3 Ekim 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

3 Ekim 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Asrm vmdesi «MİLLİYET» tr Ankara caddesi, 100 Ne. Telgraf adresi: İst. Milliyet Telefon Numaraları: Başimuharrir ve Müdür: 24318 Yazı işleri Müdürlüğü 24319 İdere ve Matban 24310 İdarehane: Müddeti geçen nüshalar 10 ku- ruştur. Gazete ve matbaaya ait işler için müdiriyete müracaat edilir. Gazetemiz ilânların me- #'uliyetini kabul etmez BUGÜNKÜ HAVA en az 16 santişrat kaydedilmiş! da kaybolmuş” diye de (Mil ni yırtarak önümi “ © Muhtar Paşanın hareminin i i : İ EU i i i 5 j © hüsel olmuş.. rahatsızlığı da varmış... cıklı âkıbetin veriyor. (Sait Hikmet) (Lyon) da timarhaney: hüviyeti malüm olmı mışlar... İa durmaya gelmez... © ri bile, ve yıldızdan kurtarması. okumaya vakit ralizm, plânlı iktisat, Hitler ve Bolşevizm; 932 bahisleri kafamda yapmamağa karar verdiğim © mecmuasma gönderiyorum. > v4 maz mıyım? 3 T.EVVEL 1932 RE YL Ea ABONE ÜCRETLERİ: İbi hal Türkiye için Hariç içir ki LK LK. hel 3 avı 4— .— li js . 70 2 e ol Y .M— 8 Tİ Gelen evrak geri verilmez — Yeşilköy rasat merkezinden ve- 210.932 tarihinde hava tazyiki 764 milimetre en çok sıcaklık 28, Lyon timarhanesi Pariste bizim konsoloshane “ye pasaportumu vize için bun- © Ban takriben bir ay kadar evvel | , gittiğim sırada bir garip haber © almıştım, Bu haberi kapalı bir * şekilde “bir mütekait jeneralin © alrebasmdan bir Türk Fransa- © yet) e yazmıştım, İşte bu haber » döndü dolaştı. Nihayet perdesi çıktı. Ta- bii okudunuz. Sait Hikmet bey isminde mütekait bir bahriye , zabiti Fransada kaybolmuştu. , Bu zat merhum Gazi Ahmet | kinci kocası idi. İstanbuldan git tikten sonra Belgrattan bir mektup, bir de galiba İsviçre- © den bir kart yazmış, sonra bir kaç ay ses çıkmamış. onun üze , rine kendisini aramak lüzumu Ben Pariste iken Fransız po- ” isi bu işle meşgul idi. Bir iki a“ ilâtını bil iyo ruz ama, (Matin) ismindeki Pa ris gazetesi bizecan sıkacak, münasebetsiz bir nokta haber Bey atılmış» ğı için künyesine (İsmet Paşa) yaz- Vakıa bu terbiyesizlik. tir. Lâkin bunun üzerinde faz- Çünkü in sanlar biribirine baka baka de- gişirler.. Bunu bize hatırlatan bir sürü darbımesel' vardır. - U. ai mumi söylemiyorum amma - » “delilerle düşüp kalkanların pek © tam şuurlu olduğunu kimse > iddin edemiyor. Hattâ kendile- “M illiyet, in edebi romanı: ROMAN Demokrasinin bir iyiliği ol- — du ise bizi sırmadan, ar o tin harflerinin birçok iyilikle rinden biri ise. bizde artık lâf bırakmaması- dır. Recai Zade sağ olsa yeni harfle gurup tasvir etmiyecek- ti. Demokrasi der demez. Libe- Faşizm. ayak- © andılar. Ancak ne kendimi. ne 'de sizi eğlendirmeyecek bir şey — çin, hepsini ters yüzü Kadro Durunuz. bir roman yaza- Tezli roman, tezsiz roman. | hanesindekiler de bu kaidenin İ tesiri altındadır. Binaenaleyh bunu daha meydana çıkmamış bir delilik eseri olarak görmek (Lyon) timarhanesinin idare heyetinden nezaket beklemek; ten daha kolay ve yakmdır.. İ Hoşindil. Tek mevki meselesi Avrupanın bir çok yerlerin- de tramvaylar tek mevkilidi Bu halka kolaylık olduğu ka- dar, tramvay idaresine de ko- laydır. Hattâ gene bir çok yer- lerde tek bilet usulü vârdır. Ho- landada olduğu gibi... Bazı yer | lerde iki kıt'alıdır. Peştede ol- duğu gibi... | Bu, tek mevki usulünün biz- İ de de tatbiki hakkında gazete | lerde, ötede beride sözler, fikir- ler görüp istiyoruz.. Fena de- ğil amma şuna dikkat etmeli yiz: Her şeyden evvel söyleye yim ki; ben mevki farkının baş tan aşağı aleyhindeyim.. Yal- Bız. eğer bizim tramvaylar bu İ doğru değildir. Zira... 1 — Tramvay şirketi tram- vay ve seyrüsefer nizamatınm | emri hilâfına üstü başı berbat, ! pis olanları da arabalara alır, balık, yağlı gaz tenekesi. yağlı sefer tasları her gün görülen şeylerdendir.. Hele arabaların iskarça gibi oluşu da buna ilâve edilirse üstünü başını berbat et meden tramvaya binmek mu- hal olur. 2 — Kadınların bugünkü sr- | aşık vaziyette halk arasına ka- İ rışmaları doğru değildir, Binaenaleyh: Eğer şirket ve- ya belediye. yahut Nafia tek mevki usulü tatbik etmek iste- yorsa; ı Tramvayların yolcu a- dedini kat'i surette tesbit et- meli ve ondan fazlasına müsaa- de etmemelidir. Amma bu ya- sak, Kaptan Paşa yasağı gibi olmamalıdır... 2 — Üstü başı pis ve yanın- | dakini kirletebilecek yolcuları katiyyen arabalara almamalı; 3 — Arabaların ön tarafları eskisi gibi kadınlara mahsus kalmalı... Bunlar yapılır ve tatbikmda müsamaha edilmezse tramvay- de bir mevki pek muvafık o- ur, Berberler mektebi © | gün evvelki gazetelerde adam: | ili “cağızın (Lyon) şehrinde öldü- este mall “ ğümü haber verdiler. Esasen | , tetra el vereli son zamanlarda kendisinde u | lar, berber olmak isteyenleri o- fak bir felç ile karışık dimağ | reda yetiştirecekler... Gazeteci ler için de bir mektep açılacak- tı, Etütler yapıldı. tetkikat icra edildi. Fakat bir türlü açılama- dı... Gazetecilik mektebinin hâ lâ açılmamış olması elemini, ayni aileden berberler mektebi nin açılması biraz tadil etmiş- tir.. Hayat mütevali bir tesel- lidir. FELEK Bir tavzih , 25 eylül 932 tarihli san'at sahife üç gün devam eder kabilinden MİLLİYET, PAZARTESİ 3 TE RINİEVVEL, rindeki türkçe tedrisatı, satına verilecek ehemmi leketin istikbali ve har, şiddetle alâkadardır. Bu mesele ayrıca, büyük bir cid diyetle içtimai ve iktisadi cepheden de tetkik edilmek lâ- zım gelir. Ecnebi mekteplerinde- ki talebelerin bir kısmı, bu top- raklara, münhasıran iktisadi ve şahsi menfaatlarla merbut olan yabancıların çocuklarıdır ki, k rinde, bilâhilâf, yüz seneden be- ri burada tevattun etmiş kimso- ler olup henüz türkçeden bir ke- lime bile bilmeden yaşıyorlar, ve daha da yaşıyabileceklerine kani olanlar vardar. Bu zehirli telâkki, gerçi, iz Ermeni, Yahudilere ve çocuk- lara, bu hal pek fena bir misal | teşkil” ediyor; Türkiye, tufeyli yaşanabilecek bir memleket | ze- habımı veriyor, Bir taraftan da bun. lar, din perdesi altında siyasi pro pagandalarla bizden uzaklaştırı yor. Buna zamimeten ma: muhitlerden aldıkları meş'ur, gay rimeş'ur hüsumetler de, içtimai bünyemizi kemiriy. Hâlâ memleketimizde dini pro paşandalar ve misyonerler mer- Türkleri kendilerine yavaş yavaş cezbediyorlar; fırsat buldukça memleketin nizamatını her veçhi- le ihlâle çalışmaktan çekinmiyor lar. Sırf lisan hâkimiyeti dolayısi- le bu mekteplerden her biri —E- vet, hayret edilir— tebaamızdan her ay üç dört bin lira kadar pa- ra alıyorlar. Bu efendiler, aldık- ları bu paraları, derhal Belçikada i umumi merkezlerine gönder- di p olduk- hudutla- rından tardettiği t, umumi harpten sonra sevmeğe başladığı | bu papasları himaye etmek sure üle şarktaki menfaatlerinin bür- ihlâl edildiğinin farkanda s teşkilâtının Fransa- — Eski muharipler ce- ti) manımda kuvvetli teşek- külleri olduğu gibi Fransa meb'u- san meclisinde frer'leri temsil ©- den meb'usları da vardır; bu es- ki muharipler, umumi harpte, | bilhasın Türkiye aleyhinde roller | almış, mütarekede de reylerinden istifade edilmiş kimselerdir. Bugün, böyle bir maksatla de- vam ettirilen ve Türk harsının in- | kişafına mani olan tezviratın me | ——— kadar kolay bir şey yok İS tos'ut Türk inkilâbi önümüze, Lausanne muahedesi gibi çok kuv vetli ve ayni zamanda metli bir şaheser ihda etmiş bulu nuyor. Şayet, husumet meş'ur olarak devam ediyorsa derhal muahede ahkâmından azami derecede isti- fade edebiliriz. Bu müesseselerin her birinin Mensup oldukları memleket te dahil olmak üzere, hiç bir ri nazarı itib, terfiine çıkmıştı. M. Sami Bey dünkü nüsha mızdaki san'at sabifesinde bu nok- taya temas etmiş bulunduğundan Ali Sami Beyin gösterdiği lüzum ü- Nihayet amma timar | zerine vaziyet tavzih olunur. 3 Yazan: Falih Rıfkı sandr Duma. Balzac. Flober, Pol Burje Anatol Frans, hat- birden kafamın etti, Fakat roman nedir? Siz de benim gibi bildiğinizi zannedersiniz. o Tariften güç içinde sökün sonra, anlıyorum amma, anla- tamıyorum., diyeceksiniz. da hazır bir tarif bulamaz mi yız? ki Mevzu peşinde bir muharrir : Bizim kır evinde roman var; fakat orman dersi verecek bir edebiyat kitabı yok. Kom- şu köşkte liseden yeni çıkmış | bizdeki gömarcılar. ilk eserle. imkâ: ; doğrudan doğruya Türk tedrisatı na tevcih edilen sinsi bir suikast tır. Bunların nizamnamelerini ay nen kabul etmeye mecbur deği liz. İmtihanlara dair konulan bu “İnsanların maceralarını, raslarını, | seciyelerini © gösteren küçük büyük nesir eserlerinin t0- puna birden romanesi çeşit deni. lir, ki roman, menkıbe, küçük hâye eşkillerine ayrılmıştır. Bu yazılar mevzularını ya doğrudan doğruya hayalden, ya tarihten, ya hayatın hahikatinden alırlar. ! Hayattaki her vak'a, her sergü- zeşt romanesk çeşile mevzu ola: tâ Vecihi ve Saffet Nezihi, hep | bilir.” Romanın bir takım esaslı şartları da var: “Eserin içindeki vak'alar, doğ- ruya Benzemelidir. Şahısların. se- şey yoktur. Biraz düşündükten | ciyeleri, ihtirasları, duyguları ha- yatta rasgelinen insanlerin seci- ye, ihkirası ve duygularına uyma- Acaba bir edebiyat kitabın. | lıdır. Hikâyede baştan sona ka- dar hareket ve hız olmalıdır.” Bir takım münekkitler baş ka bir şart ta koşarlarmış: “Her raman bir ders te ver- melidir.” Demek ki ilk iş mevzu'dur. Mvzu sözü, akla en başta insa- nın knedini getirir. Onun için - | yan lisanı çok kıy-| 2 (C Maarif Bahisleri j Ecnebi mekteplerde Türk dili | Ecnebi ve okalliyet mekteple- | ölgün i| bir manzara arzetmektedir. Hal- buki bu mekteplerin lisan tedri- ileli usullerin önüne geçebilmek | için, ve ayni zamanda Türk dili tedrisatındaki vahdetin bozulma» yacağımız bazı ehemmiyetli mad deleric kâfi de mühim ne- üceler elde edi Bugün, her memlekette sıkı bir tedrisat merkeziyeti cari iken biz nasıl olur da böyle bir şeye müsamaha ile mukabele ederiz. Meselâ İtalyada bazı Amerikan mektepleri mevcuttur; fakat, bu mekteplerde her şeyden evvel İtal İtalyan harsı, | İtalyan kanunları asıldır. Bize gelince, işte | Lausanne muahedesinin bu baptaki madde- si 'Cilk —4— sahife —59— Tür 30 teş evvel | e heyeti murahhasası, 1914 senesinden Türkiyede" mevcut olduk saddak Fransa, Büyük ve İtalyaya tabi bulunan müesse- satı tedrisiye, hayriye ile hastane ler kemakân payidar olacaklarını beyan eder. Maamafih bu müesse #atın hiç bir behane ile hiç bir veç bile Türkiyenin menafiine ve Türk kavaninine mugayir lâalet- İ teyin bir propaganda veya bir fi- il ve harekette bulunamıyacakla- ıkarrerdir.” yor ki, bu maddenin sarahate hiç bir tevi- le, hiç bir tefsire ihtiyaç hisset. mez, Biz memleketimizde azim bir inkılâp yaptık; Binaenaleyh, bu mekteplere devam edecek Türk talebeyi, lâyıkı veçhile idare &t- mek iyetini haiziz; itiraza mahal yoktur. Kendi te baamızı, kendi aleyhimize —zım ni bile olsa— teşvik edebilecek bir tedrisata asla cevaz vereme" yiz. Z. muahede de bizden bunu istiyor, başka türlü söyle- miyor. İ — Talebeyi zehirleyen bu müer sezeler hemen her fırsatta türkçe tedrisatı, ve Türk harsı üzerine suikast yapıyor. Türkçe muallim lerini pek feci, pek gülünç bir hale sokuyor. Bu tevzirattan ar- tık siyanet zamanı çoktan gelmiş | tr. Bu efendiler, kendi lerine bol keseden lise unvanını veriyorlar, ne hakla? | İşte, resmi fransız liselerinin 1931 de neşredilen “Programme de Venseignement secon unvanlı proğramı. Bu proğramda | sınıftan | Fransız liseleri altıncı | (bizdeki orta mekteplerin birinci sınıfı) başlayarak yedi sene de- vam ediyor; şu halde lise tedriza zofi ve riyaziye sınıfları | olmak üzere on üç seneden İ ibaret bulunuyor. Halbuki, bu mekteplerin ne proğramları, ve ne de sınıf taksimatı, bu teşkilâta bile etmiyor. Esasen bura- Artık bu topraklarda, eski | korkak imparatorluk müstehaso- si değil, Türk inkılâbının doğur- | Türkiye Cümhuri- Mustafa Kemal Türkiye: olduğunu anlamalı ve anlatmalı. yız. Bu müesseseler, ayrıca umu- mi bir müdüriyet halinde idare edilecek olursa memleketin harsi hayatında derin bir inkılâp vücu de getirilecektir. in bir hastalık nin de önüne geçilmiş olur.(1) Orhan RIZA ——— İ faj «Ora tedrimttn Türk dilin unvanir makaledeki yanlışların doğ rulari: Cavet - tasavvur edilen bu müşkülâtn « tahlil teşebbüsünü - E. debiyat tarihi dersleri 3 ten (bizde lise 1). © Kendi ismimi ve tanıdıkla- rımın isimlerini değiştirerek sergüzeştlerimi anlatsam, aca: ba hoşunuza gider miyim? Bir gün bir muharrir meş- hur adamlara dünyada en mü- bim vak'anım ne zaman vene olduğunu" sormuş. Kimi Na- poleon'un Moskovadan dönü- üi, kimi Fatih'in İstanbula gi- | şi, kimi İsa'nın asılışs herkes bi fikirde bulunmuş. Bernar Şav kâğıdın — üstüne bir tarih yazmış: 8 kânunucvvel 1869/17 Muharrir — Bu tarih nedir, o gün ne oldu? Bernar Şav — Siz kendiniz arayıp bulunuz. Meğer tarih Bernar Şav'ın doğduğu günmüş! Açıkça | söylemek isterim: Ne doğduğum güne ne geçir- diğim ömre ehemmiyet veren- lerdenim, Ne öyle doğmak. ne böyle yaşamak isterdim. Istırap larımı kitapçılara satmak için ması için, bu husus hakkında ko-| ç bir mektep. | | ilk büyük filmi Lilyan Harvey Hikâye . Tebrik ve : Taziye Hayret. Tersine akan nehir gibi şu Eminin tabiati ve ahlâ- kı anlaşılır şey değil. Sevinecek yerde a Ağlayacak yerde güler bir acayip tabiat ki anl mak imkân haricinde. Dal ribi var. Meselâ arkadaşlı İ dan birinin pederi veya ailesin- i den bir zat vefat etti değil mi? | Ona taziye mektubu yazacağı İ yerde söyle bir telgraf çeker: “Pederinin vefatından müte- vwellit neşenize iştirak eder ve tebrikâtımı takdim ederi; Nasıl? Beğendiniz şınıza zam yapıldı bir ev aldınız ne bileyim tebrik edilebilecek bir vaziyete girdi- niz değil mi hemen bizim Emin faaliyete geçer, “İşittim ki bir yavrunuz dün yaya gelmiş. Çok müteessir ol- dum, Kederinize an samimül- kalp iştirak ederim. Allah bir daha böyle felâket gösterme- sin.” diye başlar ve hayretten bir karış açık kalan ağzınızı bir yığın teselli ile doldurur. İlk zamanlar bunu muazzam bir münasebetsizlik telâkki e- denler Emin için müthiş ve meş'um şeyler düşündüler, E- min pervasız, bu herkesin feci bir şekilde yadırgadığı tabiata devam ediyordu. Bütün aleyhin de söylenenler ona vız geliyor- du, Çalıştığı müesseseye mü- dür olduğu gün onu hüngür hüngür ağlarken gözlerimle Ona sordular. — Emin niçin böylesin? Ni- çin “herkesin zıddına pürçini taap bir meslek ihtiyarına mec bur oldun.” Neden herkes gibi değilsin, O bu suallere şu cevabı verir di: — Riyakâr değilim. Nihayet onu mecbur ettiler. O da anlatmağa razı oldu. Bir kış gecesi idi. Hepimiz otur- muş sakin sakin konuşuyorduk. İlmi münakaşalardan birazda yorulmuş gibiydik. Emin anlatmağa başladı. Ne bir kelime eksik. ne bir kelime fazla onun söylediklerini not mea bile gözden göğe: hevesin- de değilim. Evet. ne örnek olmağa de- ğerim; ne de gülünç olmaktan zevk alırım, Bir çok kimseler hayatlarmı yazarken, size 80- yulmuş bir portakal ikram et- mişlerdir. Kabuklarını hangi çöplüğe sakladıklarını kendile- i rinden başkası bilmez. İ Osmanlıcasını Lâtin harfle- ri kalın almadığı, sırf görüş vasıtası iken. göz bile ken- dini göremez. yanlıştır. İnsan kendini görür... Fakat gösteremez! Muharrirler hayat larının doğrusunu yazabilse- ler, bu müsveddeleri matbaaya değil, mahkemeye vermek lâ- zımgelir. Hatıralarım. demek. söyle- mek istediklerim, itiraflarım. demek. söyleyebildiklerim. de- mektir, Hayır, mevzu ben olmıya- cağım. Hayalimden bulmak var, Bu kendimi yazmaktan da- ha güç bir şey... Öyle bir adam yaratacağım, ki onunla konuşa caksınız; onu göreceksiniz. O- unla gezecek, oturacak. yi: Bu akşam senenin Öyümi olarak gösterilecek ilk Filmi için ARTİ istihzarat devam ediyor. siz ne düşünürsünüz. — Efendim, Bana soruyorsu Duz “niçin taziye edilecek yer- taziye ediyorum” bu benim ak- siliğimden değildir. İzah ede- yim. Her ölen insan hakkında dökülen gözyaşlarının bir tek mânası vardır. O öldü. Ve mut lak bu kederin ardında o keder den daha samimi daha kuvvetli bir his daha vardır ki oda “O öldü, fakat Allaha çok şükür ki ben yaşayorum.” Babanız mı öldü. Tebrik ederim çünkü siz ölmediniz ve kurtuldunuz ve se viniyorsunuz. vinmekte haklısınız. Çünkü ya ölseydiniz ne felâket değil mi? Bu herhalde babanızın den daha feci değil mi niz. Ya maazallah si N saydınız. Çocuğunuz mu dün - ket, ne felâket, Zira çocuğunuz | hastalanacak, üzüleceksiniz bel ki de ölecek . Halbuki bu ço- cuk doğmasaydı. Siz de çocuğu ölen veya hastalanan bir adam olmayacaktınız. Mi ali ya?. O halde bir felâket, bir sı- kıntı ihtimali hâsıl olmuş dı mektir. Ev aldınız. Bundan yük felâket yok. Bu evi alma- saydmız ne olurdu sanki? Bir | yangın sizi gözyaşları içine garkedecek, Halbuki bu e zin olmasaydı da ydı kılı nız bile kıpırdamayacaktı. Siz felâketi satın aldınız demektir. Ben işte felâketi daha evvelin- den görüyor ve mukadder bir kederin taziyesini yapıyorum. Hepimiz şaşırdık. İçimizden biri Benim bir yavrum dünya ya geldi.” dedi. Emin taziye ederim. dedi. Çocuğu dünyaya gelen arka daş ta iâlve etti: — Çocuğum olduğu iyi ol- renmiyeceksiniz. o Ben zak'ın Goryo baba'sını okuduk: tan sonra, aylarca ne sokakta, Be evde, ne yatakodamda bu adamdan kurtulabildim. Her gün bir köşebaşında karşılaşa- cağız zannederdim. Allahın ya- ratıklarından milyonda biri, binde biri , Hayalim de biraz kıt ve ku- rudur. Beni böyle bir tip arar- ken görseniz. — Falir Rıfkı adam yaratı- yor. diye değil. Kim bilir hangi hastalığı tutulmak üzere olduğumu dü- şüneceğinize şüphe yortur. Ü- bir kafiye, veya bir cümle oyu- nu arıyan arkadaşlarınızın yüz- lerindeki kısılışa, büzülüşe, kıv- | ranışa dikkat edi Gebelik İ çeken kafada tefekkür heykelle rinin idealleştirdiği sükün. ge- be Meryem'in düz karnı kadar sahtedir, Hem bu yaradışlar, biraz da sol kulağı göstermek için sağ eli > dolaştırmağa ben- ELHAMRA Cennet Kuşu Zevkli - Eğlenceli - Neş'eli bir mevzu - Nelis musiki - Güzel şarkılar ve valsler. Tam manasile büyük UFA Opereti. Rejisörü WİLHELM THIELE DİKKAT: 1 - Bu büyük filmimizde fiat'arda zam yoktur. 2 - Bu geceki müsamere için biletinizi evelden aldırınız. üzdeki perş:mbe akşamı büyük GALA müsameresi KADIN PEŞİNDE ( Rubacworı ) Şık ve nezih komik ARMANDO FALCONİ meşhur dansöz GRAZİA DEL RİO de tebrik, tebrik edilecek yerde | Haklısınız. Se- | n tarafından Fransızca SÖZL çin?.. f Karmız hasta. Tebrik ede- rim, Çünkü siz hasta değil yaya geldi? Vah vahne felâ- | nutulmuş bir ahbap ismi. yahut | m fevka- de müsamereyle başlıyor Henri Garat İtal; ev sözlü ve şarkılı STİK sn:masında Heyeti temsiliyesi başında: ve | Bugünden itibaren ŞIK SİNEMADA Mevsimin en güzel filmi olan MONTE KARLO BOMBALAR ALTINDA İki sevimli: büyük artis KATE von NAGY ve JEAN MURAT büyük temaşalı ve zengin mizansenli operet Fransız sinema san'atisin 3 Büyük Siması MARCELLE CHANTAL GABRİELE GABRİO CHARLES VANEL Pek'yakında: GLORYA'da KANUN NAMINA filminde du. Çok seviniyorum. O hasta- lanacak. belki de ölecek, Amar yarabbi ne güzel şey? Çünkü | ben ölmemiş olacağım ve sevi: | neceğim. Bu çocuk benim s€- | vincimi ihzar eden bir sebep de mektir, Sizin noktai nazarımıza | tamamile muvafık, dedi, Emin; — O halde dedi. Pederi merhumun kederile dövündi ğünüz günlerde benden aldığı" nız tebrik telgrafına niçin kızdı nız. Demek benim prensiplerim taammüm etmeğe kabul edilme ğe başlandı, Benim için de bun dan büyük muvaffakıyet ve ke- yif tasavvur oluna bilir mi?. Hep bir ağızdan bağırdı — Zırva tevil götürmez. Siz ne dersiniz?. dan duvarı, etimz ve e ariki dir. | Müsveddelerin bu satırla” rında iken bir iki ahbap geldi kendilerine niyetimin ne oldu” ğunu söyledim ve buraya ka dar Komi okudum, Biri — Ayol, düşündüğüm şeye bak! Eski Bir tarih kitabı da bulamaz misiniz? Meselâ bu” günkü tefrikalardan biri din” bir han dalgası içinde: — Haydi bre Gökgöz, dedi. Gökgöz © heybesine baş dok durmuş, ve Kopukkol'un sözleri; dişleri arasındaki bıçakta ıslıkla” narak, kızıl göl üstünden... — Amerikada geceleri uyu” yakalmaktan korkan gece bek çilerine mahsus radyo mono" | İokları varmış. Acaba onlar dan birinin tercümesi midir? — Hayır. Türk çocuklar" Bı terbiyeye mahsus tarih tef” rikası.. Fakat sen güç bir san” atın fenasına bakarak kolay,

Bu sayıdan diğer sayfalar: