September 7, 1930 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

September 7, 1930 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

gililliyet 7 EYLÜL 1930 IDAREHANE — Ankara onddesi — Not 100 Telgraf adresi: Milliyet, İs Telefon numaralı: İstanbul 3911, 3912, 3913 —— ABONE ÜCRETLERİ i G 3 aylığı © 400 kuruş 800 kuruş 6. 750 ., 1400 ,, 12. 1400 . 2700 ,, —-e— Gelen evrak geri verilmez Müddeti geçen nushalar 10 kuruş tur. Gazete ve matbaaya ait işler için müdüriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilânlarn mes'uliyetini kabul ötmez. Bugünkü hava Dün hararet en çok 27 enaz 14 derece idi Bugün hava açık Olatık rüzgür şimal esecektir. Belediye azaları Eh, şükür Allaha, (yakında Istanbulun yeni azalarmı inti- hap edeceğiz. Bu seferki intihap evvelkilere'benzemiyecek! Eski den reyinizi mahalle bekçisine verip gönderirdiniz, Şimdi biz zat gidip vereceksiniz. Bundan başka eskiden yalnız bir tek fır- man: — Canım bir tek fırka ile o- tur mu?. Derdi. Şimdi fırkalar çiftle- — Al sana, bir baş ağrısı da- ha.. Eskiden ne iyi idi. Tek lis teyi düşünmeden yazar kurtu- lurduk. . Diyor.. Istanbullular artık belediye “ azalarını seçerken yumurta, li- mon, karpuz aldıkları . zaman $sarfettikleri emek kadar bir €- meği de azaları seçerken sarfe- derse çok değildir. ? Yeni intihabın ayrı bir rev- nakı da işin içinde hanımlarımı- zmn da bulunuşudur. Biliyor mu- sunuz, bu da ayrı bir meseledir. “£ Ben her iki tarafım dışarıya “zan namzetleri arasında gördü- © ğüm hanımlardan çoğunun ka- zanacağından emin değilim, er- keklerde olduğu gibi. Kimseye akıl öğretmek niyetinde de- © gilim.Zaten kimse de akıl öğren “« mek ihtiyacı duyduğu yok, he © le benden. Bununla (beraber muhterem Cümhuriyet fırkala- “(rma âcizane nasihatim olsun: Ri i namzetleri — kadın “* olsun, erkek olsun — genç, gü- “zel, şık ve sevimli adamlar ara- > smdan seçsinler. Bu intihapta — genç güzel, şık ve sevimlilerin yi kazanç ihtimali fazladır, çünkü: Hi Malimya Jterkes reyini ken- | di götürüp verecek.. Şu halde ayağıma Üşenmiyen adamlar, ya OX ni gençler bu hususta ekseriyeti teşkil © edecektir. Genç bir er- > 1 B. Rasih Nevres, dudaklarını bü © kerek gülümsedi: © — Zaten şüphe etmiyordum, Hanımefendi, © — Belma ile Ferhunde, ötekile- © ve hissettirmeden Rahşan'a s0- kulmuşlardı; Ferhunde, usulca 5 sordu: © Rahşan; sonra söylerim! Şim di sus,. Amma şaşılacak şey!.. Fazilet Hanım, Rasih Nev- “res'e elini uzattı: — Barıştık, değil mi — Darılmamıştık ki hanıme- > fendi. — Ah, bu sizin resmiyetiniz! 'Milliyte,, in edebi romanı: 65 Miza PAZAR 7 EYL Ömrümde ilk ve son yaptı-|dan müstesna idi. Ha dairede)rinden üç belediye müfettişi ve ğım memuriyet hayatı Beyoğlu| bir de tulumbacı başı vardı; ara|bir mühendisi getirttik, otuzar belediye müdürlüğünde idi.Mül| sıra arabacılar kâhyasmı görü-|altın maaşla geldiler, ikisini Be kiye mektebinin 1302 — 1887 mezunu olmak itibarile devlet memuriyeti yapmak üzere şeha detnamemi aldıktan tarı 28 se- senesini (Hariciye kaleminde ve Tophane mytercimliğinde geçirmiş- tim Ove sonra matbaa- <ılığı meslek yapmıştım, yani yirmi "beş sene mustakil ve i kendimin amiri olarak işleri min içinde yaşamıştım. R i İ sandalyelerin usullerinden, mec buriyetlerinden, hele kırtasiye-| ve bu zaman mai sahibile daire manları tebealarının işli yoktu. arasında mutlaka ihtilâf çıkar-) Kip İçin hemen her gün daireye cilikten O hesaplarım yordum, Önüme getirilen kâğıtları ilk! günlerde muhasebeci beye 80-| rarak havale etmeğe başladım. | islerin en çoğu çörçöp, şerefiye meselelerine ve yeni yapılmış İ binalara ait idi öp evlerin süprüntü para si süprüntü vergisi yalnız evlerin alım satımında toptan alınırdı yoğlu dairesius aldık: Müfettişlerim geldikten son- ra ecnebi tabiiyetinde olanlarm serkeşliğinden biraz -kurtulma- « İne sonra bir resmi sandaliyeye| Bu havale illetinden hiç hoşlan! ğa çare aramak üzete bir gün * Türkiye için Hariç için oturmuştum. Bu 28 senenin üç|mıyordum ve havale ettiğim İecnebi konsoloslarını davet ey- etini tercüme | şeyleri bir yere not eyliyordum. İledim; vaziyeti anlattım. Kapi- tülâsyonlardan kurtulmak müm | kün değil idi; hiç olmazsa bu- nun geniş mikyasta tefsirinden vazgeçilmesini ve birtakım tat Tunmamasını rica eyledim. Z ten bu konsoloslar veya tercü- ini ta- Onun için belediye müdürlüğü! dı; ev sahibi verdim der, daire| gelirlerdi. Bana o zaman en in- 1930 Kaybola Bu asirda hırsızlığın, yanke- fakat hep bakaya idi; sell su İrenklerinin belediyeye siciliğin ne kadar ileri gittiğin- ir verilmemiş almmamış| Karşı gelmelerine müsamaha o-|den bahsediyorduk, Herkes bir ey söylüyordu. Bizi çaya davet eden dokto- run zevcesi başından geçen $u vak'ayı anlattı; — Girdiğim mağaza büyük | sandalyesine oturduktan sonra | alınmadı cevabmı verirdi. Şere.| saflı davranan Fransız konsolo| bir yerdi. Mevsim sonu diye bir on gün kadar seyirci gibi dur-'fiye dahi ayni şeydi. Alımsatım |Su olmuştu, tercümanların bir/çok eşyanın ucuz satıldığı ilâ- dum, bu işin mekanizmasmı!da aranirdı. Şu alacağın hangi de ricası vardı; Galatasarayın nındaki cazibeye ben de tutul- anlamağa çalıştım? Ceneve ve|defterden çıkarıldığını görüp an yanmdan tophaneye inen Yeni | muştum, Benim gibi gelenler de| lamak istedim. Bana dairç mü- Sarşı sokağındaki bazı uygun- çoktu. O kadar ki benbu kala- Viyanada öğrendiklerim ile mukayese dahi. yapıyordum. Gün geçtikçe mahzunluğum ar- tiyordu ve nihayet şu ka- naate varmıştım: Belki şim- di vardır; fakat dediğim tarih- te bizde belediyecilik, şehirci- lik sıfır idi! Belediye odaları- nm dahi başmı mahut kapitü- lasyonlar emiyordu. Ecnebi tab| asından olanları belediyenin sıhhat ve intizamına itaat ettir mek kabil değildi? Onlardan süprüntü parasından başka on para vergi alnmıyordu? Ve ben halkım çoğu ecnebi olan, yahut » |ecnebilik iddia eden levanten güruhu ile dolu Beyoğlunda be lediye reisliği yapacak idim! Belediyenin icra kuvveti de yok idi? Dairemizde yirmi ka- dar palaskalı belediye kavası vardı; bunlar muhtelif mahalle lerde belediye barakaları kur- muşlardı; lâzımgelirse usulsüz davrananlara beş beşlik ceza zarlardı, fakat bu (paranın tahsili de mutlaka mahkeme ka rarma, bidayet ve istinaf mah- kemelerini dolaşmağa bağlı i Bir hayli de sokak süpürücüleri miz vardı; bunlarm ahırları, hayvanları, iki tekerlekli ma hut cangırtılı arabaları vardı, Dairedeki teşkilât, fen hey'e-| sihhat işleri hey'eti, muhase be, tahrirat vezneden ibaretti; baş kavas dahi dairede oturur- du. Beyoğlunun bütün açık ka- dımları dahi bu dairede kayıtlı idi; tabii ecnebi kadınlar bun- kek ise birisi 62 öteki 30 yaşm- da iki hanımdan birini seçer- 'ken hangisine reyvereceğini çok düşünmeğe hacet kalmadan tah min edebiliriz. Kadmlar da böyle. . Yetmiş lik, gayet muhterem, eli öpülüp duası almacak'bir zatın yanıba- şında 35 yaşlarında şakrak, var dakosta bir erkeği görürlerse daha faaldir diye — tabii ikinci- ye verirler, Amma, diyeceksiniz ki: — Efendim, program?. Onun bununla bir alâkasını göremiyorum. FELEK —— Mahmut Yesarı Niçin, sadece Fazilet, demiyor- sunuz? Sonra da dostluk iddia Ferhundenin rengi uçmuş, vü 'cudü buz kesilmişti; Belma da ürperiyordu. Rahşan, kirpikleri ni kırpa, kırpa bakıyor, Kâmil Ber, eli çenesinde süküt ediyor bU. - Fazilet Hanım, cepheyi değiş! tirmişti; Rasih Nevres'i kadın-. lığı de mağlüp edecekti. Fakat Rasih Nevres, bu tuzağa düşe- cek mi idi? Fazilet Hanım, böyle bir ni- yette, tasavvurda olabilirdi; i,| Ben merak ettim, dürü Bulack Bey zamanında ve Jemlâkin kayıtları vardı, başta İkroki kalemi, süprüntü borcu ve şerefiye borcu şartları yazılmış tı. Bu şartlar nasıl yazılmış, kim İ yazmış, bir türlü anlıyamamış- tım, İhtiyat olmak üzere mahut defteri müşterek anahtarlı bir kasaya kapadım ve sonra rahat oldum. Kavasbaşı efendinin vazifesi gok olacak ki kâğıtlarm çoğu nu bana oraya havale ettirmiş- lerdi. Ogünlerde Emanetten ga yet mufassal bir istatistik su- al cevap defteri gelmişti. Daire den bir çok istatistik rakkamla rı soruyorlardı, kaç otel var, kaç pansiyon var, sokaklarda kaç metre lâğım kaç tane men- fez mevcut? Düzgün kaldırım- larm metre murabbr kaç? Bo- zukları ne kadar? Hülâsa bit- mek bilmiyen ahret sualleri!.. kavasbaşmı çağırdıni. Bunlara nasıl cevap yazılacağını ve rakkamların ne gibi sayımlardan çıkacağını an (lamak istedim, Kavasbaşı geve- ledi, ben sıkıştırdım ve nihyet itiraf eyledi.: — Beyefendi, bu her sene ge lir, gene havale Olur, bizde doldururuz. — Peki ama bunları nasıl sa- yıyorsunuz ve bu işte kimleri kullanıyorsunuz? Kavasbaşı gülmeğe başladı; âklı başında bir adam idi, bana şu cevabı verdi: — Kullanacak kimse olmadı- ğı malüm! Üst tarafını siz an- Jaymız! Bu uydurma istatistik cetvel leri bana o kadar mühim görün medi; çünkü yapmak istediğim işlerde beni en ziyade Şaşırtan kâpitülâsyonlar & tinin bulunmaması ; içinde dolaşacak iş görecek gö- zü görür memurların dahi yok idi. Şehremini ile konuştum, İsviçreden ve Belçikadan, yani iki bitaraf memleket belediyele i. Lâkin bu derece açığa vur- ması, onun meharetinden, tec- rübelerinden ümit edilmez bir acemilikti, Bu, hareketinde bir kast olma k idi! Rasih Nevres, bütün me-| tanetine rağmen titredi. suz evlerin kapatılmasını isti- nin yolu idi. (*) Ben de muva- fık buldum; evleri boşaltmağa başladık, fakat en başta, pasa- jin arkasında bir “Amerikan oteli,, vardı; sahibi ben otelci- yim diyordu, kendisi de Fransız tebeası idi, Fakat otelin nasıl şey olduğunu herkes biliyordu. Bu Amerikan oteli çok tuhaf ve acıklı bir vakaya sahne ol- muştur; hikâyeye değer: Fransız konsolosu ile konuş- tuk; otel sahibi randevu kabul ederken cürmü meşhut halinde yakalamak lâzimgeliyordu. İşi İsviçreli müfettişime havale et- tim, Dairenin Fransızca kâtibi bir ihtiyar Ermeni vardı; on- dan rica eyledik; Doğruyolda akşam dolaşıp arkasma takaca- ğı bir kızla Amerikan oteline gidecek; cürmü meşhut bizim müfettiş ile bir sivil Fransız konsolos - kavası tarafın- dan tesbit olunacak idi. Tertibimiz aynen yapıldı; za- | vallı ihtiyar Etmeni bir Roman| yalı kızla yakalandı; ama yine iş bitmemiş idi! Ertesi sabah daireye geldiğim zaman İsviçre li müfettişim bana şöyle demiş- ti: — Müdür efendi! Başımdaki saçlarımı dimdiktir, belki siz bi- le görüyorsunuz! — Ne oldu? — Ne olacak? Otelci Fransız idi, iş Fransız memurile tesbit olunduktan sönra cebinden bir Amerikan pasaportu çıkardı! . Ben bu maskaralıklarm enva ını müdür olmadan biliyordum ; Beyoğlu halkının çoğunun her cebinde bir başka pasaportla gezdikleri malâm idi ve gülme- ğe başladım. Müfettiş efendi İs viçreli kafasile coşmuş idi ve söylüyordu: — Kapitülâsyon belâsı kaldık Şimdiki Seyrisefain » iskeleşi vaktile Tophanenin askeri dairesi idi. ve sefirler buradan geçip muşlarına binmek müsaadesini haiz idiler. ağacınm altındal koltukların birine. dermanı kesi lerek çöküvermişti. Bastonunu yorgun yorgun balığın arasında müşkülâtla iler elli sene evvel yapılmış bir ko-! Yorlardı; orası sefaretanelere liyebiliyordum. Bir aralık terle- ca heybetli defter getirdiler, Bu | Yakın idi; ecnebi elçilerin topa-'diğim için çantamdan mendili- defterde Beyoğlu dairesindeki neden vapura bindikleri iskele-| mi çıkarıp yüzümü silmeğe mec bur oldum, Fakât çantayı açacağım sıra- da birdenbire: — At... diye hayretle sesimi çıkarmaktan alamamışım, Elim deki çanta benimki değildi!.. Benim çantam gitmiş, yerine başkası gelmişti!,. Çantamda €pi para, bir kaç da mühim mek tup vardı. Acımamak kabil de- gildi. Halbuki benim elime ve- rilen çantada bir yığın gazete kâğıdı vardı, Hep sorduk: — Tabii polise müracaat et- z2.. Bulunmadı mı? — Hayır, polise gidip mese- leyi anlatmaktan hiçbir şey çıkmıyacağını biliyordum. Doğ- Tu evime avdet ettim. Gitgide kendime hâkim olu- yordum. O gece hattâ uykumu İrahat uyudum. Çaldırdığım pa- rayı telâfi için fazla masrafları | kaldırdım. Dört ayda bu azık ka pandı. Çantayı atmamış, bilâkis kıy İmetli bir şeymiş gibi saklıyor- dum. Arâsira bu içi kâğr dola eski çantayı tetkik ederek san- ki mahir hırsızm kim olduğunu bulacağım zannederdim, Bu kâğrtların arasında bir de İça burada hiç iş görülmez! — Kaldırmak benim elimde değil! — O halde ne yapacağız? — Bir ikinci cürmü meşhut daha hazırlamalı! İhtiyar Ermeni kâtip bu söz- leri dinledikten sonra, . — Artık beni mazur görün! Dedi ve odadan fırladı, Gençlik bu hikâyeyi okurken iyi düşünsün; milli muharebe- den sonra kazanılan zaferi mah sus olarak yırtılan kapitülâs- yonların kalkması ne demek ol- duğunu şu gülünç olduğu kadar Jacrklı olan vak'a çok güzel an- ilatır sanıyorum. | AHMET İHSAN gârları, mevsim icabı, üşütecek — Rasihle beraber mi?. kadar serinlemişti, Nevres Va- cit. terli olduğunu unuttu, Iyiik taflan — Hayır Beyelendi. mi?, — Hayır efendim. — Rasih?. ; — Küçübey de bir şey söyle- Fazilet Hanım hiç bir şey ol-; parmakları arasnda çeviriyor, |mediler, mamış gibi eski neşesini takın-! muıştı. Raketi sallıya sallıya kor ta koştu. | Rasih Nevres, kendini topar- Ikyamamıştı. Ferhunde, Belma,| Rahşan baka kalmışlardı. Kâ- mil Bey, Rahşan'la yarı da ka- lan sohbetin devam edemiyece- ğini anlamıştı, karısının arkası sıra yürüdü, Ferhunde, doğru- dan doğruya kime hitap ettiği belli olmıyan müphem bir ta- vurla sordu: — Bunun mânası? Rasih Nevres, düşünüyordu: — Ben kavrıyamadım. — Nevres Vacit, sokaktan gel- diği zaman, bastonuna kuvvet li kuvvetli o dayanmasa dizle- l Böyle bir manevra ondan bek- lenmez, umulmaz bir şey değil- ri bükülür gibi oluyor, bütün vücudü titriyordu. Akşam ruz! e hale MAİDE diem iltnide ilm sad, » muştu, tutuk tutuk nefes elimi Bitik bir sesle haykırdı; — Rasih... Rasih L Bu ölgün feryadı, Emine duy hemen koştu: — Buyurunz Beyefendi. — Çok güzel... Emine, önlüğünün uçlarını kıvırıp düzelterek dudaklarında şeytani bir ( tebessümle" bekli- yordu: — Bir emriniz mi var efen- Nevres Vaçit, soluk soluk ba | dim?. kıyordu: — Rasih nerde? — Sokağa çıktılar efendim, — Ne vakit?; — Yemekteh biraz sonra, ,. Nevres Vacit agır ağır başı- nı kaldırdı: — Bana bir kahve yap kızım. “— Buraya mı getireyim? Nevres Vacit: hizmetçi kızın Emine Nevres Vacidin hali-(sualini bir zekâ eseri telâkki et- ne dikkat ediyor; onun sesinde-|mişti, gayriihtiyari gülümsedi: ki yorgunluğu pek tabii göre- miyordu. — Yazı odama getir. — Peki Beyefendi! h, Edebiyat, Sarm'at n şeyleri bulabiliyormuş! —Fransızcadan— ilân vardı. Bir falcı kadının ilâ- ni... Okuyordum: Bu kadın ne- leri biliyormuş!. . Bütün istikba li biliyormuş. . . Ben vakit vakit garip bir me- rak duyuyordum : — Gidip şu falcı kadını göre- yim, diyordum, şu paralarımı galan hırsızı bilir mi2. Falcının söyliyeceği seylerle | eğlenmiş olacaktım. ! Nihayet gittim, Kad...a: — Eğer pek kıymet verdiğim bir şeyi kaybetmiş olursam bu- nu tekrar bulabilir miyim?, Düşündü. Bana şu cevabı ver- di: — Buna kat'iyetle bir cevap verilmez. Buna dair bir şey gör jmeliyim, Bunun mânası: — Tekrar geliniz, bana bir şey getiriniz, ona bakayımda söyliyeyim. Yani gene gelip pa ra veriniz! . Demekti. Halbuki ben falcı kadma .bol bol para vermek niyetinde değildim. Hırsızın çantasını kendisine gösterdim, Bakmadı bile... Bir hafta sonra bir adam gel di. Bu kimdi bilmiyordum. Ba- na bir mektup getirmişti. Aç- tım. Şöyle yazılmış, fakat imza siz bir kâğrt: “Geçenlerde bir çanta kay- betmiştiniz. Bunun içindeki pü- ra size iade edilmiştir, Siz de o eski çantayr iade ediniz.,, Adama sordum: dan geliyorsunuz?. — Beni bir kadın gönderdi. Diğer süallerime cevap ala- madım, Bu adam kendini bana gönde ren kadın hakkında fazla bir şey bilmediğini * söylemekle iktifa etti, Çantayı verdim. Paraları al dım. Düşünüyordum. Bu ne tu- haf bir macera idi,. Paraların geri geldiğine sevi- nmiyordum, Şimdi beni üzen şey bu tohaf tertibatm sirrmı aramaktı. Maamafih; — Hiç bir şeye şaşmamalı, di yordum, her şey o'ubilir... Evet her şey olabilirdi, Mahir bir hırsız yahut bir kaç mahir yankesici ile falcı kadın arasın- da bir ortaklık olması da muh- temel değil miydi?.. Falcı ka- dın kimlerin parası çalındığını biliyor, kendisine müracaat edil diği zaman bir hayli para alarak kaybolan şeyi meydana çıkarı- yordu. . . Hepimiz: — Evet, evet, dedik.. Hakkı- iler Müsabaka Büyük nutuk Mektepliler müsab 69 uncu hafta birinciliğini nan Ticaret mektebindefi Zıya Beyin yazısı şudur: Haftanın en mühim demiryolu siyasetinin defBir. li adamı Başvekil Paşanın vasta on binlerce kişinin sedaları arasında irat ettiği yük tarihi nutuk teşkil dir, İsmet Paşa m mühim ihtiyacı olan demir) larından bir tanesini dahâ! mal etmiş bulunmakla bihak iftihar edebilir. Srvasta bif cin nutkunda söylediği gil miryolları Cümhuryet ida nın vatan toprağı üstünde" mez imzasıdır. Bu hafta ne ayni derecede mühim bir haberi de yeni fırka Fethi Beyefendinin . B İsmet Paşa Hazretlerine b ladığı cevabi nutku teşkil tedir. Memleket işlerinde * teri dökmüş ve saçlarını mış olan kıymetli adamım met Paşanın karşı fırkanm? ni tenkitlerine elbette v cevabı olmalıdır, Bize sö ve vaitten ziyade müsbet $i da iş lâzımdır. İsmet yaptığı işlerin müsbet işler! duğundan kim şüphe edebi İnhisar memu harcırah nasıl ves Hükümet devairindeki hak bütçeler inhisarlar V mayesinin yüzde ellisi d it olan müesseselerde o Ü müstahdem bulunanların rahları yevmiye ve şehri lerinin tutarı hangi m i kabül ediyorsa o derece ü den verilmesi hakkında Vekâleti vilâyetlere bir taf göndermiştir. Defterdar mensu fabrikasmın tevi Sanayi ve Maadin Bank Defterdar mensucat fab; na yeniden ve ilâve olarak olunan dört pavyonun in bitmiştir. Bu kısma ait A! paya sipariş edilen makinalâf gelmiş ve yerlerine konul! ga başlanmıştır. Bu kısmın yapılmasile ye kadar dağmık bir lan Defterdar mensucat fa sı. toplu bir hale getirilmiş Dr. Aziz Fikret Be Seyahatten avdet etmi ekilde İl , iL AK$0 Gürbüz, sıhhatli mes'ut bir yavru Y tiştirmek için m tezi haşlıca anasi muhtevidir. nız var. , Fakat bunun böyle ol- duğunu isbat mümkün değil .. Nevres Vacit, bir müddet &- lile şakaklarını tutarak dalgın ile kumlara daireler çiziyor, küçük taş parçalarmı eşeleyip dağıtıyordu. Bir sigara yaktı, (iki nefes çekti, fırlatıp attı, Azimle doğ- girdi, Emine kahveyi (o getirince tembih etti; — Rasih olsun, Hürrem Bey olsun, hangisi evvel gelirse ha- ber ver; hemen beni görsünler, Emine, vekayii, esen hava- dan kapan hizmetçilere mahsus alışkanlık ve meharetle, Nevres Vecidin biraz evvelki sıkı sıkı soruşları ile bu tembihi arasın- daki münasebeti anlamış ve bu nun çok mühim şeylere delâlet edebileceğini hissetmişti. Nevres Vacit, terliklerini a- Nevres Vacit kararsız bir hal| O Emine koşar gibi köşke doğ-| yağına, rop döşambrı: yeleği- de duruyordu. Elini alnmdan'ru giderken Nevres Vacit, ses- İnin üstüne geçirdikten (o sonra geçirdi, tekrar sordu: — Hürrem Bey nerde?, — Hürrem Beyefendi de s0 kağa çıktılar. lendi: İdirseğini masaya dayamış, ve — Terliklerimi, rop döşam- dalmıştı brımr da yazı odasma indir. — Şimdi efendim i. Emine, gözleri kapıdar soka- Bı, bahçeyi gözetliverek bekli- yordu. Hürrem Hakkı B rür görmez, sıçradı, bali — Giderken bir şey söyledi | dalgın oturdu; bastonunun ucu | koştu. Hürrem Hakkı, Em hin telâşından kı — Hayrola'kızım, ne — Beyefendi, büyükbey! di. >: Sesi' sır verenlerin he! le kısıktı. Hürrem Hakkı b yecan karşısında şaş'rmi — Ne var?. Hasta mi? Emine sesi daha mıştır: — güyükbey, hasta gibi geldi... le vücutçe hasta değil. - nirliye benziyor. b. Hürrem Hakkı da yav” le'söylüyord — Peki?, çok yeri Çe! — Evde mi? Falan diye... — Bunu her zaman * Emine kaşlarını oynât” lerini kırptı: gi ” — Pek her zamankin€ miyor Beyefendi. i 2. : . Ne vakit EN

Bu sayıdan diğer sayfalar: