7 Kasım 1933 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

7 Kasım 1933 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Galatasaray mektebi ve inkılâp Galatasaray mektebi talebeleri bir “İnkılâp sergisi, hazırlamış- ye ca anlaşılan bu renin iktisadi ve | sinai grafiklerden başka resim ve | heykel de vardı. Bu resim ve hey- keller, iddialı ressamlarımızın yüz- lerini kızartacak, onları utandıra- cak mahiyette. Bu resimleri yapan bu heykellerin çamurlarını yoğuran çocuklar, iddiasız, mütevazi çalış mışlar ve boyamışlar. Teknik ace- miliğini örtecek, göstermiyecek ka- dar bol bir samimiyet dilile konu- şan bu resimler, her sene bu salon- da mağrur ve bahadır bir eda ile tiz perdeden vaveyla koparan ka- lantor resimlere heyecan, samimi- yet ve iman dersi verebilecek ka- dar kuvvetli ve candandır. Bu re- simler; bu heykeller Gaziyi ve in- kılâbı kekeme bir e lisanla değil, pürüssüz,tok ve inanmış bir lehçe i- le anlatıyorlar. Bunlar, birer sanat | eseri midir? Hayır. Fakat öteki- ler de değil. Şu kadar ki bunların | © kalantorlardan farkı büyük bir | sanat ve memleket aşkına halis bir i “ ğ " Şu isimleri iyi belleyiniz: Talât, | Hilmi, Orhan, Toğan. oYarın bu | gençlerin filizlenmeğe başlıyan çe- kirdek halindeki kabiliyetlerinin büyük ve bol meyvalı ağaçlarının gölgesi altında ferahlıyacaksınız. Bu bir kehanet değil. Onların be- İiğ ve cesur ifadeli inanışlarının verdiği bir inanıştır. Onlar, akasya- dallarının altında hamakta | salla- nan küçük hanımların aşkdaşlığı- nı yapmakla vakitlerini bir hovar- da israfile harcamış erime cl İnönü, Sakarya, Kocatepe, Ana farta, Harman, kağnı, makine, fab. rika ve Gazi onları sarmış, günler. ce düşündürmüş © ve çalıştırmış. hepsi güzel şeyler, mükemmel, rikulâde şeyler. Ben, onlara birür fotoğraf kopyası gibi bakmadım. Üstünde emelden, muhabbetten, -iştiyak ve hasretten rengarenk bo - yalar karışmış ilâhi paletlerini eli- ne alan bu çocukların incecik ka- mm kemiklerinin ardında yum- ruk kadar kalplerinin imanı beste- liyen çarpıntılarını dinledim. Ve ar: tık resim yapmamağa sözbirliği yap mış olan, ölü'ruhlarınm kendile. rini bir ceset haline getirdiği üstat- ları düşündüm. İçim titredi ve kendi e | dedim ki: “Ne olur? katlar, heyecanı sönmüşler ile yi de Pana ve . memleket aşkının billur kaynağından bir yudum a Elif NACİ Kongreye davet Süleymaniye Terbiyeibedeniye yu dundan: Umumi kongre 10-11-833 ca wi - C. H. Fırkası binasındaki yurt merke - zinde inikat edeceğinden bilümum aza nın teşrifleri rica olunur. İrtihal Sadrı cabak Hüseyin Avni Paşa mer. humun damadı ve Harbiye mektebi ii tihkâmatı cesime müzlimi erkânı harp mirlivalığından mütekait Mustafa Reşit Paşa evvelki gün Göztepedeki evinde vefat etmiş,Sahrayiceditteki aile makbe- resine defnolunmuştur. Eski bir muallim ve temiz bir asker olan merhumun aile- sini taziyet ederiz, Yolları öğrenmiş, İstanbulu tanı- mağa başlamıştım. Bilmem neden, zaten İstanbulu hiç yadırgamamıştım. Daha ilk gün Sirkeciye çılıtığım sezin zah- met çekmeden Mahir ( Beyi bulu- gum beni özlediğim bu şehre karşı şti. İçimde iyi ve güzel şeylere karşı kuvvetli bir meyil ve arzu var. Tesidiif bönl en zavalli yaşla rımda hatıra gelmez acı vak'alar | içinde kıvrandırdı. Bütün bunlara | ğmen kalbimdeki bu güzellik sev- gisi ölmedi. o Kuvvetlendi. Mahir | Beyin hanımı benim İstanbula ya- | bancı olan zevklerimi işleyip in- | celtmekte zahmet çekmiyor. Zaten | İstanbul, bilhassa Beyoğlu öyle bir | yer ki insan ğ vaş yavaş zevkinin inceldiğini far. kediyor. Bazı alışamlaş bunelden çıkınca Taksime kadar yürüyorum. Mağa» za camekânlarında seyrettiğim şey- KIR ÇİÇEĞİ / den çok iyi anlıyor. Göğüs ve göz hastalıkla- rına sebep olan şeyler Giyinip kuşandığımız elbise ve ça maşırları yapıp hazırlamak için tür- Tü türlü iş ve sanat erbabının çalışma- ları lâzımdır. Meselâ yün ve pamuğu iplik halinde Bükenler kumaş yap- mak için dokuyanlar, bunun gibi her nevi elbise ve çamaşırları ya diken bir sürü dikişçilerle türlü terziler vardır. Bu türlü işlerle uğra- şanların bir çokları uzun vak bir hava içinde ve sıkıntılı te çalıştıkları için veren dan pek çok kurban verirler. Yün ve pamuk tozu maden & kadar sıhhat üzerine zararlı tesiri ol- maz. Maden ve taş tozlarının ise bilâ kis pek ziyade zararları vardır ve bu nevi tozları hâsıl eden işlerle meşğul olanların ekseri hastalıkları ve ölüm- leri bu yüzden tutuldukları akciğer vereminden olur. Çelikten alâtın cilâlanması, eğelen mesi ve başka türlü üzeride işlenme- siyle uğraşanlar arasında göğüs has- talıkları dehşetli bir yekün tutar. Çanak, çömlek işleriyle uğraşan- Jar da bunların pek ince tozlarından teneşsüf ile müteessir olarak vereme tutuldukları pek çoktur. Her ne ka- dar taş ve demir üzerinde işliyenler kadar değilse de pamuk ve yün işle- rinde bulunanlar da hayli veremli ye tiştirdikleri görülmektedir. Elbise dikenlerle terzilerin işleri gözler üzerinde pek zahmetli ve rarlı tesirler yapmaktan hali kalmaz. yet bulunmakla kısmen hafifletilir ise Ça gözlerde ufak bir rahatsızlık emare- si başlar başlamaz, hemen önüne ge- çilmek üzere tedbir almak ve şayet gözlüğe lüzum görülürse mak veya mevcut | gözlüğün ile çaresine bakmak lâzımdır. Maamafih yalnız gözler hakkında dikkatli bulunmakla iş bitmez. Göz- lerin zayifliği vücut sıhhati ile alâka dar olduğu için yalnız gözlükle göz- lerin rahatsızlığından kurtulmak müm kün olmaz. Gözün yuvarlak kürresinin iyi gör mek için şekil ve hacmini icabma gö re değiştirmeğe hizmet eden göz ade- i bulunmalı Para, kadın Kıskançlık sahnesi artık kelimele- rin kifayet edemiyeceği bir kesafet de recesine gelmişti ki, Munllâ birdenbi- re kocasma yavaşça sakladığı yerden aldığı tabancayı teveccüh etti. Reşit Bey, dı. rFacağı delikte mani olacak bir hâre- | kete geçemeden madeni bir kaç ses i- şidildi.- Ateş alınıyan tabancanın fi- şek kapsoluna boşuna vuran iğnesi. O zaman Reşit. Bey, birden atıldi ini yakaladı. Kısa bir tabancayı şiddetle miğ idi. Nasılsa umu'maz bir tabanca işlememiş | ve ateş çinden nasıl kurtulduğunu hâlâ anla” yamıyordu. O zaman Muallâ, müthiş bir hıçkı rık bubramı içinde koltuğa yıkıldı. Gözyaşları hafifleyince: — Affet beni, Rüştü... “Diye inli- yordu. Beni affet. Bu sabah öyle pe- rişandım ki.. Mektupları gördüğüm zaman aklım başımdan gitti: Sen na- sıl olur da beni aldatırım? Hemen bir silâhçı dükkânma gil İdem... ü ve tabanca doldurulmuş | — Öyle amma az kaldin, — Kendimi öldürecektim. Yemin ediyorum sana. 'Mual'â bir kere daha hıçkırdı: go Ah Rüntü, nişi Bunu: bana yap — Ne yaptım Muallâf billâhi ben lamıyorum.” eden bana ihanet etin? - — Yavrum, sana ihanet eden kim? Ben sana bu mektupların nefer olduk larmı söylemiştim zannederim. O ka- dınla benim ararâda - lâftan boga bir şey olmadı ki... artık » Artık konuşmuyoruz bile. Biri 'kere o şimdi İstanbulda değil, Ol- za da aramızda her şey bitmiştir. Bir dala eril ne göreceğim, ne gör- “namik başını sallıyordu: — Yalan söyleme Rüştü, Neden beni aldattı? Ni Niçin, niçin? Onu söy- le. — mi ediyorum da inanmıyor- sun. — İnanmak istiyorum. Fakat ne- den o kadınla konuştun? Benden he şikâyetin vardı ki.. Senden ne şikâyetim olabilir? havada gezinmeli ve nb kadar çok göre bulunurlar. sa o kadar ziyade istifade ederler. Bunlar ayni zamanda hazmı ko- lay ve besleyici yemekler yemeli ve gözel havalandırılmış yerlerde yatma di, göz adelelerini ekzersizlerle kuv- vetlendirmeğe çalışmalıdırlar. Büyükada Dr. ŞÜKRÜ Heyecan ve sıkıntı yü” dünden zayıfla? BURHAN CAHİT. (İnkılâp Romanı) ler, tesadüf ettiğim şık O kadınlar bana bir çok şey öğretiyor. Bugün daha yetişmiş ve uyanmış kafamla çocukluğumda İstanbul için işitti- ğim sözlerin mânâsını daha iyi an- İryorum. Hanrmefendinin bana sevgisi git- tikçe artıyor. Beni Beyoğlundaki terzisine bir kaç kere beraber gö- türdü. Sokak ve ev elbiseleri yap- tırdı. Galiba çocukları olmadığı i- çin özeniyor, Varlıklı | insanlar. Benim gibi kimsesiz ve zararsız bir kızı sevindirmek onlar için eğlence oluyor.. Rengimi açan renklerden elbiseler yaptıkça çenemi okşıyor: — Senin gibi esmer güzeline böy le renkler yakışır. Bak ne güzel ol. dun, Diyor. Hanımefendi elbiseden, giyii Ben sicim kadar kendimle meşgul olmadı. ğım gibi kimse de benimle alâka- dar olmadı. Dedeağaca gelinciye Hiç. daima ın sana daima sadıkii kadm değil miyim? kâr bir eda ile kocasınm gözlerine dikti — Alay mr ediyorsun — Ne münasebet Manik. Sen bu- gün tuhaf oldun. — Rüştü, sana bir şey söyliyeyim mi? Şu geçen Mi sonra, artık birbirimizden saklamıya- hım. Biz ancak Birbilninden saklı hiç bir şeyimiz olmadıkça daha yahat ve âsude YE Anlat bana. Sende bir şey var, bata söylemek isti yorsun söyliyemiyorsun. Ev işlerine iyi bakmıyor muyum? Rüştü Bey biraz tereddüt etti ve sonra cesaretle söyledi: — Mükemmel bakıyorsun dedim ya. Muallâ şaşırdı: — Sahi mi söyliyorsun? — Elbette.. Madem ki açık konuş- mamı istiyorsun. Ben de açık söyliyo- rum. Yalnız mübalâğa' etmiyelim. Belki de sen er işlerinde hattâ fazla kendini yoruyorsun. Ne diyorsun? oğruyu söylüyorum. , Ev işleri a meşgul ediyor. kadar sırtımdan mektep © ön çıkmadı. Sivasta (— darülitamda yah, kalın kumaştan © uzun etekli önlükler giyerdik. Ermeni eytam- hanesine geçince kurşuni renk ön: lük verdiler. Üstelik birer de kabi âdeta battaniye gibi pelerin g: diler. Bu kıyafetle hepimiz . biribi- rimize benziyorduk. Gümülcünede İlmi B.in hanımı ba İ na eski yeldirmesini yermişti.İlk de- fa kıyafetimi değiştiyordum.Bugün on altı yaşımı bitiriyorum. Fakat ni anlamağa başladım. Hanımefendinin bana çok eme- ği geçiyor. Annem olsa bana bu kadar ba- kar. Fakat ne olurdu, bu kadar süs- lü elbiseler giymeseydim de annem | olsaydı. Hanımefendi gönlümü almak i- İ çin ne mümkünse yapıyor. Gündüz yazıhanede avunuyorum, akşam ha nımefendi beni bir dakika yalnız bırakmı; Mahir Beyin büyük bir kütüpha- nesi var. Raflar hep türkçe, fran- sızca kitap dolu... Bunların çoğu anlamadığım kanunlar, nizamlar, ciddi eserler, İki uzun raf hikâye ve roman dolu... Bana istediğim kitapları alıp o kumak müsaadesini verdiği için is- — Vallâhi, ne demek istediğini anlayamıyorum, — Pazarlık ederken bile on para için bile kendini üzüyorsun. — Elbette. Ne diye paramı kaptı rayım? — Evet amma, fazla para verme- mâk için İstanbulun tâ 5 kadar gidiyorsun. Meselâ alacağn bir makara değil mi? Eve geliyorsun. akaradan memnun olmiyor ü aldattın? — Hayır yavrum; “deni” aldatan | yok. Yalnız sana şunu anlatmak isti yordum ki, bütün gün çalışıp yorul: | daktan' sorry akşam 'evime dönen m dam, karısından. çarşıdaki pazarlık hikâyelerinden başka şeyler dinle- mek ister. Kızma, madem ki, açık ko nuşuyoruz. Ben söyliyeceği dim. “Umarım kine demek istedi mi anlamışsındır. Her yaşın kendi göre bir işi var. Sen gençsin, mutfak karısı değilsin ki. Bir daha bana | çarşıda yaptığın pazarlıkları anlat” | ma. Gel öp beni: Maşallah, mağa'lah, | söylediklerime darılmadm ya... iç darılır mıyım? Düşünüyo- rum, düşünüyorum da bakıyorum sen, haklısın, Ben ne manasız bir kadın- imişim. Muallâ Karı koca barışmışlardı. Rüştü Beyin hayretleri içinde birden | jerinden kallıtı, şapkasını geçirdi, Rüştü Bey sordu: — Ne o çikiyor musun? — Evel, silâhçı dükkânma gidiyo rum, Bana tabanca diye sattığı köh- ne mali geri vereceğim. Parami ala e meyi sağul Sri dmlardan değilim. Bugunkü proğram ISTANBUL £ 18 Grüsmifon: 19 Ustüdyo orkestrası 20 Eftalya Hanım , Sadi Bey ve arkadaşları. 2130 Gramofon. 22 Anadolu Ajansı, Borsa haberi, Sant. ANKARA, 15388, 1830: Gramofon. 18: Orkastra, 1845: Alatur- erleri. iştirâkilece) 3 Basi Dana plâkları. MİLANO - TORİNO © FLORANSA 18,15: Dana musikisi, 19,45; Haberler. k 20; Haberler — plük. (20,5: Ecnebi lisenile haberler — Plâk. 22. Opera temsili, PRAG, 463 m. 18,320, Musahaba. — Plâk. o 10,30: Almanca neşriyat, 20,10: Radyo besstesi, 20,45: Konfe- | rana, 2105; Bando muzika (Fucik, Sinv şarkı ları) 2205; Sesli teemsil. 23,20: İngiliz piya” no musikisi. ZÜRİH, 4598. 19: Hafif musiki (plâk') 1935: Edebiyat. 20: Mektep neşriyatı. 20:25: Pazarları mereye git- weli, 20,25; Masallar ve şarkılar. 2145: Sen- tonik bense. EhlB İnallises hanfereme, OMA, G1 mi 8,20: Radyo orkestrası, 21,50: Karışık ser (Beethoven, Max Bruch, Pizetti.) Mi kiben temsil, Sonra Senfonik konser, 24: H berler. BÜKREŞ, 394m8 13: Plâk. 14,15 Plâk. 18: Kak kemer. 03 Üniversite dersleri, 20,25: Zir Taşan (Poza öve, R Tenik konser. a reaconun eserlerinden.) BRESLAU,3Z5m. 17; Mafifi musiki. — habe 1828 . İrak ONKO ITAN, | Satılmasına Filmin mevzuu, Yarın gece MELEK a İ 3 üncü kolordu ilânları | Eskişehirdeki hava birlikle ri ihtiyacı için pazarlıkla 45 bin kilo kok ve 80,000 kilo kriple maden kömürü alına - caktır. İhal, marlesi günü saat 11 dedir. Taliplerin şartnameyi görmek üzere her gün ve pa - zarlığa iştirak için o gün ve vaktinden evvel F'ındıklıda 3. K. 0.SA. AL. KO. na gelme- leri, (478) (6054) 8280 Handa - Dramalis - Prineas Yunan operet heyetinin temsilleri muvaffakiytele devrm ediyor. Bg eb TİYATROSUNDA hu akşam saat 21,30 te ilk defn ola- akesamı i- kinci defa olarak ONİRO İTAN.Pek ya- kında 2 kısımlık ve 16 tabloluk büyük revü 1933-1934, İstanbul beşinci icra memurluğundan: karar © verilen seccade ve pencere perdelerinin 9-11-933 perşembe İ gümü saat on altıdan itibaren Mahmutpa- , sada 30 numaralı dükkünda satılacağın- dan isteyenlerin mahallinde hazır bulun- maları ilân olunur, (9572) olarak altın sesli meşhur tenor JOSEPH SCHMİDT'i Dünyayı Dolaşan Şarkı filminde takdim edecektir. (9585) Bütün cihan matbuatı bu filme dünyanın 8 inci hârikası ismini verdi: KİNG-KONG 43 Senelenberi: yapılan bürün filmlerin En muszzam Şe en güzeli ROMA ATEŞLER İÇİNDE Baştan nihiyete kadar heyecan -. güzellik - aşk ve ihtiras filmi 25000 figüran - yüzlerce: vahşi hayvan - yanan bir şehir Sinema âlemi henüz bu ayarda bir film görmemiştir. Rejisör: SESİL B. de MİLL. Oynıyanlar: FREDERİK MARCH - CLAUDET COLBERT - ELİZA LANDİ - CHARLES LAUGHTON ve Perşemb mati- nelerinden itibi SİNEMALARINDA Dikkat: Fiyatlarda zam yoktur - Yerlerinizi bugünden temin edin. Paramount filmidir. li İttih Milli ttihadı Milli Türk Sigorta Şirketi Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleria Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : - Galatada Ünyon Hanında Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktadır. | ISTANBUL BELEDİYESİ | i 11-11-5933 cu- | JOSEPA SCAMİDT İ En: mükemmel Napoliten şarkılarım teganni ediyor.” İPEK (9581) SEHİR TİYATROSU Bü akşam Saat21 de BİR KAVUK DEVRİLDİ Tazan : Müsahip | zade Celâl Bey | Muallim ve talebeye tenzilât | örn umdesi “MİLLİYET” tir. ABONE ÜCRETLERİ : e L iyetini kabul etmes. BUGÜNKÜ HAVA ran bugün hava kes- men buhulu ve. sakin olacrkdır, Dün hava taryiki 740 milimetre en faz da hararet 19 en az 12 derece idi. kendimin bir kız olduğumu yeni ye-! tifade ediyorum. Evde, yazıhane- de boş kaldıkça © okuyorum. Reşit Bey yazıhâneye hemen her gün ye- ni bir kıyafetle geldiğimi gördük- :e dikkatli dikkatli beni süzüyor. İşi o kadar çok ki.. İstanbulun he- men en meşhur iş adamlarını'ta- nıdım. Dün akşam büyük bir sigorta şir- keti müdürü Reşit Beyi | ziyarete gelmişti, ğıt imzalatmak için yanlarına girmiştim. İmzalattım, Ke Hatırıma o günkü işlere ait bir şey sormak geldi. Birdenbire döndüm. Benim böyle kapıdan şe tahmin etmiyen sigorta o müdi çıplak başlı bir adam, parmakları- nı lop incir gibi toplamış Reşit beni işaret ediyordu. görünce şaşaladı. olmak için hemen elini saatine gö- türdü. Reşit Beyin kaşlari çatılmıştı. Görmemiş gibi davranarak Re- sit Beye sormak istediğim meseleyi anlattım. Ve tekrar odama geçtim. | Sigorta müdürünün bu hareketi Böyle yaşlı başlı bir Bunu o akşam hanımefendiye an- lattım. akıl öğretti. — Erkekler genç olsun, yaşlı ol- sün kadına, hele senin kıza karşı tahammülleri yoktur. Yaşlı erkekler daha küstah olurlar. Sen güzelsin, âdeta vakitsiz serpil- miş, boy atmış bir kızsın. Onun için gözünü açmalısın.. Erkeklerin çoğu paralara, mevkilerine güve- nerek her kadını, her kızı elde ede- ceklerini zannederler ve ederler de. Fakat bir kere meramlarıma erdiler mi sonu gelmez.. İnsanı kirli çama- şir gibi çıkarıp atarlar. Her erkek maksadma kavuşuncaya kadar dün yanın en kibar, en nazik, en temiz kalpli mahlüku gibi görünür. Ba- | karsın hesap, kazanç peşinde kafa patlatanları hoşuna giden kadını yola getirmek için şair kesilir, ce- bi tamtakır şair ruhlu türediler pa- radan, apartımandan, otomobilden bahsederler. Kadinm zayıf tarafla- | rını buldular mı mesele yoktur.. On | dan sonra bütün iç yüzleri sırıtır. Hanımefendi görgülü kadın.. a kekleri o kadar güzel anlatıyor — Evlenmek bile doğru de; insan İizumsuz yere (o hürriyetini kaybediyor. Görüyorsun, o Mabir Beyle aramızda biribirini seven in- sanların hali var mı? Erkekler zevk leri, keyifleri için sever | görünür- Bana bir öz ana gibi nasihatler ler. Karşılarındaki kadının da bir gibi genç | zevki olduğunu düşünmezler bile. Hırsları gevşedikten sonra havasi alınmış balon gibi sönerler, Artık onların kalbinde eski aşkı aramak beyhudedir. Hanımefendi içini çekerek ilâ" ve etti: — Evleneli bu kadar yıl oldu. Bu hayattan bir şey anlamadım. Anlamak imkânı da yok. Çünkü er kekler zaten kadm zevkini düşü” nerek hareket etmezler.. Onlar içi her hoşa giden kadın kendi keyif- lerine alet olacak bir mahlüktur. Bunu hiç hatırından çıkarma Çiçek. Sana bakan erkek gözlerinde dai ma aldatmak istiyen bir hiyle var- dır.. Bugün bakarlar, yarın gülerler öbür gün tatlı sözlerle aklmı çel mek isterlör.. Ve sonra... Sigarala- rını yakıp yorgunluk kahvesi içer- ler... Onlar çıktıkça yiyen doydukça acıkan hoyrat, zalim omahlüklar- dır. Aç zamanlarında iştahları &- zar. O zaman kör nefislerini doyur mak için bütün telâkatlerini, bütün | herzelerini sarfederler. En zalimi melek olur, en incesi arslan kesilir» Aman Çiçek.. Bu zalimlerin pençe" sine düşme, Yazık olursan. Hanımefendi o okadar samimi söylüyordu ki! (Bitmedi) i

Bu sayıdan diğer sayfalar: