11 Temmuz 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

11 Temmuz 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TE K ATI kei Gi ik ani ME Sıhhi bahisler i Güneş altında.. “Orada çiçekler hiç ara vermeden, birbiri ardınca açar; 0- rada ışıklar daima parlar. Orası Şarktır: Güneş ülke: (BYRON) sefi Filezof doktor nemli deniz kı- | yısına oturmuş, sisler içinde deni- ze doğru ilerliyen kada bakıyor du. Arkadaşı sordu: Tanımadığınız bu yüzgeç, İ tarihlerini tekrarlıyoruz. Böbreği- neden bu kadar siki fıkı sizi alâ | kadar etti. O kadar güzel mi? Cevap verdi: Şüphe yok. Çok güzel. Her halde terütaze duruşu güneşle, ik banyoları ile, daha baş- ka bir çok şeylerle örselemeseydi daha güzel olurdu. Şunu düşünü- | yorum: Kendisine eziyet veren ve güzelliği için bir tehlike teşkil e- den bu zahmetlere katlanırken | bizzat tabiatin bir şaheseı olan | kendi vücudünü bu kadar güzed yetiştirmek için ne kadar engelle- re galebe çalmış olduğunu aklma getiriyor mu acaba?.. Arkadaşı sordu: — Bunları, transformizm naza- riyesini bilmekle güzelliğine ne katmış olacak, sanki. — Şüphe yok, hiç kin hayati o vazifelerimize, uzuv- larımızın hallerine temas eden şeylerin aramızda sır olarak kal- masını şaşılacak bir şey gibi telâk ki etmez misiniz? Bir otomobilde makineyi örten kapağı açmadan hareketi muttarit bir surette idare eden volan'ın üstüne oturabilirsi- niz.. Âlâ, Lâkin kendi vücut ma- kinenizle mesğul olmamak, bu, anlaşılmıyacak bir kayitsizlik de- gil midir? şey. Lâ Öteki hemen tasdik etti ve de- | di: — Dekart ne kadar haklıdır: Ruhu bilmek vücudü anlamaktan kolaydır. Çünkü ahlâkçıların şi- kâyetlerine; o Sokratçıların nefsi bilmenin imkânsızlığını ilân etme lerine rağmen muhakkaktır ki er- keklerle kadmların bir çokları kalplerinde - etten kalp değil, ma- nevi kalplerinde - geçen şeyleri karaciğerlerinde, midelerinde o- lup bitenlerden iyi bilirler, Kadn işvekâr tavırları ile zıp- lıyarak deniz kıyısma yaklaşmış, suya girmiye hazırlanıyordu. Dok | tor gülümsedi: - Bu güzel kadın, diyordu, tavırları ile, hareketleri ile, kostü- mü ile asırların akıntısına karşı | durmak istiyor, çabalıyor. Bugün- kü insanlar sporları ile, gezintileri ile tarihten önceki zamanları ya- satmağı düşünüyorlai gibi çıplak yaşamak öyle sanıyorlar ki böyle yapmak- ia Âdem babadan bize gelinceye kadar aramızda geçen sayisiz za- İ ilk insanlar gibi man aralıklarını - kuru bir istek- | le - doldurabilecekler. Bu kadın, bu güzelliği gelişinceye kadar ne kılıklara girdiğini bir düşünse şa- şar. Dünyaya gelmeden, döl yata- ğmda iken teninin geçirmiş oldu- ğu safhaları biliyor mu? İlk önce belkemikli hayvanların iplik zin- cir halkası kalp yüzüşü, sonra balıkların iki boşluklu, hem suda hem havada yaşayanların üç boşluklu ve niha- yet bel kemikli hayvanların yük- | ıfına mahsus dört boşluklu Milliyet'in edebi romanı: 28 YAYLA KIZI. — YAZAN: Aka Gündüz. — bakkal Nuri ağanın kapı ipini çekince taşlığa daldı. Tek tek gözlü beyaz kedi gene de- ve oldu. Bunca aydır Benzigül'e bir türlü alışamamıştı. Kuyruğunu, kanburunu indirdikten sonra mer- divene fırladı. İki tavuk, mutfak kapısının önündeki yarımlağı'nm kenarma sıçramış, içindeki arpayı bitirmeğe uğraşıyordu. Benzigül başı merdivene doğ- ru kaldırıp seslendi: — Samiye abla! Samiye abla! Bir ökçesiz terliğin tahtalar ü- zerinde çıkardığı şıpırtıları işidil- di. — Sen misin Benzigül Hanım? Ayol neredesiniz? İn cin top oynıyor. Derse geldim. — Yukarı buyur, Çıkar soruyordu İbibik nerede? min mi? Dükkâna kadar | gönderdim. Neredeyse gelir. »ç kızla genç kadın sofada ınca Benzigül kaşlarını çat olan amphionis'lerin | | dığı; aileleri arasında bir deniz | Gelecek yazıda görürüz. Her birimiz, kendi hesabımı- za, yalnız kendi nevimizin tarihi- ni yaşatmıyoruz. Bütün ne: in mizi takınmadan önce hem suda bem havada yaşayanların ve on- dan öncede bir balık böbreğini | taşımıştık. Sesini yükselterek ve eliyle bir su çiçeği gibi mavi denizin üstün- te yüzen küçük beyaz başlığı gös- tererek ilâve etti: — Ve, biliyor mu ki nazik vü- cudünün içinde küçülmüş,büzülmüş bir çok uzuvlar var ki artık hiç | bir işe yaramıyorlar veyalnız onu | göl'ler içinde yaşamış olan atları- nın zincirine, derisini güneşle yak maktan daha ziyade, smisıkı yağ- hıyorlar. Tabiat sadıktır. Yaptığı şeyle- i i İn- tabiatin otları yetiştir mek, geliştirmek için vücutlerinin | müsveddesi üstünde yaptığı retuş | ları, silintileri ve çizgileri uzviyet | lerinde taşıyorlar. Görüyor musun, sular içinde ve güneş altında çır- pınan bu mavi mayolu kadını o, vücudünün tekâmül tarihini için. | de taşıyan bir antika müzesi gibi- dir. Aralarında sayılara sığmıya- | cak kadar zamanlar geçmiş olan yaşamak isterse vay haline!... Filezof doktor bitirmiş 4. Yüzen kadın denizden çıkmış kızgm kumların üstüne yaslanmış ti. ».. Filezof doktorun hakkı vardı. İnsanlar, ilk zamanlara benzemek görünüyor. Atalarında bir deniz tanrısı, bir Triton olma- kızı, Siren bulunmadığı halde... Diyorlar ki sevda tanrısı Venüs denizden çıktı, kaybolmak için yi ne oraya dönecek. Her yerde açık hava, güneş keyfi.. Çıplaklık safası... Her yer- de su ve güneş modası. O kadar ki İsviçrede iki bin metreden “yük- tepelerde sun'i göller, plâjlar yap tılar. Kimyevi kumlar döktüler. Oralarda deriler kebap olmakta, altın rengine boyanmaktadır. Â- dem babanın (oğulları, Havva | ananın kızları deniz kıyılarma dö | külmüşler, plâjlara serilmişler, bir nevi Pagunizm yapıyorlar, güneş | tanrısına tapıyorlar. Bu tanrı bazan onları çarpıyor. Nasıl?.. Dr. Rusçuklu HAKKI İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi: Galatada Ünyon Hanmda Acentası bulunmayan — Nefise abla! lamışa benziyorsun, — Yok, yok. Ağlamadım. — Bak gözlerin kıpkırmızı. Ha- ni bana ağlamıyacağım artık diye söz vermiştin. — Ağlamadım kız, hele bir 0- tur. Hiç ağlamadım. — Gözlerin söyliyor. - Gece uyumadım da ondan olacak, — Rahatsız filân mr oldun? — Hayır. Sustu. Yerdeki alaca yollu ki- limin bir köşesine bakarak: — Bizimki bu gece de gelme: di. Onu bekledim. Sösi gene ağlıyor gibiydi. Ben- zigül Nefise ablanm çenesini ok- Sen gene ağ- | şadı, elinden tutarak odaya soktu. — Benim dediklerimi hiç dinle- İ miyorsun Nefise abla, Bana biraz | kulak versen, — Ben ne yapıyorum ki? İşte görüyorsun, Biz bir esnaf parçası yız. Efendilere beylere benzer İ miyiz hiç? Ama Nuri ağan diyor | İ sey kazanmak istemediği gibi | inanmıyacakamız ama, biz de işittiği şehirlerde MİLLİYET SALI J TEMMUZ 1933 KDR RNA — İki arkadaş Ona hepimiz hayret ederiz. Yeni güzel niyetler, tertemiz. hislerle do- | İu, saf, hayrihah bir arkadaştır. Ağ- İ sından kimse yalanını işitmemiştir. | Başkalarının zararına olarak hiç bir bazı başkalarının zarar görmemesi için | kendi zararına bile razı olur. Buna dödmek “arık ein ee | Belki de haklıdırlar. Çünkü hangi- | miz bu aptalca fedakârlığı yapar da | kendi zararma katlanır. “Menfaat | dünya” sında bu çeşit adamın adına “aptal” derler. Doğru, yanlış bu, o- nun vasfıdır. Humka kadar varan grafiklerini burada sralasak sizi i- nandıramıyacak o misnllere rastlarsı- nız. Bu feragati dostlar arasında bi- linmiş ve alışınmış olduğu için biri- nin üzerine yüklenmesi lâzım gelen bir kabahati hemen onun üzerine giy | diriverirler. Hiç yapmadığı bir kabahat böyle kendisine istinat edildikten sonra bazan muahazeler altında ezilmeğe de başlanır. — Canım buda £ Yapilr mı ya? Doğrusu Cemil sana yakıştıramayız. Her şey aklımıza gelirdi ama senin bu işi yapacağın hatır ve hayalimiz- len geçmezdi. Bilir misiniz bu haksiz ve zâlim mu ahazeye karşı ne cevap verir? — Oldu bir iş, Bende sonradan anladım ama iş işten geşti. İnsanlık hali bu, kul kusursuz olmaz. | Buyurunuz bakalım. Bu özür dile- diği kabahat, asla kendisinin yapma- dığı fakat on münasebetsizlerin tah- mil ve isnat ettiği şeydi Şimdi size sorarım; bu adama ne | isim verirsiniz? “Aptal,, - değil mi? Saftil Cemili asebetsiz arkadaş- larile baş başa bırakalım. Fuada gelelim: Fuat, Cemilin tersidir. Ama meka | bahati Canım Cemilin dediği gibi kusursuz olur mu?,, Evet. Allahın ya- rattığı kullardan bir tek: kusursuzu vardır. O da, Fuat, Elime aldığı barda ğn, gözünüzün önünde, düşürüp kı rar vet — Ben kırmadım; der. — Canım, işte gözlerimizle gördük, ki bardağı sen düşürdün de kırdın. — Hayır, hayır. O düştü've karıl- | dı. Ben kırmadım. Çatlamak işten bile değildir. De. dik ya, Cemilin tam Zittr: Size bu hayrete şayan iki söyledikten sonra hayrötiedeceğiniz bir şeyi daka ilâve edeilie Üersille Fuat, içtikleri su ayrrgitiliğdösk ka- dar da dostturlar. Öyle, ya. Onun “yapmadım,, dediği şeyi ötöki «ben yaptım» diyecek olduktan dojira bun- dan daha sağlam bir temele istinat e- den dostluk ta bulunabilir mi? Onla- rın dostlukları kardeşten dahâ ileri. Böyle geçinip gidiyorl, Cemil ne kadar iyi kadar fenadır. Size şimdi bir misal ai anlataca- | ğım: Gerçi Cemilin bu ai ötekinin de bu kadar ahi a e Fuat ta 5 miz zaman inanmamıştık. Size Cem n inanılmaz bir aptallı ki artık inkılâp oldu. Efendi de, a- ğa da, beyde, kim yar kim yok hepsi bir oldu. Kadina kadın, er- keğe erkek denecek, Öylesine öy- le ama erkektir diye sabahlara ka- dar danes barlarından - da çıkma- mak olur mu ya? Evinde dişehle- lanlar için değil bunlar. — Bu gece barda mr idi? — Şimdiye kadar meydanda yok. Akşam Şermini iki defa bar: lara gönderdim. Bir bir bakmış bulamamış. Sonunda Alanbra ba- rında bulmuş. Kızı terslememiş ama, bir daha gelirsen kulaklarını koparırım demiş. Barcıdan çıkola- ta nevi almış, cebine koymuş, ha- di eve! Diye savmış. Sabahacak gelmedi. Belki dayısı gilde yatmış- tır diye erden kızı gönderdim. Üç dört gündür oraya da uğramamış. Bar kızlarile yattı mı ki? Bilinmez. Onlar çok alafranga. Biz belliye- miyoruz bu yeni gidişatı, belliye- miyoruz işte.. — — Ablacığım! Bu yeni gidişat —Yeni gidişatm yanlış anlaşıl- | ması derler buna, | Genç kadının uzun kirpikli, bir parmak sürmeli gözleri dolu dolu oldu. Sesi açık açık titriyordu. — Bari güzel bir şey olsalar. Bunu inler gibi söyledi. Hakkı | | kaybolmuştu. ğa kadar varabildiğini söylememiş mi idim ?, Geçen sone yaz tatilinde (bu iki canciğer arkadaş mezuniyetlerini ge- şirmek için kaplıcalara gitmeğe ka rar verirler. Bakınız bu Bursa seya- hatinin maceralarına: Mudanyada vapurdan inerken Fu at küçük bir yol sepeti alarak Cemi- lin bavulunun yanma koyar. Sepetin sahibi Cemile yaklaşarak, bakareta- miz bir tavırla: — Kolay gele beyim. Sepet bizim Cemil: — Affedermiz, yanlışlıkla sam... Herif kaba. Şu cevabı vermiş: — Yanlış manlış ama, dik, bizim sepet güme gü Cemilin vaziyetini — düşünebiliyor almı- musunz? Bu daha Bursaya ayak bas-| madan ilk adımdaki rezalet. Kaplıcaya varıyorlar. - İki gece göyle bir güzel dırıltınız, sizıltisiz bir istirahat, Üçüncü günü gene bir çin- gar. Fuadın olduğu yerde rezalet ol-| , bu, mümkün değildir. cü günü otelde bir gürültüdür Ne olmuş? Otelin bütün sigara tablaları sırra- kadem basmış. Hayret!.. Otelde h sz mı var? Sonra hırsız varsa neden daha kıymetli şeyleri çalmıyor da si- gara tablaları gibi gayet ehemmiyet- siz eşyayı toplayıp götürüyor. Fuat otelcinin yanma giderek kulağına iği- lip: — Merak etmeyin. Sigara tablala- rı zayi olmuş değildir. Bizim arka- daş daümirkaya müptelâdır. Müthiş bir kleptamandır. “Şimdi. biraz sonra © hamamday- ken ben size tablalarınızı bulurum. Zavallı Cemilin bir şeyden haberi yok, Ve sigara tablası hırsızlığına da herkes gibi, hattâ herkesten | fazla hayret ediyor. Cemil, saat on buçukta giriyor. Fuatla otelci birlikte Cemilin odası na giriyorlar ve bavulunu zaman, ne görsünler? Otelin bütün sigara tablaları Cemilin çantasında de ğilmi? Otelci bu şekil sirkatin arz üze- hamama İ rinde ilk defa yapılmış olduğuna ka- ses çıkarmaksızm tablaları alıyor ve çekilip gidiyor. Fakat bir'şoy dö'söğlümese içi dür mıyor. Cemil, hamamdan geldikteri sonra yemek yiyor, biraz uzanıyor. Akşama doğru saat üçte uyanıyor. o Bahçede irâz gazete okurken otölci yanına ge liyor ve aralarında şöyle bir muhâve- İ re geçiyor. — Cemil Bey, bu huydan vazgeç beyim. — Hangi huydan. — Tabla huyundan. — Canım, hangi tabla huyu. — Canım, otelin sigara tablaları — Malüm. — Evet, malüm ama, bunların ai- zin bavulda oldukları malüm değil- di. — Sigara tablaları ile bizim bavu- lun münasebetini anlıyamadım. Otelci, inkâr karşısında, tarar et- mek istememiş, sa — Fuat Bey biraderimiz lâtfedip te haberdar etmeseydi bizim tabla- lar. Otelci sözünü bitirmeden o hemen vaziyeti idrak ederek atılmış: — Kusura bakmayın, bir yanlışlık. ter oldı vardı. Genç kadın güzeldi. Çok gü | zeldi. İnsanı karşısında durdura- | cak, şaşırtacak kadar alımlı ve gü“ zeldi. Bundan artık ta sevimli idi. Kanı ateşli. Benziğül onun güzel- li ir daha söyledi ve -söyler- ken yüzüne, kılığmâ bakıyordu. Bu genç, bu güzel, bu alımlı ve sevimlikadın kendini çirkinleştir mek için aklından, elinden ne ge- lirse yapıyordu. Yaradılıştan penbe beyaz olan me vıcık vıcık yağlı düzgün sürmüştü. O kadar ki, bembeyaz ensesi bu düzgünün gerisinde ka- ra sahtiyan rengi gösteriyordu. Kaşları koyu rastıklı di. Benzi- gül biliyordu ki bu bir parmak ras tığın altında simsiyah, ince ve uç- ları virgüllü bir çift kaş vardır. Başında oyalı, şarap rengi bir . Yetmezmiş sanki, ulağı ağrıyanların yap lıkları gibi çenesinin altından te- pesine doğru ve ikinci bir sargı da- ha sarmıştı. Boynunda yedi sekiz İ tane kocaman beşi bir yerde şan- gırdıyordu. Bütün avuçları, parmaklarının i- kinci boğumlarına kadar nışadırlı kmaya bulanmıştı. Etekleri yerde ünen bir dallı entari beline bir fakfon kemer takmıştı. Basını sağa sola çevirdikçe sekiz or. örgülü, uçları altınlı saçları şı- Konferans bir i Tebliğ Beşretti sRiyaset divanı muhtelif tali komite- lerin hazırladıkları raporlara ittila hasıl | etmek ve konferansın ilerideki çalışma- ları hakkında tavsiyelerde bulunmak i- çin bu sabah bir toplantı yapmıştır. Riyaset divanı ilk önce iktisat komis- yonunun muhtelif tali komisyonlarının çalışmaları hakkında reis M. Coljin ile raportör M. Runciman'ın hazırladıkları tetkik eden iki tali komisyon da kaleme aldıkları raporları vermişlerdir. Bu tali komisyonların mesailerine devama itti- fakla karar verdiklerini bildiren bu ra- porları riyaset divanı tarafından tasvip edilmiştir. Para yardımı meselesiyle uğraşan ta- li komisyonla ticaret siyaseti tali komis- yonu çalışmalarına devam edip etmeme- İeri bahsında azaları arasında fikir ayrı- lıkları çıktığını bildirmişlerdi. M. Col- jin ile M. Runciman bu tali İsrdan her birinin ortaya bir rapor hazırlamak için birer tahrir ko- mitesi teşkil etmelerini teklif etmişler. dir. Riyaset divanı bu teklifi kabul etmiş tir, Para işleri bahsıma gelince çabucak alınması lâzım gelen tedbirler hakanda tetkikat yapan tali komisyonun reisi M. Jung yedi temmuz toplantısında alınmış karara dildkati çekmiştir. Yine para bah- sında sürekli tedbirler alınması işini kik eden tali komisyonun raporunu ve- ren M. Kienbocek'da bu tali komisyo- ye kadar dört karar sureti ka ni söylemiştir. Riyaset diyanı yapılacak muamele ve tutulacak yol hakkında bir müddet fikir teatisinde bulunduktan sonra para ko- misyonunu akşam üzeri saat on altıda umumi bir toplantı yapmağı kararlaştır. mıştır. Para komisyonu bu toplantısın- da bir tahrir komitesi teşkil Bu komite riyaset vi on beşte yapacağı toplantıya üzere tavsiyeler ve mütalealar ha- zrlayıp kaleme alacaktır.” Beynelmilel para LONDRA, 10 A.A. — İngiliz murah- haslarından M. Elliott beynelmilel para esasının yeniden ortaya çıkarılması için ürekli tedbirler alınması işiyle uğraşan tali komisyonun çalışmalarına devam et- mesini istemiştir. Bunun üzerine Fran. siz maliye nazırı M. Bonnet söz alarak Ingiliz hükümeti namına beyanatta bu- lunmağa selâhiyettar bir mümessilin pa- ra istikrarının muhafazası lehinde bulun masından ve altın esasma dayanan bey- kaldığını söylemiştir. M. Bonnet sözüne devamla demiştir bi «Bununla beraber her şey bizim naza- bulunmaktadır. Konferansın gayesi kambiyo fiatların. da görülen ve spekülasyon manevraların dan ileri gelen temevvüclere bir nihayet vermek olacak mıdır. M. Elliott'un sözlerinde bu meseleye dair en ufak hir imada bile bulunduğunu duymadım. Fransız murahhas ti ev. velki vaziyetinden ayrılmiyarak me selenin müzakeresinin riyaset divanına havalesini istemektedir. Çünkü bu mese: | lenin tetkikine girişmek riyaset divanına | âit haklardandır. Altın ölçü LONDRA, 10 A.A. — Macaristanm paraları altın ölçüsüne bağlı devletler | grapunu tutacağı haber veriliyor. DOKTOR Hafız CEMAL Dahiliye hastalıkları mütehassısı Cumadan maada hergün öğleden sonra sant (2,30 dan 5 e) kadar İstan- bulda Divanyolunda 118 numaralı hu- susi dairesinde dahili hastalıkları mus- yene ve tedavi eder. Telefon: İstanbul: 22.398 ö telif fikirler ve noktai nazarlar hakkında | FENERBAHÇE Eşya Piyangosunf Keşidesine, ancak, İĞ çünürür kald. Ace edii 153591 RADYO Bugünkü proğram ; İSTANBUL : > & Gramofon. ransrzcn ders Çilerlemiş olaalfiyı : Saz (Cennet Hanım) Saz ÇNecmiye Fianım) 4 Saz (Nihal Tevi Hanım.) Eftalya Hanımı, komani Sadi Bİ arkadaşları Ga lc ,k çı olen. Borsa haberlöri ve sant Sang Vismnois * Alatlı : Ajame haberleri gı ARŞOYA ii m DUD, | ani: Operet yodun). 22,56: 24-180, Alm ANA, 518 m. 2946. Nereli haberler. 7135: Mili nef Türklerin Viyana önüne gelmeleri dane muzakii ORANSA — Pik. 215: Operet m. şte pa konseri, 21: Mizahi n hi sar. 2220: Temel ZİL, İhtira ilânı * “ Humbaralarda islâhat” kında istihsal olunan 24 Ağu 1931 tarih ve 1254 numaralı if ra beratı bu defa mevkii fiile mak üzre ahere devrüferağ veyf car edileceğinden talip vene Galata'da Çinili Rıhtım Hai Robert Feriye müracaatları if olunur. (5394) ABONE ÜCRETLERİ * Türkiye için Hariç için L LK r in d verilmez — MüddeÜlt, çeçen nünkalar 10 kuruştur. — Gazete matbaaya alt işler içim müdiriyete Mf Gazetemiz baların vur? 833 tarihinde bara tazyiki 789 mf lmetre, on fazla secaklık 22, en az 17 4025 kır şıkır ötüyordu. Sabaha kadar sedirin üstünde, pencere kenarın- da pinekle için yerdeki yatak olduğu gibi duruyordu. Benzigül gene bir şeyler söyle- mek, yeni hayat çin öğütler . ver- mek istedi: Uygun bulmadı. Genç kadm bunları ne kadar içten di lerse dinlesin gene gizli bir acı du- yuyordu. Günah denilen şey doğ- duğu gündenberi onun benliğini, varlığını kaplamıştı. Anası onu doğurur doğurmaz, göbeği kesilir kesilmez öpememişti. Günahtı. E- ri kucağına almadan kadın çocu- ğunu öperse haram olur. Ve bugü- ne kadar hep günah içinde yaşa- mıştı. Daha doğrusu © yaşar gibi çabalamıştı. Yaşar taklidi yapmış- tı. Okumak günah, gülmek günah, konuşmak günah, oynamak gü- nah, giyinip kuşanmak günah, ko- casına karşı güzel, şık, ev kadını ve mut kadını olarak görünmek | günah. Gözü kapalı gelin olacak. Gözü kapalı ve bostan beygiri gibi çalı- şacak. Her akşam bir gü; tıp besmele ile çocuk doğurmağa çalışacak, İ cümelerini yeni, yeni okuyordu! ll Nesine ai ların içi dışı yüreği kafası berdi biraz daha — ister istemez — riye doğru gidermiş. Neme Genç kız, kenç kadini yeni tan dökülen göz yaşlarını durd”” mak istemedi. İçinin ağlıya açılmasını bekledi. Beklerken den çok daha az zulüm, kahır, tipdat çekmişlerdi. Padişahlığa ve padişahlara şı çarlık ve Çar, aşağı yuka: danlı, merhametli insaflı bir ii idi. Tolstoi ile Maksim Gorkinin " fi memlekette ki birTolstoi.bir Gö yetişir ve işte şu okuduğu ener yazabilir; o memleket elbette tanat ve hilâfet memleketindö daha vicdanlıdır. di Okuduğu kitaplarda görüyol 15 Çarlık zamanında Rusyada ii çok darülfününlar varmış. Mel Günah olmıyan, hattâ sevap © lan bir tek şey vardı: Arada bir kocasından dayak yemek. Hoca ile kocanın vurduğu yer- lerde yarınki ahret günü bep gül a- * m nleri. milletin atış ve Hİ tuluşuna ç iğ. Bunları bi kınız o memlekette telefon, şim difer ve elektrik varmış. Medef (Devamı “

Bu sayıdan diğer sayfalar: