20 Kasım 1932 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

20 Kasım 1932 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İN r ' iyatro zaman zaman, mama» değiştiren bir kelimedir. “mudhike,, o midir? İhikeye bugün farce ismi ve bırakarak ve ya zamanın ve telakkilerini tasvir ederek ta insanların zayıf tarafla» mübalâgalı bir surette göste- seyircileri güldürmek için piyealere denirdi. Komedi hakkındaki bu telâkki asırda tamamen değiş» Ve klâsiklerin — eserlerine de di,, denilmeğe başlandı. Meselâ Racine veya bir faciasından bahsederkeni — Ne kadar müessir bir ko- ” Muhtelif Karakter komedisi mü iyelerdeki insanları otr: ve tetkik eder. örs (Örf ve âdât) komedisi levrin örf ve âdatını veya mü n bir sınıfa mensup insanla- rını tasvir eder. komedi — Karakter le Mörs komedisinin d. Giritt ve k vak'alarla seyircinin me- tir uyandırır. Sınıf komedisi — Muayyen a mensup insanların gülünç farını sahnede gösterir, İstitratlı komedi - Meclis ve- #ahneleri muayyen bir m. #trafında toplanmadan biribi- takip eder. » Moliöre'in bazı dileri gil Komedi dramatik Gülünç fından ziyade his tarafı olan eler Tarihi O komedi — Başlıca şa- tarihten alan piyesler, Baletli komedi — Perde sonla» biten komediler. . Komedi föerie “ Bugün sade- İeriç denilmektedir.. Biribiri- ip eden gözalıcı ve muhte- dekorlar içinde oynanan ve i hayata hiç benzemiyen pi. Komedi Vodoil — Şarkılı ko- Dram, facin hattâ vodvil artık karıştı ve bu isimler kalk- İmdi yalnız “pi ZN skome- deniliyor ki bu le dram,, bu sesli, sazlı ve sözlü er çıktıktan sonra onu da si- kendine maletti ve ona sap- Buy şersit içinde sinema- Melo - Dram,, tarzından ay- na imkân yoktur. M. FERİDUN —” at siçin cidden bir kazanç Genç şairin oşhası mü- lisanile konuşturan, selis okuyor. Metenin Yueci ile m i, Teoman'ın — karım yücünün mükâlemeleri bü- Dir san'at ve edebiyat kıyme- İaizdir. Zaten i Merhum Ressam İhsan Bey | Darülbedayi Balkan muharebesinde Edirne Ali Bey kumandanlık odasın- daki bir tabloyu şasesinden güzel | ce keserek düşman eline geçme- den kurtarmıştı. Bu resmin desen kompozisyonu esnayı muhasarada vari mülâzimlerinden Gelibolulu indir. Edirnedeki yanık kışladan Sofyadaki Rodopi oteli- ne gelinciye kadar kalın bir as ker kaputunun hangi kısmına yer İeştirerek muhafaza edebildi hâlâ hayret ettiğim bu eser Meh- met Alinin hayatı pahasına elde ettiği bir yadigârdır ki şimdi Be- şiktaştaki atelyesinin bir kısmını tezyin eden bu ganimeti harbiye her ziyaretimde bana © gamlı bir tarihin acıklı hatıralarını ifşa ©- der durur, Edirne, ve süvari mü- lâzimi İhsan. .-. 1295 te Geliboluda doğan 317 de Mektebi harbiyeden süvari bi- rinciliğile neşet ederek 322 de E- dirnede müteverrimen vefat eden artistin Edirne Müşiriyot dairesinde bir de deniz resmi var- i ak'a halini alan bu me- seleyi bugün büyük bir nankör. Tük telâkki ederek tekrardan ken dini alamıyan bu arkadaşa bence seydayi san'at elkabı pek muva» fık düşse yerektir. Kan ve ateş kusan felâketli bir demde san'at aşkın sarsılmaz ulvi cesaretini gösteren bu zabitin formasından evvel ben ruhunun büyüklüğünü takdis ederim. Büyük ruhlu Meh- san'at aleminin kendi gösteren 2 içinde beli bir noktai muziye hal müp üful in mek bir Beyi şan'at muhitine ve sevenlere tanıtmak belki biraz güççedir. Fa- kat parlak kristaller arasında cev her ne kadar küçük ve ne kadar ecki olursa olsun cazibei whemmi- yetinden bir şey .kaybetmez. İh- san bir cevherdir; kıymelii lü mahfaza il bi- in gayet değerli bir cev- herdir. İstibdat devrinde fazileti rütbe ve nişanda arayan nazarlar onu ehemmiyetsiz bir o mülâzim diye Edirneye atıvermişlerdi. Ne #ayanı teessüftür ki onu bizden zi yade bize tanıttıran ecnebiler ol- muştur. Bakınız nasl ? Size mer- humun kendi Tisanmdan naklede- yim: “309 senesinde Edirne Mahreç sınıfına dahil olmuştum. O sınıf. tan itibaren Harbiyeden çıkıncı- ya kadar birinciliği terketmedim. Edirneye tayin edildiğim zaman eğer beni sertabip | Ahmet Avni Paşa himaye etmemiş olsaydı ha- | im haraptı. Hastaydım. İstanbul- stalığımı dinletmek kabil de #ildi. İradei seniyye © var herkes tayin edi orduya gidecek de- | silmişti. Halbuki burada da Mü- şirin iradesi vardı. Bereket versin bu büyük adam beni Müşür Paşa» ya bizzat söyliyerek erkânı harbi- resimhanesine yerleştirmeğe se bep oldu. İşte bu memuriyetim ta k eder etmez hemen bir ev rm, Elimde avucumda ka- para ile odamı tefriş ederek bir atelye haline soktum. Ve işe başladım. Mektepte okuduğum Al mancayı, fransızcayı — ilerletmek en birinci arzumdı ir Almanla dost oldum ve çalıştım. O aralık Edirnede Müşür Paşanın nezareti Itında bir sergi açılmıştı. Bu ginin bir indi eserlerimi tesi lekette resimden yan pek olmadığı için bizim tab- lolarm satılacağına — hiç ümidim yoktu. Bir gün sergi dairesini ge- zerken bana bir mektup verdiler. Ve ayni zamanda tekmil resimleri min Rus konsolosu tarafından sa- tın alındığını söylediler. Bu sevinç le mektubun zarfını yırttım, bir de ne göreyim?. Konsolos “atel. yenizi Madamla birlikte ziyaret etmek istiyoruz. Lütfen bir saati kabul tayin buyrulursa minnetta- rmız oluruz bunlar yeli bir artist farzetmişler. Ne y. payım?. Düşünecek vakit yok. He men eve koştum. Ne kadar karı kalem, sulu boya, yağlıboya di saatte teşrifinize muntazırım diye haber uçurdum. Konsolos sa- i mukannenede Madamı ile be- raber açık bir araba içinde olduk- ları halde bizim evin kapısına ar- zı vücut etmişlerdi. zat, gayet malümatl: ve mü dekkik. Madamı son derece san'at rsuhibbi idi.Bütün eserlerimi hara haraşolarla tebrik ederek elimi —— İ ları onun fırçasının yegâne ve tü- | Jemile beyaz Ressam Hasan Rıza Beyin ihali Osmanlı Ressamlar sıkıyordu. Muhaveremiz Almanca devam ediyordu. Benim süvari mü bi telâkki edilmişti. i Rusça, bana Almanca hitaplarln böyle saatler geçirdik. Nihayet bitmiş bitmemiş eserle» rim varsa hepsini arabaya doldu- rarak müfarakat ettiler. Bu vak'a dan bir iki hafta sonra Müşür Pa- #a beni huzuruna celbederek be- Ki sıtasile olduğunu çok geçm, anlamıştım. Her neyse (şimdilik mesele böyle.. Bakalım, fersat zu- hurunda Almanyaya gidebilir mi- yim? Almancam deheştli ilerledi. Ab, Almanyaya bir gidebilsem!.” İhsan Bey merhum bu kısa ter cümei hayatını Edi lik İstanbula geldi; hikâye etmişti, Kendisile ara sıra muhabere ediyorduk. Hastalığın- dan acı bir lisanla o bahseden bu gençten bir aralık haber almama- ğa başladım. Ve nihayet vefatını öğrendim. Evet, İhsan artık bu fa- ni hayata gözlerini kapamış um- manların sükünet şiirini, huşuneti tab'ını bütün esrarı ihtirasnı ka- lem ve boya ile ifşa eden | fırçası susmuş bitmişti. Ayvazoskinin eserlerini tetkik edenler suların şeffafiyetinde ve efelerde fantazi bir mübalâğanın düzgününü hissederler. — Jan Pol | Lorans'n talebelerinden (Şabat- yan) ın levhalarmı gözden geçi- renler hep mevzularında mevcele rin sahile hücumunu tasvir eden bu resamın korkak fırçasının uy- durma ve ahenksiz şu kan renkle- rine tesadüf ederler. (Villiştover” fonjlarını bilenler sun'i geçici sından başka bir buyü san'at hissedemezler. kat bu Gelibolulu genç | artistin resimlerini görenler © eğer san'at denilen sırdan nasipleri varsa on- da tamamile ayrı bir şahsiyeti meknuzenin tecelliyatmı farkeder ler. Yağlı böyalarında © Norveçli Agaard'ın Hans Gode'- nin fırça talanlarına, sulu boyala- raid ressamlarından Tor- on'un elvanı şeffafına, desenlerindeKlod Lorenin kurşun kalem, lavi, çini mürekkebi, sepye ile beyaz, tasi, gri kâğıtlar üze- rinde ifade ettiği usullerin meha- reti tersimiyesine bir zerrei kı bet taşımıyan bu genç ressam hundan fışkıran bir fe il mun suudu tabilsini ören, e vet yalnız kendi denizlerinin des- ihayesini göste- dalgaların gazabnak, hö #i san'atm taklit edilmiyen bir li- sanı sehlülbeyanıdır. Marmaranın her dem mütebeddil behişti renk- leri, Boğazın füsunkâr cereyanla- n, Karadenizin nagehzuhur isyan kenmez hikâyeleridir. Tarama ka ii bi ühibini sığ dıran İhsan bazen küçük bir mev cenin nikât: şirini büyük bir tu- valde izah ve teşrih eden bir ter- bir müfessiri san'- Arz dediğimiz toprakları ku n namütenahi enginlerin, ebedi aşkıma esir, ressamlar ara sında (Gelibolulu İhsan) © bizde tek, eşsiz olarak yetişmiş ve du yulmamış bir öksüz gibi, üful edip gitmiştir. San'at bize alelekser ümit edil. miyen sahalarda kendini mez ve görünmez bir havayı mu- attarı vardır. Bunu ancak san'at- kâr vicdanları görüp hisseder. Kü | çük bir dostu, ufak yük bir hilkatin mübeşşiri olaca. ğını bilenler hakkı da inkür etmez ler, | Ebediyete karışan bir san'atkâ rı san'al sevenlere v6 san'at mu hitine tanıtmak bir vazifedir. E. goist fırçalarının kamlot mahsul- İerile göz kamaştıran sihirbazlar belki (İhsan) : akademi görme- miş diye bilirler. ii) len şüküfeler gibi, istidatlara si- i fevzinde gıdayi inkişaf veren i edir. Fakat İlâhi kudretlerin sun'i gıdaya ne ihtiya- & olabilir. R essam M. SAMİ | Nurullah Cemal Bey Müstakil ressam ve heykeliraş lar birliği reisi Nurullah Cemal B. berayı tetkik Parise gitmiştir. Narullah © Cemal Bey Paris teki t © hareketlerinden gazetemizi o haberdar edeceği ni vadetmiştir. Karilerimiz kendi. sinin Paristen göndereceği san'at yazılarını bu sayfalarda — okuya caklardır. Bizimdir! Bizleri şikâyet eder durur İarmış: “İnhisar yapıyorlar!,, di- ye.. Hemde bu kendini bilmez- ler yüksek makamata kadar uri nıp bin bir meşgalel, © zevatı da mâlâyâni sözlerile kül ediyorlarmış.. Arkadan ar- kaya kulağımıza çalınır durur... Benim bildi , inhisar demek, yalnız kendine basrettirmek ve başka her hangi bir şaban yahut teşkilüta o işi gör dürmemek demektir... Böyle bir | tiyatro inhisarından malümatınız var mı, bilmem. . Kendi mesleğim ve kendi san'atim için - böyle bir imtiyaz alan olmüş ta ben duyma- mışsam pe kziyade utanırım... E- ğer bu 14 milyonda 14 tane çıkan emektar san'atkârlar için hazırla- nıyorsa, boşuna zahmet Dü yanın en büyük darbesi de ;kendi varlklarile, kendi O keymetlerile çalışan bu yılmaz insanları devi- — Onu bunu bilmem. . Bildiğim bir şe, tiyatro de- - biz istediğimiz, dilediğimiz. nun san'at İstemi idare ederiz. O, bizleri yetiştirdi. . Bizler bü. yüdük, onu besledik... Benim ve benim gibilerin bu müessesedeki vaziyetimiz falanca mektebin ya- b men dairenin müdürü x.. Biz, hepimiz, bütün ömrümüzün en kıymetli zamanla- nda, . yoksulluklar içinde geçirdik. . Eşin dostun va- gon tiçaretleri, vesika dalavorala- rı çevirdikleri, servet içinde keyif çattıkları zamanlarda da biz 80 ğuk sahnenin üstünde, boş parte- rin karşısında tepindik Aç kal- dık, borç aldık! Aklımızıdan baş- ka iş yapmak, otrafımızdakiler gi bi para peşinde koşmak geçmedi Yaşadık, yaşattık; O onu bu hı biz get ; sonra da bele Tiyı böylece isteğimizle lim ettik. Lafla, pa olmaz! San'at eserle olur.. Biz bir eser meydana koyduk.. Metai- pazara çıkardık. Beğendiler, aldılar, , Ne Muhiddin Beyefendi, ne de mesai arkadaşları hepimi- dular.. Projemi ğımızı ettik, öylece belediyenin ça tsı altına girdik. . Sorarım: biz- leri ötekine berikine şikâyet eden san'at bokkabazlarıma: O vakit aklınız nerdeydi ?.. Tahsisatın ko- kusunu duyunca ma açlığınızı an- | ladınız?. mi— Biz, kıymeti herkesçe münel. lem san'atkâr arıyoruz. Biz, bize bilmediklerimizi öğretecek (hoca arıyoruz. . Biz operet yapmak. ii tersek konservatuardan ilim sahi- ayırırız, san'at tavc, Hasan Feridi posta getirdik. Cemal Reşidin ka- pısını aşındırdık, Raşit Rizaya se- nelerce yalvardık.. Bilgili insanın hasretini, kıymetli san'atkkârın na. za çektik. İlim sahibi, irfan sa- hibi aradık.. Dolandırıcı, hilebaz, yobaz değil. . mm — Bu nasıl (İnhisar) dır ki çalı- şan, yorulan, göze çarpan niha- yet on dört san'atkçârı olan bu mü. | essesenin bu sene kadrosu yüzelli kişiyi geçti. . Bunlar ellisinden ziyadesi: Amatör, namzet, figü- ran falan. : Bundan on alti sene evvel Derülbedayideki vaziyetimi hâlü hatırlıyorum da söylece bir mükayese yapıyorum: o Tam beş sene Vasfi Rıza isminde bir genç var.Acaba istidadı var mıdır, yok mudur, demek kimsenin O aklma bile gelmemişti. Şimdi gelen her genci çalıştıracak, himaye edecek bir san'atkâr çıkıyor. . Onu ufak tefek rollerle muayene ediyorlar. Sahneye figüran olarak çıktı. ğım zamanlar cebimden masraf eder, geceleri tiyatroya gelirdim. Şimdikilere en aşağı otuz lira ma: | aş veriyorlar. . Ben, mektep talebesi (idim, © kadar çalışılacak dersler arasın- da tiyatro derslerini kaçırdığımı hatırlamam. . Şimdikiler maaşlı, gündelikli oldukları halde il derslerde, provalarda bile şöyle bir görünüp gidiyorlar... Neyyire Neyyir, Bedin Muvah- hit muallimliklerini bırakıp ta ti- .atroya geldikleri zaman ayda 15 lira bile ellerine geçmezdi... Şim- | diki hanımlara seksen doksan bira | maaş veriyorlar, (o gene yerinde koydunsa bul... Sonra bunun adı (İnhisar!) Bi- ze (İnhisar) yapıyor, yeni yetişe- cek yençlere mani oluyormuşuk. .. Şaziyenin rolüne © yeni gelen bir hanımı, Behzadım rolüne bir mek: | tep çocuğunu meden çıkarmıyor. muşuk. Bizler çekilmeli imişik te artık yeniler, gençler oynamalıy- | muş!.. Tiyatro san'atini hâlâ bo- Edebiyat Vatan Hainleri Epeyce evvel yazdığım bir ma- kalede, memlekette san'ata karşı olan sevgi ve ü güne arttığını He yapmıya başladı. Ev- | velce verdiğim müjdenin tezahür- leri mahiyetinde olan bu hareket- ler, beni daha çok memnun edi- yor. Fakat bugün işaret etmek is- tediğim, nokta, bu umumi alâka ve sevgi içinde san'ate karşı bi- linmeden yapılan bazı hürmetsiz- liklerdir. Nurullah Ata © güzel bir şey söyler: San'at eserine ihti yacımız, ekmeğe olan ihtiyacımız gibi değildir. Güzel eser bulamaz- sam okumam..,, Biricik münakkit bu sözlerinde ne kadar haklıdır. Elli santim boyundaki, donuk mü- rekkepli, fena baskılı, © mürettip hatasile dolu avuç içi kadar taşra gazetelerinde, edebiyat say- falarma tesadüf © ediyorum. Bu sayfalarda bir kaç şiir, © mekale, hikâye, milli roman tefrikaları var. Bütün bunlardan tecessüsle birkaç satır okuyorsunuz. San'at ve edebiyat namma - yazılan bu seylere bakıp ta sinirlenmemek imkânsızdır. Bilmiyorum ama, kü- sücük bir vilâyet gazetesinde ede- biyat sayfası yapmak niçin mec- burü olsun?.. Nurullah Ata'nın yarak | diyebili- ette iyi ekmek pi şiren farncı olmasa bile fırın aç- mak zarureti vardır. Fakat san'a- tin hakiki manasını kavrıyamıyan ve edebiyat namına çok fena ör- nekler veren bir muhitin susması daha iyi değil midir?. Çünkü bu suretle, o gazetenin karileri gü- okuya okuya zevkler değişir, bozuk hikâye roman nümuneleri ile bedii güzel- liğin sıfatları unutulmuş olur. Halbuki, hakiki san'at eserle- rino karşı memleketin sevgi, alâ ka ve hürmeti tamim edebilmek için cemiyete en güzel eser arzet- mek suretile zevklere iyi itiyatlar aşılamalı Ondört milyon insana, Türkiye Güzeli bilmiyen, tanımıyan insandan, bir vatan ha- İ imi gibi korkulmak icap eder. Ana doluda, en kücük kazalara kadar yayılan sinema, spor klüpleri ya- nma açılacak kütüphanede güzel bir şiir kitabı, hakiki bir roman bulunmamak manevi bir inhitat- tır, Edebiyatı, köy kahvesinde oy. rtisinden dahn aşa #ı ve bir eğlence addeden, güzeli bilmiyen, inkâr eden vatan hain- lerini azaltmak lâzmder. Reşat FEYZİ Bir muvaffakıyet Pariste açılan sonbahar sergi- sine heykeltraş © Zühtü Bey bir heykelile iştirak etmiş ve bü hey- kel orada pe kbeğenilmiştir. San” atkârımızı tebrik ederiz. ha wkalayı yapamıyan bir çocuğa Bethoven çaldır diye emir vermi- ye benzer.. On altı sene oldu. Daha yeni peşreve girdim... Ka tara yeni girenlerin içinde benden sür'atli gidecek te kimseyi göre- miyorum. . Hal böyle iken, artık bunlar otursun biz avunalım diye yüksek makamata şikâyet etmek: Zabıta muharririnin, beni sermu- harrir yapm demesine, — renkten anlamıyan bir çocuğun, Çallı İb- rahime çelme takmasma; “Ordu- muz etti yemin, i piyanoda çala- mıyan bi m Cemal Reşidin yerine gözdikmesine benzer. . —am— Hakikaten yorgunuz. . Zama - mından evvel yıprandık. . Dünya- nın hiç bir köşesinde görülmemiş ve işidilmemiş bir tarzda çalışıyo- ruz. Bu kadar zamanda bu kadar piyesi nasıl memle- ketimize gelen bütün ecnebi tiyat- ro san'atkârları hayret ediyorlar, Baş yiyici bir didinme bizim her günkü meşgalemizdir.. San'atine şek, istidatlı, bilgili, genç ve dinç arkadaşların yetişmesini — istiyo. el, mütekâ- mil, sağlam temelli bir eser bıra- kacağız.. Üzerine ttriyerek ye- tiştirdiğimiz, bir çok sarsıntılar. dan, fırtmalardan, afetlerden kur serle olur... Bizlere eserlerini gös tersinler: O zaman © kapılarımız ardıma kadar açılır bunlara, . ir şey tasavvur cdemem., . Bu teklif, da- Vasfi RIZA Şarkta resim san'atı: 3 Minyatür ve Minyatürcüler İran minyatür ve minyatürcü- tekâmülüne mazhar olan Çililerin bıraktı. leri hakkında malümat on üçüncü | tesiri altında asırdan başlıyor. On üçüncü aşır- dan on sekizinci asra kadar olan resim tarihini üç devre ayrır lar. Mogollar, Timoriler, Safevi- ler. Mogol devri, Mogolların İranı zaptettikleri devre verilen isim- dir. Mogol devrinde Acem resmi üzerinde Çin tesirleri gayot bariz- dir. Manzara resimlerindeki bulut ların karakterine ve Çinin meşhur ciderlerine varıncıya kadar bu re- simlerde Çinin tesirlerini takip ©- debilmek mümkündür. Arnold ©- ir lerini kopye ettiklerini söylüyor. Cidden bu nüfuzun (mahiyeti ve bududu hususi bir tetkik ister. Mo eğ Üç Fak a le m ema em Bir cenaze merasiminde ileride giden bir atı tasvir etmekte olan bir minyatürdür. Firdersi'nin Şehnamesinden alınmıştır. (44 üncü asır) gol devri, Timur devrine nisbetle geridir. Ekseriya © Çin ressamile *unanlı bir ressam arasında ya- pılan bir müsabakanın hikâyesini Babilin galgıcıl di. yet imtihanı icra kılmacaktı. Bir Yunanlı bir de Çinli ressam inti- hap olundu. Yüksek bir kubbenin orlasna kalm bir perde çektiler. Çinli bu perdenin bir tarafındaki Kubbeyi, diğeri de kubbenin öbür tarafını süsliyecektiler. itinciye kadar san'atkârlar biri- birini hiç görmiyecek, biribirleril hiç konusmıyacaklardı. Gizlice çalıştılar. Resimler bitti. Perdeyi kaldırdıklarında bir de ne görsün ler? Her ikisi de renk ve şekil barile biribirinin ayni idi. En kü- çük teferrüntma © kadar arada fark yoktu. Bu hale bütün dünya ümdarlar bu Irakın utları methedil. İ şaştı. Hakimler, len çıkamadılar. Nihayet tekrar indirdil çalışırken Çinli duvarı cilâlamaktan başka bir şey yapmamıştır." (*) Mogol istilâsından evvele malümat karanlıktır. Bunun için bu hikâye Şark © resminin Garbe karşı mağlübiyetini ispat eden bir vesika olamaz. & Çünkü sekizinci asırda Çin ressamları o hakkında öyle sitayişler | kaydedilmiştir ki bunlarda Çin ressamların bir in- sanın teneffüs ettiğini gösterebile cek kadar kudretli olduğu iddin- sına kadar varılmıştır. Netice- olarak şunu öğrenebilir; ki İran- da Mogol devri san'ati üzerinde im rda Çin san'ati icra- miştir. Moyollar İranı istilâ ettikleri zaman kendilerine Çinli kâtipler, tercümanlar refakat © etmişlerdi Cengiz de İran san'atkârlarını — bp Çine gitmişti. Velhasıl Çin ile bu san'at li lerinden daha kuvvetli bir san'at Timur devri: Acem © resminin parlak bir devridir. Gerçi on dör- düncü asırda futuhata — başlıyam Timur, kendinden evvelkilerin iş- tilâ barplerinde yaktığı, yıktığı şehirlerin üzerinde yürüdü. Timur da arkasında bir harabe bıraktı. Geçtiği yerleri tahrip etti. Mogol- ların tahribinden ne varsa onları da imha ve ikmal et- ti. Fakat böyle olmakla beraber san'atkârları himaye etmeyi unut- madı. Şiir ve edebiyata olduğu gi- bi resme de iltifat eden | Timur lenk ailesi efradınm — resimlerini yaztırdıktan başka Acem ve Çim resamlarına Nizaminin şiirlerini tersim ettirmiştir. Tümurun oğul- ları da resme karşı müşfik bir hâ- mi vaziyetindedirler. Timur evlât larının Çin İmperatoruna gönder- diği sefaret heyetine bir ressam terfik etmeleri ve Uluğ Beyin Çin den mimarlar getirdip binalar in- şa ettirmesi bu himaye ve muhab- betin birer delilidirler. Timuriler devrinin ressamları Mogollar dev rinin ressamlara kat kat faikti. Böyle olmakla beraber gene Çin tesirlerini görebiliriz. Bu devrin insan © resimlerinde yukarı doğru çekilmiş gözler, kaş lar, kostüm ve menazırdaki butuf ağaç ve bulutlar gene Çin tesirle. ini bariz olarak göstermektedir. lan Heratta edipler ve | şairlerle ressamlar arasında yaşardı. Böyle olmakla beraber bugün Timuriler devrin. z iş olması ispat eden kâfi bir de- Bil olebilir. Behaz bani'nin Şah İsma: i üğü hime- yeden memnun olmasa gerektir. Zira devrin en büyük hattatı olan Meşhedinin yazılarını tashihe cür et eden böyle bir küstah üstada “sakalız insan resmedemiyormun. Eşhası sakallı rermetmelisin,, şek linde resim dersi vermeğe kalkışa cak kadar cür'etini arttırması her haldeBehzadı hayli rahatsız eden bir himaye olacağı aşikârdır. Ma- Merv muharebesin amafih Merv de Şey- baninin Şah İsmaile mağlüp di p tarihten itibaren Behzadım İsen darı ve banisi olan Behzada karşı olan habbet ve alâkası | pek büyüktü. Şahın Osmanlı sülülesile yaptığı Çaldıran muharebesinde mağlüp glup avdet ettiği | zaman ilk işi “Behzat hayatta mı? diye sor mak olmuştur. Şah ou al tın karşıtırıcılar ile 'Şahname,, ile müzeum'da o Nizaminin “Hamse” sidir. sima- rından olan i Muzaffer Ali, üstat Kasım Ali, Sultan Meh. met, Cihangir, Buhari, Aka Mi- vak'ın isimlerini zikretmek © ik v7 i tehafindün İngilizceden Türkçeye kandi- | aynen tercüme edilmiştir. Biz hü lösaten aldık. Kuseuri Amrada bir fresk

Bu sayıdan diğer sayfalar: