25 Haziran 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

25 Haziran 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5 | Mi ei K ii vr. : İM © döndürücü İ Y n ve bir ha: Sİ amış, Aşkolsun! Mükemmel EN ; > seyrelmişlerdi.. * milliyet Asrın umdesi “Milliyet” tir. 25 HAZİRAN 1931 ADAREHANE — Ankara cadde. “No: 100 Telgraf adresi: Milliyet, anbul, j Telefon numaraları: 24311 — 24312 —24313 ABONE ÜCRETLERİ -G Türkiye için Hariç için X aylığı © 400 İeuruş 800 kuruş . 70, 1400 1400 , 2700 ; Bugünkü Hava Dün en fazla hararet 26 bir sada | 5 İki gün evvelki gazeteler- sen Birinde bir san'at müpte- uzun bir yazı yazdıktan ra sözünü şöyle bi : “Efendim, falan fena, filân ni Re bunu okudum, kulağıma yy şu ses geldi: — Emanet edilen şey her ve ii arandı ise de buluna- Aşkolsun Polise ! Şehirde cerh, katil gibi vek'a arın arttığını gören zabıta bir ilâh toplama ameliyesine baş- ilâh ta top- Lâkin şurayı nazardan dür tutmamalı.. Erbabı namu- Sun silâhları kolayca toplanır. Asıl şerirlerinkini toplamalı. Bu silâh işi ciddi tutulursa ÜR Kita vak'aları yüzde alimiş 1 Ozalır. il Seyyahsız seyahat Harici Ticaret ofisi Avrupa- a bir seyahat tertip etmiş. Lâ ir şey yok.. “Çünkü seyahat etmek isteyen “adam Ticaret ofisine değil se- © rahat acentalarına müracaat Lâkin bir gündür gene başladılar. Hem bu sefer malül kılığına girip insanı kendisine acındı- ve bu suretle her türlü — O pek tabii, fakat çöl or sında kokusu ve rengi baş bir karanfil görülür e o harikülüde olur değil mi? Zehranın kırmızı, kalın du- akları beyaz dilerini, ifşa & den bir tebessümle gerildi. Mr- rıldandı : e bir Donjuvan gönder ş Yüzbaşı Celâl güldü: — Bana göre çöl bir Belkis — yarattı. Arap yavrusu kumandanın â bununla meşhur Yemen hü- Okümdarı, güzelliğile bütün Ara © bistanı mesteden kadını kastet Za anladı. Kızardı. Esmer yüzü dalga — SIRINCI © Yolcu mektupları | £ |Çapraskelimeler Bursanın Ulu cami Subaşı musikisi : tevessü eden kumaşçılığın doğuran elektrik evlât katili Istanbulun tramvay güzergâki ve civarı nasıl hemen bütün mühim mebani ve müessesatın #eranlandığı başlıca cadde ise Bursanın da göze çarpan eski ve yeni, tarihi ve mua- sır binaları “Yahudilik, denilen yerden başlayıp “Yeşil de nihayet bulan yol üzerindedir. Şehri ikiye bölen bu yolun kısmı âzamı şose halinde, yani kaldırım- sız olduğundan kışın fazla çamurlu ve yazın fazla tozludur. Parke kal- derım “Ulu cami,, önünden “Setba- şi,, na kadar, yarım kilometre imti- dadında bir mesafe dahilinde ferşe- dilmiştir. Bu kısın Bursanm resmi merkezidir. Bursanın en “larakte- risk,, binası olan kırmızı tuğladan inşa edilmiş belediye, dargın gibi a- na caddeye arkasını dönmüş zira- at ve Osmanlı bankaları, dördüncü Vakıf hanı gibi bütün hususi yaz hanelerin mecma olan kocaman ve yam yassı “Koza hanı” mimaride sanki başka biçim tasavvuru imkân sızmış gibi bir elden çılamışcasına biribirinin eşi Maliye, İdarci hususi- siye Adliye daireleri, üstü Milli kü- tüphane, altı mağaza ve garaj ola- rak yapılıp sonra postahane olan bina, sarıdan başka renk yokmuş gi bi bunların hepsinin rengi olan sa- rıya boyanmış sabık Vilâyet kona- ği, sinemalar, lokantalar, oteller, Bursanın ili ibadethanesi, Ulu ve Yeşil camiler, hep bu kısım üzerin- dedir, Bir kaç sene evvel, yalm: bina ihtiyacı düşünülerek ve hiç bir fik- ri tezyiniye riayet edilmeyerek in- şa edilen resmi dairelerin üslüpsuz- lukdan, yeknesaklıktan mütevellit girkinliğini bunların arasındaki gü- zel ve bakımlı park nisbeten izale etmektedir. Bir Türk san'atkârınm meydana getirmekte olduğu “Gazi heykeli, bu parkın ortasında yükse lecektir. Beyaz mermerden inşa edi: len kaide şimdiden ikmal edilmiştir. Fakat mermer levhalar tamamen bir renkte olmadığından bunların ilti- sak nokltüları nazarları fazla yör- makta ve göze güzel görünmemek- tedir. Gönül ister ki bu meydan- da ebediyyen merküz kalacak olan bu abidenin her taşı hususi hap edilsin, alelâde bir sana- yi “industric,, mahenlü değil, bir san'at nefisesi vücude getirilmesi vücubu talıdir olunsun. Ümit ede- rim ki kaidenin temin edemediği bu arzuyu tunç heykel tatmin edecek. tir. ... Şehrin yan sokaklarını girerse- niz kulaklarınız mütemadi bir şakır tı ile uğuldayacaktır. sesler ipekli kumaş tezgâhlarının ge <e gündüz durmayan iniltileridir. Bursa bir elektrik bafrikası tesis edildikten ve bu suretle kuvvei muharrike tedariki kolaylaştıktan sonra bir çok zevat, pek doğru bir düşünceye tabi olarak, Fransadaki | “Ditriç,, fabrikasmdan kumaş tez- gühları getirtmişler, bunları nerede üstü ve yanları kapalı bir yer bul- dularsa oralara, hattâ kendi ikamet- gâhlarının avlularma koyarak işlet. meğe başlamışlardır. Bu cihetle ku- maşçılık Bursada birden bire teves- sü ve inkişaf etmiştir. Fakat bu ace le gayri tabii tevessüün ilk netice. deri şu olmuştur: KısIıM — Bürhan Cahit kanmak için kumandanı babası nın dairesine götürmesini kız- lardan birine emretti: bekle- — Sizi divanhanede rim kumandan! dedi. Yüzbaşı Celâl Şeyhin banyo dairesinde hazırlanmış sıcak su dan başka Halep işi ince bir ta kım yeni çamaşır buldu.. Dört saat fasılasız dört nala yürüyüş ten sonra iliklerine kadar terle mişti. Banyo ettikten sonra a- ralarına kuru portakal çiçekle- ri serpilmiş hoş kokulu çama- şırları değişti. Suriye âdeti üze re banyo dairelerinde bulunan e kokularından sürün- br vdet ettiği za man genç kızı görmedi. Müsa- ade alıp gitmek istiyordu, aydi ipek tezgâklarının iniltisidir — Birden bire Bu madeni | mıntakası — Yan sokakların müşkülleri—Bursada sanayii birana gibi onu öldürecek mi? 9 1 — Küçük fabrikacılar taksitle mübayea ettikleri tezgâhlarda me- vaddı iptidainin bedelini tesviye e- debilmek için kumaş fiatini asgari mikdara tenzile mecbur olmuşlar, | 2 — Ehemmiyetli “masârifi ime miye,, si olan büyük fabrikalar ise bu vaziyet karşısında zararla mal satmak izterarında kalmışlardır. 3 — Halbuki zararda devamın maddeten imkânı bulunmadığı cihet le farkı fiatı, malların keyfiyetini “kalitesini, bozmak suretile telâfi etmek isteyenler çoğalmışır. Bursa ipekeçiliğini tehdit eden bu hâl karşısında bir “Mensucat birli- âl,, teşkil ve kaliteyi yükseltmek için tedbirler alınmağa başlanmış ve iyi mal satmakta devam edenlerin ka sancı diğerlerine de. hüsnü ; misâl old — denilebilir ki — Bur sn ipekçiliğinde zuhuru muhalekak | gibi görülen ani sulutün önü alın- maştar. Fakat, sıkıntı ve gayri tabiilik eserleri hâlâ bakidir ve Bursa men- ssucat fabrikaların müsait olduk- ları inkişafa mazhar olabilmeleri için düşünülecek başlıca tedbir men sucat birliğine dahil olanların geniş bir fikri itilâfla hareket ederek muh telif cins malların imalini aralarında taksim etmeleri, yani mamalâtı bir nevi “Standardizasyon, a tabi tut- #malarıdır. Fabrikalar bir kaç grupa ayrılıp piyasanın istediği muhtelif çeşitlerin imalini ayrı ayrr deruhte edecek her fabrika her çoşi bırakacak, fakat ayni zamanda bo yinlerinde birde satış teşkilâtı vü- cudo getirecek olurlarsa hem henüz imâl edilemeyen çeşitlerin imalini, bem de fiatlerin gayri tabii sukutu- na müni olmağı temin etmiş olur. lar, Menfnatlerini müdrik olan Bursa mensucatçıları bu ve buna mümasil tedbirleri almak ve imalât: çoğalt- mak için sarfı mesaiden geri dur- #mamakta iseler de bugünkü en bü- yük ve iktihamr en müşkil dertleri elektrik şirketi ile bir türlü uyuşa: mamakta olmalarıdır. Evvelâ, fiat çok yüksektir ve istihlâk edilen e- lektrik kudreti ne kadar fazla olursa olsun ayni nisbet üzerinden tediye olunmaktadır. Halbuki hemen her medeni şehirde irtihlâk mikdarı faz Talaştıkça tenezzül eden bir tarife tatbik olunur. Meselâ İsanbulda, değil sanayi için hattâ tenvirat için bile böyle tenezzüle tabi bir tarife meridir. Bu, sanki Bursa sanayiinin inki- şalını meneden kâfi bir engel değil. miş gibi elektrik şirketi kimseye sormadan verdiği kararları fabrika cılara tebliğ ederek bunların müş- küllerini ziyadeleştirmektedir. Me- selâ, geçenlerde böye bir karar da- ha vermiştir: Güneş battıktan sonra gecenin bilmem kaçına kadar fabri- kalar elektrik kullanmayacaklardır, aksi takdirde cereyanları kesilecek ve bir daha verilmeyecektir. Bu karal hükmün sebebi o santte herkesin tenvirat için elektrik kullanmaları ve cereyanın da umumi isihlâkâta yetişmemesidir. Frenklerin dediği “dünya- nın on güzel kızı nesi varsa ancak onu verebilir.,, Elektrik şirketi de vanhanenin geniş pençerelerin den içeriye parça parça girmiş, bu şark mabedine benziyen sü tunlu daireye garip, esrarengiz bir manzara vermişti. Kimse yoktu. Harem dairesine giden kafesli kısımda bir tek yeşil kandil yanıyordu. Yüzbaşı Celâl pençerenin ge, niş mermerden kenarına dayan mış hurmalıkları, ufukları, ek tabe seyrediyordu. Biödeibtrosililmde bir e- yak sesi duydu, döndü. Ayın içeri giren hafif — aydınlığında bir hayalet gördü. Beyaz ipek bir bornüze sarılmış, başı köfi- yeli, ayaklarında sandallar, e-” linde bir âsa ile karşısında dü- ran bu gölge Genç kız bir adım daha attı, ay gözlerine daldı. Bir karanfi- le benziyen ateşin dudaklar ha reket etti — Belkis geldi, ne yapacak sımız. Yüzbaşı Celâl iki elini uzat tı — Bütün meftunları gibi on dan aşk ve muhabbet istiysce- Yeni şekil Soldan sağa 1 — Şarkı söylemek (7). Birinci 8 2 — Avuç içi (3). Devlet kuşu 4). 4 — İvi taş (4). Büyük bıçak (4) 5 — Kansızlık (5). Müsvedde (3) 6 — Musiki aleti (2). Zaman (2). Süsl (2). 7 — Baş (4). Insan (4) R — Uzuvlar (3). Nota (2) Ar mak (4, 9 — Pislik (3). Zİ (2). 2) 10 — İş (4). Bağışlama (2). 11 — Üzüm veren (4). Uzavlar Erkek Yukardan “aşüğ! 1 — Mecal (5). Fona (4). 2 — İhtiyarlar meclisi (4). Lü zumlu (5). 3 — Maksat, hedef (4). Kedi nin düşmanı (4). 4 — Baba kardeşi (8). Nota (2) 5 — Süal (2), Vermek (3). 6 — Göndermek (4). 7 — Köpek (2) İnce değil (4). 8 — Beyaz (2), Nida eden (4).. 9 — Herkese bildirmek (4). O- gul (4). 10 — Ekşi meyva (5). Hastalık (5) j 11 — Bunaklık (4). Nota (2). İrtihal Kırk beş seneden fazla bir zamın Üsküdarda Fukara Bakası diye göbreti olan Dok- tor Hacı Hüsnü Bey vefat etmiştir. Namazı bugün Yeni Camide kılınarak Tunus Ba- ğındaki medfeni mahsusuna defnedilecektir. Allah Rahmet Eyleye ne kadar cereyanı varın ancak onu verebilir. İyi amma Bursa şehrinde elektrik tevzii imtiyazına sahip olan, Fransızların daha fazla elektrik'i yoktur diye üç; beş ve hattâ on mis li tevessü ve işikişafa müsait olan türk ipekçiliği, Türk sanayii bu zeva tm keyfini mi bekleyeceklerdir.? EN.E, ğim. Ayın ince gölgesinde beyaz bornözü ile bir bulut gibi yü- rüyen genç kız ellerini uzattı. Kurşuni aydmlıkta yüzbaşı Ce- | lâl bu çıplak kollarmı bilekle- Zehranm omuzlarını örten bor rinden yakaladı. Bir kuş heyecanile silkinen nöz hoş bir ipek hışırtısı ile a- yaklarına kadar düştü. Ve iki küçük, fakat kuvvetli, asabi el genç zabitin yakasına darildi 1k gölge mele nünden laştı. Aym müte- cessis kurşuni gözlerinden kur tulan bu gölgeler büyük bir sü tunun önündeki sedirde karanlı Yüzbaşı Celâl gece yarısına doğru Tedmür Aynilkum a- (Aynilkum) a geldiği zaman arkadaşları ve Şeyh Sadun onu Hepsi bu sür'ate ve mukave- mete hayret ettiler Cemil, Melâhatin saçlarını okşadı: — Evlenirsen, mes'ut olur musun? dedi. Mel kesik saçlı — Cesellim, dedi, sen bü cik insansın vallahi,. Sen musun sen? Sen canımın içi- sin, Kırk bin Melâhat feda ol- sun sana.. Cemil durdu. Metresinin bu konuşma tarzını düşündü. Melâhatle beraber oturmağa başladığı. zaman, onunla bir gün evleneceğini hiç hatırına getirmemişti. Fakat Melâhat başını öyle yumuşak huylu, öyle mu- habbetli ve tatlı bir kadındı ki, vaziyeti nihayet kanunileştir- meğe karar vermişti. t, Cemilin düşündü- Nasıl kuzu gibi bir lâhatini,. kadın olacak. Bir emrinden kıl kadar dışarıya çıkarsam Melâ- hat demesinler bi p Cemilin düşündüğü metresi- nin konuşma tarzı idi. Fakat Melâhat vadediyordu: — Mademki evleneceğiz. Ben kocamın karısı için yüzü kızarmasını istemem. Dilimi de düzelteceğim e sırada kapı çalındı. Cemil 'mağa giderken Melâhat kıya etini düzeltti, Dudağını boya- dı ve ayni zamanda da kapıya | kulak verdi: — Vay Asaf, hoş geldin! Gel içeri,-g2! içeri! Asaf Cemilin idadi arkadaşla rından biri idi ve doktordu. Cemil arkadaşını salona al- dı. Dereden tepeden konuştu- lar ve izdivaçtan bahsettiler ğı zaman, Asaf tavsiye etti: — Melihat Hanımı ben sol yunca gördüm. Biraz da öksü- rüyor. Onu şöyle bir iki ay a- çık havalı bir yere gönder. N inememiğti? Bu suretle ili mesele birden hallediliyor: du. Hem Melâhatin sihheti, hem de dili düzelmiş olacaktı. Büyükderede bir teyzesi var dı. Mütevazi iradı ile geçiniyor du, Kocası üç sene evvel ölen otuz iki yaşlarında bir kadın. Melühati pek alâ onun yanma Fotograf Melâhat kahve pişirmeğe çıktı | — olmuştu da, Cemil bu-” haftada bir Büyül yor, teyzesini ve Melhati gez- meğe götürüyordu. İstaribulda de oturmasına mânidi. Bir gün Sirkeciden geçerken, kahvenin birinden bir delikanlı bağırdı: — Cemil, Cemil., ıyı gördü: mısın? Kumandan çok yorgundu. Şeyh Sadun ile mülüzim Rifat tan mâada arkadaşları hemen dairelerine çekildiler. Mülâzm Rifat ona odasına kadar refakat etti. Ayrılırken: — Yüzbaşım, dedi. Bu ak- şam hususi bir posta geldi. Ar kadaşlara söylemedim. Kapalr bir zarf var. Genç erkâni harp arkadaşı” nın koynundan çıkardığı zarfı merakla aldı. — Gel, otur biraz. Kuvvetli karpit lâmbasının beyaz ışığında iki asker başı bla Mühürlü emri okudu- “ Seferberlik emri lake Emre âmüâde olunuz, âşair üze eri nezaretinizi kuvvetlen- İk e) Ün gal kalkti, iki el gayri ihtiyari bir hareket le biribirine uzandı. — Harp! — Harp! Mülüzim Rifat çok ri ar kadaşının yğmüme hela ki işleri her zaman Büyükdere. ! Cemil başını çevirdi. Kahve | den kendisini çağıran delikan- — Vay İrfan! Sen buralarda | — Gel otur bir kahve iç ya- | hut. Cemil, çoktandır : görmediği eski mektep arkadaşı İrfanm a eltiği kahveyi reddetme — Sen şimdi nerelerdesin? — Ben şimdi Büyükderede oturuyorum, Beykozda bir dal yanım var. Onunla uğraşıyo- rum. İstanbula indim, Bazı u- fak tefek şeyler alacağım. Biri si gelecek, onu bekliyordum. Sen geçtin? i — Vallahi İrfan, seni görmi yeli epey zaman oldu değil mi? Hiç değişmemişsin, eski kadın avcısı İrfan neyse yine “osun. O sırada kahvenin önünden genç bir kadın geçmişti. Cemil: — Bak, dedi, şu geçen kadın bile dikkatle sana baktı. Kim bilir, Büyükderede ne kadar ca nın sıkılıyor, — Hiç te canım sıkılmıyor birader, Orada Mecit isminde bir arkadaşım var. Üç hafta ev vel iki hemşire ile tanıştık. Ev. | velâ kendilerini ağır satmak is tediler, Sonradan işi düzelttik. | Büyüğü üç sene evvel kocası sana resimlerini de göstereyim, İrfan iç ceplerini yokladı ve seyyar fotoğrafçılara çıkartıl- mış bir resim gösterdi. Cemil ne göl 1? İrfan vrisd2 sağ kolunu Me- lâhatin, sol kolunu da teysssi- Bin beline dolamış, hep bera- ber öyle bir resim çıkartmışlar. Yangın Yaz mevsimi İçin BEBEK'te ir ha Tramvay Şirke- İstanbul tinden: Otobüs seyrüseferi Beşiktaş ile (Maçka tari- kile) Harbiye arasında işle- mekte o'an otobüs seferle- rinin Taksim meydanına ka- dar temdit edildiğini müdi- riyet ahalii muhteremeye ilân ile kesbi şeref eyler. Bu hat, Beyoğlu ile Boğaziçi ve Üsküdar arasında Beşiktaş vapur iskelesinden deniz mü- nakalâinı kolaylaştırmakta» dır. Seferler, Beşiktaşta vapur iskelesi. yanında, ve Beyoğ- lunda Taksim meydanında Tramvay durağı yanmdeki mahallerde asılı (saatlerde gösterilen zamanlarda ve tam on dakika fasıla ile icra olun- maktadır. Hareket zamanları: Taksimden ilk hareket saat 7,30 . 20,30 Beşiktaştan ilk hareket saat 7,10 Son w Son » » 20,59 Seferler seri ve rahattır. Davet 322-326 doğumlulara Cihangir Askerlik şubesi Riyase- ünden: 322 ilâ 326 Doğumlular ve bunlarla muameleye tabi tutulan Piyade, Levazım, Senayii harbiye smıflarına mensup olan orta ehliyet pameliler 30 Haziran 931 tarihine kadar betayi sevk şubeye müracant- ifüi gelmeyenler halkında ahkâmı kanuniye tiki olunacağı ilâm olu- Hayat Nakliye Kaza Otomobil ANADOLU SİGORTA ŞİRKETİ Türkiye İş Bankası tarafından teşkil edilmiştir. Adres: 4üncü Vakıf Han Telgraf: Telefon: İmtiyaz Ist. 531 Sıhhatinizi düşünüyor musunuz Aynı muharririn diğer — Ne var Rifat. —Yüzbaşım yarışı 7“ferle bi tirdiniz. — Ne demek istedin Rifat, Genç:mülâzım elini uzattı. Bir ucu kumandanın yakasının içine dalmış uzun, siyah bir tel saçı koparmaktan korkarak ya vaş yavaş çeke çeke çıkardı. Lâmbanın aydınlığina tuttu. — Tedmür hatırası değil mi yüzbaşım. Genç erkâni harp kızarmıştı. Hiç bir şey gizle:nediği arkada şının yanında ilk defa utandığı hissediyordu. İri yeşil gözlerini çerçeveliyen kirpikleri titredi, göz kapakları yavaş yavaş indi. Sükütu bozan mülâzımın se- si oldu; — Şeyh Sadun bu gece bize Avrupadaki harp havadisinden çok vâkıfane bahsetti yüzba- şım . Bu adam muhakkak Be- ruttaki, Şamdaki ecnebi mücs- Muallim Ahmet Halit kitaphanesi, milletimiz için faydalı olacak bir seri sıhhi kitaplar ha- zırlamıştır. Bunlardan birincisi “Dr. Pauchet,, nin Genç kalınız! İsimli eseridir. Bu kitabı okursanız en az yirmi sene fazla yaşayacağınızdan emin olabilirsiniz. Saadet yolu Çocuk Hayata nasıl hazırlanmalı? Bu kitap da ayni muharririndir. analar ve vabalar bu kitabı ezber edeceklerdir. Bu eser- ler maddi ve manevi hayatımızda inkilâp yapacaklardır On gün sonra arayınız Birdenbire duraladı. Gülümse: | * di seselerile alâkadar. Ve bizim !- yordu. | harbe girmemizi bekliyor. kıymetli bir eseri olup Muallimler, - mürebiler, Yüzbeşr Colâkü yükselen göz bebekleri altında” yine o kuvvetli, sert bakışları görün- dü: — Bekler ve ister, dedi. Fa- kat bu arzu onun hayallerini kana boyamaktan başka bir ne tice vermiyecek; İki arkadaş bu vaziyet üzeri- re geç vakite kadar konuştu- ar, Mülâzm Rifat dairesine gi“ | derken, kumandan sordu: — Şeyh Sadunun yattığı yer de nöbetçiler vardır yâ. — Tabii, Mülâzm Sedadın odasında misafir ettik. Çifte nöbetçi var. — Sedat nerede? — Dün Birüssadefe gitmi?- ti. A erken gelir. - Haydi geceler hayır.. — Hayırlı olsun yüzbaşım.. , Ertesi gün misafirine gi öde çay içiren kümandan Hı lepten gelen bu haberden böh- setmedi (Bitmedi)

Bu sayıdan diğer sayfalar: