24 Temmuz 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

24 Temmuz 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——w m eman i Fikir | Sanatkâr ve Enfüsi sanatte en mühim unsur hayaldir. Kuvvetli bir muhay- yeleye sahip olan, ve bu muhayye- İeyi, tehyiç edecek vasıtalara müracaat ederek, fazla okuyarak, zenginleştiren sanatkâr enfüsi sa- natin en güzel, en eşsiz eserlerini verebilir. Hayale istinat ettiği i- çindir ki bu nevi eserler o hemen daima realiteye yabancı bir tek ru- hun, ekseriya marazi bir hassasi- yetin mahsulü olan ve kaprisli te- zahüratından ibaret kalırlar. Kitapları ve kafasmı — bileyici maddelerile odasma kapanan sa- natkâr, elinde kalem, hayale da- lar, ve bir nevi sayıklamayı andı- ran fikirlerini, olduğu gibi sayfa- lara döker. Bu kabuğuna çekiliş” ten ekseriya nefis birer içkiyi an- dıran eserler de doğabilir. Fakat, hayatı objektif bir gözle görmiye, olduğu gibi ve hattâ herkesin göremediği ince teferru- at ve mânâlarile aksettirmeye mec bur olan realist bir edebiyat için hayal, üçüncü, dördüncü derecede bir unsurdur. Realist sanatkâr, kültüründen ve bütün okuduklarımdan ancak ze kâsını keskinleştirmek ve gözleri- nin görme kabiliyetini artırmak bakımından istifade eder. Akset- tirmek, resmetmek istediği hayatı, kitaplardan değil bizzat hayatın kendinden almış olması lâzımdır. Aksi takdirde, kopyacılık, daima eserlerinde sırttır. Uzaktan gördüğümüz insanlar, uzaktan o seyrettiğimiz muhitler hakkında ne akla sığmaz £ yanlış görüş ve telâkkilerimiz vardır. Bu- nunla beraber, bütün bu hiç tan madığımız şeyleri, çok iyi bildiği- miz vehmine kapılarak, başkaları na anlatmak ta isteriz. Ve vücuda getirdiğimiz realist eser, bir ucübe olmaktan kurtulamaz. Görgü ve tetkik, realist sanati; muvaffakiyetinde en mühim âmil- lerdir, Assomoire'i yazmak için ma den kuyularında uzun boylu yaşa- mış olan Zola bile kuyulardaki a- melenin hayatını ne kadar silik ve- noksan aksettirebilmişti. Fakat mu hayyel, güvenip, böyle meşak- katli bir işe katlanmıya lüzum da bissetmeseydi, kim bilir yazacağı çi ne kadar ne daha hayali olur- lu. Edebiyatımız enfüsi sanatin yu- vası olmaktan daha yeni kurtulmı- ya başladı. Hayatı aksettirebilen sanatkârlarımız gene parmakla sa- yılacak kadar az. Halbuki böyle bir edebiyata muhtacız. Çünkü bir edebiyatın muhiti aksettirmemesi görgüsüzlük anormal bir haldir, o memlekette orijinal bir edebiyat yok demek- tir. Edebiyatımızda venlikt cereyan günden güne kuvvetlenirken or. taya atılan eserlerde görgü nok- sanlığı da daha göze çarpar bir mahiyet alıyor. Fakat bunun kusu- runu yazanlarda bulmak ta haklı bir düşünce olmaz. Sanatkârlarımız, diğer Entelek- tuel mesai şubelerinde çalışanla- rımızın hepsinden fazla (omaddi müşkülât içindedirler. Halbuki realist sanatkâr, özledi- i ve yaratmak istediği eseri vücu- getirebilmek için bol zaman ve bol vasıtalara muhtaçtır. Bu vası talarm en mühimlerinden biri de seyahattir. Doğdukları şehirden dışarı çık- mamış sanatkârlarımız ne kadar çok, bununla beraber gezmek günün en mühim vasıtasıdır. İn- san gezerek görür, konulduğu yer- de bostan korkuluğu gibi dikilerek | 5 değil. Seyahati, özlemiyen ve gez- mek istemiyen bir sanatkâr tasav- vur olunabilir mi? Şu halde sanat- kârlarımız gezemiyorlarsa kaba- hat onlarda da değil, içinde yaşa- dıkları maddi imkânsızlıktadır. Tanmmış ve kabiliyetli sanat- kârlarımız, hiç değilse tanınmış ve kabiliyetli sporcularımız kadar s€- yahat etmek imkânını elde etseler edebiyatımız için ne mühim bir kazanç olur düşünüyorum. Sporcuların seyahatleri için hü- kümet elinden gelen yardımı esir. gemiyor, halkevleri bu hususta ö- nayak oluyor, bütün bu masrafla- rın çok yerinde ve faydalı olduğu- nu kabul ediyorum. Fakat O ayni halkevleri acaba ekip halinde bir muharrir kafilesinin her sene on beş gün veya bir ay müddetle mem leket içinde veya dışında seyahat- ler yapmasına da delâlet edemez mi? Başka memleketlerden de vaz geçtik, yalnız Anadolumuzu gez- mek ve görmek bile bize yepyeni ufuklar açabilir. Kendi memleke- timizi hayali bir perde arkasından, çok yanlış bir darada tasavvur et- mekten oluruz, Bu, ehemmiyeti inkâr olunamı- yacak fikri, halkevleri riyaseti ile Maarif Vekâletinini dikkatine ar- zediyorum. Memleket maarifi ve memleket (edebiyatı için çok ha- yırlı olacak böyle bir teşebbüsü biran evvel hakikat olmuş görmek isterdim. Yaşar NABİ | TİR TERRA A LAME AMCİ, EZ TL Ol YER 4 EE ARAZ İstanbul Adliye Levazım Dairesinden: Bütün C, Müddei Umumil iklerile Ceza Mahkemeleri ve İs tintak daireleri ihtiyacı için yaptırılacak evrak, Defter ve koçan ların tab'iyesi âleni münakasaya konulmuştur. Bedeli muham- men (4,900) lira ve münakasa 3 ağustos 933 perşembe günü saat (16) dadır. Şartname ve nümuneler Ankara ve İstanbul Levazım dairelerinde olup nüm uneleri görmek ve şartnameleri almak isteyenler tatil günlerinden maada her gün bu dairelere müracaat edebilirler. Kanuni şartları haiz olan müteahhitlerin münakasa saatinde 96 7,5 teminatlarile birlikte Ankarada Ad- liye Sarayında müteşekkil mübayaa komisyonuna bizzat gel- meleri ve yahut kanuni bir vekil bulundurmaları ilân olunur, (3158) Milliyet'in edebi romanı: 38 YAYLA KIZI. — YAZAN: Aka Gündüz. — — Veriririm ama, şu tezkereyi karşımızdaki Manastırlı hanımla- ra götürüver, sana verecekleri şe- yi alır gelirsen.. Çocuk tezkereyi götürdü. Ma- nastır'lr hanımlar eline bir kâğıt çıkım o verdiler. İçinde dünyanın en sert kırmızı biberi o- lan Bukova biberinden bir avuç vardı. Bu ceza makas cazasmdan da- ha ağır, daha acı, daha korkunçtu. Petek'in dudakları, ağzı, dili, bo- Zazı bir hafta şişti. Acısından se-, kiz defa gerçekten bayıldı. Bü evden kaçmağı kurdu. Bakkala giderken Doktor o Ali Vahit Beylere uğradı. Kapıyı du- yar buldu. Doktor Parise, hanımı İstanbula gitmişler. Oradan etki babalığının evine koştu. Kapının üstünde bir kilit a- ve kilidin deliğinde mühür- ü bir bal mumu parça vardı. Kim- mk find gene Müdür Bey kiye bölünmüştü. Şimdi dörde.. bi- risi köydeki anasında, ikincisi bak- kal Nuri Ağa gilde, üçüncüsü Mü- dür Bey gilde, dördüncüsü de Ben- zigül ablada. Çocuk sersemleşmişti. Salağa dönmüştü. İşitmez, anlı olmuş- ümüdü Benzigül abla- sında Neye yarar ki Benzigül ablası- nın da işte kısmeti çıktı. Benzigül'ü bir müfettiş du; dünürlüğe gelenler mü anlattılar; — Yaşlı olmasına yaşlı. Ama bu hafta bıyıklarını traş edip cümhu- riyetçi olacak. Söz verdi. o Hem böylesi genç karı kıymeti bilir. E lin zülüflü Valantinolarma vere- ceğinize Müfettiş Beyle gül gibi başırneşir olsun. Ne içki yor ki, hep teftişlikte. Boşadığı ha- nımından iki çocuğu var. Biri on dört yaşında ya var ya yok. İstan- bul'da Yatı Lisesinde. Öteki Ode askerliğe gitti. Bir evin bir başı, gre” “e : işi | MILLIYET Kn ar EEE DA Mostra !. Bir arkadaştan dinledim: — Manavdan yemiş alacaktım. Sepetin iki tarafından sarkan ol- gun kayısılar, o hoşuma gitmişti. Onları kendi elimle koparıp kâğı- da yerleştirmek (arzusuna kapıl- dım. Fakat manav, müdahale et- ti: — Aman beyim! tra!... — Mostra ne demek? — Malın gösterişi ya Onlar mos- ya... — Peki amma, sepetin içindeki- ler hem çürük, hem de ufak... — Ne yapalım beyim!.. Olanı — Peki okkada birkaç kuruş fazla al, Fakat bırak, ben istediğim yerden seçeyim.. Birden hindi gibi kabardı: — Yüz lira versen mostrayı bo- Ben, gene aldırmadım. Fırsat buldukça, kayısının irilerini elça- bukluğile kâğıda dolduruyordum. Manav, bu sefer müthiş surat as- — Amma, beyim, sen kapi du. rurken pencereden giriyorsun... Sepetin altı bitmeden üstünden a- lınmaz ki... Sordum: — Demek, sepetin kapısı alt tarafta... — Değil miya... Evin kapısı da üstte olmaz; altta olur.. Ben, bir taraftan inostralık ka- yısıları birer ikişer seçmekte de- vam ederek: — Doğru söylüyorsun amma, dedim, o senin dediğin eskidendi. Şimdiki evler, kübik biçim... Ka- pısı, pencere.. Penceresi kapı ol- du. Ben, senin hesaba göre gene kapıdan giriyorum. Hiç merak et- me!... M. SALÂHATTİN Yeni neşriyat Tıp dünyası Altıncı sene temmuz nüshası Fah- reddin Kerim Beyin erken bunama ve genç doktorlara hitap eden iki maka- lesi Ali Haydar Beyin bademcik kansd- ri, Rıza Remzi Beyin Pisioterapi Mi duh Necdet Beyin türkçe Tıp isti tari, Kutsi Beyin mektep hafarashhası, Nami Beyin kobra sehrile kanser teda; visi hakkında makaleleri ve zengin şuunu havi olarak çılemıştır. 3 LL aaa ai Şehit ailelerine ikramiye Kadıköy Az. $. Reisliğinden: Şehit yetimlerine ait inbisarlar ikramiyesinin dağıtılmasına 28-7.033 tarihinden itiba- Ten başlanacaktır. | — Tevziat cumartesi pazartesi çar- samba olmak üzere haftada üç gün ve öğlenden evvel olmak üzere dört sy müddetle devam edecektir. 2 — İstikak sahipleri resmi senet ma- 49 süzdan: nüfus teskeresi iki adet fo- toğraf ve beş kuruşluk pul alarak evve- 1 şubeye müracaatla defteri mucibin- ce birer sera N. su alacaklar; sonra Ka dıköy kaza kaymakamlığda teşekkiii e den komisyona müracaat edeceklerdir. 3 — Tarihi ilinden itibaren dört ay zarfında müracaat etmiyenlerin hakla- rı sikit olacaktır. bir hanımı olacak. — Damadım akşama gelsin de.. kısmetse neden olmasın? Annesi bunu söylemekle bera- ber kızınım gideceğine hiç razı ol- madı, Çünkü gelenler, (ana kız bir evin hanımı olurlar) gibi bir şey söylememişlerdi. Hem yalnız gi- derse çocuklar gene başına “kala- cak. Şerminden hayır gelmiyece- Zini sezmişti. Kızı da anası gibi söyledi: — A, neye olmasın. İlle ve lâkin akşama Bey gelsin. Bizim Bey bun ca yıldır babalık etti. Söz hakkı onundur. Ve akşama karı, koca, kaynana bir odaya kapanıp geçe kadar ko- nuştular. Pek iyi versinler, versin- ler ama eve kim yardım edecek? Bu dar zamanda nasıl çeyiz yap- malı? Haydi, diyelim ki müfettiş bir şey istemez. Hiç olmazsa kızm iki çift donu, bir iki mendili de ol- masın mı? Ana kız yalnız kalınca, Peri han Vekil Beye attı tuttu: — Bunca zamandır avuttu dur- du. Bugüne bugün Vekil olacak. Kızı aldatmak olur mu? O da baş- kası ile evlenmek üzere imiş. Anası, Vekil Beyin hiç bir şey- den haberi olmadığını — bilmekle beraber hem kızını kızdırmamak, hem de yıkılan ümit dünyasını da- FAZARTESİ 24 TEMMUZ 1933 Görmez Aziz Efendi eskilerden zengin bir adamın vekilharcıydı. Efendisi bun- dan yirmi sene evvel sağken Parise gitmiş ve emniyetini kazanmış olan yaşlı ve kalendermeşrep vekilharcını da beraber götürmüştü. Aziz Efendi Pariste altı ay kadar kalmıştı. Bu seyahat ona şifası imkân sız bir gönül hastalığı kazandırmıştı. Hem bu, öyle kadma karşı falan du- yulan bildiğimiz incizaplardan değil di. O, Parise vurulmuştu. iğ tikli bıyıklarını kazıtmıştı. Kalende- rane meşrebini de hayli züppeleştir. mişti, Pâristen döndükten sonra kime rastgeldi ise, hep Parisi, orada geçir- diği maceraları anlatır, bütün Parisi ler gibi böbürlenir, dururdu. — Rakı da içilir mi ya, apsent dururiken... — Ah azizim, bunlar da bira mı? Bunların yirmi dublesine canım Pari- sin bir kadeh pikon sitronunu değiş- mem, Paris için ne sorulsa, Aziz Efendi- de bilmem yoktu, Faraza: — Yahu, bir Eyfel kulesidir duyu iye sorulsn derhal hemen cevap verir: — Hiç görmez olur muyum! Bir gün onun üstündeki gazinoda bira i- giyordum da... Diye tutturur, ani anlatırdı. palavraları bitmez, tüken- mez, anlatır, anlatır, anlatırdı. Aziz Efendi Paris hikâyelerini o kadar dilinden düşürmez olmuştu ki, artık herkese de gına gelmişti. Eski ahbapları onunla karşıl memezlikten gelerek Bir gün eski ahbaplarmdan Hüse- yin Bey ona uzun uzun nasihat etti: — Bu bahsi fazla uzatıyorsun. Eşi dostu bıktırdın. Herkes selâmı sabahı RADYO Bügünkü proğram “ İSTANBUL » 4 Gremefemi Ödeon, 250122 - Odesn Hanım). 19, : Saz (Hikmet A9lak 1 sübiye san heyeti» Bedayii Birun. 22, © & Ajanı, Borsa haberleri saat ayarı, ANKARA, 1538 m. 12,30 : Gramofon. 15, : Salon orkest Lamuette de Pertici. Dolar Tamdiresse. Str; eba, 19, Alaturka saz: 20,15 : Ajans haberleri, VARŞOVA 111 m 20,45 müsababei 21 plâk, 71,30 No, no Ma metin lemindeki smeikin opet. BUDAPEŞTE ; İer, 22,10 Kantor mer 23,20 haberler, 23,30 sigan musii VİYANA 518 i 2040 neş'eli musiki, 72,50 plâk. MİLÂNO — TORİNO © FLORANSA: zı haberler, plâk, 22,50 musikisi, 2320 Mandalin konseri» PRAĞ 488 m. 20/15 eski dans ve operet parçaları. 2045 Voldan'in eserlerinden konser, 7105 Mima. | 21.25 Keman — beitelari, 2220 manın eserlerinden Satılmış zevce ope BÜKREŞ 304 m. 13 haberler, plâk ile orkestra e 13,45 hafif plâkler, 18 karışık ko ha çok yıkmamak için susuyor ve kızma hak veriyordu. Kadıncağı- zın dul kaldığı gündenberi yalnız bir vazifesi vardı: Kızıma ve gü- veysine hak vermek. Bütün insan- ların, bütün olağan işlerin bütün haklarını onlardan alıp bunlara vermek... Koğulmak korkusu, Aç kalmak korkusu, Kimsesizlik korkusu, İhtiyarlık korkusu... Bu korkunun acı tadımı tatmı- yanlar kazaskerin kocalmış ka- dınını beyinsiz, yüreksiz, duygu- suz kadın görürler. Ama kazın a- yağı öyle değildir. Bir alay ve günlerce patırtı. Benzigül'e bir şey soran yok. Petek kedinin kusmuğunu, ço- cukların oturaklarını temizledik. ten sonra su taşıyor, kenefi yıkı- a sofrayı kuruyor, dayağı yi: Benzigül çamaşırı yıkıyı yü ütülüyor, rm giydiriyor, Petek'i gizli gizli okşayıp okutu- yor, ablası baloya çaya gittikçe çocuklara ninni söyliyor., annesi- ne çok şekerli köpüklü kahve pişi- riyoi ük etraflı bir surette çişini ediyor. Kertenkele yutmuş kedii habire kusuyor. Büyük mi karameli . bitince bi Hena gitmişti. Ora- | ti. olaydın vi Bırak, bu Paris zırıltılarmı ar- teki cevap verdi: M adını Ee artık. tik, gördün, amenna.. kabak tadı veriyor... — Sen öyle söyle.. Ben Pariste i- ken... — Anladık, anladık, göremez ol- saydın keşke.. Bak, eskiden seni her- kesten fazla seven, akşam sabah ha- lini hatırını soran Murat Bey kızını evlendiriyor da seni davet etmeği ak Imdan bile geçirmiyor. Hakkı da Dost acı söyler. Gel, sen benim ti iyi kulak ver de, bir daha Pa- ü taşındı. Ca- biler içine düştüğünü anladı. Onlar larardı. Paristen?.. Budalalık idi ki, onlara Parisin şaşa- iz hayatını ypilsak gö- i iyemezsiniz. Bu söz zerine Hüseyin Beyin de delâleti ile Aziz Efendi Murat Beyin düğününe davet edildi. Yalnız Mu- rat Bey, Aziz Efendinin Paris hikâ- yeleri ile davetlileri taciz etmiyece- ğine Hüseyin Beyin kefil tutmuştu. Hüseyin Bey de mütemadiyen Aziz Efendiye: — Sakın ha, zinhar Paristen bah. setmiyesin. Beni kepaze edersin, di- ye ihtarlarda bulunuyordu. Aziz Efendi Paristen bahsetmeme nin kendisi için ne büyük mahrumi- yet olduğunu işte o gün anlamıştı. Somurtup oturduğu köşesinde ağrısı tutmuş kadınlar gibi kıvranıp duru- Netice vahim oldu. Bir aralık bir yayifaradır, bir çılıktır koptu: — Su, kolonya... lardı. Aziz Efendinin bayğımlık geçirdi- ği anlaşıldı. Adamcağız kendine ge- lir gibi olur olmaz, ilk söz olarak: EE Pariste de. de böyle bir hal başı: ma gelmişti, dedi. Ve ferahladı. Yalnız Parisin adı- nr anmak ona en iyi sinir ilâcından daha iyi geli Dr.A. KUTİEL Karaköy'de Abdullah ef. lokentasr Sırasında 33 numaraya taşınmıştır. (5085) 4042 SATILIK MOBİLYA Ve hali yolculuk dolayisile, cevizden mükemmel mobilya ile gayet iyi secca deler maktu fiatla satılıktır. Aşağıdaki adrese hergün, her saat müracaatı Tak sim, Talimhane, Sevinç caddesi No. 67 Hakkı Bey apartıman, 3 cü kat. e DOKTOR Hafız CEMAL Dahiliye hastalıkları mütehassıs Cumadan manda hergün öğleden sonra saat (2,30 dan 5 e) kadar Jstan- bulda Divanyolunda 118 numaralı hu- yene ve tedavi eder. Telefon: İstanbul: 22398 4025 —— ——————-——— şarkılar, 21 plâk ile oda mwwsikisi, piyano konseri, 22,20 bir konser kaydrek o oynıyor. , Beyfendi “ hami ümur,, ile dert anlatmakla,, vakit geçiriyor ve redinkotunun tozunu fiskeliyor. Petek bile anladı ki bu düğün i- şi olmıyacak. Çünkü olmasını ev- de istiyen yok, Halbuki Petek bu- nun olmasını ne kadar istiyordu. Benzigül abla evlenirse onunla be- raber gidecek, rahat edecek, çalı- şacak, bilgilenecek, aylıklarını a- nasma gönderi Benzigül de istiyordu. İsterse yetmiş yaşında olsun. Yeter ki bu evden ağız tadı ile kurtulsun. Liseden en iyi çıkan kızın ne sineması kalmıştı, ne artist kart postalı, ne dansı, ne yaşama ku- runtuları... Kızı müfettişe vermediler. Kızı, müfettişten sonra istiyen hazır elbiseci Cafer zade Emin E- fendiye de vermediler. Müstantik Mektebinin son sını- fındaki Elâziz'li Kemal Efendiye hiç mi hiç vermediler. gs güçsüz takımından meşhur şair ve “Yeni Sanat,, mecmuası muhasriri ile bu iş için iki lâf bile etmediler. Benzigül kedinin, oturağın, ütü- nün ve redingotun ortasında sip- | sivri kaldı. | Benzigül teşrinevvel başında bir Diyo koşuşuyor. | ESIARIZ Ze ÖĞÜTLER Temizlik mendili Diş furçası Me ne kadar lâ- — ise mendil kullanmak ta hemen yakın derecede lâzım ve mühim- Burun deliği mecras rütubetli karanlık ve sıcak bir yerdir. Bu iti- barla mikrop ve hastalık tohumları- nın yerleşmesi ve çok ve kolayca türe- Yip üremesi için pek müsaittir. He- pimiz burnumuzun içinde bir çok mu- zır tohumları taşırız ve vücudumuz normal bir haldeyken bunların pek çok zararını görmeyiz. Fakat bir soğuk al. gmlığma tutulur veya berhangi bir sebepten vücudumuz kırgın veya sıh- hatimiz bozgun bulunursa o vakit bu mıkroplar faaliyete geçer ve vücudu- muzun zayıflamış olan karşı durma kuvvetine galebe çalar ve hastalık meydana çıkar. İlk önce soğuklama dediğimizin hafif şekli olan nezle su- retinde kendisini gösterir bu rahatsız- lık boğaz ve göğsümüze doğru dahi yayılır. Çocuklarda kan b kulaklara doğru gidebilir. Bu da ehemmiyetli bazı fenalıklara sebep olur. Bu mü- lanmıyı küçük Yavruarın burunları temizlenmeli bu- Dun için de ıslak bir parça pamuk veya bez ile Şale her iki burun deliğini temizlemelidir. Her çocuğun kendi markalı mendili bulunmalı ve bunu koyacak elbisesinin münasip ye- rinde bir de cebi olmalıdır. Burada mühim bir nokta daha var burnu tı- kalı bir çocuk ağız yolıle nefes alır halbuki yaradılış ve tabiat bunu ka- bul etmez ve buna müsait bulunmaz. Hilkat bizi burundan nefes almak ü- zere yaratmıştır. Bu münasebetle bur- numuzdan nefesle geçen hava hem sanır ve hem de taşıdığı tozlar süzüldükten böyle çocuklarda husule gelmesi pek müsait olan etler ve bezler de zuhur ederse zaten darlaşmış olan burun mecrası bu suretle büsbütün kapan- mış olur. Bu halde çocuk*artık bur- nile nefes alamaz ve bunun münasip suretle çaresine bakılmaz ise pek fe- na akibetlere meydan verilir. Bu hal- de bulunan bir çocuğun burnunu ilâç mahlülleri, şırmgalar, çektirmeler, koklatmalar © gibi şeylere asla müsas- de etmemeli. Ve şayet bir şey yap- mak istenirse daima önce bir hekimin reyi alındıktan sonra yapılmalıdır. Zira yolunda yapılmıyan i- lâçlamalardan çok defa çocukların burnundan kulaklarıma doğru hasta- lıiğım yayılmasına sebebiyet verirler. Asrın umdesi “MİLLİYET” tir. ABONE ÜCRETLERİ : .— 750 .— Gelen evrak geri verilmez — Müddeti #eçen nüslalar 10 kuruştar. — Gazete ve min nit için müdiriyete mü Tiyeini kabul etmen. iyi ” BUGÜNKÜ HAVA Yeşilköy rasat merkezinden verilen makimata göre buzün hava kısmen bulut- lu devam edecek, rürgür şimal istikamet. erden mutedil kuvvette esecektr. 20.7.833 tarihinde hava tazyiki 760 mi Hmetre, en çak sıcaklık 27, en ax 23 dere- ce kd arkadaşının o “amca, dediği go bir suvarı binbaşısı ile tanış- ei tanıştı? Nasıl konuştu? Nasıl tekrarlaştı? Nasıl anlaştı? Artık bunları dünyada bir | karış çocuk bile öğrenmiştir. Uzun uza- dıya anlatmağa değmez. İşin özü şu: — Ben senin ne olduğunu öğ rendim Benzigül Hanım. Dedi bin- başı, — Bende senin ne olduğunu öğrendim Ünalp Bey. Dedi. genç — Evlenelim mi? — Niçin evlenmiyelim? Mektep arkadaşının babası Mü- dür Beye; anası, Perihan Hanıma gittiler, — Müdür Beyfendi. Bizim kü- şük birader binbaşı... Ne söylemek gerekse söyledi. Karısı da Perihana söyledi. İkisi deil in bir karşılığını aldılar: — On beş yirmi gün sonra ce- vap verebiliriz. Genç binbaşmın beklemeğe vak- 6 yoktu. Şark hizmeti | çıkmıştı. Dumlupmar'da bir istiklâl madal- yesi ve bir binbaşılık aldıktan son- ra da bu hizmeti mutlaka görecek- (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: