9 Mart 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

9 Mart 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Asrın umdesi “MİLLİYET “tr. m 9 MART 19353 lar: Başmuharrir ve Müdür Yazı İşleri Müdürlüğü » İdare ve Matban £ ABONE ÜCRETLERİ : Türkiye için Hariç için EE yem 750 > 3 aylığı * ” 2 Gelen evrak geri verilmez — Müddeti ti südiriyete mü. Gazetemiz ilânlarm mes'u- yetini kabul etmez. BUGÜNKÜ HAVA Yeşilköy askeri rasat merkerinden ve- rilen malümata göre bözün hava buletlu ve şimal istikametlerinden — rürgürlr ela. rak devem edecektir. 8-333 tarihinde hava tazyiki 769 mi metre, om fazla caklık Bem az © de. Selâmi İzzet Aktör oluyormuş!. Henüz doğruluğunun derecesini tayin edemediğim bir rivayete gö re “Selâmi İzzet” kendi piyeslerin den birini oynamak üzere aktörlü #s başlıyacakmış. Büyük müellif- ler içinde kendi eserlerini oyna- yanlar da vardır. Ve netekim bi- zim Darülbedayi artistlerinden ba zıları da kendileri tercüme, adap- te eder ve kendileri oynarlar... Nasıl, bir kısım aktörlerimiz oyn: yasakları eserleri hazırlıyorlarsa, şimdi de bir muharririmiz kendi eserini oynayacaktır. Şimdi siz kendi kendinize sorarsınız: — E canım! Muharrirden de aktör olur mu?.. Nerede bu mesle- ğe idman etmiş! Efendim! Her muharrir ve bil bassa her gazeteci bir aktördi Trajedi, vodvil veya komedi aktö- rü... Selâmiye muvaffakıyetler di lerim. Ve umarım ki; Darülbeda- Yi artistlerinin pek çoğunda görü: en, sahnede söz söyleme makamı- na kapılmaz da bizle nasıl görüşü- yorsa, sahnede de öyle konuşur. İyi ve fena türkçe konuşmak!, (Vü - Nü) bugünlerde türkçe ko nuşmak, iyi türkçe konuşmak, fe- ma türkçe bahislerinde ginirleniyor.. Ben de dilimin fena o i Lal Türkiyede Türk pes rrlerim. olmıyan unsurla- ra -ki (Vâ- Nü) nun muhatapları- rın çoğunu bunlar teşkil eder - iyi türkçe için gazete mma sert lâkırdı etmek, attâ cam çerçeve kırmak kâfi de, gildir. Ben herhangi siyasi ahitli rin veya hükümet kıymetine ilişmiyerek iddi. ima ki) Tüküle yEE re mak, izi res Bir Rum, bir Ermeni, eye hudi olduğu kadar bir ecnebi tah silini - velev ki kısmen - bir Türk mektebinde yapmadıkça iyi türk. Dünyada istatistik diye bir ilim vardır ki; gâh adamı doğru yola, gâhi de yanlış tarafa sevkeder. Fa | kat ne olursa olsun, söz söyleyenin lar verir. Ben çok defa böyle ra- kamlardan istifade ettim ve eden- Milli, MAKE Aşk, in cdebi romamı: kere haltetmiş. Evet Prens Ferdinand hukukan İmperatorluğa tâbi bir Ru- melii Şarki eyaletinin Umumi Valisi addolunuyor. Fazla olarak © devlet salnamesinde bu prensin ismini fahri Müşürlerimiz arasında da görebiliyo- ruz. Fakat sorarım size Rilo manas” tarı bu Bulgaristanın hududu içinde bulunmuyor mu? Huduttan altı saat ötede küçücük bir Dopniçn kasabası var ki koskoca Selânik şehrinde onun hastahanesi kadar o mükemmel bir hastahane oo yoktur. Acaba Bulga- ristan o kadar ileri bir memleket mi- dir ki üçüncü snf bir o kasabasında bile bizim büyük şehirlerimizden 2i- yade sıhhate itina olunuyor? Ne ge- r.. Bu hastahaneyi kurduran sebep Takip li DONYA Hayatın bir nısfı tedrici bir ilerle- me ve yükselme devridir. Bu devirde şahsiyetimize © zammettiği manevi her yeni kazanç ha- Yatın tabii bir inkişafından ibarettir. Bu devirde herkes nefsinde bitip tü- yar. Fakat yazık ki her şey gibi buna | da bir hudut çizilmiştir. Bu inkişaf ve tekâmül maalesef duracaktır, ve siz itiraf ediniz veya etmeyiniz, kuvvetlerinizin azaldı havvülün başladığını bir gün duya- caksınız. Hangi gün? Çok geç değil.. Otuz yaşından sonra. Fakat merak etme- yiniz. Bu da bir başlangıçtır. Yüksel- ime, kuvvetlenme nasıl tedricen vu- kun gelirse, iniş te öyle kademe ka- deme olacaktır. Yaş dönümü yalnız kadınlarda da- ha seri, daha kat'i bir vasıfla kendi- ni gösterir: Ay başının kesilmesi ile. Bu hal 35 ile 45 nihayet 50 yaş ara- sında vukua gelir. Bu tam manasile bir inllâpter, hattâ bir ihtilâldir. Ka- | dın bu tahavvülden manen, madde ten pek çok müteessir olur. Bu tahavvülün gerek ruh üzerin- de, gerekse kalp, mide, ciğerler, da- marlar ve sinirler üzerinde yapaca- ği tesirler pek derli Kadınlarda yaş dönümünü göste- doğruca yumurtalıklardaki ve hayatiyetin — tevakkufun- şılmıştır ki, yumurtalıklar o zürriyeti temin hususundaki © vazifelerinden baska bir de bazı guddeler gibi (bo- yundaki cismi dereki, böbrekler üze- rindeki mahfaza ve saire) sıhhatimi- zi müvazenede bulunduran bir ta- kım maddeler imal © etmektedirler. Bunlara biz (hormo) di: telif gu. il le teşriki mesai ederek, bazan biri diğerini teşvik ve tahrik, o bazanda teskin ve tevkif eyleyerek vezaifi ha yatiyemizi tanzim ederler, İşte bu guddelerden birinin, me- selâ yumurtalıkların hormonları or- tadan çekilince vücutta bir kargaşa- lık, bir anarşi yüz gösterir. En evvel tansiyon yükselir, son- ra uzvi ibtiraklar azalır. Bir fabri. kanın kömür yakarak işlemesi gibi bizim de mütemadiyen yağ ve şeker yakarak varlığını devam ettiren en. sicemizde de bu yanma keyfiyeti ba- tileşir ve binnetice yağların terakü- mü ile şişmanlık başlar, Bundan başka kal, , baş oğul tusu ve nihayet muhtelif tarzda asa- bilikler görülür. Hattâ kayın valde- lerin aksiliklerinin böyle uzvi bir ta- havvülden ileri geldi; kabul eden- ler bile vardır. Her halde bu fikirde mühim bir hakikat payı olsa gerek- tir. Kadınlarda hayzın kesilmesile be- raber ekseriya (o gebelik ve doğum keyfiyeti de nihayete erer. Fakat bu ——— leri gördüm. Doğru mu idi, orası- nı hak getire!.. Meselâ bir futbol maçının seyir- ci adedinden bahsederken: — Japonya'daki atleti kulüp- lerin adedi 35786 dır. diye rakam Kin, Polilka ve Kan. Müellifi: Nizamettin Nazif Maamamesaseseesemessererene çarpışıp © yaralanan komiteciler i- çin kurulmuştur bu. . Bir kaç gün ev vel vilâyetten hafi bir tamim gelmiş- ti. Güya Bulgar hudut müfrezeleri de bizimle birlikte eşkıyaya karşı harekete geçeceklermiş.. Ne pa“ lavra,, Yahu Prens Ferdinand Ma- kodonya meselesini o kadar benimse- miş ki, yararlıkları görülen komiteler için yi bir madalya bile | bastır-, mış. Fesi püskülsüz, yalmayak ve e yerli bie rk, bileşiği diği kahveleri masanın üstüne bıra- karak çekildi; ; , Kâni Bey makamına geçip oturdu. Fincanı dudaklarma değdirirken; — İyi ki hatırıma geldi. — diye mırıldandı — Vay canma?, f Sıhhat işler. ) “ Yaş dönümünde sıhhi tedbirler kenmeyecek zannedilen bir hız du. | EZ her zaman böyle değildir. Ay başları kesildikten hir kaç ay. bir kaç sene tonra gebe kalan ve çocuk doğuran kadınlar olduğu gibi, ömründe hi halde yin başı görmediği İamadan hâmile kaldıklarına te- #adüf edilmiyor mu? Demek ki ha- yızla zürriyet meselesi her zaman bi- ribirine merbut addedilemez. Rahim cihetindeki bu tahavvâller- den başka, hayzm kesilmesi ile ka- dınların umumi surette sıhhatlerine de bir zaaf gelir. o Eskiden mevcut fakat gizli ve sakin bir surette seyre- den bir çok hastalıklar yeniden şid- detlenirler. Verem, kilye iltihabı ve saire gibi... Bazan da rahim yollarından ka» nın kesilmesi başka taraflarda kana- malara sebebiyet turundan, Erkelerdeki yaş dönümü arazma gelince, bunlar daha ziyade ruhi ve ikidir... Neşesizlik, © cesaretsizlik, ile ademi cımmiyet, meçhul bir fe. ket korkusu, nihayet intihar teşeb- büzleri bu yaşta çok görülür. Yine bazılarında bir türlü tatmin olunan. yan kuvvetli bir şehvet arzusu uy. mar, Hattâ otuz beşine, kurkına kadar işinden, vazifesinden başka bir şey düşünmemiş olan bazı kimselerde âni bir tahavül görürler, hayatın kendi. lerini bırakmakta olduğunu idrak et- mekten mütevellit perişan bir nevmi- Z içinde birden bire | şefahate dalar. lar, Bu psikolojik bir £ tebeddüldür. Yoksa erkeklerdeki yaş dönümü, ka- dınlarda olduğu gibi sıhhat üzerinde pek aşikâr delillerle kendini izhar etmez. Elli yaşında bir adam, bilhas- 4a el işi ile hayatını kazanan iptidai bir erkek otuz yaşmdaki sıhhatinden çok bir şey kaybetmiş değildir. Ve- zaifi tenasüliye itibarile de böyledir, 60, 70 yaşında çocuk sahibi olan ih- tiyarlar kesretle görülür. Fakat elli. sinden sonra çocuk dünyaya geti ren kadın nadirdir. 50 yaşında bir kadınm uzviyeti çok sarsılmış, çok değişmiştir. Fakat hanımlar bu yaşa pole geç varırlar! Dr. Muhip NURETTİN Tayinler Adliyede yeni ta- ne tayin edilen dokuzuncu ihtisas mahı- inhilâl eden başkitabete dokuzuncu ih- tisas müddeiumumiliği kâtibi Suat Arif Beria edilmiştr. il mezunlarından fesör Etem Akif Beyin kızı Neriman A- kif hanım tayin edilmişler ve vazifeleri- ne Yeni ağeyal Boynu bükük kızlar lat Kaçanlı kesip beraber götürdükleri için kim olduk- ları anlıyamamıştık. Fakat bunlar» dan birinin üstünde. » Çekmecesinden kırmızı Okordelâlı bir nişan çıkardı: — Şunu bulmuştum. Esat Efendi, kaymakamın iki par- mağı arasına kıstırdığı kordelânın u- kemesi başkâtibi Suat Tahsin “Beyden | Hikâye Dost nasihati Samet Efendi eski tanıdık ve dostlardandır. Ayda bir defa mu hakkak görüşürüz. Niçin ayda bir defn diyeceksiniz. Onun sebeple- ri var. Bir defa karısı Muhsine H. oldukça genç, fakat gayet haşarı tabiatli, kavgacı bir mablüktur. Üstelik kıskançlığı da mı var, ne- dir, kocasmı bir tarafa salmaz. Ba zı kadınlar vardır, pek o kadar kıs kanç ta değildirler amma, ezelden kendilerine verilmiş bir heves ola- cak ki, kocalarmın gemlerini hep ellerinde bulundurmak isterler. Sonra Samet Efendi Aksarayda oturuyor, ben Beşiktaştı 5 tler pek uzak oldüğu için biribirimizi görmek müyesser olmuyor. Yalnız Samet Efendinin bizim. civarda | bir evi var. Her ay kira almağa geldiği zaman, mutlaka bana da uğrar. İşte onun için ayda bir defa muhakkak biz böyle görüşürüz. Bu evde bilmem hangi yerde şarla söyliyen bir kızla bir şoför oturuyormuş. Samet Efendi: Galiba karı koca! diyor. Onun bile karı koca oldukların- da tereddüdü var.. Neyse orası ba na ait mesele değil... Fakat Samet Efendinin anlattı- ğına göre, esmer bir kızcağızmış. Çok şirinmiş. Öyle tatlı dili varmış ki, şarkı söyliye söyliye olacak, ko nuşmasında bile bir âhenk varmış. | Samet Efendi ilâve ediyor: — Hani vücudü de fena değil amma, neme lâzım. Günaha girmi yeyim. Samet Efendi her aybaşı bana gelmezden evvel, mutlaka kiracısı na bir uğrar, ondan sonra bana ge lirdi. Bir müddet oturur, sonra bera- ber çıkar, köşedeki kahvede bir nargile çekiştirir, bir parti tavla da geçerdik. Bu tesadüflerimiz ay da bir Samet Efendi için bulun- maz zevklerden biri idi, Aylardan bir aybaşı Samet EF, gene bana uğradı. Halinde bir neş esizlik gördüm. Eskisi gibi şen de ğildi. Mutat hilâfına kahve ve nar gile paralarını bana verdirdi. Hat tâ oyunda yenilmesine rağmen: — Sen tavlanm da parasını ver de, sonra ödeşiriz, dedi. O zaman dayanamadım: — Yahu, dedim, sende bugün bir hal var. İşler mi fena? Derin bir püfff.. salıverdikten sonra: — Sorma birader, dedi, böylesi de başıma gelmemişti. — Allah Allah, ne oldu yahu!. tan vallahi çatlayacaktım. — Anlatayım amma, Allah rr zası için aramızda kalsın. Zaten sa na da anlatmazsam içime dert ola cak. Hem anlatayım da senden &- kıl danışayım. Şu bizim kiracı ka dın yok mu?, —E.. ale Samet Efendi gene tereddüt et- ti. Nihayet söylemeğe karar verdi: — Bu kriacı kadın beni baştan : Yl amli :— Efendim, malüm ya, kira is- temeğe gittim. “Buyurun” diye be ni salona aldı, Az sonra kendi eli- le kahve getirdi; Fakat kıyafetine baktım. Deminki değil. Göğsü ba arı daha açik. Üstelik kokular da sürünmüş. gülüyor, gözü sü- bekle ii “bir ili Bu kadarcık ifade zekâma cunda sallanan nişana — dikkat etti. Bu, ortasında siyah bir daire bulunan vişmeçürüğü mü yapılmış bir sa- Kâni Bey, nişanı aldığı yere bıra- kıp çekmeceyi kapadı: — Bunun bir aynına nerede tosa« — ettiğimi tasavvur edebilirsin? Dü- şi n Beyhude kafanı yorma... O. vg yeni gelen ie ela A ziyaretini iadeye gitmişti Göğsünde bu nişanın kordelân vardı — Bu kadarla kalsa, ben de senin gibi düşünecektim, Lâkin, masasının üstünde bir pirinç çerçeve içinde met- repolitin yeni çekilmiş bir resmi © var- dı. Onun göğsünde de bu nişanı gör- düm ne buyurursun? Esat Efendi yüzünü, gözünü buruş- turarak derin bir nefes aldı. Omuzlarını kaldırdı. — O zaman. Fakat sonra birdenbire dudaklarına gelen kelimeleri yuttu : Hilâliahmer tarafından tert'p Konmiri olun”n MÜNİR NURETTİN Be; ve arkadaşları tarafından 15 Mart 933 Çarşamba günü saat 21,3) da orlar > gi GLORYA Bu axşam GLUR Y A'da ilk defa olerak ORLOFF yahut (ÇARIN ELMASI) En canlı - En şen - Zenğin ve en cazip opsretlerinden biri olup LİANE HAİD-İVAN PFTROVICH gibi iki sehhar ve büyük artist tarafından bir sureti haril- âdede temsil edilmiştir. Emsalsiz musiki - Başiöndürücü dans- lir - Cazip ve lâtif şarkılar - İllebaha: Paris modası, Amerikan kadınları erkek e'b'seleri sinemasında verilecektir Ba'alaka. FOX JURNAL'de: vesaire. İSTANBUL BELEDİYESİ | Darülbedayi temsilleri İstanbul Şehir Tiyatrosu N saat 21,30 Büyük | İkramiye ıl” Opereti Sapa | yet etmiştir — Kirayı aldın ya inşallah.. de- | dim. Hayıflı hayıflı başını salladı: — Ne gezer! dedi. Ben de şöyle münasipçe bir iki kelime ile cevap vermek istiyor- dum: — Bari bizim karı farkına var- masa! dedi. Şimdi ona ne cevap vereceğim?. — Mesele mühim., — Aklıma bir şey geliyor. Dü- şürdüm, desem ne olur? Bir fırtı- na kopacak, biliyorum amma, ne de olsa tehlike geçer, gider. Bu vaziyette bir arkadaşa. akıl öğretmek, bir nasihat vermek ar- tık vazifem icabıydı. Dedim ki: — Samet kardeşim, sen ne ister sen onu yap. İşlerine karışacak de ğilim. Fakat ben senin yerinde ol- saydım, öyle tehlikeli yere bir da- ha gitmezdim. —E, kirayı kim alacak? “ — Karmı gönder canım. bir daha görmedim. Bir gün Köp- rüde karşı karşıya rastgelmez mi- yiz?. — Maşallah! Nerdesin be bira- der! diye elini sıkmağa hazırlanı- e kim ŞERLOK HOLMS yordum. Elini çekti ve ters ters yü züme baktı: — Sen bülâ karşımda mısın? de di. — Yahu, ne oldu, ne yaptım? Niçin bu kadar bana kızgınsın? Yürümek istedi. Fakat ben ön- ledim. — Ne yaptım sana? Allah aşkı na söyle! diye ısrar ettim. Yüzüme bir kere daha ters ters baktı: — Beyimizin nasihatını tuttuk, dedi. — Hangi nasihat? — Unuttun mu? Kahvede söy- lediklerini.. Beşiktaştaki eve “ka- rını gönder” di; — Allah Allah, başka türlüsü de olamaz ki. — Haydi oradan sen de. Buda la, ahmak herif. Başka türlüsü 0- lamazmış. Karım oraya gitti am- ma, kapıyı artık şoför açıyor. homurdandı — Bu papasin hal ve tav. rından zaten işkillenmiştim. Şimdi Hem tah rında oturuyormuş. o Oradan Sofya tarikile İstanbula gitmiş. İki gün i- çinde kendisini buraya tayin ettiri- vermiş. Bir de utanmadan bana gel- miş, o“ Efendim, maksadım Üstrom. cada bir Bulgar kilisesi tesis emek- tir, muavenetinizi : esirğemiyeceğini- zi tahmin ediyorum” gibilerden ağız kullanmaz mı? “Hooey rütbetl Bul. gar metrepoliti Kerâsimof cenapları! Bakalım sen mi beni yuvarlıyacak- sın, ben mi seni? Bütün şu azimli ce iradeli talüka- tna rağmen yüzünde & müthiş bir yor- gunluğun izleri vardı. Gözlerinden uyku damlıyordu. > Kamçısını - çizme- lerine vurarak; — Bu ne hal a Esat Efendi — di- Filmlerin en zevklisi - En eğlencelisi YAVRUM Baş rolde FERNAND GRAVEY Kahkaha rekorunu karıyor MELEK sinemasında NEREDE???? | RADYO | Bu günkü program İSTANBUL, 1200 m. 18 - 18,45: Nebil oğlu İsmail Hakkı Bey. 18/45 - 19/30: Orkestra, 19,35 - 20: lanlara). 20 - 20,30: Seniye Him, (Saz). 20,30 - 21,30: Tanburi Refik B. 21,30 - 22,30: Gramofon, Ajans Borsa ve saire, ANKARA 1538 m, 12.30 - 1330 Ankarspalaş orkestrası 18. -18.40 Alaturka saz. 18.40 - 19.10 “Gramofon. 19.10 - 19.50 Alaturka saz. 19.50 - 20.10 Gramofon, 20.10 Ajans haberleri ve hava VARŞOVA, 1411 m. 13,10: Plâk. 13,35: Filharmonik tale- be konseri, 1525: Plak. 15.50: Plâk. 18: Plâk ile kisik musiki, 19,25: Hafif mu- siki, 20,35: Mütaler. 21: Ulranya koro konseri. 22: Hafif masiki Le- har, Rubinstein v.). 24: Caz. N Budapeşte, 550. 18,30: İmre Magari OSizan takımı 19,15: Müsahübe, 1 i g hoven, Chopin eserlerinden PİYANO konseri. 20,35: Müsahabe, 20,45: Piyes MÜNİH 532 m. 18: Kononya'dan; Konser, 21,10: Ta- li i. 22,45: Monoloğ. i solist konseri. VİYANA, 517 m. & 23,16; Bar musikisi, MİLÂNO - TORİNO - FLORENSA 18,15: Radyo orkestrası. 20: Plâk (sarkılar), 20,35: Haberler. Plâk. 21,30* Dante'nin Güftelediği şarkılar. — 22,05: Temsil, PRAG 487 m. 18,55: Plâk. 19,35: Almanca 20,40: Hale konseri, neşriyat. i 2130: — Tiyatro, ae ye Kongreye davet cuma günü saat 10,30 da İskele kumlu” ğunda Halk fırkası binasmdaki merkezinde toplanacağı cihetle davet 6- Magma veri t ye-bağırdı — Çizmelerimdeki şu ça- murlara bak.. Elbisem toz toprak için Adeta saka) .. Ya suratım? içinde... 2 re — Ne var? kadaşma elini uzattı: (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: