20 Ekim 1931 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

20 Ekim 1931 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 * a milıyet srın ümdesi «Milliyet» tir. TEŞRİNİEVVEL 931 DAREHANE — Ankara cadde e Telgraf nöresit Milliyet, Telefon numaraları: 24311 — 24312 — 24313 ABONE ÜCRETLERİ G Türkiye için Hariç için 5 aylığı 400 kuruş 800 kuruş 750 1400 1400 2710 » ” ” » elen evrak geri verilmez Müddeti geçen mushalar 10 kuruş « Gazete ve matbaaya ait işler : müdiriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilânlarm mes'uliyetini yal etmez. Bugünkü Hava Dün azami hararet 16, asgari 14 derece idi. Bu- gün ruzgür poyraz hava yağmurlu. ,Jepimize geçmiş olsun.. Ona da! Son günlerde İstanbul asliye ihkemesi İstanbulun sekiz zetesi hakkında beraet kara- verdi. Günün birinde İstanbulun se £ gazetesi hep bir ağızdan bir amın hakkında polisçe tahki £ yapıldığını yazmış. Bu ada m ismini de meselâ Ahmet mişler.. Bu haberi Mehmet ninde birisi okumuş. O Meh- 3t te polise çağırılmış imiş. emen gazetelere birer mek- p göndermiş; taahhütlü: “Ahmet diye yazdığınız nim ismime benziyor, benim nim Mehmettir. Hakkımda hkikat yapıldığına dair yazdı | nız şeyleri tekzip edin,, Bu söz ile, yağmur yağacak hiddet eden adamın ha- | n istediği de bu.. 2 gazete aleyhine bir dava, be #rinden ikişer bin lira tazmi- at. Cem'an yekün 16000 li- w. Yuvarlacık bir servet.. Ne adar borcu harcı varsa verdik m sonra bir de güzel seyahat apılabilir. Zaten işlerde iyi itmiyor. Hep bu hesap üzerin en bakkala, kasaba geniş ge- iş hesaplar açılır. Mahkeme işi #ikik eder,gazeteciler sözlerini öylerler.. Müdafaalarını yapar ır.. Ben de bunlar arasınd im. Adamcağıza bir az hayal evki vermek için 2000 lira ü- erinden pazarlığa girdim ve ek tahtada 2000 kuruş teklif ttiydim. Tabii kızdı ve yanaş- aadr. İşte bu davada sekiz ga- eteci beraet ettik. Lâkin me ak ettiğim şey 16000 liralık ü nidi kaybettiği zaman davacı- #m suratınm ne şekil aldığını şörmekti.Bu fırsatı kaçırdık.Fe ası şu ki bu zat fotografçılar -afından resminin alınmasına hı müsaade etmiyordu. Artık » intibar elde etmenin madde: sen imkânı yok! Yeşil Tire ! Lâtife diye söylemiyorum Edison Amerikalı muhteri ti pinin ta kendisi idi. Çalışmak- tan hiç yılmamış, kafasına koy duklarını meydana getirinceye kadar hep uğraşmıştı. Şu suret le ki ihtiram: meydana getir- dikten sonra, ondan âzami ma- İli istifade temin ederdi. Bütün hayatı aramakla ve ğundan tâ mine kadar.. Daha pek küçük yaşta iken evinin mahzeninde çalışırdı. Bir az büyüyüp geze- te snimağa başladığı zaman ba gaj furgonurda çalıstı. Telgraf memuru olduğu vakit te iş hari cindeki saatleri çalıştığı mües- seasedeki pi arasmda geç! | Nihayet te bizzat inşa muhteşem fâburatuvarlarda.. Bu adam. imi (Tire) kasabamızda bir mecmu Tire) imiş... o Şehirlere böyle renk ismi vermek öteden beri âdettir. (Yeşil Bursa) gibi. Lâ kin inan, gülelim diye söyle- miyorum. Ben (Yeşil Tire) is- mini görünce bunu bir nakış ve ya dikiş mecmuası zannettim. Okadar kalabalığa yerimiz yok! Marufisir: Bir gece bir span yol bit hana misafir olmak iste miş... Kapıyı çalmış, içeriden hanes sormuş? — Kimdir o! İspanyolların isimleri uzun o lurmuş. Cevap vermiş: — Don Karlosebostiyona İs- paciventodel Vazoama! Hancı pencereyi kaparken: — O kadar kalabalığa yeri- miz yok! demi Atinadan döndüğüm günün | gecesi Cümhuriyet gazetesinin spor muharriri İhsan Bey bira. derimiz telefonla beni aramış | İ ve benden Balkan hâdiseleri hakkında kısaca malümat iste- İmişti. O sırada ben ona (Yeni İ Gün) de aleyhime çılanış yazı- | lardan bahsedince de hana: — Ben o işe karışmıyorum. İ Falan Bey meşgul. oluyor. de- mişti., Ben İhsan Beyin Yeni Güne yazı yazdığını bilmiyordum.Ka rışmıyorum diyince de yazmadı ğa kail oldum. Ihsan Bey ben | den aldığı mulümatın bir kısmı nı Yeni Güne yazmış... na almış değildi. Orası lâzım değil... Ben Yeni Gün namma kimseye beyanat (o vermediğim için hemen bu yazıları tekz'p etmiştim. İhsan Bey bu sözle- ri benim kendisine söylediğimi (Cümhuriyet ve Yeni Gün spor muharriri İhsan) imzalı bir ya zı ile ilân ediyor. Eğer İhsan Bey hem Cümhu riyet, hem Yeni Gün spor mu- harriri olduğunu söyleseydi bel ki ben de hancı gibi : — Bu kadar kalabalığa yeri- miz yok derdim.. Eğer kazara yarın, öbürgün Tahranda çıkan (Şebbabı İran) gazetesinde de bana matuf be. yanat görürsem ses çıkartma yacağım. Çünkü kimbilir görüş tüğüm arkadaşlar içinde ona ya zı yazan da vardır. Söylemezler se kerametle mi keşfedeyim.. FELEK Milliyet'in Edebi Romanı :54 - BAŞI DÖNÜKLER Ahmet Nebil, birden bire . şaşaladı. Nemika Sırrı Hanı- min Semiha Nazmi Hanım için © bu yolda söz söyliyeceğini hiç O ummuyordu. Nemika Sırrı Ha mem, hurslı hirslı devam etti: © — Neistiyor, sizden? © — Nihat İlhami Beyin evin deymiş te... Demin de t İlhami Bey Reşit Beyi aramış ti. «— Ey, meye vermediniz ken disine ? — Demin Reşit Bey, “daha “telefon etmeyin.,, Demişti de.. © Nemika Sn Hanim, bir. Boşu boşuna suallerle sizi yo- İ ruyorum. Müsaadenizle biraz © Reşit Beyin yanına gideyim. — Buyurun, Nemika Ha- ım. Zaten ben de şu telefonu İbrahim Necmi haber vermeliyim . * Nemika Sırrı Hanım, ken- dini zorluyarak kapıya doğru yürüyordu. . Ahmet Nebil de arkasmdan geliyordu. Reşit Bey, odasında mek- tuplar, kâğıtlar, gazeteler ara sındaydı. Kapı açılmca, başını | kaldırdı : — Sen misin, Nemika? Gel bakalım . Genç kızm yüzüne ilk bakış ta Reşit Bey taaccüp etti: — Ne 0? Ne oldun? Yüzün çok bozuk senin . Bu aralık Ahmet Nebilin de girdiğini görünöe birden bi re aklma bir şöphe geldi: — Kavga mı ettiniz yoksa? Nemika Sırrı Hanım, kendi ni kanâpeye attı. Yüsünün bü tün çizgileri gerilmişti. Kuru bir sesle cevap verdi: tecrübe ile geçmiştir. Çocuklu | ihuyarlığınm son de | alışmak kudreti | a çıkıyormuş! İsmi de (Yeşil | onları benden Yeni Gün namı. | yeni bir fikir girdi mi artık o- nun için zaman mefhumu kal- mıyordu. OO zaman gecelerini de lâburatuvarında geçirir, son derece uykusuz düşerse başını | masasına dayayaruk, birkaç sa at uyurdu. Gıda meselesi onun için tâlf bir ehemmiyeti haizdi. Zamanı- mızda insanların çok yemek ye diklerini söyler ve sofrada ga- yet az otururdu. Eğer biraz şiş manlar ve zayıflarsa, ona göre az veya çok yerdi. 1869 da ilk beratimı aldığı ihtira ray makinesi idi. Bu ma- kine Amerikan kongresinde ei için Vşaington'a gel “Edison diyor ki: tetkike me- mür komisyon reisi, elde edilen sür'ati ve mükemmeliyeti gör- dükten sonra bana dedi ki: “De likanlı, eğer yer yüzündeki ihti ralardan bizim hiç işimize yara mayan bir tar.esi varsa, o da bu Edison kü biz mecliste r'atle teba makinedir. reylerin bu kadar mayız.,, | tini böyle inkisarı hayallere düş meyecek sahalara tevcih eti Evvelâ Grabom Bell'in keşfetti ği telefonla meşgul oldu. Bu | telefon iptidai idi. İ mesafeler arasında, o da güç- Tükle konuşmak mümkün olu- yordu. Edison bir kaç uğraştık tan sonra, kömürlü mikrofon yaptı ve telefona pilin daimi ce reyanını ilâve &tti. Artık tele- fon tecessüs etmişti — ve halkın kullanabileceği hale getirilmiş- ji, Fakat Edison'un en mühim 19 kânunuevvelinde Edison “se si tekrar ed bir makinenin beratını aldı. Bu, bir ufki bakır nan bir mihverin etrafında dö- nüyordu. Bakırın sathında ka- laydan ince bir yaprak vardı ve bu yaprağa temas eden sivri bir uç, sağırların iyi işitmek i için kullandıkları bir nevi korneye İ müntehi oluyordu. üvaneyi döndi üp korneye bir söz söyle üzerine bir takım ihtizazlı çizgi ler çiziyordu. Son bu sivri ucu tekrar başlanan yere getiriyor | ve üstüvaneye muntazâm hare ketini verdiği zaman, evvelce — Hayır, hayır, bir şeyim yok . Reşit Beyin gözleri Ahmet Nebile doğru dönmüştü. Deli- kanlı titrek bir sesle anlat — Şimdi Semiha Nazmi nım telefon efti. Nihat İlha- mi Beylerdeymiş. Sizin gelip gelmediğinizi soruyordu. — Sömiha (o Nazmi Hanım mı? Tuhaf şey! Ey, ne dedi- niz ? — Zannederim, daha gelme diler, dedim . Reşit Bey, birden bire tele du. — Mademki daha gelme- dim, biraz sonra telefon ede riz . Tekrar gözlerini Nemika Sırrı Hanıma çevirdi. Genç kız geçen birkaç dakika içinde ken dini epeyce toplamıştı. — Sana ne oldu, Gelirken ne güzel neş'eli neş'e li konuşuyordun?. — Hiç, biç. Reşit Bey, halden anlar bir adam ciddiliğile bir kere daha rayları bir dakika içinde tasnif | ediyordu. Edison makinesini | rüz elmesini işimize uygun bul | Ondan sonra Edison faaliye- | Ancek kısa | ihtiras fonoğraftır. 1877 senesi | di mi, sivri uç kalay yaprağın | diki: İ üztüvane idi ve ortasında bulu | du. acanım? | İ mıza on lira sun, bizim İlâhemz on | sunuz, Nebil i şey söylemedi.. — Terbiyesiz herit, ne çimdikleyorsun? Piyango | Samoel ve Abraham müşte | rek bir piyanko'bileti aldılar. | | O ay birşey çıkimâdı. Samocl Abrahama dedi ki £ i — Gelecek seferde beraber | bilet alalım. O gün havraya giderek eğer bize birinci ikra- miye; kazandırırsa, İlâhı- vadedelin ve bu parayı havraya- verelim - İki arkadaş berâber bilet al- dılar ve o gün havraya giderek İlâhlarına © yalvardılar. Fakat o ay da bilete bir şey isabet et medi . Yine Samoel Abrahama de — Gelecek ay da | beraber bilet alalım. Bu sefer havra- ya değil, camiye gidelim. ğer bize birinci ikramiyeyi zandırırsa, Türklerin İlâhları- na on lira vadedelim ve bu pa- rayı fukaraya verelim, İ Dediklerini de yaptılar ve ikisinin biletine — birinci ikramiye isabet etti . Abraham dedi ki Bizim Allahımız, Türk- | lerin Allahı kadar kuvvetli de- | ği. Samoel şu cevabi verdi: — Budala gibi konuşuyor. lirayı , Bir kaç ay sonrâ fonograf Pa ki fen akademisine göste- zaman, şayanı dikkat bir hâdise oldu. Akademi azasın- | dan bir zat, tecrübeyi yapan a- dâmın vanterilog olduğunu, ya ni karnından konuştuğunu iddi a etti, Bunun üzerine bir başka sı aynı tecrübeyi tekrarladı ve bu defa da ses duyuldu. Tabii bu fonografla, bugi kü mükemmel gramofonlar smda azim bir fark vardır. kat bu fonografla prensip bir defa ortaya konmuş bulunuyor Edison bir taraftan fonograf ile uğraşırken, diğer taraftan e lektrik lâmbasını “icat etmişti. Modern tenyiratta bu lâmba- sın nasıl bir inkilâp yaptığını biliyoruz. O zamana ka. hal akla li Fakat bunu tatbikatta kabili istifade bir ba le getiren ihtira ettiği lâmbasi- le gene Edison olmuştur. genç kızım gözlerine baktı. Son xa tekrar Ahmet Nebile dön dü: — Semiha Nazmi Hanım telefonda başka bir şey söyle medi miydi? — Hayır, efendim. Küânepenin üzerinden hır- çın bir ses aksetti: Niçin tamanr söylemiyor Bey? Daha bir sürü konuştunuz. Ahmet Nebil, kıp kırmızı kesilerek, Nemika Sırrı Hanı- ma doğru döndü. Genç kızın fona doğru yürüdü. Sonra dur | yüzü şimdi adeta kararmıştı. | Gözleri koyu koyu, derin derin İ bakıyordu. Reşit Bey, dikkatle genç kıza tekrar baktı» — Hımmm.. Sonra Ahmet Nebile dön- dü. * Delikanlı. Titrek sesile anlatmağa çalışıyordu: — Yani.. Zatıâlinize ait bir Bendenize ner desiniz, falan diye sordu. vermiyeceğimizi biliyordu da fondan . Olur mu? İhtiyar İzak ölüm döşeğin- de yatıyor. Bütün son nefesini verece) tikleri bir sırada İzak sordu: — Rastel burada mı? Karısı cevap verdi: — Buradayna kocacığım. — Oğlum, Salamon bura- da mı? — Buradayım, babacığım. İ — Ya Manasa? Samoel? Sara? — Hepimiz de oburadayız babacığım . O zaman İzagın gözleri a- çıldı ve sordu: — Peki, var ? dükkânda İş | Samuel kahvede Buhura a | di. Dedi ki: —Ben de seni arıyorum. Sana mü kemmel bir Bende iki bidon benzin ile yüz kilo arpa var. Sana ucuz elden vereyim. Daima iş peşinden koşan Buhur: — Çok iyi, dedi, arpaları nlayım — Olmaz! Arpaları bonzinsiz sa | tamam. — Neden? — Çünkü bir kaza oldu. Benzin- ler arpalarm üstüne döküldü. Ekseriya muhteriler, larmın tatbikata geçtiğini gör- meden ölmüşlerdir. Halbuki E dison bunları fazlasile gördü. Hatti 1929 teşriinevvelinin yir misinde ellinci yıldönümü mü- bile hazır bulundu. Edison'un sinema, dinamo, elektrik şimendiferi, akümülâ. törler ve saire etrafımdaki ta- harriyat ve tetkikatından da | hayl vistifade edilmiştir, mun büyük, ufak ihti - binlerce beratı var- dır. Bir insan ömrünün bu ka- dar feyizli olabilmesi şaşılacak şeylerdendir, Edison kendisine dâl lere şu cevabı verirdi: — Bence dehanın sırrı çalış- mak, sebattır. Yani deha yüz- de bir ilham, yüzde doksan do kuz çalışmaktır.,, Edison'un hârikalarla dolu olan hayatı NEVYORK, 1& A.A — Bu sabah, Vi ru gidiyordu. Reşit Bey, elile rduz — On dakika sonra, Nihat İlhami Beye telefon edersiniz. Benim geldiğimi söylersiniz. — Bir de Neriman Cemşit Hanım vardı, değil mi? — Evet, efendim. — Dur, evvelâ onu araya- lım öylise.. Kaçtı onun numa- rası ? Ahmet Nebil telefon defte rine uzattı. — A! Numarasını ezber bil miyor musunuz ? — Hatırlıyamıyorum, efen dim. Reşit Bey yine gülümsedi. Numara bulununca telefonu aç tı. Konuşmağa başladı: — Allo! Neriman Cemşit Hanımefendi mi? Bendeniz, Reşit.. — Bir emriniz mi var, Ha- Ahmet Nebil, kapıya doğ- nımefendi? Melek Sinemasında MURNAU' nun şaheseri, aş- kın şiiri olan ve tamamen ce- mubi denizlerin adaları ihtişa- nı içinde sinemaya'alman TABOU timinde kim nasebetile yapılan merasimde || Eyi amli iliak güzellikte irkilâp... ihtişam... Gözlerde Kulaklarda neşe...Ve kalpte küşayiş... Hissedecek- siniz, Paramount filmidir. Yarın akşam ELHAMRA Sinemasında Bütün dünyanm en meshur dansözü ROSİTA MORENO ve (Rio-de-Janeiro) milli tiyatrosuna mensup FERMAND REY ile bir çok büyük ispanyol yıldızları tarafmdan temsil edilen: ŞEN İNSANLAR Tek İspanyolca sözlü ve şarkılı muazzam gösterilecektir. defa ol “YERLERİNİZİ TEDARİK EDİNİZ... Paramount filmidir. >» Bugün muganni: AL JOLSON Onu Şarkile Söyle İşte bu müthiş vicdan meselesi YALAN YERE YEMİN filminin mevzuunu' teşkil etmektedir. MAJİK'te büytik muvaffakiyetle gösteriliyor. Bir valide YALAN YERE YEMİN edebilir mi ? ? ve çocuğunu vicdansız bir pederin elinden kurtarmak için yalan yere yemin ede cek olsa mahküm edilmeli mi? İşte bu muammayı pek yakında halletmeğe davet olunacaksınız. ITtâhadı Milli TÜRK SİGORTA ŞİRKETİ Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi İcra eyleriz. Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi: Galatada Ünyon Hanında Pi Acentası hyalunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. Tel; Beyoğlu — 2003 nefesini vermiş olan | yök muhteri EDİSON'en — hayatı İ| adeta bir romnnı andırmaktadır. THOMAS ALVA EDİSON, 1 şubat 1847 tarihinde doğmuştur. Ohio ayaleti dahilinde Milanda ikamet etmekte olan deği iye başladıDa hili harbin en vahim günlerinde şimendi- ferlerle gazete paketleri taşımak mac | buriyetinde kalan Edison, demiryolu kum punyası ile kendisinin omuvasalâtmdan ev vel her istasyona hayadisleri | telgrafla vermek huzurunda mutabık kaldı. Hah kım merak ve heyecanmın fevkalâdı — Emredersiniz, efendim. Koşarak gelirim. — Hay Hanımefendi. hay! Başüstüne, Ep i, efendim. Mersi Je. Reşit Bey telefonu kapadı. Ahmet Nebile dönerek: — Neriman Cemşit Hanı- mın oturduğu yeri biliyorsu- nuz, değil mi? Diye sordu. Delikanlı, bir- raz kızararak hayretle cevap verdi. — Evet, efendim. * — Çok'âlâ. Haydi şimdi Nihat İlhami Beyi arayalım. — Bendeniz bulayım, efen dim. — Haydi, bakalım. Ahmet Nebil çıkıyordu. Re şit Bey, tekrar durdurdu. — Burada telefon var ya! — Sizi rahatsız etmemek için. — Haydi canımı, Nasıl ol- sa bir dakika sonra ben konuş- im ve | Müşarünileyh, bu para ile Mungo-Park lubaratuarını tenin ettiği bilâhare bu Ta buratuardan harühulide ihtiralar o çıkte. Bunlar meyanmda bilhassa (onoğraf altı emisyonlu telgraf... ilk. vardır. Fakat daha az maldın olan iktiraları mühim bir yekün teşkil etmektedir. Meselâ demir madenini çıkarmak için kullanılan mik- atisi iskmedil ile harp oanasında tatbik edilmiş olan diğer ühtiraları bu cümle dendir. Çon mütevazi olan Edison, en büyük vmm ve şerellere mall olmuş olmakla be seber kendisini daima “Elektrikçi” diye mağa mecbur olacağım. “Ahmet NER, ekli 0 ti, numarayı verdi. Konuşma ğa başladı. — Allo! Öz Türk gazetesi. Bendeniz, Ahmet Nebil. — Evet, öözndim, Bonjar Hanımefendi. — Beyefendi, Reşit Beye- fendiyi aramışlardı da.. — Evet, geldiler, Mehdm — Eral; Hin, — Ser. Çek meylim de. — Kr Vallahi değ de gil, efendim. — Evet, efendim. İnşallah efendim. — Başüstüne efendim. Lâ- tuf buyurun. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: