26 Haziran 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

26 Haziran 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| SANAT | Cemiyetçi edebiyat : Peyami Safa'nın “İstenilen edebi yat,, başlıklı yazısı eski bir müna- kaşayı alevledi. Ayni mevzu üze rine evvelce ben de ( bir kaç şey yazmış olduğum fikirlerimi daba etraflıca izaha bu- nu bir vesile telâkki ettim. İçtimai edebiyat tezini müdafaa edenleri, bu davanın, - esassızlığı aşılarak çoktanberi terkedilmiş bir mevzu olduğunu iddia ederek, manasız münakaşalarla vakit ge- şirmemeğe davet eden Peyami, bu eski tezin, son zamanlarda bütün garpte günün meselesi halini al- mış olduğunu inkârda niçin ısrar ediyor? San'atin hudutsuz hürriyetine ve kayıtsızlığına inanarak ancak bu fikri müdafaa eden Fransız este- tikçilerini okuyanlar, hiç şüphesiz- dir ki, san'at sahasında: yeni bir mesele olduğundan haberdar de- gildirler ve bir içtimai edebiyat bahsinin geçmesine bile tahammül edemezler. Halbuki, hür san'at fikrinin en sağlam temellere istinat ettiği Fran sada bile bir nevi neo - natüralism olan popülizm edebi mektebinin taraftar adedi git gide çoğalıyor. Bu popülizm cereyanı bile son za- iyor. Sırf estetik bakımından bile bir içtimai ve ferdi edebiyat meselesi vardır ve münakaşaya değer. İçti- mai kelimesinin elâstikiyetinden istifade eden Peyami Safa, ferdin bir cemiyet parçası olması münase- betile bütün ruhi tezahürlerinin de içtimai olacağı fikrini ileri sürerek Necip Fazılın Nâzım Hikmetten daha az içtimai olmadığını söyli- yor. Peyaminin insaniden maksadım insaniyetçi demek değildir diye insani kelimesinin manasını tasrih etmesi kabilinden ben de den kastımız cemiyetçik ğe mecbur kalıyorum, Bizim iste- imiz edebiyat “cemiyetçi edebi- yat,, ter ve bu ıstılah ta, bir kelime oyunu ile, sanırım ki pek kolay te- vil edilemez. Edebi eser, vücut bulmasına 86- bep olan saikler nazarıitibara alı- narak değil, yaptığı tesirlerin fer- di veya cemiyete şâmil oluşuna gö- re tasnif edilirse yanlış anlaşma- lar ortadan kalkar. Reşat Nurinin Yeşil gece isimli romanile Peyami Safanın meselâ Fatih - Harbiye'si ayni derecede içtimaidir yani cemiyetçidir, de- memize imkân var mıdır? . Peyami Safa diyor ki: Sosyal - Nasyonalist ve Komünist tezlerine göre orada bir ihtilâl (o tekemmül edinciye kadar estetik susuyor ve politika söyliyor. Bizim inkılâbı muzsa burjuva nizamı demeyi âdet ettiğimiz bütün bir Avrüpa mede- niyetini yıkmak ve değiştirmek de- gil, İslâm skolâstiğinden — kurtul. maktır. Kendi içtimai (o seyrimizi hesaba katmıyarak iki üç komşu devletin edebiyat siyasetini — hem de hiç anlamadan — hudutlarımı- zın içine sokmak istiyenlere, far- kında olmadan yabancı telkinle- rip âleti olmamalarını tavsiye et- | meliyi: in bu husustaki | Ayni edebiyat siyasetini takip | eden iki üç devleti tamamile ayrı | ve hattâ biribirine zıt gayeler ta- kip ettiklerini Peyami Safa pekâlâ bilir. Bizim de İslâm skolâstiğin - den kurtlumak gayesini güden bir inkılâp davamız olduğunu itiraf ediyor. Şu halde gayelerine eriş- mek için ayni edebiyat siyasetini muvaffakıyetle tatbik eden devlet- leri nümune yapmamızda ne mani vardır? Biz onların edebiyatını de. gil, sadece metodunu memleketi- mize almak istiyoruz, istediğimiz edebiyat, her yerde ayni olan tek- nikten istifade ederek memlekette başı ezilmesi lâzımgelen iskolâstik zihniyetle mücadele edecek olan bir edebiyattır. Biz memlekete ye- ni bir şey getirmek niyetinde Ode değiliz. Reşat Nurinin Yeşil gecesi ile, Yakup Kadrinin ve Falih Rıf- kınm bütün son serlerile ( esasen nümuneleri dirilmiş olan milli bir edebiyatın sahasını genişletmesini istiyoruz. Ne mutlu bize ki Türk edebiya- tin en güzel eserlerini doğrulu- Zuna inandığımız dava için yazıl- mış olanlar teşkil ediyor. Demek ki böyle bir edebiyatta o mutlaka san'atten ve estetikten fedakârlık yapmak icap etmezmiş. Kaldı ki biz, meseleyi yalnız estetik bakı- mından görmüyoruz. Memleketin yenileşmesi ve inkılâbın gayelerine erişmesi için bütün varlığımızla se- ferber olduğumuz bir zamanda €- debiyata da bir memleket ( borcu düştüğüne inanıyoruz. Bu milli va- zifeyi başarmıya koşmıyanlar, ne olur, hiç olmazsa bu gaye peşinde alınteri dökenleri mukaddes bildik leri yoldan geri çevirmek için bey- hude uğraşmasalar. Yaşar NABİ Bugünkü proğram İSTANBUL, 18 den 1850 kadar Gramofon. 1840, 19 Eranarzen den . 1945 Zeki Bay Saz, Hamam das Gramofon. haberleri ve saat ve erken aram “A, ANKARA 1230 - 13,30 Gramelen. 18 —İBAS Flarmenik Orkestra 2 Berlinn re Du Roj Lanr İva- mov Suite Caucaslenne, Albe niz Sons le Palmier 3. Alaturka Saz. Gitar sale (Sadrettin Bey ta- 20— Ajanı haberleri. VARŞOVA HI m. 05: Cimnastik. 8.25: Plâk; - Ek kadını 13051 Musiki, 16: Plâk. 1840: berler, 18 Fransırça konferm 19.35: Hafif plâllar, 1845 - 1950 1945 - 20. eri Çgarkalı). 71: Sigan plâklar serisi 7320: Akşem haberleri, 2535: Ernete Deh- manyi'nin idaresindeki opera orkestrasının konseri, VİYANA 518 m. dan MES'UT CE- MİL BEY terefinden TÜRK MUSİKİSİ, 24: Plü MİLÂNO - TORİNO - FLORANSA 20: Habarler. - Plök ile şarkılar. 2022: . 71: Haberler. - Plâk, 2230) Tem. iye vevüsü. 2115, Tubbi meşvi- ocuk şarkıları, 22: Saksafı .15: Mozart'ın eserlerinden kom- BÜKREŞ 394 m z 13: Habe Plâk. 1420: Hafif Sıhhi öğütler Güneş banyosu Güneş ziyasnın ültraviyole | reyi- yonları bilkimya tesir eden şunattır. muz üzerinde pek hayirkâr tesirleri olur. Bununla beraber gerek plâjlar- da ve gerek açıkta başka yerlerde gü neş banyosu yapıldığı zaman bu reyi yonların lüzumundan fazla tesirleri halinde fayda yerine zarar verecek. lerini biç hatırdan çıkarmamalıdır. Güneş banyosu yapanların bazıla, Ti bunun azı faydalı olursa çoğu da- ha ziyade faydalı olacağı zehabına kapılıp mutazarrır olurlar. Pek ziya- de güneş banyosile derisini yakanlar | cildin mesamatını kabartıp fena haj- de müteessir ettiklerinden bu tarik- le vücutten dışarıya çıkacak olan mü. zır maddelerin çıkmasına mani olur. lar. En hafif bir güneş reyiyonu bile uzun müddet tesiri halinde zararlı 0- lacağı için her defasında müd: tırılmak üzerere tedrici surette güneş te tenini yakmak her halde bir veya iki defada birden yakmaktan çok ha yırlı olur. Derisini güneşte yakmak veya gü- meş banyosile vücudünü kızartmaktan hiç bir fayda hâsıl olmaz. Asıl istifa. yole şuaatmın kan tarafın. dan imtisas edilmesindedir. Cildin gü. meş banyosunda kızarması vücudun kendisini vikaye etmek için çalışma. sı alâmetidir. Bu itibarla derinin es- merleşmesi ültraviyolerey yonlarının tesi. rine karşı tahaffuz alâmeti olduğundan her defasında banyo müddeti tedri- cen arttırılır her banyoda ayi isti. fade temin edilmiş olur. Vücudu güneşte yanmış bir kimse İdüğü zaman bunun kâfi miktar banyo yaptığı ve lüzumu derece ültra viyoleden istifade ettiğine hükmolu. nabilir. Bununla beraber evvelce de söylendiği gibi derinin esmer bir renk. alması güneş banyosundan istifade e- dildiğine bir alâmet teşkil etmez. Yal nız güneşte yanmış olduğunu. göste tir, Plâjlarda uzun müddet bulunmak istiyenler az bir zaman kendilerini gü neş ziyasma gösterdikten sonra vücut larmı münasip şeylerle örtüp sahilin temiz ve serin havasından bol bol is tifade etmek için orada uzun zaman kalmak çok iyi ve faydalıdır. İşte bu yaz deniz banyosu ile güneş ziyanın. dan tarifimiz dairesinde yelile hare- ketle vücudunuzu pek çok yakma» dan ve derinizi bozmadan vrümkün mertebe çok istifade etmeğe çalışma. Hama. a De DAR Yeni neşriyat » Türk D. T. C. bülteni T. dili tetkik cemiyetinin “Türk Dili” adiyle çıkarmağa başladığı bültenin ilk sayısı çıkmıştır. İdare merkezi Hakimiyeti Milliye, tevzi merkezi de Akba kitap evidir. Cemiyet işlerinde 28 lan zevatın adları ve sanları'bül- tende yazılıdır. Herkes bu bülten- den bir tane edinmelidir. Ders, 2s Oda “nisikisi halde Mesut Cemil Beyin konseri Dünkü nüshamızda Viyana'da bulu- nan Mes'ut Cemil Beyin Viyana radyo- sunda bu akşam verecek © olduğu konserin sant 23 ü 40 geçe olarak gös. termiştir. Bunu Viyanânın göndermiş duğu proğramdan aldık. Hal radyosunun verdiği habere | Spor lacak olanlar tarafı: üileğeğini haber ver- miştik. Klübün teş- kili üzerindeki mesai ve etrafmda hâsıl o- lan alika devam et- mektedir. Galatasaray klübünden ayrılan ve yeni teşekkülde vazi- yet olanlardan sabık Stadyom müdürü Nür- geze) klübü teşk l | i harririmize bi sebetle atideki izahat | ta bulunmuştur. «— Galatasaraydan doğan sarıkırmı 11 hakkında bazı gazeteler icap ettiği kadar malâmat verdiler. Hattâ Galata- saraydan daha istifa etmiyenleri bile yapmadıkları bir şey hakkında sorgu- ya çekerek bin müşkülâtla ellerinden istifa etmeğiklerine dair bir de kâğıt alarak gazetelerile de hemen ilân ct- t Akıllarınca bu suretle sarı kırmızı- nın yapılamıyacağını ve kuvvetli bir takıma malik olamayacağını, binaenale- yh Galatasaraydan ayrılacakların bu suretle önüne geçebileceklerini zannedi yorlar. Halbuki yaptıkları bu son hareketle- rile de bizim iddiamızı, yani klüp işle- rindeki bilgisizliklerini bir daha ispat dikleri bu'işlerde hiç olmazsa bizi tak- Jit etsinler. Bakınız onların çıkardık- Jarı rivayetleri biz. veya ait oldukları oyuncular tekzibe kalkıyor muyuz? Meselâ : İ, Sporlu Salâhattinin, Fe- nerli Fikretin Sarı kırmızıya gitecekle- ri rivayetlerin... - Bu şayiaları çıkarmadan maksatlarını da söyleyim. Sarıkırmızı yalnız Galata- saray olacak değildir demek İstiyorlar. Arkadaşım Sâdun Galip çıkan yazısı ile sarı kırmızının ne olacağını anlattı. Ben de söyleyim: Sarıkırmızı Galatasarayın idaresin- den dolayı Jâyik olmadığı mağlübiyet- leri hazm edemiyenlerin kurduğu Av- rupai Lokallari, Tenis kortları ve niha- yet sahaları ile tam bir içtimai SPOR klübü... İşte Sari kırmızı... — Sadi Beyin mektubunu nasıl bül dunuz — Sadi ile ayni takımda senelerce çar lıştık. Mağlübiyet ve galibiyet heyecan- larını bep beraber yaşardık. Sadinin meşgalesi klüpten uzaklaşmasına sebep oldu. Malüm çsbap Sadiyi harekete irmiş #ecsollelerimi semdaşlarını > vEğ vaziyet karşıstda elem duyan her Ga latasaraylının yazabileceği bir mektup. Bu mektubun samimiyeti ile bir Ga iatasaray idarecisinin beyanalı arasın dali şahâme gaf ta tam yerinde olmuş... Klüpteki samimiyetsizliği ifade edecek iki tarafın görüş ve noktai nazar farkı- yanatı kadar vazih hiç bir şey ifade e demez. Bunu en yakın bir misal olarak kaydedebilirsiniz, — Sizin bir ekscriyete değil ckalli- yete istinat ettiğinizi, ekseriyeti ida- resi ise ekalliyetiere bırakılamayaca- ğından buna tahammül edemiyerek klüp- tan istifa ettiğiniz yaztlıyar.... — Doğrusu bu noktada kendilerine hak vereceğim. Amana biz ekseriyete is- tinat ettiğimizi hiç bir zaman söyleme- dik ki, Hem Galatasaraydan ayrılacak bir a- kalliyet değil mi? Bu telaş neye? Şimdiye kadar da istifa edenler Sadun Galip, Ulvi ve ben ile bir kaç kişi de- ğil mi?... Bir kaç bin azası olan bir klüp için böyle üç beş kişinin ne ehem- ol. | miyeti var... Yazdıkları gibi artık Galataarayda bir vahdet olacak. Yani istedikleri an- YAYLA KIZI. — YAZAN: Aka Gündüz. — Kendini verdi bahçelere doğ- ru. Öğleye kadar Abacılar hanına Yarırdı. Amma bir gören soran ol- masza. Petek'in içinde anlıyamadığı bir korku vardı. Sanıyordu ki, her kes onu tanır, herkes onunla ilişik- lidir ve her onu koruyucu bir göz- İs görerek köyüne döndürecek. Köyden kaçtığı sanki köycek bir suç sayılacak. Köyü kaçtığı sabah tanberi onu düşündürmemişti bi- le. Kimin nesine? Anası kalkı- nacak de yoktu ki sorsun a. inledi durdu. Petek'i gözledi gözledi gelmedi. O da yi- ne yangılar içine gömüldü. Emüş nine bile iki defa Özüğül'ün 'ya- nına girdi de sormadı. Özüğül de dalğn olduğu için soramadı. Böylesine böyle.. Amma gel de Petek'in korkusunu gider. Yolda çoban O köpeklerinden kork: rdu. Davar köpekleri köylüleri tanırlar, ses çıkarmazlar. GELİ Bika beliten havberır da dılışın bir türesi. Ne denir. Bir bağ damına girdi. Karnını doyurdu. Öz boyu ayazlı değildi. Dağlar sabah yellerini kesiyordu. Ve umduğu saattan bir kaç sa- atsonra rahatça, yorulmadan Abacılar hanmın köprüsüne gel- di. Artık her zorluğun anahtarını bulmuştu. Buralarda kim sorsa hemen Muslihittin Efendinin adı. nı verecekti. Nitekim öyle oldu. Bir koca- man kamyon durdu. İçinden av. lar çıktı. Urunguş taraflarında avlanacaklarmış. Han kahvesinden. girerlerken Petek'i gördüler. — Kız! Bu vakit ne arayorsun buralarda? — Beni Tatlardart Muslih Efen- di ağam gönderdi. Burada bekli- yeceğim. Sonra beni şehre elete- cek. — Gir bir çay iç. Fakat havada bir işkil belirdi: işkil artt: — Sende bir şey var kız, doğru söyle. — Bir şey yok. Beni çoban ge- tirdi. Hancıya tenbih ettiler: . — Bu kızı burada alıkoy. Mus- lihittin Efendi, veya adamı gelin- ceye kadar bir yere gitmesin. Avcılar karşı dağa çıktılar. Hancı, avcılar dönüşte de çay may içecekler diye kıza iyi etti. Çay ısmarlayanm hesabina biraz peynirle şehir ekmeği verdi. Şehir ekmeği. Bunu çok yıllar- danberi yememişti. Babası . dön- meyeliberi.. Beyaz ekmek dilimlerine kurt kuzuya ma bakıyordu. Tok karnı bir daha acıktı. Beyaz peynir, beyaz ekmek, sıcak çayı. Çok yerde en büyük ziyafet sofra larından çok can alıcı, iç oynatıcı- dır. Çaya alışmamış Petek bir fin- can sıcak çayı içer içmez susadı, üstüne bir buçuk maşraba su içti. Bir aralık hanm dışına çıkmak istedi. Hancı bırakmadı: — Çıkma kız! Dedi. Kamyon, otomobil geçer ezilirsin sonra. İyi amma burada kalıp ne ya- pacak? Arkadan gelecek ne Mus- İihittin Efendi var, ne uşağı, ne — Yalnız mı seldin kız? cobanı. Vakit ta geçiyor. Ne ya: Şehrin yolunu avcıların gelişinden ö il Sağa giderse olmaz. iyor. Avcıların geldi- ği yana giderse tam şehre varı Çünkü onlar şehirden gelmişlerdi. Hancı söyledi. Bir — —— boşu boşuna sıvışmanın yolunu düşün. dü. Hanın büyük kapısı - olmaz olaydı - tam kahve ocağınm yan- lamasına düşüyordu. Hancı çıt denilse görürdü. Ne yapmalı, ne etmeli? — Kız! Şu ekmek kırıntılarmı ahırdaki tavuklara döküver. Avucuna doldurduğu kırıntıla- rı ahıra götürdü. Tavuklara serp- ti. Ahırm penceresi açıktı. Dışar- dan ışık görünüyordu. Yüreği hop etti. Hemen yaslanm üstüne çıkıp pencereden dışarıya baktı. Yük- sekti. Önce gözüne kestiremedi. Düşündü. Vakit te geçiyordu. Bir- denbire durdu. Yenişıhlar köyün- de, kayaların kovuğundaki yatır (evliya) Alime kadınm ermişliği- ne sığınarak kendini aşağıya kap- tı koyverdi. Fışkılarm üstüne düştüğü için ses çıkmadı. Sade «ol eli ile dirse- ği biraz sıyrılmıştı. Acısmı kim duyar?! Oradan dere aşağı koştu, koştu. Şoseye çıkamıyordu. Belki haner kovalamıştır. Belki de bu ya- na gidenlere söylemiştir. — ö Gölatasaray klübünden ayrılan ve ayrı» | m bir (Sarı kur | etmiş oluyorlar. Tavsiye ederim bilme- | date sevketmekiç teskine çalışmış. Bu | nı bu mektup ve malüm idarecinin be- | , Galatasaray - Sarıkırmızı Sadun Galip Beyin yeni bir mek- tubu — Nüzhet Bey ne diyor? bir kongreden 150 kişilik bir ekalliyet tarafından alaşağı edilmek tetılikcesi ol- yacak. — Son bir sual, Siz eski bir futbol- cusunuz. Cumhuriyete çıkan bir ya- zda Fenerbahçenin © Galatasıraydan, Altınordunun da Fenerden yapıldığını idiriliyordu. Fener bunu tskzip eti, Sizin o zaman Altınorduda oynadığı- nızı hatırlıyorum; kuruluşunu. anlatır- sms? — Altınordu Henerden ayrılmış “ de- Şildir. Raşit Bey arkadaşlarile Progze- yi yapmışlardı. Sonrada bu Progre Altınordu ismini aldı, İlk idare heyeti de aklımda kaldığına hazaran Raşit, Mahmut Ağabey, Cemil ve Pederasyon reisimiz Hamdi Emin Beylerdi. Sadun Galip Beyin mektubü Bir gün evvel çıkan kısa mektübum- da Tevfik Ali Beyin Galatasaray klü- büne iki sene evvel girdiğini ve klübün nizamnamesi mucibince iki senelik âzâ- nın idare heyetine giremiyeceğine gö re kendisinin bu mevkie nizamsız bir şekilde geçirildiğini ima etmiştim. Tevfik Âli Bey buna cevap verirken (321 & de Galatasaray mektebine yazıldığını ve bir müddet devam ettik- ten sonra Sultan Hamit devriâde men- faya gönderildiğini) yazıyor. Filhaki- ka mezkür tarihte Rrdvan Paşanın kağ li meselesinden dolayı Bedirhani aile sinin menfaya gönderildiğini biz de ha- tarlıyoruz. O zaman altı yedi yaşında bir çocuk olması lâzrmgelen Tevfik Ali Beyin de mensup olduğu bu aile ile bir- likte menfaya gitmiş olması ne bizi, ne de Galatasaray klübünü alâkadar etmez. Tevfik Ali Bey mektubunda, klübe iki sene evvel kaydedildiğini kabul ve itiraf ediyor. Işte asıl mesele bu, Benim iddiam ise kendisinin iki senelik âza olduğundan ve muitlerile divizyon ha- linde kongreye gelen bir talebe ekseri- yetinden üç sene kıdem zammı alarak | heyeti idareye nizamız girdiğinden beş- | ka bir şey değildi. Kaldı ki azaya kı dem zammı verilmesi hakkında klübün csas nizamnameşinde bir madde mev- cut olmadığı gibi nizamnamenin. tadili de hükümetin tasdikine vabestedir. Saygılarımı sunarım Efendim. Sadun Galip Otomobil yarışları Gazetemizin dünkü nüshasında 0- tomobil yarışlarına giren | Sait Paşa Zade Vehpi Sait Beyin bir mektubunu meşretmiştik. Vehpi Sait Bey bu mek- tubunda kendi katexorisinde yalnız olduğunu, binmenaleyh Sümiye Bur. han Cahit Hanımla müsavi tutulma- ması lâzımgeldiğini yazıyordu. Sâmiye Burhan Cahit Hanım yarı- şa rakip olarak başka hanımlar gir mediğini görerek büyük bir | sporcu cesareti ile kendisinin erkeklerle be- raber tutulmasını teknik heyetten is- temiş ve bu makul talebi kabul edile- rek amatör erkekler kategorisine gi- rip yarışa iştirak etmiştir. Yarış neticesinde — Vehpi Sait Bey muayyen mesafeyi beş dakika elli ye- di saniyede, Simiye Burhan Cahit H. ise beş dakika kırk saniyede yaparak hem geçen seneki reko: de Vehpi Sait Beyi 17 saniye geri bı- rakarak amatörler için konan büyük kupayı kazanmıştır. Vehpi Sait Bey umumi tasnifte be- şinci gelmektedir. hakem ve teknik he ine nazaran vazi- G. m E; şişli Nahiyesi Meşratiyet Ocağı idare heyetinden: Ocağımızın aylık içtimar 27 Haziran ik ti saat 21,5 de yapılacağını Ocağımıza kayıtlı muhterem azaların teşrifleri rica olunu varları yolunu kesiyordu. Zar zor aştıklarını aştı. Bir yere geldi ki geçemez oldu. Şoşeye çıkmaktan başka yapacağı kalmamıştı. Vakit epeyce geç olmuştu. Ne olursa olsun. Gece bile olsa gide- cek. Yolu bildikten, yolda şose olduktan sonra Yazla kızı gece yol culuğundan korkâr mı? Epeyce yü: ikten sonra yo lun sağında dam gibi önü parmak İskir bir yer gördü. — Buraya saklanırım. Karan- lık basınca yollanırım. Diye düşündü. Penceresinden bakınca durakladı. Bu da bir ya- tırdı. Bunun da parmaklıkların- dan çaputlar sarkıyordu, — Ellem, dedi. Bu sıtma Yatı- rı olacak. Sıtmalılar hep çaputla- rmı asmışlar. Bizim Alime Kadın da yel, kulunç yatırıdır. Buraya saklanmak işine gelme- — Ya bütün başkalarının st maları benim üstüme üşüşürse.. Sonra hasta olurum. İş bulup çalı- şamam, Yürüdü. Biraz ileride bütün ö- tekileri gibi damı, kiremidi, çer- çevesi, kapısı aşırılmış vi: bir (tamiratı mütemadiye) kulü- besi gözüne ilişti. İşte burası iyi idi. Hem damsız kapısız olduğu Valde - Kayınvalde Arkadaşlar, bir kaç gündenberi | bir “valde,,dir tulturdalar: ğ ye gidiyorsün? — Bizim Valdeye... — Ellerinden öperim! — Sen gelmiyecek misin. — Bu akşam için mümkün de- — Peki selâmını söylerim. Derken bir başkası: — Dün gece gene Valdede idim. Geç vakte kadar kaldık. — Ya, sen?. — Ben de Valded: imi. — Peki ama biribirimizi nasıl Ni 9 rma düşükün insanlar!,, der. “Valde,, dedikleri meğerse bir meyhane değil mi imiş? Geçen akşam, zorla “Valde” ye Beni de götürdüler. Kuytu bir yer.. Oldukça kalabalık ta.. Ortada bir gramofon... zır zir çalıyor. Plâk- ları hiç sormayın. İçinde çocuklu- ğumuzda dinlediğimiz şarkılar bi- le var. Muhit, evvelâ hoşa gider gibi iken, gramofonun gü ü keyfimi kaçırdı Arkadaşlar; üstüme düştüler: — Neye içmiyorsun ya!.. Dedim ki: — Gürültüden başım şişti. — Valdeden şikâyet ha.. yanlış yere gelmişsiniz. Burası valde değil, — Ya ne? — Kayinvalde!., — Nerden anladın? yg, Kafaşşiren gramofonu gözler. üm: — Duymıyor musunuz? M. SALAHADDİK Dil anketi Liste 99 1 — Ak 12 — Mütesllik 13 — Vak dü — Gerçi: eğerçi. Bililliyet ABONE ÜCRETLERİ : , Gelen evrak geri varilmez.— Müddeti geçen vüzhalar 10 kuruştur.— Gazete ve matbaaya sit işler için müdiriyete mü: rasat edilir. Gazetemiz liyetini kabul etmez. BUGÜNKÜ HAVA köy rasat merkeninden aldığım limetre, sn fazla srcaklık 28, en az sıcak e idi ummazlardı. Kulübeden içeri girdi ve dip kö- şeye sindi. Arabalar, kamyonlar, atlılar vızır vızır gelip geçiyorlar. dı. Hancı hepsine söylemiştir. İyi etti ki buraya gizlendi. Gece olun- ca kim kime dımdıma, Geç vakit avcıların kamyonu dönüyordu. İçindeki avcıların ba- kışlarını, hareketlerini görünce neşelerine, sevinçlerine vermedi — Hah! Dedi, bütün yol boyun cak beni arıyorlar. Ve ellerine düşerse kaçtığı için i ayağın, tepiğin beni lüşünerek ürperdi. Ürper- dikçe köşesinde köstebekleşti. Ortalık iyiden iyiye kararmıştı. Yol ıssızlaşmıştı, Uzaktan köpek sesleri geliyor- du. Derken ince, uzak bir gıcırtı, bir kemençe sesi. Bir kağnı kafilesi, Kol başı görünür görünmez, ku- lübeye girdi. Geçmelerini bekledi. Kağnılar geçiyordu. Erkekler, ka- dınlar, arabaların yanlarında, ki- mi bir arada konuşarak yürüyor- lardı. Yarınki pazar yerine ulaşa- caklardı. İşte en iyi bir yolculuk!

Bu sayıdan diğer sayfalar: