26 Şubat 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

26 Şubat 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Çer , sna da hekim Topkapı müzesi müdür muavi İzzet Bey bir kitap çıkarmış. İs “Hekim - başı, İlk cezahane, Baş - la kulesi”. Topkapı sarayı evrakı ha- zinesi vesikalarından topladığı bu ki- tapta bir çok resimlerden başka, caki zaman hekimbaşılarma d. özlü malümat, kitabın sonunda da he kimbaşıların, padişahların hususi he- kimlerinden, cerahlarından bazıları- nın cetvelleri var. Osmanlı saltanatı devrinde Türk hekimciliğinin tarihi- ni yazmak iniyenlerin işlerine yara» yacak faydalı bir eser. Doktor Osman Şevki Bey de, 1925 'Beş buçuk asırlık Türk * kitabında hekimbaşı- ve güzel malümat mişti, Birbirini tamamlıyan bu iki tabın yardımiyle, Osmanlı saltanatı- nın hekimbaşılığı hakkında topluca bir fikir edinebiliyoruz. Cr İstanbulun alınmasına kadar, Os- manlı padişahlarının — saraylarında bulunmıyan bu hekimbaşılık vazifesi, Bizans İmparaterlarının ilâçlarla has talık tedavi eden başhekimi demek olan Aktuarius rütbesine pek benze- mektedir. Yalnız Bizans İmparator- ları nezdinde, muskalarla ve dualar- In hastalık — tedavi etmek usulü de rağbette olduğundan, onların bir de terapöt denilen üfürükçübaşıları var. kendisinde toplamış olan âlime İstan- bulu alıncaya kadar çok ehemmiyet vermemişse de, sonradan yeni devle- tn nizamlarını kurduğu vakit, Bi- zans sarayının yalnız Aktuarius he- kimliğini almıştır. Fatihin ilk hekim- başısı Kuthe mli, İranda gel- miş bir hekimdir. Bu hekim Acemis- tanda vezir olmağa kadar yükseldik- ten sonra her nedense Fatihin yanma ilticn etmiş. Bu Acem hekimi ile başlıyan, Türk sarayı hekimbaşılığının vazife- lerini iki devreye ayırmak lâzımdır. Ön beşinci asırda başlıyan birinci dev yani garp medeniyetinin ül ne göre burada bir hekimlik bi açılmasına kadar sürer. Birinci devrede padişahın hekim- başısı, ayni zamanda, memleketin bü- tün hekimli rine karışır. Hekim- lerin hepsini kontrol etmeğe, onları imtihan etmeğe, hekimlik etmek isti- yenlere izin vermeğe salâhiyeti dır. Memleketteki ve bilhassa İstan- hekimlerin cahilliği ve itaat- mekte- iy çarpacak dereceye varırsa hükümet bu halleri düzeltmeğe gene hekimba- yıyı memur eder, Yeni Tıp mektebinin | açılmasın- dan sonra başlıyan i devrede he- kümbaşıli. game, vardır. Fakat vazife” lir. Memleketin hekimlik ve sağlık iş- lerine bakmak için ayrıca teşkilât ya- pılmıştır. Topkapı sarayında hekimbaşmın dairesi — Osman Şevki Beyin kil . m b si yalnız hekimlikten ibaret kalmaz- dı. Padişahm misafirlerine ikram et- tiki tatlılar, İlkbaharda takdim olu- nan Nevruziye macunları, hattâ sx bunlar orada yapılırdı. bir de hasta olanları götürmeği h- sms bir araba resmi görülmektedir. resmen padişahın şah- olmakla beraber, on- KANLI — Köşkte otururken bu istika- metten gelen bir silâh sesi duyduk , dışarı fısladık.. Buraya kadar da ne kaçana, ne kovalıyana rastlaya. madık! ve Polis, elektrik cep fenerini yak- mıştı: al arayalım.. Sade silâh olsaydı, çapkının, sarhoşun bi- ri silâh çekmiş, derdim, Fakat a- kabinde bir feryat ta koptu. Gi Biz de duyduk, polis efendi, edim. Polis, elektrik fenerini (o yerlere tutarak yürüyordu: — Nokta, buraya yakın.. Sonra kulaklarım da pek yanılmaz! Üç kişi, yanyana ilerliyorduk. Bağ yeri: ilerisinde eski bah çavan kulübesinin yıkıntısı göze- çarpıyordu. Polis, bizden ayrıldı, taş yığınına doğru seğirtti, fehe nin ışığı ile taşlar: taradı ve birden haykırdı: —Burada.. Şakir Fazıl Beyle biribirimize Hekimbaşılar | ex Ye dan başka bir çok hususi tabipler ve onların yamakları vardı. Üçüncü Mu- fat zamanında, Zİ hususi tabipten iye 41 Yahudi ış. İzzet Beyin kitabımda, 1618 tarihinde mevcut Yahudi hekimleri: im ii ini eren epeyce uzun bip olmuştu. Somri rek hekimbaşı olmuştur. Kendisi lâm halifesi tanıttırmış olan Biri Selim Amman isminde bir Yahudi he- kimi hususi tabip yapmıştır. Katolik papaları da bir taraftan Yahudilere hekimlik etmeği yasak etmişler, bir taraftan da kendileri hasta olunca Yahudi hekimlere baş vurmuşlardı. Onun için İslâm halifesinin sarayın- daki Yahudi hekimlerin çokluğuna şaşmamalıdır. Osmanlı padişahları sarayında Ya hudi hekimlere çok rağbet gösteril mesi, bunlar harem tarafında hasta olanlara baktıkları vakit dedikodu çıkmasma daha az ihtimal bulunma- sma hamledilebilir. İkinci Abdülha- il ehre züğürdü olan bir bir aralık sürğüne çirkin hekim bu- lunuz.. Diye emir vermiş olduğu riva- yet edilmişti. Belki daha eski padi- şahlarm da Yahudi hekimlerdeki sex - appef in “Haremihümayun” da tesiri az olacağına yananleri vardı... Hekimbaşıların mizaç anlamakta ustalıklarından de hekimbaşılık mevkii ilim cihetinden derin olmağa delâlet edemez. Hekim- başılar arasında bir kitap yazarak mini tanıtmış olanlar pek çok değil- lir. Kanuni Süleymanın öldüğünü haf talarca saklıyarak, asker arasında heyecan çıkmadan oğlunun yetişme- sini temin etmiş olan Bedrettin man- zum hekimlik kitapları yazmakla ta- nınmıştır, Bu Türk hekimi meşhur İ- talyan hekimi Fracastor ile ayni zaman- da yaşamıştır. Bulaşık hastalıkların tohumları olduğunu daha on asırda epeyce tahmin etmiş büyük hekim de manzum hı tapları yazmağa merak etmişti. B. rettin bı yazmağa timal veri! helimbaşı Efendinin de Türkçe yazılmış bir kaç kitabı vardır. Hekimbaşılardan bir kaçı da, Av- rupadan nüfuz etmeğe başlıyan yeni hekimliğe e düşmanlıklarile | tarihte nam bır rdır. İkinci Mustafa zamanında Hekimbaşı, Hristiyanlık” tan yahut Yahudilikten dönmüş Nuh Efendi, 1703 tarihinde bir ferman ile, rm kökünü kazımağa memur olmuş- tu. Birçok hekimbaşılarm da reçete mecmuaları vardır. mecmualarda belki kendilerini eser sahibi olarak tanıtmağa yarardı. Eski Hekimbaşıların en malümat- list Ve &n faydalısı şüphesiz İkinci Mahmudun Hekimbaşısı Mustafa Beh gibi A tedrisi usulünde ilk Türk Tıp mektebini de o tesis et bey Türk hekimliğinin mucidi sa- Başlalanın nezareti altında olmak la beraber, padişah sarayında yüksek bir mevki sayılan hekimbaşılığın bol- ca tahsisatr da bulunduğundan, bü mevkiin hekimler arasında bir çok hasede sebep olduğu da kolayca tah- min edilebilir, Dördüncü Muradın Hekimbaşısı ve bir kaç heki kitabı müellifi Emir Çelebi böyle bir hasede kurban Tütün içmeği yasak etmiş olan dördüncü Murat, keyif için afyon kullananlara karşı da harp açmıştı. Padişahım Hekimbaşısna sevgisini çekemiyenler hekimin afyon kullan- dığını müzevirlemişlerdi. Sert padi- şah kendi kurduğu kanuna riayet e- lüzumunu, hekimbaşısına sev SIR Yazan: Mahmut YESARİ baktık, kısa bir tereddütten sonra kulübe harabesinin taşlarını ayak- hile kayarak, sendeliyerek at- Taşların üzerinde, boylu boyuna uzanmış bir insan vücuduna benzi- e ini vardı. Bu kabarık enarına il - min narı polis, çömel. ilip baktım ve bakmamla sıç- rayıp doğrulmam bir oldu. Yerde sırtüstü, devrilip yatmış olan, Sırrı Nevresti. Sağ pıhtı pıh- tr kan akıyor, dudağının kenarın. dan kumızı bir saye sızıyordu. Gözleri açıktı; sanki gök yüzünde bir madalyon gibi parlıyan ateş sarı aya bakıyordu. Şakir Fazıl Bey, hayretle sıçra- müşte: n — Bu, hiç aklımdan geçmemişti. Bakın, doktor, yaşayor mu? Bir kurşun da benim (beynimi delmişti: — Bilmem! — Doktor, o muayene et, vakit DİZ SAF IR Dayak! Cuma günkü Galatasaray - Fe- ner maçı, feci surette yarıda kaldı. | Sporcular, ters taraftan gayrete ge lip topa vuracakları tekmeyi, biri- birlerinin beline indirdiler. Alkış- lamak için kalkan eller, arkadaş suratına indi. Şa şa şa... sesleri yerine küfürle karışık yaygaralar işitildi. Hasılı, spor sahası, muharebe meydanma döndü. Bu misli görülmemiş maçta ha- zır bulunan bir futbol o meraklısı genç dün bana şikâyet etti: — Ezeli Fener - Galatasaray re- kabetini bu derecelere (okadar ge- sicmağl an doğr. Gittiği. me gideceğime pişman oldum! Ben gülerek: — Aldırma.. Dedim, bunlar ola- an şeylerdir... pe Itimatsızlıkla başını salladı: —Olağan şeylerden olsa da, ol- maması daha iyi!... — O kadar ince eleyip sık do- kuma, dedim, dayak 'da spordan sa- yılır... ğ Mlâve etti: —Hattâ futbol maçına benzer tarafı çoktur... 2 — Ne noktadan? Güldü: — Malüm ya, ikisinde de galibi alkışlarlar! — Ya, böyle galip mağlâp bel- ie ki galip mağlâp — O zaman ikisini de ayıplar- lar!,, M. SALAHATTIN Kongreye davet Unkapani Hilâliahmer Nahiye şu - besi riyasetinden; mi meclisi martın birinci perşembe gü- nü akşamı saat 20 de C, H. F. Unka- panı semt ocağı binasında toplanacağın- dan şubemize yazılı azanm teşrifleri ri ca olunur. Ege gecesi 8 Mart perşembe günü Tokatlıyan sa- lonlarında İzmir Lisesinde yetişenler ce miyeti tarafından İzmir ve Eze havalisi mahsulâtının İstanbulda tanınmasını ve sürümünü temin etmek üzere bir (o Ez? gecesi yapılmaktadır. Bu gecede Ege mahsulâtı teşhir edile- cek, kuvvei gıdaiyeleri ve vücuda fayda ları hakkında sözler 8ö kunacak, misafirlere i ve İzmir sanayi eserleri ( i tevzi edilecek, muhtelif milit oyunlar ve Zeybek oyunları oynanacaktır. Teşekkür Karacaahmedin kara topraklarma göm- düğümüz hayatımızın taze çiçeği “Eral” imiz manevi varlığımızı da aldı, beraber götürdü. Bu büyük felâkete hâlâ inan- mak istemeyen biz, betbaht ana baba, bu nihayetsiz ve unutulmaz acımıza iştirak ve alâka gösteren zevata kârşı minnettu- rız, ancak bu hissimizi ayrı yili ğe yarım mevcudiyetimiz. dir. Yavrumuzun dolayı ek rımızın arzına muhterem , gazetenizin delâlet buyurmasını rica ediyoruz. Annesi Babası SERVER * Sabur SAMİ Konser İstanbul konservatuvarı ikinci m». allimler konserini bugün saat 16,30 da verecektir. ark tusundaki afyonun hepsini zorla ken disine yedirerek onu öldürmüştür. geçmesin., Polisin mahzun sesini duyduk: — Ölmüş.. Kurşunu yeryemez ölmüş... Şakir Fazıl Bey, soğuk kanlılı- ğını takınmıştı: — Kim vurmuş olabilir? Polis, Sırrı Nevres'i şahsan tafli- yordu: im Siret Beyin damadı, değil mi? Ben, kendimi toplayamıyordum, sersem sersem cevap veriyordum: — Evet. Sırrı Nevres Bey.. Polis, fenerini, cesetin etrafma tutuyordu: — Acaba intihar mı? Silâha ben zer bir şey de görünmüyor! Doğrulmuştu; sert sert düdük çaldı: — Karakola haber verelim. Bahçenin dört tarafından akse- den ayak sesleri (o yaklaşıyordu; evvelâ bekçinin, sonra bir polisin sonra bir sivilin bize doğru koştuklarını gördüm, Acele acele konuşmalar, emirler duyuyordum. Gözlerim bulanık, beynimin içi bu- lanıktı.. Bu, bir cinayel mi, yoksa bir in- tihar mı idi? Doktorluk vazifemi hatırladım. Hiç bir ümit olmasa bile, gene mu- ayene etmeği düşündüm, iğildim. Olmaz olmaz “On beş günde bir.” Son sözü bu oldu. Öteki mırıldanıyordu. (Üftadene göster yüzünü ayda bir olsun.) apı henüz kapanmıştı ki Cahit dö arkadaşına: — Göreceksin on beş gün bile beklemiyecek, belki salı, belki çar şamba, nihayet perşembeye kadar mutlaka gelecektir. — Bu emniyet nereden geliyor kuzum. le olgun. Ayrıldılar. in pazar, işi yoktu. Bir şirkette çalıştığı için hafta- da iki gün istirahat ediyordu. Ga- zeteleri, o mecmuaları * karıştırdı. Öğleye kadar hemen hiç bir şeyle meşgul olmadı. Öğleden sonra tramvayla Beyoğluna kadar geldi. Bir iki gazete aldı. Ne vakittir si - nemaya gidememişti. Hava da âde | ta baharı andırıyor. Sinemaya gi mek için hiç te iyi intihap edilmiş | bir gün değil. Si an biri - ne daldı. İçeri girdiği zaman ne filmi göreceğini bile Kmiyordu. | Salon tenha. Kim bu güzel havayı; kasvetli, karanlık bir sinema salo- nunda pineklemekle geçirmeğe ra zı olur. Localarda bir iki çift, âşık. Ön- de üç beş hayliz mektep kaçağı. Sinemanın bütün müşterisi bunlar- dan ibaret. Koltuklar boş, bomboş. Elektrikler söndü. Kısa, güzel bir dünya havadisi, sonra bilmem han gi yıldızın oynadığı (aldanmak) i- simli bir film.. Birinci kısmın s0 - nuna doğru iki karanlık gölge Ca- hide doğru ilerledi. Ve önünde o- na yakın koltuklara yerleştiler. Ca- hit, bu gelenlere dikkatle baktı. Karanlıkta ancak bu iki gölgeden birinin erkek, ötekinin kadın oldu ğunu farkdetti. Gölgeler Cahidi örmediler. Cahit: —İki kumru daha diye mırıldan dı. Filmi seyretmeğe başladı. Film- de bir kadın bir erkeği aldatıyor - du. Erkek müstağni, kadın talep - kâr. Kadın temin ediyor. Sevd'ği- ne inandırmak için ağlıyor, çırpı- nıyor. Erkek müstehzi ve bu ka- dın teminatının sıhhatine inan - mış gibidir. Fakat kadın daha er- kekten ayrılır ayrılmaz gözlerinin a a kn A rast iği bir delikanlı ile bir pasta- cıya girip oturuyorlar. Delikanlı, kıza kendisini uzun zamandanbe- ri uzaktan tanıdığını fakat bir tür lü cesaret “edemediğini söyliyor. Kadm, delikanlınm teminatına i- nanmış gibidir. Delikanlı ağlı - yor. çırpınıyor. Nihayet dinç kavi erkek kolları arasına a- tevor. Birinci kısmın sonu. Elektrikler yandı. Cahit, uza- narak gayri ihtiyari o öndekilere baktı. Ha; Kadın Tadisine, on beş gün sonra söz veren kadındır. Elek Muazzam sinema sanayiinin en mülhiş eseri, milyonlara mal olan bir fılm DENİZALTI ARKADAŞLARI B. KELLERMAN'ın TÜNEL isimli müşbur romünindan olan FRANSIZCA SÖZLÜ harikulâde film Pek yakında İPEK Sinemasında ,., LJHikavel Yaşj Pek yakınca: TÜRK SİNEMASINDA JOHNBARRYMORE İ En dehşetli rolünde: Varlığındaki sa. ISTANBUL BELEDİYESİ Şehir Tiyatrosu Yarınki Salı günü akşamı ISTNBUL EFENDİSİ Operetine başlanacaktır Dr. İHSAN SAMİ Gonokok Aşısı Belsoğukluğu ve ibtilâtlarına karşı pek tesirli ve taze aşıdır. Divanyolu Sultan Mahmut türbesi No. 188, (12831) 804 DOK Rusçuklu Hakkı Galatasarayda Kanzük eezahanesi karşısında Sahne sokağında 3 numa- Falı apartmanda İ numara, 631 trikler söndü. İkinci kısım başla” dı. Artık Cahit fılmi takip edemi- yor. Öndekilerin karanlıkta kıpır- dayan gölgelerini seyrediyordu. Kadının kolları erkeğin boynu- na dolandı. Ve Cahit bir an düşündü. !Şu kadın dedi izzeti nefsi pahasına nasıl ağlıyordu. Nasıl temin edi - yordu ve ben nasıl O kanmıştım, diye düşündü. Tuhaftır, kendisine karşı lâkayıt davrandığı halde şu gözünün önünde cereyan eden sah neye şahit olduktan sonra kadını sevmeğe başladığını hissetti. Bu iş böyledir... Sahip olduğumuz şe- ye karşı lâkaydız. Kaybettiğimiz şeye karşı. ise ulâkamız artar. İşte Cahidin gözünün önünde biri temsili, biri hakiki iki sahne cereyan ediyor İkisi de bu iddia- yı teyit eden birer hakikattir. Asıl meselenin bu tarafı mü - him değil. Karilerim demindeni ri dudak büktükleri (meseledir. Yani tesadüfün harikulâdeliğidir. Sinemalar, romanlar, hikâye - ler ekseriya böyle garip ve inanıl. mi tesadüflerle doludur. O - kursunuz. Ve öyle bir yerine ge- iirsiniz ki bilâ ihtiyar: — Eh. İşte bu olmaz dersiniz, Halbuki © sizin (olmaz) dedi- .ğiniz şey, hattâ ekseriyetle olagan me günlük hayatın âdiselerine uymadığı içi size imkânsız gibi gelir. ve İşte bir hikâye ki ister inanı * nız ister inanmayınız dün yemin olduğumu anlamışsınızdır. SEM COŞKUN GÖNÜLLER 'at dehasını, onun ruhuna o aşılamıştı.. Fakat kendi yarattığı bu mahluk. ona itaat etmez bir mabut olmustu. Bugünkü program ISTANBUL : Plik neşriyatı 18: 18,30: Fransrren deri, 19: ikkında konferans (Basut Cemil, Rueü Ferit B. lerle H. refakatile). 21,20: Ajans ve borsa haberleri, 2130: Necip Yakup B. orkestrası, 18 18,45 Dans musikisi, 19,25: Alaturka saz. 20: Ajanı haberleri, PAZARTESİ VARŞOVA, TAS m. 17.20: Piyano refakatile aşk şarkılari. 17A“ 17,55: Trio konseri, 18,18; Piyano ke” 18,50: Zirai müsahabe, , Hafif kahvehane musiklel. 20: Ertesi #Ü” grami, 20,05; Muhüelif sözler. 21, bestekdirlern klâsik eserlerinden k9 ser, 22,15: Edebi bahisler. 22.30; Hafifi mefi | ki; 234 Plâk, 23,20: Dana musiki, - Müsabe” ba, — Dans musiki BUDAPEŞTE 5s0m. 1430; Salon orkestrası (Bila Balkns), 169” Müsahabe. 17; Kadın sati. o 18: Konfersi” 18,30: Maria Kalman tarafından keman kapi vi. 10: Almanca ders. 1930; o Sahibinin Sefi lıkları, 20: Müsahabe, 20/30: Operadan mek” inin “AIDA;, oparası, 23,15: He” , ZAŞ03 İmre Mağyari Siyan takemf A, 507 ni, i sanatkirlardanı (Hedwig Ter” > Akiüalite, 20,15: Radyo 22,301 Son haberler. 88 piyano ve org ” 3 1. Holyer rally BÜKRE $, 364 ve 1678 m. 13: Baran haberleri, — Psk. 14: Gönün börleri, 44,15: Haft ylâk musikisi. 18: Ref orkestrası. 19 Haberler, 19,15: Rüdyo erke” tram. 20; Üniversite radyoyu 2020 Fİ, 20,45: Konferans. 21: Sarvat küartet ser rafından oda'mü: 21,30: Konferans. EW Mim. Nin Roma tarafından taganni . ÇOPAE parçaları). 22154 e Manoliu taraiınd”* Keman solo, 22,48: Haberler, kırlangıçlar, Senfonik halk konseri, 2320 Vaterland K?” vesinden naklen meğ'eli hafif musiki, 1 5“ madan aklen org konseri, Sırrı Nevres'in cansız başmı el- lerim arasına alacaktım; polis, ma- ni oldu: — Doktor Bey, Müddeiumumi B. gelinceye kadar cesetin caziyetini bozmıyalım. —- Bozmadan muayene edece- ğim, dedim. Kalp, nabzı işlemiyordu, elleri soğumağa başlamıştı; ağızının ke- narından sızan kanlar da pıhtılaşı- yordu. Kurşun, tam sağ şakaktan kafatasını delip (beynin içinde saplanmış kalmış! Mevtin, âni olduğuna ewinim. Eğer bu, bir intihar idise, cese- din ya elinde, yahut yakınında bir tabanca bulunması lâzımdı. En ol- mıyacak, en akla uzak ihtimalleri de gözönünde tutmak mecburiye- tinde idik. Müntehirin, tetiği çek- tikten sonra âni bir teşehhüçle ko- lunu hareket ettirmiş ve bu hare- ketle silâhin biraz uzağa düşmüş olmasını düşündük. o Halbuki bu ihtimal de boşa çıktı. Fazla aydınlık (olmadığı için kurşunun açtığı yarayı (dikkatle muayene edemiyordum: Kı yakından veyahut uzaktan atıldığı, yara etrafındaki yanık izlerinden anlaşılabilirdi 4 Vaziyet, intihardan ziyade cina- yete benziyordu. Peki, bu cinayetin sebebi veya sebepleri ne olabilirdi? Acaba kıs- kançlık mı idi? o Neşide ileSırri Nevres, sevişerek nışanlanmışlardı. Her genç ve bilhassa güzel kız gi- bi Neşideyi de istiyenler de tu. Fakat arada hiç bir macera, aşk ve alâka dedikodusu çıkmamıştı. Ortada, sonu cinayete kadar vara- cak bir rekabet te yoktu! Bu sırrm anahtarını, o meçhül küçük çocuğun mutpak kapısından hizmetçiye verdiği mektupta idi. Bütün düğümleri, o kâğıt parçası çözecekti! a 4 Fakat mektup nerede idi? Aca- ba hâlâ maktulün cebinde mi idi? Yoksa Sırrı Nevres'in beynine kur- şunu sıkan el, esrarının anahtarını- da alıp kaçmış mı idi? Karakoldan gelen komiser, ma- iyetindeki polislere © ve bekçilere derhal emirlerler vermeğe başla- muşta: Müddeiumumiliğe telefonla haber verildi. Nöbetçi muavin bey, hemen gelecek... Etrafı sıkı arayın, bir ip ucu: bulmağa çalışın.. Polisler, bağın etrafına dağıldı. lar. Komiser, yalnız nokta polisini yanında koymuştu: — Salim Efendi, cesetin vaziyeti Kimseyi yaklaştırma... Sözleri riza toplananlar? g gözden geçiriyordu: — Rica ederim, burada EEE) kalabalığa lüzum yok... Tahkik” işkkâl etmeyiniz. isi Halim Siret Bey de orada b e Eş bilmiyoru. alnız o kadar ve hareket” ' tizdi Ki saman akel; gi eğe ee Sn kı girdi, yumuşak ir sesle: z — Misafirlörinizle birlikte KÖZ ke teşrif buyurun, beyefendi” zum görüleceklerin, icap edeni rin ifadeleri alınacak, malül. rına müracaat edilecektir. BU ir. yanda, sizi de rahatsız ecek yeri Fakat şimdi, lütfen burada ei yın... Teessürünüze , iştirâk ©“? rum, beyefendi. — Elden ne Hükmü kaza, hükmü kader. Diyordu. Sonra elile bana işer! etti: v — Doktor Bey; Müge, al Bey gelinceye kadar İçeri nız, Size ihtiyacımız olacak”, Li eğdim. LAK? Bu emre boyun, komiser, keyi Siret öndermekte biraz geç6€ Bizim bağ yerinde uzun. za gir mamızdan şüphe eden, Mel il, şen kadın misafirler, köşk h* bahçeye uğramışlardı. Ajans va Eşref Şefik B itaratıni” | kal. (Bitmedi ge” "IUI ANSİMYUSİSKE LANE SAS İTISR PE EELS OKESE YASIN maz ege, >

Bu sayıdan diğer sayfalar: