7 Ekim 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

7 Ekim 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

© koyamazsınız; öyle bir manzumede, mi- © için aklma gelebilir. Fransız giiri asar © Zaten şiiri, hislerimizi kelimelerin mana- © kün yoktur; o zaman onun nesirden pek — Kabul e eid ie hece © Veznini de atacak mıyız? — benii söz söylenemiyeceğini iddia edi- © meselâ eski Yunanlılar, Lâtinler, © ahenksiz, muttarit şirler vücmda getir. — hirde söylenmiş iki mısra dalma bir a- — up nevbaharı ömr — Berki hazana dön- | Fikirler ve insanlar Vezin meselesi Cenap Şahabettin Beyin Akşam gaze- tesine beyanatından sonra vezin mesele- sine dair münakaşalar yeniden başladı. Varlık birkaç şairimizin bu husustaki fi- kirlerini sormuş; Kemalettin Kâmi ile Enis Behiç uzun, Yaşar Nabi, o Cevdet Kudret, Halit Fahri, | Behçet Kemal, Necmettin Halil Beyler birkaç satırlık cevap vermişler. Peyami Safa bu işler- dei :“Eski bir dava hortladı, diye baki- sediyor. Davanın pek o kadar eski olmadığını, bugün bir parça kurcalanınca genç, ihti- yar, eski, yeni bütün şairler, bütün ede- iyat meraklıları arasmda münakaşalar açması da ispat ediyor. Onu aruz veya hece vezinlerinden birinin ötekine nis- betle meziyetlerini veya kusurlarını says makla da halletmek kabil değildir. Hat- tâ manzum söz ihtiyacının menşelerine çıkmakla dahi her iki tarafı da ikna ede- cek bir netice elde edilmesine imkân yok gin de kullanmak kabil olduğu gibi red- detmek için gösterilecek kusurların da, biraz dikkat edildiği zaman, her ikisinde de bulunduğu anlaşılır, Birkaç seneden beri şairlerimizin a- ruza buldukları kabahat, türkçeye kolay- hirla uymamasıdır. Bizim dilimizde bir- kaç kısa hece biribirini takip eder; hal- buki aruz bahisleri içinde yan yana üç, dort kısa heceyi kabul edeni yoktur. E- nis Behiç'in Varlık'ta gösterdiği bir mi- sali alıyorum: arzu vezni ile yazılmış bir manzumeye “Seni seviyorum,, cümlesini salerimi yine Enis Behiç'in yazısından awyorum, “ağlıyacağım, ağlıyamıyorum, unulamıyorum, unutamıyacağım, eziliyo- rum, oleceğım,, diyemezsiniz. ru! F zannedildiği ka- Kaplan bir Me değildir. Çünkü nazın tabii bir ifade vasıtası değildir. Manzum konuşmak insanın ancak alay larca “tu €s,, yi kullanamadı; takat bu, biç bir hissi ifade etmesine mani olmadı. 4: ile ifade için bir vasıta addetmeğe im- © fena, bununla beraber külfetli, o hâlde otamamile | lüzumsuz bir alet olduğunu etmek İâzem gelir. Aruz ile “se mi seviyorum, demek kabil değildir; ya “sevebilecek miydiniz?,, / sözünü hece veznine nasıl koyarsınız? Türkçe fiille. Aruzcular hecenin ahenksiz olduğunu zaten hecelerin yalnız kemiyetine bakıp da keyfiyetini hesaba © katmaksizın a- yorlar, Garip bir iddia! çünkü onlara Yeni şairlerimizin pek ahenkli şiirlerini gösterebilirsiniz. Bununla da iktifa et- mezlerse işte Racine'i ile, La Fontaine'i ile, Hugo'su, Baudelsire'i ile bütün Fı- ransız şiiri, Fakat aruzun ahenk değil, ancak itirat doğurabileceğini söyliyenler de daha haklı değildir; çünkü onlara da © eski ve yeni şairlerimizden haris - kulâde mısralar gösterebilirsiniz. Hem AL manlar gibi hecelerin keyfiyetine baka yak nazım sylemiş milletlerin de ancak diğini mi ileri sürecekler? Hem ittirat tehlikesi yalnız aruzda mı- dır? Hecenin de o kusuru yok mudur? “7 - Tp lik veya “6 - 5,, lik elli © mısra okuyun, manzume acemi bir şair elinden © çıkmışsa tıkırtıdan derhal rahatsız olur- sunuz. Aruz daima muüttarit mi? Bir ba- henkte midir? Baki'nin & mersiyesinden iki beyit alalımı “An ol günü ki ahir o- “Ahir çalmdı ve — Evvel kona- «ğin oldu cinam bostanları.,, Bu iki beyit hep bir heyecanla okumak için i * wv r çiçeği “Burhan Cahit Emine kadın bizi bırakmadı. Bütün eşyayı olduğu gibi bırak- ie Kapıyı çektik. Bizimle arabaya katılarak yola çıktık. © Ayazlı bir gece idi. Ilgaz eteklerine kadar sis çök- o, Annem beni battaniyelere sardı. Doğduğum gündenberi kulakları- mın alıştığı çağlıyan sesleri yavaş waş kesildi. Şimdi oraya doğru erliyen arabaların acı gıcırtısın- dan başka ses yok. Ne evimiz, ne bağımız, bahçe. o miz, hattâ gariptir ne babamın ö- lümü beni bu su seslerinden ayrıl. mak kadar müteessir etmedi. Bilmi dum neden yaz kış kasabamr. / illiyet'in edebi romanı: Â| Karanlığa doğru gömülüyoruz. zm şenliği olan suların sesinden o uzaklaşmak kara bir dert gibi içi- idiyoruz. “ , Kasabanın tek tük ışıkları gö- inmez oldu. ya şiirden bütün bütün anlamaması, ve- ya her tecrübeye dayanabilir bir “mau- vaise foi,, sı olmalıdır. Fuzuli'nin meşhur bir mısramı alalım: ”Gözüm, canım, efendi, diğim dev. letli sultanım.,, Bum İk iki kelimesini, yani birinci “mefailü sona getirerek 'Efendim, sevdiğim devletli sul. tanım, gözüm, canım.,, Vezin de bozul. maz, kafiye de. Ya Oahenk?.. Bu iki smusram bir olmaması aruzün ne muhak- kak ahenktar, ne de muhakkak mutlarit mısralar meydana getirmiyeceğine kâfi bir delil değil midir? Hem gerek aruz için, gerek hece vez- Bi için İtiradın tamamile fena bir şey ol- duğunu söylemeğe hakkımız vat mı? Bir kere insanda itti htiyacı pek âlâ var- dır. Binlerce defa “hu,, çeken dervişten saatlerce salıncaklı iskemlede oturan a- dama kadar herkeste bu ihtiyacı bulur. sunuz. Bu bize hem bir istirahat temin eder, hem de bazan faaliyetimizin mü- nebbihi olur. Kant'ın her gün ayni saat- te gezmiye çıktığı, bir çok işlerini her gün ayni saalte ayni suretle yaptığı ri- vayet olunur, Bunların değişti rince elbette rahatsız olur, elli yaşa maz, düşüncmezdi. Bu itirat onda elbet- te bir ihtiyacı tatmin ediyordu. Insanla- rın çoğu, “roneton sexuelle,, i muttarit hareketlerle ifa eder. Enis tehiç: “Şu. rin özü, teemli aşk değil midir belki mazmın esasını bulmak iç kın özüne kadar çıkmak kızımaır, Sonra nazmın çabuk ezberlenebilmek hassası da itiradından gelir, İnsanların mazmı ahenkli söz söylemekten ziyade bilgilerini tespit etmek, başkalarma daha çavuk öğretmek için icat etmiş oldukları pek muhtemeldir. İttiradı müdafaa etmek istemiyorum; muttarıt bir ahenkle giden manzumeler. benim de sinirime dokunur. Fakat ve- Zin meselesinden bahsederken itiradı büs- bütün hor grmeğe, şiirin bozan, onu asıl gayesinden uzaklaştıran bir unsur say- mağa da hakkımız yoktur. Çünkü şirin kelimeler bir musiki vücuda getirmek demek olduğu pek yeni bir iddiasıdır; nazım ise cok eskidir. Zaten “rythme”, irat dömex değil midir? Ahengin, “rythme,, ile, vezinle alâka- si yoktur. Ali Haydar Beyin alfabesin- de nir parça şöyle başlar: o “Yay geldi. İ ğu zamanlar delikanlınm Ceza verdiği romanı alarak yürürken, annesine; — Kursa gidiyorum,. dedi Fakat kursa gideceğine Sultanahmet parkın kanapelerinden birine gitti, Ro- manı açtı. Lâkin gözünün önünden ka- | yan satırlardan bir şey © anlamıyordu. Galiba Fikrete verdiği randevüye biraz erken gelmişti. Fikret Raif uzunca boylu, siportmen yapılı, kıvırcık saçlı, iri siyah gözlü Üni versite talebesi idi. Cemile ile konuşu- yordu. Fakat bu münasöbelin © nerelere kadar gideceğini bilmiyordu. Cemile de koza... Her ikisi de mütevazi, mutavassıt aile çocukları idiler. Anaları ve babaları onları tahsil sün, okusun, öğrensin diye mektebe gön- dermişler ve yüksek tahsillerine. gelin- siye kadar masraf etmişlerdi. — Ve uzak diploma gününe kadar © da edeceklerdi. Nihayet otuzuna doğru bunlar. hayatta bir mevki sahibi olurlar ve ailelerini &r- tından geçinmeği bırakırlarsa, o zaman belki de gençliklerini pek boşa geçirmiş olduklarını anlayacaklar, Cemile Nusret, Fikretle beraber oldu- sözlerini su içer gibi dinlerdi. Fikret yüksek konu- şur, açık söyler, istikbal projeleri yapar. dı. Fakat bu projelere Cemileyi hiç te ka rıştırdığı yoktu. Eğer (o Cemile de ona kendi istikbal projelerinden behsetmiyor | sa, bu hususta hiç bir fikir sahibi olma- dığındandı. Anasına veya babasına evlenmek ta- savvurundan bahsctse, alacağı cevabı biliyordu. Kendisine diyeceklerdi ki: — Fikvet yürmü yaşmda, sen on sekizindesin. İkiniz de bir mevki sa- hibi değilsiniz. Ne biz, ne Fikretiti snası ve babası sizin kuracağınız sileye baka- cak vaziyette değiliz. Eğer * biribirinize karşı içinizde derin bir muhabbet duyu- yorsanız, hayatımızı kazanmağa başladı- ğınız zaman, pekâla evlenebilirsiniz. Cemile şöyle düşünüyordu: — Evet, ihtiyarladığımız zaman. Çün kü insan yirmiyi geçtikten sonra, otuz- la sayılan yaşlar ihtiyarlığı inen merdi- ven kademeleridir. Sonra hakikaten kendilerini bu kadar derin bir muhabbetle seviyorlar miydi ? Derelere kaz geldi.,, Bu iki cümleyi düz bir. nesir parçası gibi okumanıza imkân yoktur. Guzetlik, çirkinlik mevzuu - ba- his değil; bu iki cumle aruza da, heceye de uymadığı halde ahenktidir. e Alışam din, çoğu: “haber « akşam; sonposta,, diye buğırır. Vezinler ve “eythme,; bar ricinde bir ahenk, Ahenk vezinle de hasıl olur, veznin haricinde de, Serbest nazım da bunu is- pat etmiyor mu? Fakat serbest nazım, doğrusu, nazım değildir; herhâlde insan- arın bir nazım ihtiyacı varsa buna tela» bül etmiyor, çünkü onu ancak bazı kirm- seler anlıyor ve çünkü © nazmın, sözün- künden ziyade musikisine yakın bir a- henk vücude getirmesini istiyor. Halbu- ki nazım söze bağlı kalmağa mecburdur. Zaten muhtelif milletlerin de, — serbet nazms ilerletmiş olmalarma rağmen, kla- $ık nazim şekillerini, da bunu ,ipat etmez mi? Peyami Sata: “Fran.a'da alexandrin vezminin. . epey Zamandanberi adı anılmaz olmuştur, di- yedursun. Bugünün birçok Fransız şa- irleri, sneselâ Paul Valâry, i Prochö, E, hattâ o Jean Coctesu alxandrin ile (1) şiir söylüyorlar, Sözümü bitirmeden © evvel Varlık'ın neşrettiği cevaplar arasında bana en mü- lâyim gelenini, yani Cevdet Kudret Be. yinkini buraya aynen almak istiyordum. | Fakat onu mecmuayı alıp orada okuyun, | günkü orada daha başka güzel © yazılar bulacaksınız. Nurullah ATA ———— (1) Alzandrin fransızcada 12 hecelile (6 - 6) musrsa verilen isimdir. e Bugün kaideye, ölçüye tabi mısra © manasında kullanıldığı da vardır. Eğer sevselerdi, analarının. ve babaları» nn telâkki tarzlarına isyan ederlerdi. Cemile ile Fikröt biribirlerine içten ge len bir hamle ile atılmış değillerdi. Sade- ce tanışmışlar, - gevezelikler Yapmışlar, biraz da bıribirinin huylarını almışlardı. Fakat Cemile acaba Fikrette #yfilirsa, kalben derin bir kedere düşüp düşmiye- ceğini merak ediyordu. Fikret İgecik- tikçe, acaba hiç di ye düşünüyördü. Fakat ney du? Sabahleyin söz vermiştiş? :» © : — Öğleden sonra ikide parka gelirim, demişti, a > li Meya Saat üçe gelmişti. Cemile, “gödeceği yeri bilse, kalkıp gedecekti. Fakat nere- itin? Saat beşten evvel eve döne- mezdi. Çünkü evdekiler kendisini kurs- ta biliyorlardı. Cemile başını kaldırdı, etrafında oy- nıyan çocuklara baktı. > Bunlardan bir tanesini gelip dizlerine düştü. Yanı ba- şında annesi itizar ettiz — Affedersin kızım, dedi. — Zarar yok, Hanımefendi. Bilâkis ben çocukları pek severim. Bunu neden böyle söylemişti, pek bil- miyordu. Fakat o anda ilk defa olarak çocukları sevdiğini farketti, Elindeki roman Cemileye pek mânâ- sz görünüyordu. Çünkü Fikret artık gelmiyeeceğini anlamıştı. Bir ayak sesi duysa, hemen başmı kaldırır, o tarafa ba kar, her defasında bir yabanci götürdü Akşam saat beş oldu. Boynu bü: kirpiklerinin ucunda bir damla yay, e ve döndü, Kendi kendine: — Ben de ne budala kızım, diye söy- lendi, Anlıyordu ki Fikreti sevmiyordu Fa- kat buna emin olmak istiyordu. Ertesi gün Fikret yanına gelip bir mazeret uy. | durmağa kalkarsa, ona hiç bir şey söy- MILLIYET CUMARTESİ 7 TEŞRİNİEVVEL 1933 STARI Ş | Peres SL Aİ, —— Ye ÖĞÜTLE Ayakların rahatsızlıkları Hayat ve maişetlerini temin etmek gailesile uğraşanlar iki büyük kısma ay- rılırlar bir "kısmı tamamile içerde çalı- şanlar; Dairelerde müstahdem memur- İar kâtipler veznedarlar daktilo ve iste nograflar ve bunun gibi bir. sürü içerde çalışanlar; diğer bir kısim dahi eşya nak- leden ve gönderen — kimselerle seyyar memurlar tahmil ve tahliye işlerile uğ- raşanlar, hamallar, gezginci satıcılar ve- sair ayakta ve hareket halinde bulunan- lar. İşte bunlardan her birinin © kendine İ mahsus rahatsızlıkları © vardır; meselâ seyyar komisyoncu < gideceği yerlerin görüşeceği kimselerin bin türlü temas | lar ve muhitlerde verdiği endişe ve he- yecanların tesiri altında bir an rahat ve sükün bulamaz. Dami işinin muvaftaki- yeti emel ve kaygusile © çırpınır, koşar durur bu itibarla daimi surette hazim- siztikten çok sigara içmekten ve karaci- ğer ihtikanından mustarip halde bulu- nurlar. : içerde çalışan oturduğu yerde işliyen- ler ise büsbütün başka vaziyette bulu- nurlar, Bunlar seyyar hizmette bulunan gibi hoşa giden ve lakat | zararlı hare- ketlerde bulunmadıkları halde gene sıh- hatlerine hiçten faydalı olmıyan işlerdir. Büyük mağazalarda çalışanlar kendileri için faydalı olmaktan fazla ayakta du- rurlar. Dükkünlarda çalışan kadın erkek iş vaktinde pek nadiren oturmak fırsat re imkanını elde edebilirler | ve uzanıp dinlenmek onlar için ancak © evlerinde müyesser olur. Binaenaleyh bunlar düz- taban ve varis gibi hastalıklara tutulur. lar mamafi bazı usul ve kaidelere ziyade dikkat ve riayet ettikleri halde bunların önüne geçilmesi o mümkündür. Bunun için saban akşam vücudunun en ziyade zor gören kısımlarının mukavemet kuv- vetini artıracak surette bir takım egzer- sizler yapmalıdır. Sabah da- kıka ayak ve bacakların müntazam egzer- sizleri yapıldıktan sonra soğuk su içine sokulur ve arkasından sert tutumalı bir havlı ile iyice kurutulursa varis | de- nilen damar şişmesi ile düztaban hasta- luğının önüne geçilir. Bunun gibi iş olmadığı vakit insanlar günün bazı saatlerini dışarda temiz ve saf havada geçirseler göğüs hastalıkları ve vereme olan istidatlarından kurtulmuş olurlar. Bu gibi istidat sahibi kimseler dışarda saf hava almakla beraber göğüs- kerinin genişleyip © küvvetlenmesi için ayrıca egzersizler yapmalıdırlar, Bunun için yapıtacak olan bu egzersizleri en istifadeli bir şekilde yapabilmek için işi- ne giderken veya işinden evine dönerken vapurda, trende, tramvayda, otobüste kimseye sezdirmeksizin hicabıhâciz de- nilen göğüs ile karın boşluklarını biribi- rinden ayıran yassı et perdesini hareke- te getirmekle olur. Burada evvelâ göğüse havayı ağız kapalı olduğu halde burun deliklerile içeriya çekerken karnına weri- akip karın adalelerinin. gerginlik ve ta kallusü ile göğsün havası tekrar boşal. talır. Bu ameliye dakikada dört beş ke- re yavaş yavaş her gün yapılabilir. Büyükada Dr. ŞUKRU ————— lemeden sırtını dönüp gidecekti. Ertesi sabah kahvaltı yapıyorlardı , .Cemilenin babası müvezziin getirip be raktığı gazeteyi açtı ve okurken birden bir sayha kopardı: . —Allah Allah. Genç kız sordu: — Ne var baba, ne olmuş? — Fikret Rait, dün saat üçte Maslak yolunda bir otomobil kazasında Cemile evvelâ sarsıldı, fakat gözleri- ne kadar yaşları geriletmeğe çalıştı, E- ğer kendisini tutamazsa, gözyaşları sel gibi ta, | Düşündi SE tu ise, söz verdi; ü miyerek, otomobil sefası peşinde dolaş- masındandı. Eğer parka gelseydi, böyle bir kazaya kurban gitmezdi. den “Oh olsun!,, Der gibi belir. siz bir intikam hissi bile vardı. Ertesi gün lü: Maslak yolunda ölüme kavuş mezarına İadan başka yaş çıkmadı. i halde randevüye gel- | giderken, gözlerinden iki e) Davetle: Cümhuriyet marşını öğrenmek isteyenlere Cümhuriyet Gençler mahfelinden: Yüksek o komisyonca o hazırlanan (Cümhuriyet marşı) nın çümhuriyetin (10) uncu yıldönümü bayrammda bü- yük kütleler tarafından ve bir ağızdan söylenmesinin temini için mahfelimiz tarafidan 7 - 10 - 933 cumartesi günü saat (16) den itibaren C, H. F. Beyoğ- lu kaza merkezindeki mahfil salonunda Askeri tebilgat 326, 327 doğumlu kısa hizmetlilere Usküdar askerlik şubesinden: 1 — 326, 327 doğumlu ve bunlarla askeri muamele gören ve daha evvelki doğumlulardan şimdiye kadar herhangi bir sebeple geri kalmış olan ihtiyat zabi- ti yetişecek kısa hizmetlilerin tabip, baytar, eczacı, ve dişçi smıflarından gay- ri sınıflara ayrılmış ol i de, süvari, topuçu, ölçm. dara, mü“ habere, hava, deniz, makliye, otomobil, demiryolu, sanayii harbiye, smıflarına mensup olanlar askeri ehliyetname de- recelerine göre 1, 2 - Teş - 933 tarihin- den itibaren askere gönderileceklerdir. Bunlardan askeri ehliyetnamesi olma- yanlar 1. 2. teş - 933 te orta ehliyetna- meliler 1. 2 - kâmun - 934 te tam askeri ghliyetnamesi olanlar 1. mart - 934 te hazırlık kıtalarında bulunmak üzere sev- kedileceklerdir. Yüksek ehliyetnamesi olanlar da 1 mayıs 934 te ihtiyat zabit mektebine gönderi! ir. 2 — İşbu kısa hizmellilerden sevke tabi yani ehliyetnamesi olmuyanlar 1, 2 teş. de hazırlık kıt'asında bulunacakla rındam 25 - 10 - 933 te şubede ispati vü- cut eylemeleri aksi takdirde haklarında bakaya muamelesi yapılacağı ilân olu Bur, İRTİHL Genç san'atkârlarımızdan Beykoz fabrikası sarraçlık şefi ve Sanayi Birliği muhasebecisi | Müçteba Salâhatti dr Ruhi Bey duçar olduğu rahatsızlık” tan şifayap olmıyarak dün vefat et- miştir. Cenazesi buğün Kadıköyünde saray arkasındaki köş künden saat 9 da kaldırılarak Samatya- tarikile Kocamustafapaşada Sünbül E- fendide ii arr gi sa ea sonra elorayi i bristanına - —————— Lozan Hukuku Düvel Profesörü Cemil Beyi, > i Iki > cik — m a ISTANBUL BELEDİYESİ ülbedayi Temsilleri Yazan : Henrik İbsen Tercüme eden £ Tel. Beyoğlu : İttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir ti Merkezi idaresi * Galatada Ünyon Hanmda Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. — — / Bugünkü proğram |. ISTANBUL: e 1830: Fransızca ders Çmüptedilere Miğy us) ii Refik Talât Bey ve arkadslar, 20; Bedayi Musiki heyeti, ” 21,30: Gramafon. ANKARA: < 1230: Gramofon. 18; Orkestra. 1848İ turka sax, 19,30: Dana musikisi. 20: leri MOSKOVA, 1481 m. Her günkü neşriyat. VARŞOVA 1411 Orkestra, 19: Truvvaka'nım öştirâkile >, vopinin eserlerinden kanser. sabi lisanile konferans. 23,30: Dani * BUDAPEŞTE, 550 m. | 18,35: Budapeşte konser © orkestrası (4 fantazileri) 2005: Radyo — Konser lar.) 29,38: Stüdyo dahilinden bir temi Haberler. 22,35: Bodo kahvehanesindeni len: Caz musikisi, 23,50: Sizam musiki VİYANA, 518 m. we ti operet musikisi “Viyana © Se: a ve koro tarafından.) 2445: Hafif mi MİLANO - TORINO - FLORANSA Şii 19,40: Haberler. — Plâk. 20: plâk. 2i: Keza. 2130: Karışık neşriyat Dana musikisi PRAG, 488 m. 19,30: Almanca meşriyat. 20/15: Balet Wi 21,20: bandı “Yazı geçi petriyat, 23: Son haberler. ZİĞ iki, ZORİH, 485 m k 20,23: Opera ve ler. 21538: Eakimi korosu tarafında p lari, b ROMA, #1 m. m Zi: Haberler. — Plâk. 21,35: “GUGLİE| RATCLİFE,, operası “Mazkeniyi.,, BÜKREŞ, 304 m. 13: Haberler — Plâk. ld; Plâk, konser. 1920: Devamı. 20: Deri, — 2 Cazband. 223 Konferans. 4 peret z Günüm tinden naklem karışık nerriyak. Şişlide satılık e Şişlide 6 oda, mutfak, banytüe kalorifer ve her türlü konforu h bir ev satılıktır, 4 Müracaat: Milliyet N. gJililliyet Asrm umdesi “MİLLİYE TW Galen evrak geri varilm geçen nüshalar 10 kuruştur. Gazete vs İk matbaaya nit işler İçin müdüriyete mü” Garetemiz ilânların mes'u ik BUGÜNKÜ HAVA fi». Yeşilköy. vasat merkezinden aldeğe mermer malümata mararan bugün haya 4x bulutlu ve mütebavvll rüzgür olacak” dar, 6-10-033 tarihinde hava tazyiki 768 ğBtİ milimetre mcaklık em (azla 22, em ax 10 derece idi, 4 4387. 6984 Ne kadar olsa çocukluk arabanın sarsılmasına, alışmadığım teker- lek gıcırtılarına rağmen annemin dizine başımı koyup dalmışım. Ne kadar gittik, nerelerden geç- tik. Bilmiyorum. Acı acı bağrışmalar ve silâh ses- leri arasında gözlerimi © açtığım zaman gün doğmamıştı. Annem: i | Emine kadın cevap (vermedi. Hınçkırıyordu. Silâh sesleri ve çığlıklar bilmem ne kadar sürdü. Gün doğduğu za- man bir araya toplıyan dan çıkanlar ne oldular, Emine kadın: — Çetelerin içeride hafiyeleri var. Kaç kişi çıktığını bilirler de- mişti. O gürültü içinde kim kimi çeteciler hepsine birden ateş ver- mişlerdi. İlgaz tepesinden güneş doğar- ken o simsiyah duman içinde kal mıştı. Emine kadmla biribirimize ağlaşıyorduk, sarılmış — Emine kadın, çocuğu al, buk arabadan atla, bir yere sak lan! 4 Diyordu. Etraf çığlık içinde idi. dm beni belimden kavrayıp ara- badan aşağı aldı. Yolun sağında- ki bir fundalığa doğru sürükledi. Silâh sesleri gittikçe artıyordu. Ben korkudan Emine kadına sa- rılmıştım. Bulunduğumuz yerden arabalar görünmüyordu. Fakat a- cı acı bağrışmalar, çığlıklar gittik- çe artıyordu. , Bir aralık: — Emine kadın bildim. O ağlıyordu: , © Sus yavrum sus. Dedi, Erme ni çeteleri bastı galiba. > Peki annem niye kaçmadı? ne var! Diye. Kasabadan çıkarken yanımızda jandarmalar vardı. eri Ma bi zimle gelmemişler midi? Şimdi ay- arama eş arasından et- rafı görebiliyorduk. yol karşı dağlara kadar İr ayrd solunda dumani tütüyor. 4 bedi, Bin “Elimi hane yolundan gidiyorduk. Acaba kasabadan ne kadar uzakta idik, Emine kadma: — Çıkalım buradan. Dedim, An- nemi arayalım. ii kadm eteklerimden ya- — Sakın haf Bizim askerden, jandarmadan geçen olursa o za. man çıkarız. ayırt edebilirdi. O geceki vaziyeti bugünkü ka- famla muhakeme ettiğim zaman şunu anladım ki Ermeni çeteleri bizim kafileyi bastıkları zaman an- nem onlara şüphe vermemek için Ve çeteciler ilk hamle- de ölmiyenleri biribirlerine bağla- yıp götürmüşler, Nereye götürdükleri malüm de- gil. Fakat onların tuttuklarını sağ koymadıklarına şüphe yok. Eşyamız, arabamız kül olmuş- tu, Öğleye kadar Emine kadınla ol- İm milez. ece kaldık. Karnım a- şt. Yiyecek bir şey yoktu. Za ten arkamda elbise ile bir battani- yeden başka bir şeyimiz kalmamış. tı, Öğle üzeri uzaktan hayvan ses- leri işittik. Çok geçmeden yolun sağından kalabalık bir suvari bölü- ğü göründü. Bizim askerdi. ondan evvel yola fırladım. Asker zaten hâlâ hafif hafif tü- ten yangın yerinde toplanmıştı. Emine kadın da yetişti. — Bizi kurtarın! Diye bağırıyor. du. Biz askerlere doğru koşarken biraz ileride gene fundalık içinden biri fırlardı. Bu kaymakamın oda- cısı Ahmet ağa idi. Onu görünce içime bir ümit düş- tü: — Annem de. saklanmıştır in- şallah! Dedim. Ahmet ağa da bizimle beraber askere doğru koşuyordu. © Bir zabit bizi gördü. Atını sür- dü, Sine hepsi etrafımızı sarmış- lr. Hayvanlardan atladılar. Zabit askere bir kaç emir ver- dikten sonra bizi bir kenara çekti. — Anlatın bana. Baskın nasıl oldu. Gece baskından biri kaçıp bu sabah kasabaya gelmiş, kuman- danlık bize vak'ayı haber verdi. Şimdi siz söleyin bakalım baskın 'ne zaman oldu. Yapanlar kaç kişi idi. Emine kadın elimden tutap sü: ükledi: Kozktum. ek babamı da ağıllara gider- ken böyle baştırmışlanir. 28 Zavallı babam. —Koş yavrum. Bizimkiler gel. i Fundalık içinden © “otellerimiz dallara takıla takıla fırladık. Ben d Emine kadın heyecandan lakır- dı söyliyemiyordu. Be: an- nemin Emine kadına çocuğu al e m 3 sakla! Dediğinden ibaretti, Ahmet ağa anlattı; — Ben kaymakam Beyin ailı ni götüren arabanın yanında yordum Önümüzde üç araba da ha vardı. Tam gece yarısı olmuf tu. Ağır ağır yol alıyordu. Birden bire öndeki arabalar durdu ve iki el silâh patladı. İlk defa işi anlamadım. İleri doğru Karanlıkta silâh: (8 İr üç dört kişi üzerime saldırdı. Bi ri tüfeğin dipçiğile omuz arklar 'zerimden atlayıp geçtiler. Ker mi kaybetmişim, Kendime geldiğim zaman yeri den kalkamadım. Vücudum ezik miş gibiydi. Şiddetli bir vardı. Gözlerimi açtım, yanı b da alevler parlıyordu. Yüzbaşı sordu : ib — Etrafında başka “kimse yok” | N muydu? ru — Kimseler kalmamıştı. Ha€ Efendinin kızı ile Emine kadı” şimdi gördüm. Si — Çete kaç kişi vardı. Anlıy# | bu madm mı? ( — Herhalde kalabalıktı, Yak ye benim reka üç dört kişi s3 dı. Beni öldü sanmış olacakla! yoksa sağ komazlardı. 4 : (Devami var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: