26 Şubat 1929 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

26 Şubat 1929 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ASRIN UMDESİ *MİLLİYET,TİR ŞUBAT 1929 2 dereceydi. Bugün rüzgül cırafında bulutludur. p istikameti hava hafif FIKRA Münevverlerin tenviri için Dünkü fıkramda yenl mes- Hn okumağa hiç olmadığından şikâyet ettim. Fakat bu nesil mensupları bize diyebilirler ki: * Wani kitap? , Ve bu, haksız bir sual teşkli etmez. Bir za- manlar ayni sözü ben de söylemiştim: senelerden beri elime bir tek türkçe kitap alıp okumadığımı itiraf et- miştim. Hatta bu acı itiraf bazı müellit ve muharritle- rimizin ölkesini bile celp etmişti. Bugün ayni Iddiayı geriye alacak değilim, lâkin şunu da söylemek lüzimgelir ki Türk gençliği yalnız türkçe kitap okumaktan değil salr Hisanlardaki bir sürü muhal- ledelerden de elial eteğinl çekmiştir. — İddia edebilirim ki, bugün- kü günde Avrupa irfan âle- minde vuku bulan flkri ve bedii ceryanlardan haberdar ola dazın adedi aramızda, beşi aktıyı geçmez. Şu zaman- da Beyoğlu kütüphanelerini — besleyen müşterilerin mühim bir kısmı, beğenmediğimiz Tatlısu Frenkleridir; - gerçi bunları kitap almağa sevke- den his bir nevi snobizmden Mbarettir, Takat keşke, bizde- 'de böyle bir Snobizm baş- Kgösterse... * Dün akşam Fransız Ti- — yatrosunda Phödre (Fedr) 1 — Seyretmeye gitmiştim; gözle- rim her tarafta bizim genç ul.rkrlııılıl. genç ediplerimi- zi, genç san'atkârlarmızı arı- — yordu; lâkin maatte essüf salin her yerinde Galata hal- kından başka kimselere ras- _ı!lıılyordıı! 'iu) in oynanması, başlı ba- — Şina bir hadise teşkil eder. 'Bizde ise bu büyük, bu İJayemut san'at nefhası hiç — bir kılı kıpırdatmadan esüp . — geçiyor! ©, Bir zamanlar Galata Sa- ğ.yuuııuwur rağbeti | dar etmiyor. Bu da fikri ve hissi bir inhitat alâmeti de- gilmidir? Müddeamızı ispat için bundan bin kerre daha kuv- vetli alâmetler sayıp dökebili- riz. Fakat, neye yarar; dert ortadadır. ve buna çare bul- mak lâzımdı Maarif Vekâleti münev- verler için umumi kütüpha- neler mi açacak, vasi mik- yasta tercüme ve telif kitap- lar bastırıp gayet ucuz fiat- larla mı dağıtacak; fikir ve | edebiyata dalr müsabakalar, anketler ml tertip edecek, senenin en güzel kitaplarını yazana ve yahut herhangi bir şubede olursa olsun en güzel san'at eserini vücude ;' getlreceklere yüksek mükâ- fatlar mı verecek; her ne yapacaksa yapımalı, bu dü- şen kalaları dokrultmağa gayret etmelldir. Yakup Kadri Bizim Matbuat cem'iyetinin her sene tertip ettiği bir balo vardır. Rivayete nazaran bu muvaffak olmuş bir teşebbüs- tür. Bir kaç senedir. memle- ketin güzüdeler Tabakası ve Münevver aileleri bu balodan memnuniyetle — bahsediyorlar , Filvaki bizde her zaman mu- vaffakiyetle başarılamıyan balo Jindan dürüst bir şekilde ba- şarılması , vakıa . bizim. icin şayanı dikkat bir hüner adde- dilir, fakat bütün dünyada mevsimin en parlak ve mergup balosı Matbuat , — balosı olduğu —düşünülürse bunu ta- bülden yukarda bir iş telekki etmeye mahal kalmaz. İşte bu bala — işini - yapan ve züten teessüsünden beri mesleki ve ya azası arasında mütehaddis ihtilâfları halleylemek gibi sulht ve ahlakt başka hiç bir. iş görmeyen bizim — cem'iyetimiz bu balonun tertibi sırasında ittihaz ettiği sayısız kararlar arasında * Matbuat.- cem'iyeti azasına yani balonun asıl sa- hiplerine — davetiye gönderme- meye karar vermiş. Sebebini ! sorunca ; —Canım sen yabancı mısın? Davetiyeye ne hacet? Diyor. Bu tarz we ifade bundan yirmi ; “yirini beş —sene - evel erkân minderli ve sinili iftar- fara misafir çağırmak - daha doğrusu çağırmamak için güç- tTükle kullanılan bir - şekildi — “Sara Bernar,ı bir Rejanı ç bir| Hatıra - gelir ki balo lertibine - Müne Sülliyi görebilmek için, “Tepebaşı — Kışlık * tiyatro - osuna adeta bir kale zapte- der gibi hücum ederlerdi. Şil'lıdl bunları, - Fufbol kale- bilr yanaşmadan evel onun icaba- fına tam - riayete alışmak lâ- zırdır. Elinde davetiye olma- dan baloya girilmez ve batoya kartsız davetli sağrılmaz , Bu hauktl anla) “SÖNEN IŞIK Yazan —MEBRURE HURŞİT— Babasından gün keçtikçe dahs yiyade — ürküyordu. — Sabahları, gece annesile beraber onun kah. valtı tepesisini götürdükleri za man, bir türlü tereddütler geçir- meden kapıyı vuramaz, çok de- Falar ihtiyar dadının eteklerine sokularak: — Sen önden git emit derdi. Bu *bonjur, merasimi her gün #ym çekilde geçer, küçük kız, odadan çıkaktan sonra, Namığın asabi adımlarla, bazen anlaya- Madıkları bir şeyler, söylenerek Golapların — kapılarını, yekmeleri — büşük — gürültülerle itip kapadığı düyülürdü. Zavalli “ Neyran, geee annesi | tepsiyi datakıp Çikımca ne knr. kular. ne yürek çarpıntları geçi- rirdi. Namık ne kadar gayret etse, ne Kadar unutmağa çalışsa, Ney- Tanını, senelerce, sade - hayalile onu öldüren zevkli, çilgin aşk Böcelerinin — mahsulü — olduğunu hatrıhdan çikaramıyordu. *Küçük, — odadan — çıkuktanı sonra, kendi kendine daba rahim, daha müştik olmağa karar veri- yor, fakat çrtesi sabah onun büyük boynu, niçin sevilmedi. gidi sonra büyük — mütehayyir gözleri önünde, anasının kalbine açuğı zalim yaradan başka bir | şey düşünemiyordu. Neyran, — Niçin korkuyörsün? diye b benden *Matbuat balosu - | işinin Matbuat cem'iyeti tara- | AA Gazetelere — nazaren - Avru- pada muhtelif dalgalar geçmek- tedir, cenuptan sıcak, şimalden soğuk, şarktan mühtelif dalga- Tar gelmektedir. Bu - dalga mes'elesi böylece bir * havat , şekil alınca artık bir takım ha- vimeşreplerin dalga geçmele- rini tabit ve * mevsim , muk- fazası telâkki etmek lâzımdır. | Jtiraf ederim ki dalganın bu seneki kadar * mevsimlik , olduğu görülmüş değildi . —En çok görlünen resim | Şu günlerde, sokaklarda, duvarlarda , sinemalarda , fo- toğrafhanelerde, dükkân vitrin- lerinde , çayhanelerde ve otel- derde. en çok görünen resim nedir? Bunu iki gün sonra size yazacağım, fakat bakalım siz bula bilecek misiniz ? dım . gi tondan | Matbuatın — civarında bir gramofoncü dükkânı açılmış . | Eveli Babtâli caddesi yalnız | kitapçı ve kırtasiyeci dükkânile | meşgul sakin ve “ melânkolik bir yerdi. Hatta bu * sükün sebebiledir ki o civara oteller yapılmaya başlamiıştı. Sonra- dan bir kaç tatlıcı ve helvacı da görüldü . Orada her dükkan , hattâ hiç münasebeti yok tah- 'min edilen - yağcı dükkânı açıl- mast beklenebilirdi. fakat bu hiç sesi kesilmeyen gramofon- cunun açılacağı beklenmezdi . Şimdi o gün bu gündür yazı- darımız onları yazarken gra- mofoncuda biltesadüf çalınan plakların çaşnisine tabi oluyor. Siz her hangi ciddi bir mevzu üzerine yazı yazarken | tellinin “bir çingene güzeli | cilvesile kıvranan nağmelerini | işiftiniz mi, artık 0 mı ciddiyetin ne hale — gelec tasavvur. edin! Şu günlerde yazılarımızda eğer gayrı tabi- ilik görürseniz bumu, çalıştrken işilliğimiz — platların tesirine hamlediniz ! FELEK: KU rn Dağdaki Kurtlar aç kalıyor Size geçen karlı gecelerden Birinde cereyan eden hakiki bir vak'a hikâye edeceğim . Beyoğlundan geç vakit dönüyor- dum. Bir müddet dondurucu şimat rüzgürtna kürşı dişimi sıkarak beklemeği göze — aldığım - halde, tramvaydan eser —yoklu. — Artık zarurt köşede bekleyen otomobil - lere doöğru yürüdüm . Tam osırada Köşenin ağzından iİki kadın peyda “davırtı, kıvrik biyik, Bol paça bir herife işaret ediyorlardı. - Fökâl herif belliki kanıksamıştı, aldır - : miyordu. — Kadınlar biraz — daha yaklaşdılar, adete omuzlarını sür terek bir kaç kere yanından geçti: der. Nihayet o.da yumuşadı. ve | nazlanarak davetlerini kabul etti- , ğini ima eder- bir işaret verirken beni gördü, sendeleyerek giderken: — E.. dedi, ne yaparsın — bey | birader, Havaya baksana, dağdaki | kurtlar aç küliyor ... l Kıı!ıık ım manlar —eıımluh ıılk İ miyor ve küçüğün, gözlerine do- lan yaşları akıtmamak için mini mini boynunu üzata, uzata yat- kunuşunu gördükçe kaşları daha ziyade çatılıyor, Neyrani titreten iri kara gözleri daha gazup bir ilade alıyordu. Neyran da, babadan - niçin korktuğunu — bilemiyordu. Daha küçüklüğünden berl üzerine diki len © keskin bakışlardan, tebes- | süm etmesinl bilmiyen dudaklar- dan sebebini bilmeden ürker, sanki © gözlerden mini mini ben- liğini didiktiyen bir kavvet çıkı- yormuş gibi kaçardı. Hele eğer o gün, gece anne- sinin tel dolaba koduğu tatlıdan, dayanamıyıp — gizlice bir tene çaldı- ise,. Nanuğın — kanşısında, gözlerinde kabahatini okur diye, ne-kadar: —Neyran, başını kaldırsana, yü- züme baksana. Tektirleri işitse küçük çifte | oldu. ” Karşıda — düran — huvarda " | | Fizik nazariyeleri Hakkında bit konferans Mühendis mektebi müderrislerin- den - Doktor | Kerim bey ahiren bir Konferans vetmiş ve yeni nazariye- lerini izah — etmiştir. Umümiyetle fizikte iki mühim kanun olduğu malümdür. — Mihanikteki - Nevvton, miknatisiyeti — elektrikiyede Maksvel nazariyesidir. Kerim bey her iki nazariyenin bali mücadelede olduğunu izah cttikten sonta fizik ilminin hali hazırmı anlamal ak simini ve tariflerinin esasını bilmek kâti oldüçunu Söğler Rır yak ku için bu ila Z. nugunxc fizik iki esas vardir. Bi fiziki diğeri de esir Çörhef Buna nazaran hararetia İnşis kismi esir fizikine, maddenih ' ibüzazı olan cismin harareti mühşriike dabil olmak- tadır. Ülimde Aki esae vardır? Tesnif ve İliyer. İiyet, bütün hadiseleri bir sebebe itlisi eder. 'Tüfnif isc Tmü; bih hadiceleri bir sınife iihal eder. « Her hadise illerlere, sebeplere atfedilir. Fakat buna mukabil Taşku Dit mezariye güdühler Yardır ki bün lara göre herşey bir tesadüftür. Sabir kanun mahiyetinde gördüğümüz şeyler birer ihtimal — mahiyetindedir. Fakat bü kanunları — makzeden — netaşicin busulti için çok Zamana ihziyaç vardır, Ketim-bey- bunu> şöyle imah et miğtir. Bir kitapta bütün aliabe harfleri yardır . Wakar bütün alfabe harflerini bir torbaya koyduk, birer birer çeksek sonta yene torbaya at- sak'acaba © kitabı. terkip ve terup edebilir miyiz? Ne' mümkün? Bunun için ömrümüz Kkâfi gelmez. | fikren bunü dim: hadiseler © imkân zaiftir. Dokiçu alakaile & Tim Leyik konferansi amişt Lisan meseleleri: Öz Türkçeye doğru I İlim ıstılahları ve Ö2 dilimiz İsmet Paşa H şİğfterinin sotttnu- takları dil değilniei Yyolunda “çok çanlı bir aötm oldüldüğnündü asklr- Bkçe; Lozanda * diplükülikkça Dürki yeye, Opağa kavlak Yemreri götlüme- dik yeri Direr varlık yolr açan bu büyük adam, epldir dil gelerinde de yepyeni bir tutuma döğrü yürüyürdu. B. M M inin - açılışında - ve merhum Necati B. ih gömülmesinde söylendiği nutuklar bu yolda birer küçük yoklama — gibi idi. — Banların gönüllerde bıraktığı ize bakarak şimdi büyük — Başvekilimiz , ileriye -doğra yeni ve, geniş bir adım daha —attı. Bunun ea güze çarpan, taralı bu mütkun — astılahları koyacak olanların toplanışında — söşlenmiş — olmasıdır. Başvekilimiz bununla adeta karşısın- dakilere bir program vermiş oldu. Ka giyade ilim ıştılahlarına yeri- dlecek şekle taaliüku yüzünden göze çarpmaktadır ; Biliyoruz ki istilihlar icin orlada üç türlü görüş vatdır 1 Bütün estılabları Tatım kökün | den almak. 2— Arap aslından —almınış ustılahları dilimizde Yerleşmiş savarak oldakları gibi bırakmak: 3 — Istilahlürr türkçenlii z köke | melmlilel — ortaklaşa — kullanılan — söz lerinden slsrak veniden - bülüp koy mak .;ıııııı bu. Üç düşünüş birbiriyir Birinci ran korküyâ rağmen ona bakmaz ta :- Çik öyle İse dışarı; terbi- yesiz! deninceye kadar küçüçük parmaklarını ezip kıvırarak, göz- leri halının - resimlerinde öylece dururdu. Büyük - ceviz kapıyı — kapatıp ta kendini sofada bulduğu zaman | üzerinden bir yük kalkmış gibi | Jarı, saf kahkahaları ile bu mini rahat nefes alırdı. Merdivenlerden yaşları ile islanan küçük güzel yüzünde, ertesi sabahın “bonjur, merasimine kadar serbest olmak düşüncesiyle memnun' bir tebes- süm, belirindi * Namik o hazin gecenin saba hında, ihtiyar bacıyı çağırıp ta yatağında uyuyan - güzel çocuğu göstererek: “Bu bizim evlâdımız olacak, dadı. Onu sev emi? dediği zaman, bir akşam evel Kâmile ha- numın sözlerinden, Namığın bağrı- | şından bir çok şeyler hisseden cafiz bi Küyük yavrını Genli olarak — deyandii — düçünce istlahların —— beynelmilelleştirilmesi idi — Bununla — beraber — İransız, İngiliz, —alman gibi ayrı aytı — milletlerin — dillerinde — buşka başka sözlerle söylenen tstılahların beynelmilel sayılamıyacağı meydanda | idi. Beynelmilel ortaklaşa kullânıları ıstı- dahlar lâtin aslından gelip te başlıca Avrupt milledlerinin hepsinde birbi- Tine — benzer kullanılanlar olabilir. Garplılağma yolunu türn yeni Türkiyenin de olarak yokmur, Fakat böyle olmuyan ve her dilde ayrı karşılığı olan süzler için bizim de kendi dilimizde bir bulmamız gerel arıp, yabar a ken yerleşmiş bir şeyi tirmemektir. Bu Öyle bir düş ortadaki büyük değişme ve yenileş Kidişi ile taban tabana “ters gel Biz bütün varlığımızı değiştirerek işimizi yeniden yapmağa kalkmış bir miülletiz. Eski zamandan kalma yerleş miş diye,hiç bir şeye bağlı kalacak değiliz. Dilimize malolmuş sayabilece- Rimiz yabancı sözler yalnız halkın diline kadar girmiş ve herkes tara- fından kullanılmakta - bulunmuş olan sözlerdir. Meselâ - Fransızcadan alın- miş olan “ zelgraf ,, * telefon » , İtalyancadan gelen*postaı*peotesto., arapçadan *dava, ve acemceden — gelen “dülger, sözleri Fti türkler, Üle bir Çkuma yazma - bilmiy düşünce için bir sözü np da- kuyorlarsa o söz hangi dilden gelirse gelsin türkçeleşmiş dömekür. İlim astılahlarındda halk - diline olanları pek az olduğa- için arasında kalması çaresiz sayı- “anediği imerken göz | olanlar da hemen hemen yok Tâtinceden ni kirsenin bil- karşılaştırmanın en ük cakıma İster arapçadan, disun ilim istlâhl, ister e büyük fenalığı ilmi bir ki mahsus, gibi göstermektir. Halkı okut- maktan beklediğimiz, - yal yazmanın en İlk adımı orada kalmaları değildir. ü Tlk adımdan halkın yavaş biraz da bilgi edinme- Bini istiyeceğiz. Runun içih de ilim Ystılahlarının —— b' eski — kâhincesine Kapalı ve anlaşılmaz halden kurtari- darak yalmız söylenmesiyle az çok ne - demek - istediğine — vartlabilecek sözlere çevrilmesi pek iyi olur. Bügün meseli “menşur - müteva- gl : müstatilât, — kelimesi — nasıl türk çocuğu için balledilmez bir muzmma — ise * bunün — İransizcası olan “parallelipipide . de öyledir. Çaresi varsa bunü - öyle eürkçe bir ât bulmalıdır ki okuma yazma - bil- miyen bir türk-bile o adı duydaca ne denilmek istendiğini aşağı yukatı sezer gibi olsun. Isalakları anlaşılmaz balde birük tkça ilmin, halka yayılması yoluma gitiş olamayız. , — Yirminci —ditan en büyük yeniliği ise bu — olacaktır. Öyle — samıyoruz —Ki büyük Başvekilimiz nutuklariyle stılah ko - yacak olanlara bumü anlatmak - iste- miştir. Yeni Türk ıstılahları nekadar olabilirse —ökadar — Türk - kökünden gelmej sürlerle yapılmalı ve büna | hiç yol bulünamazsa © Yatân bey- | olduğu — gibi - dilimize' ainmalıdır İşter İsmet P. Büz. lerinin — nutuklas rından biz bunü anlıycırız, İ Nebmi konıgı felâket getiren o wkııx gü naha ait olduğunu anlar gibi olmuş, daha sontaları da Namığın bazı geceler her ihtiyan unutarak büyük bir asabiyetle haykırıp söğlediği cümleler tahmininin doğ- ra olduğunu teyit etmişti. İhtiyar bacı sevimli cıvıltı- | miniye geçmiş felâketleri fazla kurcalamağa —lüzüm — görmeden, şimdiye kadar tatmin edilmemiş olan bütün analık çefkat ve mu habbetini verdi. Neyranın sabahları yaşlı göz. lerle Namığın odasından - inişini gördükçe onu kilerin başına gö- türür ve sade — düşüncell kafası, küçüğün önune koyduğu çeşit, çeşit reçellerle bu içli mahzan yavruya detlerini unutturacağını zannederdi. | * Neyranın gece annesinden son. ar, bu evde en Ççok sevdiği şey, ıi]ı mâllklinln dm meşin Bu anlatacağım - yani yazaca- |, buna şu cümleyle nil gun - hikâye ; değildir. Size bu gün, feci ve âciklı bir vak'a, bir intihar vak'ası anlata- cağım. Rahir Cabi Tete düşmüştü. Tembel bir adam değildi kat talisizdi. Ticarete başladı, iflâs etti. Memut oldu, dairesini İağv- ettiler. Kom'syonculuk yapti, parasını alamadı Oraya baş vurdü, buraya baş vurdu.. ve nihayet günün, birinde aç kaldı. Hatta zavalli Bahir Cabi bey, bundan iki gün eyel, kar topla- mak. için amelelik etmeğe razı öldu. Fakat siz talisizliğe bakınız ki, ertesi gün güneş açtı, karlar kendiliğinden eridi. Cabi bey genet gülünecek — şey bey fakra - zaru- ülmeyiniz, — biçarenin — hali Bataptı. artık hiç bir ümidi kal- mamıştı . Bakkal, kasap, zerzavatçı, ek- mekci, ahçı; bürün esnaf krediyi kapadılar. — Ne istiyorsun? 'Dediler. Bahir bey boöyun büktü: EKekmk. Çık peşin parayı! Bahri beyde para ne kezerdil. Biçarenin elinde avucunda tek metelik bile katmamıştı. Nihayet dün kapıya icra me- muru ile, mübaşir de dayandı . Ev sahibi, zahliye davası aç mışti , Hlem aç, Hem de çıplak. kela- caklardı.. Rahir bey kârısina : — Bu hayata'bir nihayet ver- ııız"’ dedi. Kocasına bağlı olan ku: BizaSen haşıl, istersen. öyle (ıımn' g Değe Cevap yerdi. * — hayatta uhşp çabaladım, müvaffak — olmak şöyle - dürsün, ekmek parası bile kazanamadım. Madam ki yaşayamıyoruz- hiç olmazse ölelim.. —- Ölelim köcacığım ! Kadıncağız etrafı topladı. Bahir bey vasiyetlerini yazmağa baş- Tadı. Daha doğrusu pelise, ölüm- lerinden dolayı kimseyi —mes'ul zımemclenııı hlldn i. Ve mektü. İ.ıplı kocaman yeşil bir albümdu. Bo, bazı * yerlerde - resimleri düşüp boş kalan kalın — kitapta ne de haş şeyler vardı. İk sahifede Neyrünı korkutan, tüyleri yukarı yukâri — taranmış, kalın gür kaşlıkara sakallı, göğsü nişan dolu bir adam vardı. Bu bir elinde beyaz eldiven- terini, öbüründe sırma püsküllü kılıcını turtan kos köcaman bi- yaklı ihtiyar, , baba,, nın babhası îı,çuı telâşli parmaklar niha yet. aradıkları yeri — buldu. Bu, büyük annesinin nikâh — günü çıkarılan resmi imiş. Neyran bu resmi çok sever. Uzun zaman gözlerini,bu yerde sürünen geniş etekli, kenarları - dantelli, sırma işlemeli uğır elbiseden ayıramaz. Bir iki sahife sonra gelen bebek resimlerini de çok beğeniz. Şu soluk resimdeki şaşkın gözlü çıplak - bacaklı küçük çocuğun, ı'”,""" olı bir türl vAğü | t verdi “Ren de bektaşi babası- gibi; belki dünyanın alü, —üstünden daha İyidir, diyöorum. Bu iş bittikten sonra mes'cle çetrelillendi. Neyle intihar edeceklerdi? Silah yoktu, kömür — yoktu, zehir yoktu. Karısı dedi ki: Kendimizi asalım. Bahir bey omuz silktk — İp parası bile yok! Bir müddet düşündüler. niha yet gene karısının aklına geldi. Hava gaziyle intihar ederiz. — Sahi. Bahir bey odanın pencere, pefvaz, anahtar deliklerini iyice kapadı. sonra karısına sarıldı, Karı koca - suzişli bir vedadan sonra hava gazının —musluğunu açtılar ve koyun koyuna yattılar. Ölümü, beklemeğe başladılar. Ettesi sabah erkenden. hir bey gözlerini açtı.. Açı ve ka- rısına baktı.. Karısı — gerinerek —uyandı. Uyandı ve sordu: — Ölmedin mi? Soruştular: — Ölmedik mif Zavallı talisiz - karı kocât Öl memişlerdi. Ölmemişlerdi, çönkü havagı- Zi parasını vermediklerinden, kumpanya gazı kesmişti! Selâmi İzzet © ALATI ELEKTİRİKİYE Tamiratlı Elektrik şirketinin alatı elektrikiyenin küçük tamiratını Meeccanen d erlerini emeğini almadan mal —oldllğ“ fiatla icra ettiği hiç İnmseye meçhul aklı ermez, ihtiyar, bacıya: Gece anneciğim. doğru söyle. Babam böyle mi imiş? O du böyle mlacık mi imiş? Sua- lini tekrar eder, dururdu. Albümde daha bir çok resim ler vardı. Bürün bu, kimi ölmüş, kimi unutulmuş — İnsanlar — Neyranın dostlarıdırlar . bunların hepsinin duruşuna, bakışına bir mana verir. Ara sıra başmı kaldıran İhti. yar bacı Neyranın kaç defadır karıştırdığı - bu. eski — resimleri, ber selerinde gent ayni - şedit alâka ile tetkik edişini garip bulur, kendi kendine: “Şu çocuk- dok ne iyidiri, diye mırıldanırdı. Küçük kızın bu zengin elbi- seli genç kadın simalarının bu- Titü arasında her şeye Tağmen bir türlü aklından çıkmıyan ve kime ait olduğunu bilmediği o müşfik —bakışlı öksürüklü — zatf hasta ile bir müşabihet arâya- cağını tasavvur edemezdi. ü

Bu sayıdan diğer sayfalar: