3 Mart 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

3 Mart 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bu hafta Şehir tiyatrosuna Kurt- lar'ı seyretmeğe gittim. o Cevdet Kudret Beyin bu eseri karşısında bizde ilk uyanan his, hürmet hissi- diri muharrir kalemine inanıyor ye onu bir eğlence vacıtası etmek istemiyor. O kadar ki iki kişilik uzun muhaverelerden kaçmıyor; © karii hareketle değil, mevzuun kıy- meti ile, o mevzu etrafında söyle- nen sözlerle alâkadar etmek isti- yor. Burada b'r istidrat yapıp sahne- de hareket hakkında düşündüğü- mü söyliyeceğim. Hareket dışa de- gil, içe ait meziyetlerdendir; mev- lerlediği, tahlil edilmek istenen hisler, seciyeler perde perde gibi açıldığı takilirde eserde * hareket var demektir. Muharrir isterse bu- nu yalnız iki şahısla yapsın, hattâ isterse onları hiç kımıldatmasın. Hareket seciyeleri, eserdeki vaka- ya, eşhasın mukadderatına alâka- dar edebilmek demektir. Bunun içindir ki roman gibi tiyatronun da bir tekniği olduğunu, olabileceği- ni kabul etmem; (daha doğrusu, her eserin, — her muharririn de de- miyorum — her eserin bir tekniği, bir yapılış tarzı vardır. Bir eset çin kullanılmış vasıtalar bir diğeri için kullanılamaz. Cevdet Kudret Beyi, Kurtlar'da suni harekete baş vurmadığı için tebrik edeceğim. Fakat hakiki ha- reketi de temin edememiştir. Kurt- lar'daki eşhasın o hayatına alâka gösteremiyoruz, Mevzua da alâka gösleremiyo- ruz. Zaten Kurtlar'ın mevzuu bir hendese davası gibi kurulmuş, mu- harr'r daha birinci (perdenin ilk sahnelerinde bize net'ceyi bildiri- yor. İnsan yalnız yaşıyamaz; şe- hirli, istediği kadar etrafından nef- ret etsin, yine şehre döner. (Biz, vaka eşhasınm hep'inin de köyden şehre döneceğini daha birinci per- denin yarısında, hattâ daha evel, biliyoruz. Muharrir, o anlamıyan kimse kalmasın diye, bir de küçük bir hikâye analtıyor: bir dağ tepe- sinde film çev'rmeğe çıkan sinema sanatkârı, beraberlerinde iki üç tane kurt köpeği de götür. müşler; fakat bu hayvan'ar dağ havasına girer girmez eski insıyak- Olurı uyanıyor, yine kurt oluyor ve © sahiplerine saldırıyorlar, İnsıyak tamamile ölmez, ancak irade. ile, birtakım şera't içinde, uyuşabilir, fakat müsait bir hava bulur bul- maz yine uyanır. Piyesin mevzuunu anlatayım: Baba (Cevdet Kudret Bey eşhas- tan ya'nız birine bir isim takmış, öbürleri böyle Baba, Anne, Kız, v- ». diye takdim ediyor) şehirde bir ete ve haksızlığa uğramış, in- sanlardan nefret etmiş, karısını ve çocuklarmı alarak bir köye çekil- miş; çocuklarını fazla okutamıya- cak (biraz okutması hikâyeyi ko- laylaştırmak için lâzım), onları ya- İ ir hâlde büyütecek. Köy- “de mşusu var; komşu müte- madiyen muhakeme yürüten bir a- damdır, kurt köpeği hikâyesini de © anlatıyor. İşte bu Komşu Babaya çocukların ilelebet köyde yaşamak istemiyeceklerin', en ufak bir vesi- le ile kendilerinde şehirli insıyak- larını duyacaklarını ve “hemcins- leri, yanına döneceklerini . söylü- yor. Baba ona aldırmıyor; fakat Kız, Komşuya süs ne demek, tiyat- ro, dans ne demek olduğunu öğren- diğini anlatıyor. Bunları romanlar — Vaziyetin vehametini anlıyo- rum, Fakat nasıl olsa öğrenecel değil mi? Madem ki arada, bir ni- şanlılık, nikâh, evlenmek meselesi var; sonra, cinayetin nikâhın ari- © fesinde olması hepsinden mühim.. Vak'ayı örten karanlıkları aydın- latmak için köşktekileri isticvap et mek, ifadelerini almak mecburiye- Ceseti, karakola naklettirebili- | riz. Fakat maktulün nişanlısı olan | hanımın ifadesi muhakkak alına- caktır; onun malümatına müracaat edeceğim. Vazifem, bana, bunu em rediyor.. Ceseti, karakola kadar ta- şımak mânâsız.. Bir genç kızın s0- kaklara düşmesi, karakola koşması daha mr doğru? Artık hiç sesimi çıkamıyordum. Bekçi, bahçavan, civar köşklerin uşaklarından ikisi, Sırrı Nevres'in naşını, omuzlarından, ayaklarm- dan tuttular; köşke doğru e “Kurtlar,, dan öğrenmiş (biraz okumaları iş- te bunun için lâzım.) Kız, babası- nın ahbaplarından birinin kızları ile konuşuyor, orada bir gençle ta- nışıyor ve nihayet onunla kaçıyor. Köyde Ayşe isminde bir kız var; köyün kadmları, kocalarını baştan çıkardığı için Ayşe'yi döğüyorlar; Baba onu da evine alıyor. o Ayşe huylarından vazgeçiyor, namuslu oluyor; zaten o mektep görmüş bir şehir kızıdır, babası anası öldükten sonra fakir düşüp böyle köye kaç- mağa mecbur olmuş. Köyün deli- kanlıları Ayşe'yi yine (o çağırıyor; gönlünü edemiyorlarsa da aklını haylı çeliyorlar. o Bunun üzerine > Ayşe de Oğul'u baştan çıkarıyor. Babanın kurduğu hulya mahvolu- yor, zaten ona yine eski işi teklif ediliyor, hep beraber şehre dönü- yorlar. Tekrar edeyim, bu netice daha bidayette belli. Buna rağmen pi- yes yine alâkabahş olabilir. selâ muharrir bize eşhasta uyanmasını, inkişafını gösterirdi. Bunu yapamamış, omütemadiyön aynı sahne tekerrür ediyor, vaka üç perde doldursun diye zorla uza- *ulmışa benziyor . Mamafi bir sah- meyi beğendim: ikinci perdede Kız ile Komşunun muhaveresi. Kız kendisinde aşk hissinin nasıl uyan- dığını anlatıyor ve nihayet sevgilisi ile kaçıyor. Bu sahneyi yazan mu- harrirden emin olabiliriz, iyi eser- ler yazar. Vakayı anlattım. Belki mevzua itiraz doğru olmaz, fakat bu mev- zu yanlıştır; çünkü şeh'r düşman- lığı ile insanlık düşmanlığını karış- tırıyor. Baba, çocuklarının yalnız itmesini değil, kendilerinde abit ihtiyaçların da uyanmama- sını istiyor, Eserin tertibinde çok büyük b'r kusur var: Komşu. Bu komşu mu- harriri temsil ediyor; Baba, Kız, Ayşe, yani başlıca eşhas gelip dert- lerini ona anlatıyorlar ve bu suret- le muharrir büyük bir yükten kur. tuluor: eşham ruhi o haletlerini bize “actio,, hâlinde veya onları bi- ribiri ile çarpıştırarak göstermek vazifesinden kurtuluyor. Halbuki sanatkârın kolaylık araması daima eserin aleyhinedir; Cevdet Kudret Bey bu kolaylığı aramasa idi (ara- yınca daima bulur) bize canlı, alâ- kabahş sahneler göstermek mecbu- zl yürün- riyetinde kalırdı. Onları yazmağa muvaffak olamaz mıydı? Herhalde “çalışır ve daha doğru bir eser vü- cuda getirirdi. Kurtlar'da realiteye uymıyan bir çok yerler var, Ben, esas itibarile, birer kusur saymak tarafta- rı değilim; muharri redat sahasına miş: Kızın, şehir hayatını çabuk haber alması için roman rı, bunun için de biraz olsun ders gör- mesi lâzım. Ayşe üç ay içinde na- muslu, okur, münakaşa eder, kitap- ları sever bir kız olacak; bunun i- ge Se pi bir aile kızıdır. laganlığa bu kadar o ehemmiyet vermese idi olaganlıktan ayrıldığı yerler göze çarpmazdı. Kurtlar çok iyi bir piyes ölurdu: Baba bir taraftan şehri (seviyor, çünkü şehirlilerin söylediklerine ehemmiyet veriyor; b'r taraftan da şehirden kaçmak, uzaklaşmak isti- yor... Güzel bir tragedia mevzuu. Cevdet Kudret Beyi severim, ese Milliyet'in edebi tefrikası: 10 KANLISIR Yazan: Mahmut YESARİ itmem lâzımdı; yahut haber gön- dermelidim. Cesetin ansızın getiri- livermesi, daha müthiş tesir yapa- <aktı. Fakat ayaklarım tutuldu, e- ipekler gibi kafileyi takip ediyor. En ziyade eke Fazl gen eltiğim şey, e gi olmaması Yö , ne muşta? duyulalı bir buçuk saati çıkalı saati 2. Peki, oluyordu da Neşide, © ee sormuyor, araştırmıyor, telâşa düş. müyordu? Ben, köşte iken Neşide, telâşlı, endişeli idi. Lâkin bu, çok tabii bir şekilde idi. Alelâde o zamanlarda nişanlısınm bir kaç dakikalık ge- cikmesinden sinir nöbetlerine tu- tulan genç kızın, böyle heyecanlı bir gecede gösterdiği telâş, sülün ve tevekkül sayılırdı. Acaba insanlar, hakiki tehlike “gim için MİLLİYET CUMARTESİ 3 MART 1934 Kavga Halit Bey, Naime Hanım üç senelik evliydiler. Erkek mahkemede başkâtip, kadın da ilk mektepte muallimdi. İ- kisi de genç ve güzeldiler. Bir kusur. bir dertleri vardı: Biribirlerile ge- ginemiyorlar, kavga ediyorlar, vakit vakit ayrılmağa kalkıyorlardı. Bir gün gene kavga ettiler. Halit Bey bir hafta karısının yüzüne bakma- dı. Yemeğini ayrı yedi, da yat ti. Bu arada amcasının calığından bıktım, evin de.. Benim aldığım maaş ikimizi de gül geçindirir. Adamakıllı bir yemek yiyemiyorum. Peynir, ekmek yemek - ten usandım. Gömleklerimi bile bazen ütüsüz giyiyorum. Keşki tahsili olma- saydı da ev. kadını olsaydı. Sonra bunlar yetişmiyormuş gibi bir de beni beğenmiyor, hakaret ediyor, böyle mü- nevver kadın m; olurmuş, tahammül €- demiyorum, ayrılacağım. Diye dert yan- dı, Amcası da: — Biz sana evvelce söyledik. Mem- nun değilsen emeye müracaat eder, boşarsım, dedi. — Aman amca bey, .ben adliyeci- yim. Boşarsam masrafı boynuma dü > şer. . — Öyleyse çeker oturursun. Kim- , sen ne yapıyorsun da o da muka- bele ediyor. z gün sonra kadın kusurunu | Bir kaç itiraf etti, barıştılar. (“— İki gün “sonra mektepten çıkınca Naime Halidin amcasmın evine uğra- dı. Halis Bey, gün yeğeninin yanma Elinden ve kendisinden u - zun uzadıya şikâyet ettiğinden bah - mlm Mei — Naime hanım, sen galiba Halide ğ Gözüne al mış, seni boşayacak... Diye genç kadı- na gör dağı verip yeğenini sıyanet et- mek istedi, Naime de: — Acma Bey, benim ona yaptığım fedakârlığı allah bilir. Hocalık yapı- yorsam her ay maaşını cebinde bulu- yor, her akşam yetmiş beş kuruşluk âliyyülâlâ rakıları ben içmiyorum. Yal- nız başkâtiplik maaşile bu keyifleri, zevk leri zor sürer. Diye mukabele etti. Fazla bir şey söylemedi, kinini içinde sakladı. Akşam eve gelince kocasına bir şey açmadı. Gece annesile kız kardeşi Sa- biha misafir gelmişlerdi. . Şuradan b radan konuşuyorlardı. Dört saat evvel- ki biddetin ateşlerini içinde saklayan Naime sözü döndürüp, dolaştırıp aile hayatı, iyi koca ve karı bahsine getir. ver — Düşüncesiz, ahmak bir koca ka- tiyen kendi menfaatini bilmez, vara söylenir. Bu gibi adamlara ca. lar lâzımdır. Müterhadiyen tah- isin, bulaşık yilcasm. Halit, bu sözlerin alfında kalmak — Ben düşüncesiz bir adam değilim amima, cahil bir ev kadinmı tercih e- derim, Naime yüzünü annesine döndü: , — Beni evvelce biri istediydi, keş- ke ona verseydiniz. Bu söz üzerine karısını çok seven Halidin rengi attı: — Ne demek istiyorsun Naime... | Eğer hâlâ gözün varsa kolay. Sana bir | istida yazayım. Git mahkemeye bo - sam, , alay haydi Ben fanila sonra nu Bakalım şurada bura benim aleyhimde bulunmayı sana gös- teririm. Münakaşa bu kadarla kapandı. Mi- safirleri gidip yalnız kaldıkları zaman Halit kıskançlık ve asabiyetle parladı: — Naime, senin fikrin nedir. Bana açık söyle... Ağzında bir tüccar lâkır- dısıdır gidiyor. Sonra e, tüc- carmızı da, anneni de hepinizi mahke- veye sürüklerim. . Aımız başımıza top. yan, rine hürmetim vardır; bunun için ve kendisinden çok şeyler bekle Kurtlar hakkında düşün- düklerimi olduğu gibi yazmağa ça- laştam. Nurullah ATA liyorlar mr idi?” © Kafile köşke yaklaşınca, Müd- 'deiumumi muavini, uştu, ar- kaya dönüp bana baktı: > —Doktor Bey, siz, evirsvaban- <ısı değilsiniz, lütfen bizesyol gös- an aman n lurmuştum, “yorgun ve iye verdim: — fendi. mazur görünüz, ye- Müddeiumumi muavini Bey, tav- rımdan niyetimin kat'i“ olduğunu i ! dedi. Komiserin, köşkün kapısına doğ- ru yürüdüğünü gördüm, o kadar. Gözlerimi kapadım, Hüsrev Bey! Bir şey görmek istemiyordum. Eğer kollarımı oynatabilmek iktidarında olsaydım, kulaklarımı tıkayacak- tım. Fakat inmeli bir halde idim! , Evvelâ, kapı açılıp kapanmaları gibi gıcırtılar; inceli, kalınlı, pü- rüz pürüz, karışık sesler duyuyor- dum. Biran sesler sustu.. Ve birdenbire. Tiz bir o kadın çıği durgun hava boşlüğunu şim şek gibi kamçı kamçı ateşledi. Bu bir tek çığlık, uzun, uzak mesafele. re kadar, çınladı, çınladı.- fazla bin yer, bilmiyorum, r Bey, ri Art istiyorsun?. diye . — de — Utanmaz şeni... Amcamın yanı» , karım yemek ( pişirmiyor, öldürüyor, onu boşayaca- ğım dersin ha., Sen benim gibi genç, güzel, tahsilli bir kadın bulmuşsun ba- şında taşrmalısn. — Ne münasebet. Ben hocadan ders okuyacak bebek değilim ayol.. Kosko- ca bir mahkeme başkâtibiyim. Ben ev kadını istiyorum. — İki gözlerin kör olsun senin. Sa- bahleyin erkenden kalkıp daireye git- meden çayını, kahvealtını hazırlıyo- rum. Akşam mektepten çıkınca hemen eve koşuyor, bulaşığımı yıkıyor, yeme- ğini hazırlıyorum. Öğle vakitleri mun- tazaman gelip evinde yemeğini de yi- yebilirsin. Ya. Çarşıya, lokantaya gi- ip kime caka satacak! — Ha hayy.. dairede masanm gö - zünde peynir, ekmekten me haber.. Bu kadar çalışıp O kazanıyorum, sonra pey- nir, ekmek.. Kalöri mi bile tamam ala- meyorum. — Sen nankör bir adamsın. Bundan sonra maaşımı senin eline zor veririm. Ne imiş, evin idaresi erkeğe ait oldu- ğu için müşterek (o hayatta kazanılan para erkekte depo olurmuş! Git efen - çi yek. . Ben, vicdanımın temizliğinden sa- na aciyorum. gencim; güzelim, kine varırım. Anlaşıldı Naime sönin fikrin de - öişmiş.. Muhakkak peylediğin biri var. Allah selâmet versin. — Tabii ya... Tabii evleneceğim. Hiç olmazsa kıymetimi bilir. — Ya demek ki böyle.. Kim bu ev- leneceğin adam? — Kimse kim.. Sana ne. yle diyorum... İsmini söyle. — Söylemiyecej Genç adam, gözlerinden ateş saça- rak karısmin üzerine yürüdü. Elini kal- dırıp suratına bir tokat altı. Kadın, yanağı kızarmış olarak Halidin üzerine hücum etti: — Seni terbiyesiz herif seni. Yir - minci asırda kadın erkekten dayak ye - mez. Diyerek yakasına yapıştı. Yüzü- mü trmıklamaya , saçlarını çekmeğe başladı. v — Söylemiyeceği na tokat atmak nasılmış? Diyerek masanın üzerindeki tesbihi koparıp yere attı. Kolanya şişesini ka- Pıp tapasını açtı, Halidin üzerine bo- salttı, Ve eline geçirdiği kocasının şap- kasını açık pencereden dışarı fırlattı. Mahkeme başkâtibi şaşırmıştı: — Karı, çıldırdın mr sen?. dedi. Öteki pencerenin yanına koştu. Ma - halle bekçisi, hava gazının ışığında dü- varın kenarında yerde duran şapkaya bakıyordu. Naimeyi görünce: — Hayır ola küçük hanım... dedi.. — Oğlum, şu şapkayr al da kapıdan bana ver. Kadın şapkayı almak için aşağı inin- €e erkek duvardaki karısmın ağrandiz- man resmini çekip kopardı, parça par- ça etti. Sonra onun ağabeysinin, am - cazının resimlerini yırttı. Karısı yuka- rı çıkıp resimlerin yırtılmış olduğunu görünce: — Vay alçak vay.. Resimlerden ne haykırdı; senin resimlerini yırta - rım. Dedi ve o da albümdeki izdivaç fotoğraflarımı ve Halidin diğer gençlik resimlerimi yırtıp yere attı. Beş dakika içinde bir çok kaymettar aile fotoğraları kaybolmuştu. O gece yemek yemediler. Ayri oda- da yattılar. Naime, ertesi sabah örken- den annesinin evine gitti, kavgasını ir onların bu İ güzelliğine MİLLİ Sİ muştuz — Peki, mütesösir olma. Eğer iyi- ce ayrılmağa karar veriyorsan eşyala» rını hazırla. Taşırız, dedi. Kadın sevinerek evine koştu. San- dıkları açarak kendi eşyalarını ayırdı. Kocası halıları vermek istemiyordu: — Onları ben aldım, benim malım... Evin bütün eşyaları kadına aittir. Sen evden çıkabilirsin. — Sen bana akıl öğretme.. Ben mah- e başkâtibiyim. Senin gibi kadın - beynine turup sıkarım. Hem sen kendi eşyalarını da bir yere çıkaramaz- sın. Mahkemeye müracaat eder, hakkı- ni alırsın. — Öyle ise ben de evden çıkmam; fakat sen sokağa çıkmaz mısm? Bir da- ha eve giremezsin, o zaman mahkeme- ye sen gidersin. — Ben de evden çıkmam. Bu münakaşalar uzadı. Karı koca her hafta pazara inerler, öteberi alır- lardı. Kavga yüzünden bugün bu fırsa- tu da kaçırmışlardı. Öğle vakti olunca sokaktan geçen bekçiyi çağırdılar. Erkek daireye gi | dip basta olduğunu, kadın da mekte- be gidip kendisinin hasta bulunduğu- nu söylemesini tenbih ettiler. Mahalle bekçisi: Em Peki. Diyerek bıyık altından gül- iü Öğle yemeğini de yiyemediler. Ak- şama kadar biribirlerine lâf yetiştir - mekten ikisinin de sinirleri bozulmuş - tu, Erkek mütemadiyen sigara içiyor, kadın sakız çiğniyordu. Gece olunca kavga fırtınası dindi. Erkek kadının odasma geldi: — Yahu. Biz babamızm mirasını mı pay edemiyoruz. Bu kavga üç sene- dir böyle. Biz biribirimizi seviyoruz. | Ayrılamıyoruz işte Naime. | — Ne yapayım Halit kabahat sen. de.. Biribirlerinin boynuna sarılarak ba- rıştılar. Ve yirmi dört saat açlıktan sonra yemek hazırlayarak yediler. Gece geç vakite kadar uyuyama - dila, şuradan buradan konuştular. Ka- nz — Ne oldu ise bizim fotoğraflara ol- du diyor, erkek: — Hele bizim şapkanın başma ge lenleri sorma, bökçiye de rezil olduk. Diye görüyordu. vi Ertesi sabah Halit daireye gitmek için kapıdan çıkarken Sabihayla karşı- laştı, Genç kız, yukarı odaya çıkınca hemşiresini evvelce ayırdığı eşyaları sandıklara yerleştirmekle meşgul bul. du: — Nasıl kardeşim ayrılıyor musun, eşyalarını taşımaya geldim. Naime, kız kardeşinin yüzüne iğbi- rarla bekte: — Hayır Sabiha.. Biz kocamla ba- rıştık. Ev yıkan evi olmaz, dedi. Genç kız, kardeşinin dargın yüzüne | bakarak “bu sözlerine uzun uzun gül. dü. Naime, şapka hikâyesini de aç - şşt, Şimdi iki kardeş kahkahalarla gülüyorlardı. O.N. | | Beyoğlu ÂLOMMENMALO« Fazla reklâma lüzum yok, tek bir sözle asla eriş'imiyecek bir sinema HAYATIM SENİN İÇİN “ BACK STREET ,, filmidir. Önümüzdeki Pazartesi başlıyor RAM ( 15965 ) m m . İttihadı Türk Sigorta Şirketi | Harik ve hayat üzerine sigorta muamelesi icra eyleriz Sigortaları halk için müsait şeraiti havidir Merkezi idaresi : Galatada Ünyon Handa Acentası bulunmayan şehirlerde acenta aranmaktad. il | eseri NEMADA il Yukında: GABY MORLAY ğ İ Leonce Perret | nin bir şaheserinde: lu | Ül — ODA BİR İ ZAMANMIŞI | Pathö Natan | ın büyük bir muvaffakiyeti: / e ky l29p0) ISTANBUL BELEDİYESİ | Sehir Tiyatrosu 5 mari Süreyyapaşa sinemasında Yumurcak (3 perde) 1155 Konferans Galatasaraylılar Cemiyetinden : Mar tm 4 ncü Pazar günü saat on sekiz buçukta Cemiyetimizin Saray Sinema" sı fevkindeki salonunda kıymettar Dok* torlarımızdan göz tabibi Nuri Fehmi B: “ Gözlerimizi nasıl koruyalım” mev zuu hakkında bir konferans verecektir. (Cemiyetimize m Azan ve he müz kaydedilmemiş olan Galatasaraylı” ların refikaları hanımefendilerle birlikt? teşrifleri rica olunur. i j mn Dr. İHSAN SAMİ Tifo Paratifo Aşısı ifo hastalıklarına tutuk vesiri çok kat'i möafiyeti bulunur, gamma 19694) 731 Vefat Emlik Bankasından Feridun Beyi# pederi topçu kaymakamlığından müte “ kait Yanyalı Nail Bey dün Cerrahpaft hastanesinde vefat etmiştir. Cenazesi bugün mezkür hastanede” saat 12 de kaldırılarak Aksaray Valde caminde namazı kılındıktan sonra Top” “kapıdaki aile mezarlığında defnedileesi. tir. * Maliyet Asrın umdesi “MİLLİYET” ör $| “ABONE ÜCRETLERİ Li Türkiye için Hariç içi LK Si İK. > viği 4— 8— © » 750 2 ig ize .— Gelen evrak geri verilmez.— Müddeti geçen vi Gazete v8 yete il si Gazetemiz ilânların mes” al etmez. ' i Milli 4887. — 1213 zaman, kendimi köşkün ön tarafın- daki büyük salonda, bir koltukta oturuyor, buldum. Salon kalabalıktı. Fakat benim- le meşgul olan yoktu. Demek ki bir somnambol gibi (o buraya gelmiş, oturumşum ! Müddeiumumi, ortadaki masa- nın üstüne bir yığın küçük küçük kâğıtlar yığmış, tetkik ediyordu. Kâğıtların arasında cep cüzdanı, saat, yüzük, mendil, sigara tabaka- sı vardı. Bunlar, Sırrı Nevres'in ceplerin- den çıkan şeyler olacaktı. Müdde- iumumi, bir küçük buruşuk kâğıt parçasını eviriyor, çeviriyor, kir- piklerini, dudaklarını o oynatarak düşünüyondu. Başmı kaldırmıştı, gözgöze geldik. — Nasılsınız, doktor — Bey? Bu vak'a, sizi çok sarstı. Boynumu büktüm: — Evet, Beyefendi.. Bir doktor için ayıp sayılır ama, ne yapayım? Ben, bu ailenin yalnız doktoru de- ğil, en eski dos anım. — Size hak veriyorum, doktor bey.. Bu, bir meyhane vak'ası, yan- gın yeri cinayeti değil.. Çok karı- şık, bir aile faciası her halde,. Tah- kikat, nazik bir safhaya girdi. Bu sırada, salonun kapısına vu- lise da nöbet, bekli : kapıda nöl iyen iyor? pol Bakınız, kimdir? Ne is, kapıyı araladı, bir dakika Polis, tekrar göründü: e nan EPİ, sali “nızı görmek istiyor. Müddeiumumi, başile işaret et- tiz — Gelsin! Taharri rr mm Efendi, içeri girmişti, müddeiumuminin ö- minde durdu vaziyet alarak selâm- ladı: — Katilin kaçtığı yolu keşfettik beyefendi. » Müddeiumumi, yumruklarını ma- saya vurarak doğrulmuştu: — Nasıl, nasıl? İyice emin mi. siniz ya?.. Nereden? Taharri memuru, ellerile tarif ederek anlatıyordu: — İncir ağaçlarının tümsek ye- rinde aşağısı sık fundalık. Bu sık fundalığın arasından O incecik bir yol, denize iniyor. Denizle funda- lık arasındaki dar kumsalda, bozuk ayak izleri var, Müddeiumumi, gözlerini kırpış- tırıyordu: — Bozuk ayak izleri mi? Bu ne demek? Biribirini takip ederek yü- en bir kaç kişi geçmişte mi, iz- itti — Hayır, beyfendi. Bir adas? ayak izleri, Yalnız, bu adam e gi adımda, ayaklerle. kule avıştıra karıştıra yürümüş! -, gi Müddelummniniz gözlerindek, si hayret ve merak ışığı sönmüş, 0” ları düşmüştü: gi bari memuru, başını geriy Sonra? — Her halde kayıkla kap” > Ş iphesi > i — Şüphesiz! i — Bir kayıkla denize çıka Fakat aranılan şahsın eşkâlı lüm değil ki beyefendi.. Şimdi “,. e mevsimi.. Açıkta ve yıklar, sandallar dolu.. v Blk memurur susu” üddeiumumi muavini: |, j5 — Kaçırdık, dedi. Gidebilir azizim, şimdilik yapacak bi yok.. Tahkikatm neticesine ım, gi end Taharri memuru Osman selâm verip çıkmıştı. Müddeiv” ii mi muavini o düşünüyordu. ae kendine konuşuyormuş gibi 4 ğir, tane tane söyliyordu: ni — Denizden... kayıkla #“ Kumsaldan, ayakların elle zarak geçti. Fundalığın .ki ince yoldan, incir af

Bu sayıdan diğer sayfalar: