1 Şubat 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

1 Şubat 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

( Askeri bahisler İ Gidiş geliş yollarının hava saldı- rımlarına karşı hassaslığı Bir memleketin savaşa anık olup olmadığı, bir çok diğer işler arasın da, gidiş geliş yollarının yani demir- yollarile şoselerinin ve ırmak ve de Biz yollarınm tamamlanmış olması x çalışmasile dahi ölçülür. Gidiş geliş yolları çok ve muntazam olan bir ülke, seferber olmasını ça buk yapar, istediği yerde çabuk bir zamanda bolca kuvvetler toplar, bu kuvvetlerin yiyeceğini ve cephanesi- ni de arkadan kolaylıkla ulaştırabi- lir. Bu yüzden, eskidenberi demiryo- lu, istasyonu, köprüsü, şösesi, vapur işliyebilir ırmakları olan e ülkeler, savaşa daha çabuk hazırlanmış sayı- lırdı. Fakat şimdi uçku posatının Bü- yük harpten sonra gösterdiği pek ça- buk ilerleme, yeni bir mesele ortaya çıkardı. Bu da, işbu gidi: liş yolla” rının, havadan yapılacak saldırımla- ra karşı korunması işidir. Be'lidir ki, geleceğin harbin. va posatı, cephenin duvarınm m- den aşarak memleketin en derin yer- lerine kadar işliyece atacaktır. Bu halde gerek demiryolu, gerek şose (o ve gerekse o rmak yolu, beklenilmiyen bir zamanda, en mü- him bir nakliyat esnasında, havadan gelecek bir saldırım ile sakatlana- cak, bütün nakliyat plânları, bütün hesaplar alt üst olacaktır. Büyük harpten sonra, şoseler da- hi, nakliyat hususunda, demiryolları- na yakın bir ehemmiyet kazandı. Çünkü kamyonların ve otomobil ve otobüslerin daha ucuz ve bolca olarak tedarik edilmesi mümkün oldu ve her tarafta sayısı çok arttı. Bu yüzden, şelecek bir savaşta, şöseler, asker ta- şıma işinde, bütünleme malzemesi ye tiştirmek işinde belki de demiryolla- rı kadar bir rol oynamağa namzet gö rünüvorlarsa da her memlekette mev cut demiryolu ağlarının bugünkü çok luğu ve iş verimlerinin fazlalığı hase bile, daha uzun zamanlar demiryolla rının gözden düşmiyecekleri açık bir seydir. Bu sebepten, hava saldırımla rt karşısında, gelecek bir savaşta, bunların ne hale gireceklerini ilk ön <e araştıralım. via Malüm ya, demiryolları, birinci: demir raylar döşenmiş yollardan, kincisi köprü ve tünel gibi fenni ima lâttan, üçüncüsü de küçük, büyük duraklardan ve iskelelerden tir. Düşman uçkularınm, bu birincile- re yani ray döşenmiş yollara yapacak ları saldırım, o kadar korkulacak bir şey değildir. Eğer demiryolunun bo- yunca ve belli başlı yerlere vakit ve zamanile yedek malzeme (ray, tra- vera ve ekleme malzemesi) yığılmış ve lüzumu kadar cak onarmak zor ol. maz. Böyle bir hava saldırımı da, trenlerin gidiş gelişlerinde ufacık bir geçikmeden fazla bir tesir yapama- önünü hazırlıklı memleketin içindeki bi ları boyunca, aralık zeme ve yedek persünek depo etmek gibi evvelce hatırımıza bile zelmiyen ve büsbütün yeni bir iş karşısındayız. Çünkü bu hazırlık önceden yapılmaz ii bombasmın kırdı. diş geliş duraklaması olur. Bütün de miryolları boyunca onarma postaları kurmak, malzeme depo etn.ek işi ol. dukça insan ve para yedirecek bir iş- tir. Hava silâhları, açık bir demiryo- luna saldırmaktan “ise yürümekteki bir trene saldırmağı tercih edecekler dir. Böyle bir zamanda, tren sakla- nacak bir tünel bulamazsa kendisini müdafaa etmesi lâzımdır. Bir yolcu veya asker treninin, yüksekten saldı- kulara karşı kendisini müda- in esaslı tedbirler yoktur. Fa- yak anlaçana daha shhatli isabetle için alçaktan saldıran uçku- İsra karşı her trene bir ka makineli Yazan: Stefan Zweig Kiliseden çıktık. Dışarıda parlak bir mayıs günü bütün şaşaasile hü - küm sürüyordu. Dünya bana hiç zaman bu kadar güzel görünme- mişti, Tekrar arabaya bindik ve iki saat kadar ağır ağır gezindik. Araba dağa tırmandıkça her dö- nüm yerinde yeni bir manzara gö- ze çarpıyordu. Hiç konuşmuyor- duk. Ruhun bu o coşkunluğundan sonra ne söylesek zayıf ve boş ol! du. Bazan gözüm kayarak tesadü- fen onun gözlerile karşılaşınca şaşırıyor, başımı çeyirmeğe mec- bur oluyordum. Onun yüzünde ken di ruhumun aksini O görmek beni o kadar müteheyyiç - ediyordu ki buna, kabil değil, tahammül ede- miyordum. Akşamın beşine doğru kasaba- ya döndük. Akrabalarımdan bazı- larına randevu © vermiştim, bunu ihmal edemezdim. Daha doğrusu hayatımın taşkınlığından sonra bir parça dinlenmeğe şiddetli ihtiya. cım vardı. Bahtiyarlığımın bu de- recesine tahammül olunamazdı. Bü ibaret- | j tahrip edici 2 tüfek yerleştirerek müdafaayı düşün- mek lâzımdır. Bu lüzum ise, yüzlerce makineli tüfekle, bunları kullanacak temektedir. Demiryollarının en mühim ve can i tünel, iki katlıdır, Çün kü büyük bir köprü veya tünel ve yahut dönüm noktası, düşman posatlarının ta; lurlarsa, bu ke; yük bir aksama vücu ki de uzun bir zaman için bütün nakli da durdurabilir. Böyle bir du da orduların yığnak plânlarını bozar. Meydan muharebelerine, lüzumu ka- dar kuvvetlerin vakit ve zamanil, tişmemesini mucip olur. Bu meydan muharebesinin £ yitirilmesi bile sebep olabilir. Bu halde, her memleket, demiryolları üzerindeki »£ nai imalâtıda hava sal rma karşı korumak için tedbir almağa borçludur. Fakat bu iş te çok ve karı şık ve » Köprüler ve mühim noktaların sayısı ne kadar çoksa ve bunlar ne kadar mühim ise koruma işinin külfeti de o kadar artar. Bü- demiryolu köprülerinin ve mühim tüneller ağızlarının civarlarında ta- mir malzemesi ve onarma postaları bulundurmaktan başkaca, uçku sav- maya yarayan makineli tüfekler ve hat- tâ toplar yerleştirmek gibi hiç te ba- sit olmıyan bir iş kurmak karşısında- yız. Bu İşin, cephede kullanılması lâ- zım gelen ne kadar makineli tüfeği, ne kadar topu ve insanı memleketin içlerinde alıkoyacağını hesaplamak lâzımdır. Büyük harpte, Almanlar ilerler- ken Fransızlar tarafından tahrip ©- dikiş köprü rü için 10 gün ve 180 metrelik bir köprü için de 40 gün çalışma; bur olmuşlardı. Almanlar gibi malze | mesi, mühendisi, ustası bol bir mem- leket bu kadar uğraşırsa, buna hazır olmıyan memleketler bir kaç m fazla zaman sarfetmek mecburiyetin de kalırlar. Istasyonlar, bilhassa su deporu; kö mür deposu, tamirhane ve saire gibi tesisleri bulunan büyük istasyonlar dahi hava silâhlarınm değerli amaç- larıdır. Bu halde ayrıca, istasyonlara fesi hâsıl olar. Demiryollarının havaya karşı mü- dafaası işi, yepyeni bir meseledir. Henüz tecrübe edilmemiştir. Bu işin, en ziyade tasarrufa riayet edilmek li nasl hal- z etüt ve neşriyat yapılmış değildir. Fakat iş meydandadır, tehlike mevcuttur. Ge- i | deceğin şı bize bunu gösterecek- tir. Çünkü hava posatı, gün geçtikçe ve saldırıcı kabil artırmaktadır. Bomboş olan hav. onu önlemek, geri çevirmek, amaca yapn menetmek te mümkün de Bilhassa iki dağın birbirine yakın dik yamaçlarının arasından geçen demiryolu noktaları pek hassastırlar. Yani dağlık memleketlerdeki demir- yolları, düz memleketlere saldırımlarına karşı daha fazla has- sastırlar. Bu yüzden, bazı memleket- ler, yüksek dağlık mmtakalardan ge- çen demiryollarının mühim kısımları ine almak gibi pek külfetli dalmışlı Gelelim şoselere: Tamamiyle açık ve düz araziden geçen şoseler hava saldırmlarma karşı hassas değildir. ler. Uçku bombalarının şoseler üze- rinde açacakları çukurları doldur mak veya bunların etrafından dola- şarak işlemek mümkündür. Yalnız, bombaların yapacakları insan boyun daki hunileri doldurmak için şoseler- İ zetelerinde yazılmıştır. Malüm olduğu üzere bı i ürk ülkesi elli yıl evvel Çinlilerin is til maruz kalmıştı. O zaman bu hale sebep Emir Yakup Hanm vefa- tı üzerine oğulları arasında çıkan ha kanlık dâvaları idi. Bittabi, şarki Türkistanlılar nifaka düştüler, bun- i İs ederek ler, Kâşğnr .armda Yeni Kâşğar namile ; ve buna istinaden müstah- kem mevki inşa ettiler. Çinlilerin kuv- vetleri burada teksif edilmişti, ve bu tahkimattan yegâne maksatları dai- | ma mücadelede kalan yerli Türklerin ani bir hareketinden korkmalarından ve Çar Rusyasına Çin ülkesini müda faadan ileri geliyordu. Çin erküdi harbi etrafını ağır toplarla tahkim etmişler- di. Sultan Abdülâziz zamanında Kâş ğar Emiri Yakup Han Istanbula gel- miş, İstanbulda: “Eyüp - Nişancasında sabık Muradı Buhari tekkesinde Şeyh Süleymanı Belbi, (dört sene evvel Heybeliadada vefat eden âlim Burha Belhi Efendinin pederi.) ve n o zamanın hükümetinden iki yüz zabit istemişlerdir. Fakat, A- ziz Han buna muvafakat etmemiş ve teşebbüs neticesiz. kalmıştır. Nihayet, Süleyman Efendinin tavsiyesi üzeri- ne, Yakup Han Kâşğara avdetinde sabık Osmanlı imparatorluğuna tah- sil için talebeler göndermeğe karar vermiş ve bu hengâmda vefat etme- sinden bu hayırlı teşebbüs te akim kalmıştır. Mumaileyhin oğulları ara- sında çıkan ikilik yüzünden Çinin üç te biri kadar vasi olan Şarki Türkis- tan gayri muntazam Çin kuvvetleri- nin eline düşmüştür. Çin hükümeti Kâjğara bir valii umumi tayin etmiş- tir. Elyevm, milli mücadelenin şefi 0- lan Hacı Niyaz Hoca tahsil görmüş bir adamdır, Kırğız Beylerinden Şe- rif Han tarafından idare edilen şarki Türkistan kuvvetleri, Çinlilerin müs- tahkem mevkileri olan Yeni Ki muhasara etmişlerdir. Burada çetin muharebeler devam ettiği Avrupa ga Bu Türk eli in Yeni Kâşğarım Tarım nehrinin teşkil ettii kol tarafından irva ve iska edi yeni devlet şimalen Sovyet Cümhu- riyetleri ittihadı, garben Afganistan devleti, cenuben Hindistan ve Şarkan Pamir yaylasının cenup kısmı ve meşhur gan - İngiliz O harplerine sahne olan Hindikuh (dağlar silsilesi arasındaki geçitlerdir. Avrupalılarm (Le toit du mende - dünya çatısı.) tabir ettikleri Pamir yaylası sathı ba birden dört bin metre yüksektir. Ar- | tık, buralardan geçmenin ne kadar zor olduğu meydandadır. Şarki Tür- i ve askeri organizas- yet verdiği anlaşılı- an devletinin istik- İâlimi alması Komşuşu Afganistan devleti ve milleti tarafından meserret le karşılamaktadır. Çünkü, her müs mezkür yeni hükümetin memnuriiyetle karşılar. eti de dahili Nasyona- izm mücadeleleri yvü- zünden burada askeri harekâta giriş meğe kendinde kuvvet bulamıyor. Za ten, asıl Çinle irtibat kesilmiştir. Mu- bir yerde Çin kuv vetlerinin ne kadar çarpışacağı meç- huldür. Bu yeni Cümhuriyet Afganis- 'de dahi lüzumu kadar onarma malze mesi ve persünel bulundurmak icap edecektir. Büyük şose köprülerile dar ve dik vadilerden geçen şose kısımları ise demiryolları kadar hassastırlar. Bina enaleyh, dağlık arazideki her yolun fazla hassaslığı bir kat daha göze çarpıyor. Avrupada, İngiltereden ma ada olan memleketlerde demiryolu şebekesi, kamyon şebekesinden fazla dır. Yalnız İngilterede daha fazla şose vardır. Demek oluyor ki, nakli- yat işlerinde, bava silâhindan en az İngilterenin ürkmesi lâzım. Nehir yollarıma - gelince, - Bunlar demir ve kamyon yolları kadar hava saldırımından o korkmazlar. Çünkü bunların en hassas olan iskelelerinin bem sayısı az ve hem de tahrip edil- mesi güçi me : ” m Şarki Türkistanın istik- İl m lâli münasebetile İSTAN BUL 1659 m. 21 Gramofon £ 18,30 Orkestra. 19,0 Kemal Niyazi Bey ve arkadaşlari. 21 Ginmefen £ 21,30 Anadolu Ağası, Borsa haberi, Saat ANKARA 1230 Gramofon. 18 Orkaatra Adam Ouverture Si fetais Rol Lakome Suite 18,45 Almtnerken sa 29 Ajans haberleri, VARŞOYA 1siz mi 1740 Kadın neşriyatı, 17,85 Tagannili kon- ser, 18,80 Zirsi müsahabe, 19 Konferana, 1920 Skeç, 20 Muhtelif bahisler, 21 Akşam konseri (Tenor muganni iştirakile), 22 Mü- be, 22,15 konserin — devamı, 23 Dans 24 Müsahabe, 2405 Italya kahveha- den naklendan» musikisi. BUDAPEŞTE 559'm: 18 Müsahabe, 18,30 Plâk, 19 İng. 190 Geore tarafından piyano musiki 20 Konferans, 20:30 Şarkilar (Mel, İrana en ve Mir, Michel Srekely tarafdan). 31,48 Harici siyasete dir konferans, 22 Ha- berler, 2120 Stüdyoda halo (Friciay'in ida- resinde), VİYANA S7 m: 1755 Muhtelif milletlerin kadınlarına dair, Laferin ser (Osvald Kal na Senfonik hey: li , 2230 Som haberler, 2250 Avusturya kar 21,05 Mar Sehönherr (Radyo or- BÜKREŞ 3 m: ös, 14 Haberleri, plâk 17 Çocuk yrogramı, 1730 Gr: Dinice orkes- 11, 1830 Haberler, 1848 Konserin devamı, BRESLAU 316 m: 17 Neyfeli musiki, 1830 Müsahabe, 18,50 Pi atlar, 19,10 Hava haberleri, 1945 Aksüslite, 20 Milli neğriyat, Vagmar'in eser lerinden mürekkep tagan va haberi yat, 21,40 nün 10 Avusturya Azerbaycan tarihi Üniversite profesörlerinden Mükri- ii y Azerbaycan tarihi hak- kında - 934 cuma günü saat (16) da Halkevi Gülbaneparkı Güzel Sanat- lar yurdunda bir konferans verecek tir. tanın idare merkezine bir heyet gö dermiştir. Diğer taraftan Hindistan ile diğer yerlere siyasi heyetler gi dermeğe savaşıyor. Bir.çok talebesi Türkiyede ve Avrupada tahsildedir. Bu ülke on dört milyona mukabil 150 milyonu barındırabilir, in boyunduruğu ak tında elli sene de bir eseri terak- ki göstermemiştir. Yalnız Çinliler bu rada beylik taslamışlar, yerliler de bunları hiç tanımamış ve en son müs tevlilerden istiklâlini kurtarmağa sa- vaşmış ve muvaffak olmuştur. Tarih tekerrürden ibarettir, eski istiklâlini almıştır. İnşallah, medeniyet yolunda da ilerliyeceklerinden eminiz. Belhi zade 5. Ahmet İSA Şimdiye kadar yazdıklarımızdan bir hüküm daha çırakabiliriz. Teknik nakil vasıtası ve bunlarm işlediği şe- bekeleri çok olan memleketler, az 0- lan memleketlere nazaran daha teb- like içindedirler. Gerek askerlik ve gerekse iktisadi irtibat yolları Bay“ van ve arabaya inhisar eden Afganis tan ve İran gibi geri kalmış memle- ketlerin hava saldırımlarına kal hassaslığı yok gibidir. Uçkular bu memleketler üzerine , r gi bomba yağdırsalar dahi, ertesi günü memleketin her tarafında eşeklerin, develerin, atların ve kağını arabala- rının rahatça işledikleri görülecektir. 'Motörleştirilmiş bir ordu, hava ta arruzlarına çok hassastır. Cer ve na- kil vasıtası hayvan olan ordular ise hassas di zi Bütün bun'arı: > Kahkaha - Neşe - Müsiki “ Güzel kadınlar ARTİSTİK Sinemasında Gösteri'mskte olan ve kahkaha kralı FERNANDEL, CRİSTİANE DELYNE (Palais Royal) den” PRINCE RIGADIN ve ANDRE ROANE tarâfından temsil edilen ALAYIN Fransızca sözlü ve şarkılı filminde gör” HOROZU 'ksiniz. İlâveten: FOX JORUNAL pi (12821) Bahtsız dul ikbal Hanımın Arif Efendi ile | evleneceği haberi semtte şayi olun ca, her kes memnun oldu: — Eh, ve yim göre bir papuç buldu, dediler. Him söylemeli ki, İkbal Hanım evlenmeğe can atıyordu. Şöyle otuzuna gelmişti. Hani altı ay daha bir talip çıkmazsa, ölün - ceye kadar kız kalacağını zanne - diyordu. Elinden iyi dikiş gelirdi. Bazan gelinlik elbiseler de diktiği olmuştu. O zaman İkbal Hanım bu mesut kızı düşünür, derin de - rin içini çeker. Nihayet Arif Efendi, genç, gü- zel, sağlam yapılı bir delikanlı ken disine talip olunca İkbal Hanımda ki haklı sevinci tasavvur edebilir- siniz. Fakat hayat bu! Aldatıcı taraf- ları ne kadar çoktur. Evlendikten altı ay sonra, Arif Bey bir akşam eve gelince, evvelâ soğuktan şikâ- yet etti, Sonra titredi. Bir hafta geçmeden de öldü. İkbal Hanım kara yaslara girmişti. Arif Efendi İkbal Hanıma bir ev, iki dükkân bıraktığı için mi, nedir, altı ay sonra bir talip daha acı Asım Et... ünden ne ka- 8: hayatınm sonuna, ka- dar sürükelyecek değildi ya. Yal- nızlığın verdiği kederden kurtul - mak yeni talibine muvafakat ceva bı verdi, Evelndiler. Aradan dört ay geçmişti. Bu sefer de Asım EF. nin ölüm haberi geldi. Zavallı a - damcağız, üzerinden otomobil geç tikten yarım saat sonra hastahane de can vermişti. Hakikaten İkbal Hanımın koca tarafından bahtı yokmuş. Fakat kat zaman da her acıya merhem - dir derler. Ikbal Hanıma da yavaş yavaş sükünet geldi. Bu kadar fe- İâketlerden sonra yalnızlığın actst büsbütün içine çökmeğe başlamış tı. Derken bir talip daha çıkmaz ımı? Akil Bey.. Muallim Akil Bey.. Yalnızlığın acısı içinde kıvranan genç bir kadın böyle bir talebi red dedemezdi. Akil Beyle de düğün - İeri yapıldı. Akil Beyle İkbal Hanım altı ay kadar mesut yaşadılar, Akil Bey ve sağlam yapılı, kendisi meza ra gidinceye kadar bütün mahal - leyi öbür dünyaya gönderecek de vece sıhhatli, en aşağı yüz yaş da- Ma yayayacak kıvamda bir delikan In idi. Fakat hüzünlü bir akşam Aiil Bey de birden bire hastalanmaz mi2, İkbal Hanım çıldıracak gibi ol- du. Hemen doktora koştu. Doktor | hastayı muayene ettikten sonra Ikbal Hanım iki ellerini kavuştu- rarak yalvardı: ye — Aman doktor, ne yapıp Ya - pıp kocamı iyi ediniz. Çünki bilmezsiniz, eğer kocamı iyi etmez seniz, bu tefer mahalleyi korku a- lacak, ondan sonra hiç bir erkek benimle evlenmek mr “ Bugün MELEK sinemasında Sinema yıldızlarının en ssvimlisi RENATE MÜLLER ve GEORGES ALEKSANDR Güzel filmlerin en gözeli SARI PİJAMALI KADIN filminde bütün seyirc'leri kah- kaha ile güldürmektedir. Ayrıca: Paramount dünya haberleri. 112825) İSTANBUL BELEDİYESİ Şehir Tiyatrosu Saat 14 te yalnız cuma günleri Gündüz temsili vardı LUKUS HAYAT Opereti Yazan: Ankara Halkevi tarafmdan nef redilmekte olan (Ülkü) mecmu#" sının on ikinci sayısı çıkmıştı” Ülkü mecmuası bu son nüshasil birinci senesini ikmal etmiş bulu” maktadır. Temiz ve nefis bir ile, güzel ve emsalsiz bir kapak il€ her gün daha ziyade yenileşen zenginleşen münderecatile Ülkü mecmuası ikinci senesine basar” ken yeni vaitlerle karilerini sevi” dirmektedir. Elimizde bayibağ na bir kıymet olan bu bir sez Ülkü kolleksiyonu genç nesle, & ye hediye edebileceğimiz yegâl kültür mecmuasıdır. Genç rehberlik eden (Ülkü) de memle ketimizin iftihar ettiği “kıymeti imzaları bulursunuz. Orada ilin felsefe, sanat, içtimaiyat en sal yetli kalemlerin mahsulüdür. Yeti senesine girerken gerek Ülküyü,/” rekse karilerini tebrik ve şimdif? kadar mecmuayı takip etmek im” kânımı bulamayanlara yeniden t3f siye ederiz. Ülkü Türkiyenin ye gâne kültür mecmuasıdır. 1 Akbaba Akbabanın beşinci sayısı zarif Hf kapak içinde ve 20 sayıfa olarak İf $ar etmiştir, İçinde yüksek mizab 9“ barrirlerimizin gayet güzel nüktelefi gülünç fıkraları ve en mahir karikeliki! lerimizin eserleri vardır. Karilerimbt) tavsiye ederiz. : Tercüme eden: İsmail MUŞTAK tün hayatımda bir (mislini daha görmediğim bu hararetli vecdü he- yecandan sonra da biraz gönlümü ei lüzumunu hissediyor- Araba gezitisinden dönüşte bir dakika kadar benimle beraber o- tele gelmesini rica ettim. Birlikte odama çıktık; orada kendisine yol masrafını ve mücevherli düğmele- rin rehinden kurtarılması için lâ- zımgelen parayı verdim. Kararımız şu idi: Ben akrabala- rımla görüşürken oda istasyona giderek şimendifer biletini alacak- tı; ondan sonra akşamın yedisinde trenin hareketine yarım saat kala, istasyonun intizar salonunda birle. şecektik; nihayet o Geneve tariki- le memleketine dönecekti. Kendi- sine vereceğim para beş bin frank tutuyordu. Biner franklık beş bank notu uzattığım zaman dudakları. na garip bir sarılık gelmişti. Para. ya dokunmamak için heyecandan | ka çi parmaklarını geri me | — Hayır, hayır, diyordu, rica ederim bana para vermeyin., Paraya bakmaktan korkuyordu . Ona el sürmekten iğreniyormuş gi- bi bir hali vardı. Sanki olduğu ye- re mıhlanmıştı, Bir daha tekrar etti: — Hayır, hayır para vermeyin, paranın yüzünü görmeğe tahammül edemem. Ben onu bu sıkiğık © mevkiden kurtarmak için bunun bir borçtan ibaret olduğunu, hattâ arzu eder- | rmı kirleten cıvık bir şeymiş gibi, avucunda buruşturduktan sonra bakmadan cebine koydu. Oracrk- ta bulduğu bir kâğıt parçası üstü- ne acele acele bir kaç kelime yaz- dı. Başını kaldırdığı zaman alnının terlemiş olduğunu gördüm. Mev- cudiyetinin içinden bir şey kopup fırlayacakmış gibi bir o mücadele vardı. Yazdığı senedi bana verir vermez bütün vücudü büyük bir zelzeleye tutuldu ve birden diz çö- kerek eteğimi öptü. Ben, korkarak, bilâihtiyar geri çekildim. Onun bu halinden ben de titremeğe başla. muşta, KGM bir raşe dolaşıyordu. Kekeleme nevinden: — Teşekkür ederim, dedim, siz- de bu kadar minnettarlık hissi gör- mek beni pek müteşekkir etti, An- cak bu kadarı elverir; şimdi rica ederim çıkıp gidiniz. Bu akşam sa- at yedide istasyonun intizar salo- nunda buluşuruz, orada vedalaşı- rız emi? Yüzüme baktı. Gözleri rikkâtle parlıyordu. Bir şeyler söylemek is- tiyor gibi bir hali vardı. Bir sani- ye ka tereddüdü içinde durdu; fı geçmeden kararını değiştirerek pek derin bir reveranslı İdi ve oda- dan çıkıp gitti. Madam (C...) hikâyenin bu nokta- smda tekrar durdu. Ve iskemle- sinden kalkarak pencere önüne git ti. Uzun müddet burada, hiç kımıl- danmadan, dışarıyı seyretti. Uzak- tan vücudunun hafif bir raşe için- de titrediğini farkediyordum. An- sızın kararını vermiş gibi birden dönerek yerine geldi. O vakte ka- dar sakin ve lâkayit görünen eller, sanki bir şeyi yırtmak ictivormuş | gibi sert ve kırıcı bir hal almıştı. | Batalanmda bp kpmii Gbeln bir cüret vardı. ii Devam etti: “ yacağımı, hikâyemde sonuna ka- dar samimi olacağımı vadetmiş- tim. Bu vadin ne kadar | lüzumlu olduğunu şimdi anlıyorum. Filha- kika o delikanlının odamdan çıkıp ittiği saat başımdan (geçenleri imdi ilk defa olarak (bir sıra ve intizam dahilinden hikâye etm, © zaman kalbimin < derinliğinde. saklı ve karka (karışık duran bir öimdi vazih kelimelerle an. latmak isteyince açıkça görü yorüm ki o vakit bilmediğim yahut bilmek istemediğim bir çok şeyler varmış. Bundan dolayıdır ki şim. di sizden ve kendi nefsimden hiç bir seyi saklamam. bütün hakikat. leri olduğu gibi söylemeğe azmet tim, Bu itibarla işte itiraf ediyorum ki: Genç adam gidipte ben odam- da tek başıma kalınca vücuduma ağır ağır bir baygınlık çöktüğünü, kalbimin üstüne sert bir darbe in- diğini duymuştum. Nasıl oldu da bu adamın gösterdiği muhabbet ve hürmet beni fena halde yara- lanmış, neden (onun bu hareketi benim için bu kadar mühlik bir acı olmuştu bunu o vakit bilmiyor, yahut daha doğrusu kurcalamak istemiyordum. Fakat mevcudiyetimin derinlik: di hi d in sre ni takip ederek, bütün ri ortaya çıkarmak lâzımgelinc€ den hiç bir hakikati saklamıy#” mı, hiç bir hicap hissinin 4 gizlenemiyeceğimi anlayor VE yi nu anladıktan sonra miks eğ yorum ki o delikanlınm yi çıkıp gitmesile duyduğum a“ sukutu hayalin acısı idi, Beni” sözüm üzerine o, derhal odaY! Ye kedip gitmiş, beni alıkoymak: pi nim yanımda kalmak için bİS arzu gösterememişti. Bir erkek yecanile üstüme hücum ede ni kolları arasma alacak yerd* diğim ilk işarete boyun eğerek © gitmişti. O bende yolunun * çıkmış kurtarıcı ve kudsi bir Wi vetten başka bir şey görmeni Benim bir kadın olduğumu lay miyordu. İşte kalbimi Yâ' sukutu hayal bu idi. idi. Evet bu bir sukutu hayal i“” y# bunu ne o vakit ne de ona? ra kendi nefsime karşı itir”. miştim. Fakat biz, kadınlı, , melere hacet olmaksızın bi le her şeyi anlarız. || yg eği Ve şimdi itiraf ederim Ka o adam beni kollarımdan V7 yıp kucağına alsaydı, e

Bu sayıdan diğer sayfalar: