7 Mayıs 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

7 Mayıs 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Milliyet Asrın umdesi “MİLLİYET” ti 7 MAYIS 1932 Idarehane: Ankara caddesi, 100 Ne, Telgraf söresi: İsi. Miiyet Telefon Numaraları; Başmuharriz ve Müdür 24318 Yazı işleri Müdürlüğü 24319 İdare ve Matbaa 24310 ABONE ÜCRETLERİ: Türkiye için LK | .— 78 u— 3 aylığı 6 z i Otuz senelik ehli ayâl olduk- larına nazaran bu dayak mu- habbeti artık bir ev âdeti hali. ne girmiş ve doktor her akşam bu tayı yemeğe alışmış olduğu gibi Hanım da, © sofu| namazını kazaya bırakmadık. lari gibi bu dayak ameliyatını biç ihmal etmez. Haftada dört beş âkşam doktor | Nail Beyin karısından dayak yediğini Jerseim' beni - mübalâğa ile it- ham etmeyiniz. Bu muhakkak bır, Doktor bunu dini bir tevek kül ile yer, Hanım da bir (sa. digue) zevkile dayağı atar.. Aralarmda şöyle muhavere- ler olur: — Yine nerelerde e kaldın bu sante kadar?.. — Kulinikte idim. — Gözü kör oli Saate de mi bakmadın! Saat on bire kadar kilinikte işin ne?.. — Kiminle? Hasta: bakıcı mi?., Yoksa. — Hayır, bir mühim basta ide lr. -—'Al öyle ise mühim hasta hesabına (şak!) — Ay! Kulak tozuma vur. — Yüna! Al öyle ise bir da- ha (şak!) — OF! Yahu yavaş vur. Ne insafsız kadınsın!. Sana insaf Haftanın Yazısı | gibi herif gece yenen yi ği el Yanlışlık © (İŞ ça Vay! Dilimi © ısırdım! Çok defa size “Bu yazdığım hakikattir,, kaydile seyler naklettiğimi itiraf eder. sem beni © yalancılıkla uydurma | Nah! kanadı! Kanasın!.. İnşallah kö itbam | künden kopsun da o süprüntü etmeyiniz. Eğer her zaman ha | karılara dil dökemez ol.. Söyle kikat yazsam bana lânet eder- | bakalım bana! Kiminle beraber diniz. Çünkü hoşa gitmemesi |din.. hususunda dünyanın ittifak et- i ifade sık bu mataha ilişmeyiz. — bikâye, ne (derseniz diyiniz — yalnız eşhasın isim- — Vallahi kimse ile beraber — Suni Yalancı © düzenbez herifi, Utanmadan — yemin de yazacağım | ediyor... (Şak!) İşte bu sahne az çok farklar leri değiştirilmiş © hakiki bir| ja doktorun ber geç kaldığı ge vak'adır. Şimdi ister imanın, | çe tekerrür eder. ister inanmayın!.. Benden gü-| sah gitti... Dektor Nail Bey de haftada dört beş gece, geç kalır.. İ Dektor Beyin evinde hayat Masalımızm kahramanı iki mücadelesi böylece devam eder kişidir. Bir karı bir koca. 18-İ ken ortaya bir seyahat tanbukde kulak mütehassısı Dr. | si çıkıyor. Doğrusu bu seya- Doktor Nail Bey (o böyledir amma karısı dehşetli bir şey- dir. Kocasımın bu zaafını bil- Sli Hanım | daha kestirme bir yol bulmuş. mayın! Dünyanm bütün banka İsrındaki altın depolar üzerine bu böyledir. Milliyet'in Romanı: 3 —— i İmetmek bat fikrini kimin ileri sürdüğü nü bilmiyorum amma her hal- de Hanıma muvafakati olma. | dan doktorun bir şey yapama- dığına bakılırsa seyahati Ha- nımın istemiş (o olduğuna hük- Zaruretinde kalırız. Evet, doktor Nail Bey ile ha- remi Hanım bir Avrupa seya- hatime çıkıyorlar. Seyahat ya- taklı vagonla yapılıyor. Tabii alt yatakta Hanım.. Üst ve dar yatakta doktor yatmak üzere.. Bu biribirine (o prestiş eden çift Sirkeci istasyonundan tre- ne biniyorlar. Vagonda da baş ba kadın yok!,. Bu (doktorun canımı sıktığı kadar, Hanımın hoşuna gitmiyor. Çünkü da- yak faslına nihayet vermek lâ- zım gi Her ikisidebu neş'esizlik içinde iştibasız bir O gün bugündür, Hanım | Selim Refet Bey bir gün Leylâ Kudret Hanımı bir çayda gördü ve beğendi. Leylâ Hanım vzun | boylu, sarışın, levent, balıketi ve giyinmesini bilen irgün kıza Konuştular. Seviştiler ve evlendi- ler, Düğünden sonra genç kadındı acayip değişikler başladı. Saçlı plâtin rengini aldı. Yani daha İ çıldı, daha ipekleşti tı. Gözkapaklarına hale gibi bir mor çizgi çekildi. Uzun kirpik lerinin kavisleri arttı. O kadar ki bukışma da bir başkalık bir halâ vet geldi. Dudaklarınm hatları daha tebarüz etti ve rengi daha kırmızılaştı. Yanaklarına da çeki ci bir pembelik yayıldı. Bu tahavvül baddi zatında Se du. Zaten kadının güzelliğine baş ka bir revnak vermek için kullan dığı her şeyi, cazibe ve rabıtayr İlantı ve tikırtısı ile uykuya İlsyorlar. Tren Bulgar hududunu ge- İçerken, gümrük! kontrol me. İmurları (o geliyor ve gece saat İikiye doğru yolcuları uyandırı- b da Hanım, odaya — müyör — gede yarısı giren ada- mın bermutat geç kalmış ko- cası olduğunu derhatır ederek, Bulgar gümrük memurunu ya- kalıyor. Esaseii vagonun koyu mavi ışık veren gece | İâmi da karşısındakinin kim olduğu. nu bir uyku sersemine tanıtmı- yacak kadar zayıf... Hanım sliyor eline Bulgar gümrük memurunu ve bir taraf tans raftan tokatlamağa © başliyor. Bulgar gümrük memuru Tü çe bilen bir adam. Cevap veri- yor: — Bre ne yaparsın Hanım?. Ne tokatlarsın beni?., — Seni utanmaz herif, zev- zek herif seni!.. Bak bak bak! Bir de taklit yapıyor... Ne mi yaparım.. İşte böyle yaparım mesele. | (şak, şak) Bu patırdıya doktor uyau- mış.. Lâfları ve şakırtıları işiti- yor.. Kendi hesabina © birinin dayak yediğini de çoktan anla- mıştır. Amma kalkıp: — Yahu! Yanlış döğüyor- sun!. O, ben değilim. diyebi- lir mi? Siz olsanız diyebilir mi siniz?.. Bulgar memuru, mukave. met etmese daha bir araba da- yak yiyeceğini anlayınca Ha- nımı itip, elektriği O yakıyor, ve Hanım da yaptığı yanlışlığı anlıyor.. Gürültüye, kondük- tör ve diğer memurlar geliyor- lar. Bulgar gümrük memuru davacıdır.. Uzun uzadıya lâf. lar oluyor, uzatmıyalım.. Ada- ma bir sürü para vererek gön- lünü yapıyorlar... Ve meseleyi kapatıyorlar... akşam yemeği yedikten sonra | toru döğerken aydınlıkta o mu, erkence — yataklı vagonlarda âdet olduğu veçhile — yatek- larına yatıyor ve arabanm sal. Eve Düşen Yıldırım! İlm b çe ie nar hiç | emdiye nasip olmayacaktı. Er. temiye istemiye, Ahmet Efendinin bavulunu ğa başladı. Fakat on on beş dekikin için | gittiği hazırlamış, yerleş- | sinde, kısa ber veri tesi günü vapurun dan köprüye çıkar çıkmaz he- men bir otomobile ( atlıyarak Cerrahpaşa © hastahane- boylu ve suratının #irmiş, bitirmiş bulunuyordu. | tüyleri yolunmuş hissini veren Kocasından il e elleme DOREŞMN yeste, çok hamarat, çok tertip- Ji bir ev kadınıydı. ancak iki yaş kü- bir > e — Komisyonen Hüsnü E- m |fendi mi; ha, yu dahiliye koğu- Ti numaralı o yataktaki değil mi? Yarım saat ev- Le Zaten vaktile Namığa kız| vel öldü, işti. aranırken de bu meziyetine ta- ma edilmiş, “— Pek çalışkan ve işgüzar bir kızmış!” öyle güzel olmamasma ve fa- |kıra ağlamağa Ve sonra, bu verişten Ahmet Şükrü Efen- diyeldi çocuklar gibi hıçkıra hıç- başladı. Se kir bir dul annenin bilmem ka- | nelerden beri ağzına ismini çıncı çocuğu olmasına rağmen | almadığı eve gelin getirilmişti. kardeşini bu kadar sevdiğini, ölümüne bu derece yüzüne bakıp €- dayak atmıyor... FELEK değil mi diye min ii azdıkları halde, « — Ancak bizzat ça. ğinden kal ki kinleri ve eski hiddetleri ö Tüm yatağının başında bile u- nutrmamıştı. Zavallı, kendisini kim bilir nası) beklemiş, gözlrini dün- yaya kim bilir ne ümitsiz kapa. miştı! Kardeşinin vefatı kadar son met Şükrü Efendiye dokunmuş iu. Hasta can verirken kızının başı ucunda bulunmasına razı olmamıştı. Zavallı çocuğa bu genç yaşında bir ölüm manza. rasını, can çekişen bir babanın ölüm manzarasını göstermemek istemiş, en son il eriştiğini anlayınca biraz iyile- jşen bir adam neş'esi o takma- MİLLİYET CUMARTESİ HİKAYE yaklaştı. | Bu meyanda tabii bizim çifte öyle düğü | Si dok- | Belki düşünmeden bir söz söyle. MAYIS va Ders İ gıdalandıran bir vasıta telâkki e- | diyordu. Yalnız hoşuna gitmeyen İ sey, daha güzelleşen ve alımı ar İlan karısmın sokakta, tiyatroda, birahanede bütün başları kendisi ne çevirmeğe başlamış olmasıydı. Evde ikisi yalnizken, yenç ka dının manzarası, yürüyüşü, gülü şü, konuşması her şeyi hoşuna gi- diyordu. Fakat sokağa çıktıkları zaman mesele değişiyordu. Nere ye girseler, halkin gözleri yiye- çekmiş gibi, hem de inat ve ısrar ia genç kadına takılıyordu. Ba- zan gözlerin anlattığı kâfi gelmi | du. yormuş gibi dillerden de takdir. kâr nidalar ve sayhalar geliyor- duz | — Alek üzene bezene yarat | mas ie — Yay anam, canım. | — Allah kocasma bağışlasın. — Ne enfes, me can şey bu? — Kırk bir kere maşallah. ve Selim Refetin işte buna içi a İ kalıyordu. Ti üteva, | muhiteriz ol için, Selim Re- İ fet herhangi bir sebeple halkım İ nazarı dikkatini celbetmeletem dalma kaçınırdı. O kadar kuvvet Ki de değildi. Hattâ üstelik kor- kaktı da.. Meselâ elâlem ortasın ıda bir kavga, bir rezalet, aman Allahım, dünyada en çekindiği şeydi.. Bunun için de harfendar- İ İrk edenleri duymamazlıktan, ka dikilen gözleri görmemez- en geliyordu. Maamafik icin İ de şöyle düşünüyordu — Acaba Leyli bunların far- | kında ım? Eğer farkında ise ke- casr olacak herif yanında. iken, İ neye müdahale etmediğine me- irak etmeyor mu? Bunu da birgün Beyoğlunda lokantada yemek yedikten dear bir sonra, İndi. - venlerini giyiyordu. ii | genç ileride bir masaya ote için Loylânın yanından geçiyorlar « Birden durdular, Bir tanesi: — Kez bu ne güzellik böyle? ! | dedi. Öteki de arkadaşına sordu: —- Davet edelim mi? Leylâ yürüdü. Kıpkırmızı ke- silen Selim Refet Bey de karımı takip etti. Hiddetinden şöyle bir İ yerinden doğrulmış, faket nefsi- İ ne hâkim olmuştu. Utanmak bil. lokanta i meyen adamlari ortası İ de rezalet çıkarmak izine gelme İ mişti, vi İ— Sokağa çikip bir otomobile bin İ dikleri zaman Leylâ sordu İ— — Ne söylediler işittin mi? — Neyi işittim mi? — Lokantadaki iki edepsirle rin söylediklerini... Selim Refet hayret eder gibi gö rünerek sordu: — Ne söylediler AN | Kadın omuzlarmı | — Sen zaten bana — Kancığım, bir az da kaba İ hat senin. Pek nazarı dikkati cel- | bedecek haldesin.. İ — Benmi? Allah, Allah! İşte | buna şaştım. Neye nazarı dikkati İ celbedecek halde imişim.. Bir de İ fa herkes nasıl giyiniyorsa, de öyle giyiniyorum. Eğer güzel. sem, yüzüme kezzap suyu döke- mem ya. Asıl şaştığım şey sen- sin, Kocam olacaksın da, karına hakaret ettikleri zaman beni mü dafan etmiyorsun. Selim Refet düşündü. Belli ki nazarı dikkati celbetmek karısı. hoşuna gitmiyor değildi. Bu dı. Fakat kocasını tehlikeli İ vezi ak isteyordu? Ma İ yar, bu mümkün değildi. Biliyor. | du ki karım kendisini seviyordu. şil mişti, Bir aralık Leylâ: — Bu buhsi kapatalım, dedi. Selim sustu. Karım ile ilk ses. İ siz kavgası bu olmuştu. İlk defa seviyorsan gidip biraz dinlen yavrum, diye ısrer etmiş, onu © da, merhamöten misafir edil- diği eve yollamıştı. Kız daha orada, babasız kaldığından bi. haber bekliyordu. Ahmet Şükrü Efendi bunla. rı anlatan ev sahibine: — Beni hemen çocuğun ya- den çıktılar. Komşurun evi zaten beş da kikalık bir yerde idi. Sokaki- çinde, gün görmez ve eski bir ahşap ev. Kapısını çalar çal! maz hemen ayak sesleri, kapı. | Yı biran evvel açmak için mer- divenden çılgın gibi inen ayak! sesleri duyuldu: Pek mühim! bir habere intizaren bu © evde! kimse. | yatı unuttu. Genç kızı olarak kocasının bir hareketini mazur görmeyordu. Peki, bunun sonu ne olacaktı? Elbet yarm ö- bürgün tekrar sokağa çıkacaklar, âf atacak, O va gene herifin biri araştırırken, birden bire parlak bir fikir geldi. Ertesi akşam yazıhaneden ç- kınen , doğru eskiden tanıdığı bir kahvehaneye gitti, Kahveciye sor Bi — Cihangirli Arif Bey buraya gelir mi? Kahveci, kahvenin dibindeki bölmeyi gösterdi. Selim Refet B. oraya gidince, okkalık kahvesini önüne almış ve nargilesini kur- muş bir adam yaklaştı — Vay Arif Bey, ne âlemlerde sin? Buralarda musn? diye sor- Arif Bey birden bire kendisi- ne bu şekilde hitap eden ademr tanıyamadı ve nihayet tanıştılar. Eski mektep arkadaşı Selim Re- fet.. Dünya bu! İnsanlar mektep- ten çıkınca, hepsi de çil yayrası gibi dağılıyorlar. Selim Refet B. oturdu. Bir kahve ısmarladı. ve dereden tepeden konuştuktan, ve karımın meselesini anlattıktan sonra, dedi kiz — Arif Bey, sönden bir ricam var, Bu işte küçük bir rol oynaya caka. Çünkü karım, Arif Bey sözünü kesti — Anladım, dedi, karına bir derı vermek istiyorsun. Yani yar bancı bir herifle kavganın ne teh likeli bir şey olduğunu karıma an atmak istiyorsun ve sonra senin erecek kudrette bulun duğunu göstrmek istiyorsun. Ro- ümü i ben bu lâf a- tan edepsi ve sen de kalkıp beni bir temiz. döveceksin. Öyle değil mi? > Evet; İyi anladın. Al şü'yir mi beş lirayı... Bir pardesü alır. sn. — Yani şık bir adam görün mek için.. Ki # ile ayni lokantada yemek yiyor Karşısında da perdesülü bir »dı, Leylâya dik dik ba kiyordu , Selim Refet birden bire yerinden doğruldu ve pardesülü Me ateş püskürür gibi bağır- iz — Beyfendi, terbiyenizi muha faza edinir. On dakikadır gözünü zü buradan ayırmıyorsunuz. Pardesülü adam da: — Terbiyesiz sana derler. İade ederim, dedi. Leylâ heyecan içinde: -- Aman Selim, Allah aşkına sus! Bir rezalet çıkmasm. Sükü- Det bul Selimciğim, ne olur benim için. — Ben sükünetimi kaybetmiş değilim ki. Fakat şu herife bir derı vermek isterim. Bu sefer pardesülü adam da ye rinden kalktı: ia Bana . verecek adam da anasının karnından çıkmamış tır, dedi, * Selim üzerine atıldı ve garson lar daha ayırmağa eh bo azıma sarıldı ve pardesülü ada- ma bir tokat vurdu. Pardesülü a- dam yıkıldı ve şapkası bir tarafa gitti. Garsonlar ayırdılar. Mağ- İp adam, şapkasını yerden ala- rak: — Kudurmuş mu nedir? Diye mırıldanarak lokantadan çıktı, gitti. Selim Refet muzafferane yeri ne oturduğu im if yı hâlâ titriyordu. Atesli bir sesle? — Ah Selimciğim, dedi, sen ne cesurmuşsun, ne kuvvetli imiş . Halbuki ben seni... Artık birisi bana yan bakam. men sana söyleyeceğim. Edepsir lerin hepsine de birer birer ders lerini ver, Hastanm ölüm © yatağında yazmış olduğu gibi, misline na dir tesadüf olunacak derecede kızdı. Ağlamaktan karşısma çıkan yeğenini bu ka- | içi dar ıztıraplı ve bu kadar © bed- baht görünce, Ahmet © Şükrü Efendi artık her tedbir ve ihti. — Senin baban artık benim yavrum, dedi, Üç gün sonra | İstanbuldan ağrıldılni. Genç kekin evliin. de misafir kaldığı ihtiyarla ka. rısı, hiç çocukları olmadığı için senelerden beri ona ev- lât nazarile bakmışlardı. Anka radan çağrılan amca “gelmez- se kendisini o hakikaten evlât edinmeğe hazırlanıyorlardı. He le kadın: — Hüsnü Efendi ile haremi | suz bir merhamet duyuyordu. | dan da elbette hakir gi Bir çok Avrupa memleketleri- İe olduğu gibi, İsveçle de ticari münasebetimiz menafimiz hilâ- Pİ fma durgun gidiyor. Son altı se- melik istatistikleri tetkik edersek söyle bir oi meydana çıkar: ibalât © © İhracat 1926 o 625.000 771.000 1927 1,514.000 634.000 1928 o 2,828.000 664.000 1929 4908.00 — 731.000 1930 2,754.000 1,191.000 1931 2.118.000 (464.000 Bu senelerdeki fark şöyledir: 1926 Ç 146.000 1927 oo 88000 1928 o 2,164.000 1929 — 4,177.000 1930 1,563.000 1931. 1,854.000 10,438.000 146.000 10.292.000 in Yani 10,292.000 lira Türkiye- nin aleyhine , Yukarıda zikrolunan rakamlar İsveçten ithalâtımızın daimi su- rette tezayüt ve bizim bu memle- kete İhracatımız da 1930 senesi hariç olmak üzere mütemadiyen tenakun etmekte olduğunn gös- termektedir. Bir takım ihracatımız Ham- burs ve Roterdam yolu ile yapıl makta olduğundan nazarı itil alınmamaktadır. Bundan maada İ İsveçe olam ihracatımızdan bazı maddelerin nazarı itibare alanma- dığen, düşünecek © mukayeseyi İs veç istatistikleri üzerine tesbit et- 4 meği daha doğru bulduk, Bu ista | töstiklere nazaran: | Tehalâtımız İS 1926 © 2.463.000 Kuron | 927 6381000 1928. 11.639000... 1929 o 6939000 |, 1930 © 8.065.000 - İ 35.487.000 Kuron İhracatımız 1926. 2.347.000 Kuron 927 o 3160000 1928 © 1.108.000 | 1929 o 4196000 1930 4.272.000 15.084.000 o Kuron İsveç istatistikleri henüz tabo- hunmamış bulunan 931 senesi ha- riç. olarak beş sene zarfında 20.403.000 kuronluk yani on mil göstermektedir. © Bu yeküna Türkiye 1931 sene- si istatistiklerinde 1 mil. yen 654,000 liralık bir fark ilâve olunduğu takdirde 11,855,500 Hira lık bir fark meydana çıkıyor. Türkiye istatistiklerine göre tesbit olunan 10.292.000 biralık fark ile İsveç istatistiklerine tesbit olunan fark mukayese deTürkiyenin aleyhine 11,073,000. lira vasati bir fark hâsıl olur. I fia Vekâletile münakit şimendifer inşaatı mukavelesi mucibince İs- veç — Danimarka şirketine veri- len ve bir kaç milyonlara baliğ iyat ve mukabilinde mem te hiç bir şey getirmeyen ye- kün ilâve olunmalıdır. « Orhan Brandt Bey İsveç ile Tür. ye hakkında bir kitap neşretmiştir. mz fakirleşmesinin e bertaraf &- ilmeyen sebebi, iştira kabiliyetinin Munzzeze karş o hissettiği zaaf ve muhabbetin eşini, an- cak ilik çocuğu olan o Namığın küçüklüğünde duymuştu. Kıza muamelesinde, oğullarına ve hattâ gelinine karşı daima İterdiği mütehakkim edadan bir İzerre yoktu. Babasını da kay- İbedince dünya üzerinde kendi- isinden başka kimsesi kalmayan İbu zavallı çocuğa karşı, hudut- İsveçle ticari münasebetlerimiz yon 201.500 Türk liralık bir fark | Krom cevheri © 26,303,000 Hah ” İncir 843,297 Üzüm 256887 “yi ” Fındık ? ” © Afyon TM Afyon müştak atı ? ” Palamut 11.271,000 Ketentobumu “ 36,193,000 w Susüme Ee 1930: 86.293.473 Ti irkiyenin İsveçe ihracatı ise ş& tak İşveçte tanınmış olduğu ani Mayor, Daha bir çok mevat İsveç tarif fından satm alınmaktadır ki bu yacatım velev bir kısmını olsun Tül) kiyeden satın alınabilir. Meselâ: 5 İsveçin 1930 da ithalatı yesi Buğday 175.785 'Tof Mis 134634 Yulaf 45964 dığı takdirde Türkiyeden olan itb#) lâtı yüzde hesabile; N 1929 senesinde 4196000 İsveçin Yunanistandan iti min bizimkinden pek yüksek olduğ! nazarı itibara alınırsa yukarda zik” rolunan rakamları iki misline çıksf) maher. İsveçten ithalât umumiyetle ref” mi devair ve mücseesata ait ii ?ği bütün eşyası ufarak bir çi ya sığmıştı. Hüsnü ndi serseri, ve talisiz hayatında Ki şehir, kaç kasaba oluş?! vapurlara girmiş, trenlere, © mobillere sığınmış bir eski <9 ta. Sırtmda ise hayli p: ve hayli ufalmış O kah bir manto, (o başında örme bere vardı. Kıyafeti, Şişli tımanlarımdaki kibar b fendilerin hizmetçileri tat gi

Bu sayıdan diğer sayfalar: