesinin beyhude olacağını Nihadın yüzünden anlamış olduğu için Sustu. Behire birkaç dakika sustu, Sonra çeh” resini donduran hayret bu güzel yüzden birdenbire silindi hattâ dudakları Özerin- de alaycı. bir tebessüm gölgelendi, İri ve manalı gözlerinde bir istihza kıvılcımlan» dı. Behire, Nihadm Necdeti o kıskanmağa başladığını anlıyordu. Nihadın kıskançirk. duyması ise Adeta hoşuna gidiyor, yüzüm de yavaş yavaş bir sevinç dalgası canla- nıyordu. Fakat Nihad daha fazla öfkelendirme- mek, için bu sevincini ondan saklamak is" tedi Yüzünü çevirdi ve çay masası üzerin” de bulunan vazodaki çiçekleri düzeltmeğe başladı. Bu sırada 'Nihadın bir sözü genç kızı tepeden tırmağa kadar ürpetti. Bir saniye içerisinde doğmağa başlayan neşesi kay- Belki yanlış işittim ümüdile nişanlısına sert bir lisanla; — Ne dedin Nihat, diye sordu.. Dalzm- dım.. İyice işitemedim, anal dm Ramin ka İlE ni iizkz sellim

Bu sayıdan diğer sayfalar: