14 Mayıs 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

14 Mayıs 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ii iğ Ef Aşk tılsımı | e Dünkü gezetelerden biri yazıyordu: İstanbulun bir semtinde büyücülük yar pan bir adam görülmüş. Başına tuhaf bir külâh giymiş, etrafına kadınları toplamış, onlara aşk büyüsü, daha doğru tabirle aşk tılsımı yapıyormuş... Tılsımı yapan adam için bizim bir di- yeceğimiz yok: Alıcısı olan satıcısı daima bulunur... Fakat a hanımlara ne demeli? İnsan- © kadar ilerlediğini sandığı- dilerini güzellik çareleri | bulunduğu bir zaman her kadının kendisini bir aşk perisi gibi göstermek kendi elinde olduğu halde, kendini sevdirmek için büyücünün tılsı- mına muhtaç olan hanımlara şaşmak lâ- zum değil mi? tesi, fikirce bizden ileri sandığımız, Fran. sanın köylerinde büyücüler ve onların yaptıkları tılsımlar, muskalar hakkında uzun bir makale yazmış. Orada da bun- lara hâlâ inananlar çokmuş. Belki, bunlar için de köylüdürler, fik- ren ilerlemiş bir memlekette geri kalmış olabilirler, demek mümkündür, Halbuki Parisin en ziyade asri sayılan adamları" nın toplandığı at koşusu meydanlarında da tılsımlara, muskalara inanmak moda imiş, Bir kaç sene evvel, Polonya orma- ndaki koşuya iştirâk eden meşhur bir atı Hintli bir büyücü muskalarla donat- mış. Bunun üzerine halkın pek çoğu o | atın üstüne bahs tutmuş. Bu meşhur at, boynundaki muskalar rağmen koşuda kaybettiği halde, muskalara inanmak mo- dası geçmemiş. Pariste en meşhur co- keyler koşuya girerken üzerlerinde tılsım taşırlarmış: Ford Archer'nin bir Hart'ın tılsımları bir kömür parçası Boonun tılsı- sm ağzında sakladığı. küçük bir taş, Col- berinki koluna taktığı mavi bir kordelâ Zaten tılsımlara inananları görmek için at koşusu yerlerine © gitmeğe de hacet yoktur. Pariste insan bir kaldırım üzerin- de durup ta, önünden | geçen yüzlerce otomobilin arkalarındaki pencerelerine bakarsa, pek çoğunun, bemen hepsinin bebek gibi bir şey sallandığını görür. Bunlar da otomobil kazalarından korunmak için birer tılsımdır. Gene Pa- ris kuyumcu dükleânlarında en çok s2- tılan süs vasıtalarından biri, caki Musarlı- ların en makbul tılsımlarından biri olan, hamam böceği takılmış, boyun zincirleri ve göğüs iğneleridir. Bunları da Paris hanımları aşk tılsımı, saadet tılsımı diye severek, inanarak boyunlarında, göğüsle rinde taşıyorlar. ” Şu halde, Istanbulun o Karagümrük semtinde, kafes © arkasından daha yeni çıkmış hanımların külâhl büyücüden aşk tılsımı istemelerine hiç şaşmamalıdır. Tılsrma inanmakta bir kabahat varsa bu kabahat o hanımlarda değil, İstanbulun kuyumcularındadır. Onlar da Paristeki | meslek arkadaşları gibi, insanlarda hiç sönmiyen fikirleri asra göre yenileştir- mek usulünü öğrenmiş olsalardı, Kara- gümrük hanımları da aşk Llsrunı büyü cülerden değil, kuyumcu dükkânlarından alırlardı. Bizim şinidi batıl itikatlar” dediğimiz, böyle tulumlara, muskalara inanmak in. sanlar arasında eski olduğu kadar derin olarak yerleşmiştir. Tarihçilere sorarsa- nız, kimi bu itikadı. eski İran ahalisi, kimi eski Misir ahalisi, kimi de eski Hintliler çıkarmıştır. derler. Herhalde hangi kavmin en eski ve en yeni tarihi- nc bakarsanız onu hemen - hemen ayni kuvvette bulursunuz. ; il i bir nizam altına alma- Vaküile bağ e ameller uparatoru tılsım veya muska taşıyan. ları ölüm cezasile tehdit etmişti. Hattâ bir imparator, sıtma hastalığma muska Zey bir ihtiyar kadımı satrmış, karnı nin ağrısını dindirmek için elinde bi mer tutarak alfabe oki ie arasında muska iyi etmek istiyen bir tarikatten çıktığı halde, Avrupalılar hristiyan oldukları va- kit batıl itikatlara — karşı hükümdarlar, Papalar çok şiddet gösterdiler. muska yeya tılsım taşıyanları şeytana uymuş di- ye atöşte yaktırırlardı. Halbuki şeytnna iymuş diye sanmak ta gene batıl bir iti- kat olduğu hatırlarına gelmemişti. Hı animal de, şeytana uymuş sandığı insanlara kar- halde şiddetleri kâr etmedi. di ğı düzeltmek fikrile ortaya çıkan Luter | ; Milliyet'in edebi tefrikası: 76 KANLISIR — Bana, hepsini, her şeyi söylet mek mi istiyorsun? — Sabırsızlıkla bekliyorum. — Öyle ise, dinle... Sırrı Nev - res, kumarbazdır ve kâğıt çal hile yapar. Müthiş bir dalavere: dir. Neşidenin yüzü solmuştu: — Ciddi mi söylüyorsun? — Maalesef, pek ciddi, Neşide.. İşin şaka götürür tarafı yok.Devam ediyorum, beni dinle... Sırrı Nev - res, çapkındır. Neşide, bir an titredi: — Her bekâr şenç, çapkın ola - bilir: Bu bir kusur sayılmaz ki... Miskin, pısırık olsaydı, daha mı ı? Artık tahammülüm taşıyordu: — Öyle çapkın değil... Bir ma- , um aile kızın, bir genç kadınm baslarını ateşe yakmıştır. Neşide, düşünür gibi oldu ve der hal başmı silkerek doğruldu: — Yanmıyaydılar! Abmet Lütfü nefesini tuttu, a- | yaklarının ucuna basarak müdür Sermet Beyin odasmın kapısını çal. ir. — Gir, denildi, girdi. Sermet Bey kafasını dosyaların içine sokmuştu. Aradan bir kaç da- kika geçtikten sonra, odada bir a- damın beklediğini hissederek ba- şını kaldı karşısında memurla- rından bi örünce: — Ne var? diye sordu. Ahmet Lütfü ilikli düğmelerini bir daha ilikliyerek evvelce hazır. ladığı nutkuna başladı: Müdür Beyefendi, dedi, zatı- inizi bir saniye için rahatsız ede- ceğim. On senedir hizmetinizde bulunuyorum. Şeflerimin hepsi sâ- yimden memnundur. Halbuki şim- diye kadar hiç (o maaşıma bir zam görmedim. Biliyorsunuz, hayat ne kadar pahal Arkadaşlarımın çoğu zam gördükleri halde... Nutkunu bu kadariyi hazırla- yan Ahmet Lütfü buraya gelince, kızardı, bozardı. Müdür odasının azameti haleti ruhiyesine tesir et- memiş değil, Müdür Bey sö; zam mı istiyorsunuz? — Evet, müdür beyefendi. — Şimdi ne alıyorsunuz? — Doksan lira efendim. — Evli misiniz? — Hayır, müdür beyefendi. Müdür beyin çehresindeki sert hatlar gevşedi: — Çocuğum, dedi, evlenmemek- te büyük isabet ediyorsunuz. Bu za- manda evlenmek pek akıl kârı de- gil. Bak, ben de evli o değilim. Bu | sayede bir çok işlere giriştim, hep- sinde muvaffak oldum, Sonra be- kârlık insanı hiç bir zevkten mah- rum etmez ki. Ben bakınız, altmış | yaşına girdim, bekârım, # çok şiddet göstermişti. Bir gün, ne ka- dar yemek yese doymıyan bir çocuğun hamur teknesi içinde öldürülmesine ka- rar vermişti. Yalnız büyük hekim Paraçelhus batıl itikatların insanlar arasından büsbütün kaybolmuyacağını iyice anlamış olduğun- dan hekimliğe getirdiği kimya inkalâbını, belki bililtizam, batıl mış ve kendinin ilmi fi masına o batıl itikatları bir vasıta olarak kullanmıştı. Şimdiki hekimlere sorarsanız, batıl iti- kat bir nevi akıl hastalığıdır, batıl şeylere inananlara akıl hastası diye bakmalı, on- ları iyi oluncaya kadar akıl hastahaneleri Be göndermeli, derler, Doğru bir fikir a- rün. Batıl itikatlarm hepsini alabilecek ka- dar akıl hastahanesi yapmak mümkün 0- labilse, oraya girmeğe muhtaç olmıyacak, dışarıda kalabilecek, acaba bütün dünya da kaç kişi bulunabilir? G Yazan: Mahmut YESARİ Sesi dik ve hmçla doluydu. Ye - rimden sıçradım: — Ne diyorsun? — Yanmıyaydılar !.. — Yanan mı suçlu oluyor, Neşide, elile dizime vuruyord — Sana bir şey soracağım, amca! Pervane mi yanar, ateş mi yakar? Titredim, belkemiğime “bir mil saplandı, kaskatı oldum. — Cevap ver, cici amca... Bir ai- Is kızın, bir genç kadının başla- rını ateşlere yakmış öyle mi? Bu kadar katiyetle söylediğine göre, yakından bildiğin anlaşılıyor, Peki, Bu, yalnız Sırrıya mahsus bir gü nah mı? Acaba, senin hayatında, hiç bir günahım olmadı mı? Belkemiğime ( saplanan sanki birden ateşlediler. — Cevap ver, cici amca... Hem ne olur sanki? İntihabımda, ıs - bet ettiğimi şimdi anlıyorum. Boğuk bir sesle sordum: mili, tebrik ederim, Ahmet Lütfü zam vaadi sezdi: — O halde müdür beyefendi, de- di, kabul buyruluyor değil mi? O zaman müdür beyin şen edası birdenbire kesildi: — Kabul mü? ne kabulü? Dok- san lira senin gibi bekâr adamın nesine yetişmez? Ne ev derdi var, ne aile kaygusu.. Haydi vazifenin başına git. Bu söz Ahmet Lütfüye pek de- rin tesir ett. Müdürün bu şekilde odadan kovuşunu bir türlü hazme- demiyord;ı. Aradan altı ay geçtiği halde fikri hep oradaydı. Bu za- man zarfında arkadaşlarından ba- zılarımın maaşlarına zan yapıldığı. nı öğrenince kabına sığamıyor, bo- yuna masasını yumruklıyordu: — Neden onlara zam yapılıyor da bana yapılmıyor? Bir gün şirketin ihtiyar muhase- becisi ile ayni mevzuu konuşuyor- lardr, Muhasebeci dedi ki: — Yavrum, sen çok toysun. Bu şirkette bekâr adama zam yapıl- maz, Evli olmalısın ki, eh o zaman. Bu söz ağır bir sözdü ama, çok mânâlı idi. Ahmet Lütfünün o za- man kafasına danketti. Bir gün kendi şefine müracaatta bulundu: — Sizden bir hafta izin istiyo- rum. — Bir hafta izin mi? neye? — Evleneceğim de ondan.. — Maşallah, maşallah, tebrik ederim. Yalnız işleri yoluna koy da bir hafta git, zararı yok. Ahmet Lütfü işlerini yoluna koy- du. Giderken arkadaşlarma dedi. ki: — Alacağım kız İzmitte oturu- yor. Onun için maalesef sizleri o- raya kadar davet edemiyeceğim. Fakat düğünden sonra gene kendi lem yaparız. 'ü gitti, Bir hafta or- talıkta görünmedi. Hafta bitince yeni evli tekrar masasının başına geçti. Şen, şatır görünüyordu. Ha- yat eskisi gibi, muayyen, muttarit istikametini aldı. Müdür bey gene son derece meş- guldü. Hizmetçi haber verdi: — Efendim, bir hanım geldi, gö- rüşmek istiyor. Müdür bey doğruldu: — Bir hanım mı? — Evet efendim, zannederim, Ahmet Lütfü efendinin refikası ha. mami — Ha, Ahmet Lütfü, hatırla- dım., Geçenlerde evlenmişti değil- mi? Teşrif etsinler. Neşide, gözlerini açmıştı: — Eğer, kadınların hoşlanma - dığı, kimsenin beğenip aldırış et - lik, sönük, sünepe ve se - rini sevmiş olcaydım, da - ha mı isabet etmiş olacaktım. Bu, bana, biraz da gurur veriyor. Neşidenin azmi, karar, ateşi be ni külçe haline getirmişti: — Neler sayıklıyorsun? — Hayır, cici amca, sayıklamı « yorum. Kendisi için yanan ve ya « kılan iki kadına beni tercih etti, demek... Bu, insana gurur vermez mi? —Peki, kıskanıyor musun? —Kıskançlık, kalpteki aşk ateşi- mi alevlendiren bir yelpazedir. Her dakika, her an, his ve heyecan için- de yaşamak, az zevk midir? Neşidenin mantiki, bütün hayati. yetimi öldürmüstü. Artık devam et mek lüzumsu, faydasızdı. Ellerimle yere tutunarak âdeta emekler gib ayağa kalktım: — Sen, bu sevdadan vazgeç, kı- zım. — Beni ikna et, sonra... Omuzlarım düşük, kollarım sar- kık, dizlerini titriyordu: — Kabahatin büyüğü bende ne oldu? Kotra sefalarında, bu felâ- N bu sözlerde bir. | KADIKÖY SÜREYYA sinema- sında Bu akşom ve salı akşamı saat 21 de ARJANTİN REVÜSÜ EDU. ARDO BİANCO ve FERİHA TEVFİK hanım 20 kişi sahnede Müzik... o Dans. o Şarkı Tüveten: Mükemmel bir film Kilit Altında Fransızca sözlü Duhuliye 30 ve 40 kuruştur Bugünkü program ISTANBUL: 18,30: Framsısca ders, 19: Suat İsmail Bey tw ralından diş hakkında konferans ve ajans ha- 230: Muhtelif. 19410: 1950: Musahabr. 21,03: Senfo- Mueahabe, 22,181 Senfonik or- 23: Dama” plükları, 23,30. Murakabe, BÜUKREŞ, isim SKOVA,ITZA m. Musikili neşriyat, (grieg) 21: Tazan- mili İomser, 22: Flames, BUDAPEŞTE, 850. Aalmanes neşriyat, — Ers musiki tabi Viy i i eserlerinden, 20,50 Musnhabe, 21,39: Düetler, hafif havalar, eler, — Konleram, 23,25: Dans zeltti. O sırada da AhmetLütfü efendinin refikası hanım içeriyi teş rif buyurdular. Kadının gayet kor- kak ve çekingen bir — hali vardı. Fakat bu korkaklık ve çekingenlik kendisine ne kadar da yaraşıyor. du. Gençti, güzeldi, siyah gözleri vardı. Müdür Bey ayağa kalktı. Koltu. ğu göstererek: - Buyurunuz, oturunuz, hanıme fendi, dedi. Kadın koltuğa mahcubane iliş. tikten sonra dedi ki: — Affedersiniz müdür bey, sizi rahatsız ettim, ben maiyetiniz de çalışan Ahmet Lütfü beyin hare- için zam kabul etmemişsiniz. Halbuki biz şimdi evlendik. Kendisi de be- nim buraya gelip sizi rahatsız etti. ğimi bilmez. Doğrusu beyefendi, kazandığı doksan lira “hakikaten bir aileyi geçindirecek kadar para değildir. Siz de bunu kabul buyu- rursunuz zannederim. Müdür beyefendinin ilikleri gev- li ımefendi, gelip beni ziya- izden dolayı bilhassa te- şekkür ederim. Sizin gibi güzel bir gitmek isterim. Ko- tibaren derhal vereceğim, yalnız sizden bazı teferruat'hakkında ma lümat almak isterim. Şöyle kana- peye rahat oturmaz mısınız? Ahmet Lütfü akşam saat altıda yazıhaneden çıkınca, o Mualla ile sözleştiği pastahaneye, koştu. Mu- allâ daha evvelden gelmişti. Sütlü çikolata içiyordu. Ahmet Lütfü kı- zı görür görmez sordu: — Aman anlat Allah aşkma ne oldı? — Ne olacak? beyimizin maşma zammoldu. o Şimdi çık on papeli.. Eğer gelecek sene gene lâzım olur- sa, bana haber ver hac, — SEM — ket, benim içime doğmuştu. Yumruklarımı sıktım, kasık kısık bağırdım: — Kotrayı satacağım! Neşide oturduğu yerde beni bi- raz hayret, biraz da korku ile sey- rediyordu. — Ne yapayım, sat! O'da umu. rumda mı? Bunu, beni süzen gözlerinde oku yordum. O, bu tehdide kulak asacak hal- de değildi. Onu, böyle tehditlerle korkutamazdım. Kotraya ihtiyacı yoktu. Çünkü o, pupa yelken Bi! Genç yaşında ölen Mesturenin ihtiyarlığı! Bu ne akıl durdurucu manzara, yarabbi! Françoise, Mes- turenin ibtiyarı şimdi... Aradan geçen seneler, onu pek az değiştirebilmiş... Ak saçları, ba- şında beyaz ipek çilesini andırıyor. Yüzüme öyle reftü sefkatle ba. kıyor ki bir çocuk gibi hüngür hün- gür ağlamamak için dişlerimi sıkı- yorum. Ferhunde, hayatından memnun.. Yüzümü, ellerimi öpüyor. Kalbim, o kadar yumuşadı, si- nirlerim © kadar gevşedi ki metane timi kaybetmekten korktum. Halbu ki metin olmalıyım. Bir granit gibi m SARAY Yarın akşam saat 21 İNEMA SI gEENNEENE de SİNEMA ve İSTANBUL MUSİKİ SANATKARLARI CEMWİYETİ HEYETİ SAFİYE H.- TANBURİ REFİK ve KEMANİ: SADİ beyler KEMAL NİYAZİ bey ve ARKADAŞLARI - OVRİK BABA ve ARKADAŞLARI 30 kişilik saz heyeti Biletler şimdiden Kişelerimizde #atılmaktadı lar: 200 ÜZE EEE Gayrimübadiller etmeleri. . 1 Ecnel Türk caktır. ifa ve ikmal olunacaktır. nakdi hükmolunacaktır. Istanbul Dördüncü icra Memurluğun- dan: Bir borçtan dolayı mahcuz paraya çev- rilmesine karar verilen © ceman 650 lira kıymetinde iki kasa 19 . 5 « 934 tarihine müsadif Cumartesi günü saat onda Sirke. cide Ralli hanı önünde ikinci açık arttır. ma suretile satılacağından taliplerin mez- kür günde mahallinde bulunacak memt- runa 934/26 dosya numarasile mürmcaat. ları ilân olunur. (10998) Dr. HORHORUNİ Eminönü Valide kıratanesi yanında #M (1651388 2693: Bu akşam saat 21 de “ FRANSIZ TİYATROSUNDA ATTIK KABARE ve MUZİK HOL heyetinin yeni programı münasebetile Büyük gala Yarmki salı günü tenzilâtdı fiatla sert, yalçın ve duygusuz olmalıyım. Sırrı Nevresle çetin bir mücade- ğiz. Neşideyi sözle, na- sihatle değil, hattâ vakalar, delil- ler, şahitlerle dahi yola getiremiye- çeğim. Onu, Ferhunde ile, Germa- ine'le karşılaştırırsam, acaba bir faydası olacak mı? i Hayır! Büsbütün aksi bir tesir yapması ihtimali var. o Ferhunde, Neşideden daha güzel, daha alımlı. Germaine, geçkinliğine rağmen, hâlâ oynak, kıvrak, şen ve kadın! Neşide, onlara tercih edildiğini gö- rünce, Sırrı Nevrese daha ziyade bağlanacaktır. Kıskançlığı, bir zevk, bir haz ta- nıyan bir genç kız, bu vaziyet kı şısında yeni heyecanlarla sarsıla: cak ve bu heyecanlar, onu, büsbü tün sarhoş edecek. Fakat facianın bu kısmını Sırrı Nevres bilmemeli, Onu, Ferhunde- yi, Germaine'i öne sürerek tehdide devam etmeli... Germaine'den akıl o danışmağı faydalı görüyorum. Germaine Trof. le, Sırrı Növresin zayıf taraflarını benden iyi biliyor. Germaine, beni görünce, her za- manki gibi gülerek beni kucakla- dı, yüzüme merakla bakıyor: — Renginiz ne kadar soluk.. Kendimi bir kanapeye attım: 150 - 100 - 75 kuruş Takdiri Kıymet Komisyonundan: Karar numaraları 244 ile 280 arasında bulunan gayrimü- badillerin istihkaklarınm yüzde “25” i hesabiyle almak üzere 14 Mayıs Pazartesi günü Komisyona müracaat bonolarmı (2477) İstanbul Adliye Levazımından: Istanbul Asliye Ceza Mahkemeleri için pazarlıkla müba - yaa edilecek yazıhane vesairenin pazarlığınm 16 - 5 - 934 Çar- şamba günü saat 14 de olduğu ilân olunur. (2478) Ecnebi lisanlarla yazılmış konişmentoların Türkçeye tercümesi hakkında Oda umumi kararı Kabul tarihi 2 - Mayıs - 934 Ticaret ve Sanayi Odasından: 22 - Nisan - 341 tarih ve 655 numaralı Ticaret ve Sanayi Odaları kanununun ikinci maddesine kabul edilmiş olan Ticaret ve Sanayi Odaları nizamnamesi - nin Oda meclisinin vazifelerini tayin eden 49 uncu maddesi - nin 23 üncü fıkrasında musarrah selâhiyete binaen oda mec- lisinin 2 - 5 - 934 tarihli 4 üncü içtimamda berveçhi ati mu - karreratı umumiye ittihaz olunmuştur. sanile yazılmış konşimentoların muhteviyatı iccarmca anlaşılamamakta olmasına binaen O- da mıntakasında icrayı faliyet eden bil'umum vapur kumpanya ve acenteleri ecnebi lisanile yazılmış olan konşimentolarını ve bu konşimentolardaki . her türlü tebeddülât ve tadilâtı türkçeye terceme ve bu terce - | meleri noterlere tastik ettireceklerdir. M. 2 — Konşimento tercemelerinin noterlikçe tasdikli bir su - reti İstanbul Ticaret ve Sanayi istinaden tanzim ve tevdi oluna - M.3 — Konşimento tercemelerinin noterlikçe tasdikli kâfi mıktarda müteaddit nushaları kumpanya ve acentelik binalarında erbabı ticarin görebileceği yerlere talik o - lunacağı gibi isteyen ticaret erbabına acenteler ve kum- panyalarca verilmek üzere ayrıca teksir edilecektir, — Yukardaki 1, 2, 3 ünc'i maddelerde beyan olunan hu- suslar bil'umum acente ve kumpanyalarca işbu oda u- mümi kararının ilânından itibaren “bir ay” zarfında M. 5 — Işbu oda umumi karar ma riayet etmiyenler hakkında ticaret ve sanayi odalar; kanununun 5 inci maddesi hük- müne tevfikan Odaca 5 liradan 100 liraya kadar cezayı (2414) Teşekkür Sevgili annemizin duyduğumuz büyük elemlerimize iştirak etmek lütfünde bulunan ze" vata derin şükranlarımızı ve saygi” larımız sunarız. Maslihiddin Adil Mümtas Osman Tevfik Süha YWinliye$ Asrın umdesi “MİLLİYET” Ür. m ABONE ÜCRETLERİ : Türküye ila Herigiçin e esat edilir. Gazetemiz ilânlerm mes'eliye" tini kabul etmer, Yavrum, korktuğumuz başi" mıza geliyor. : , Germaine, yayvan bir tabure çek ti, yanıma oturdu: — Ne var, Hüsrev Bey? — Sırrı Nevres, akrabam olan kızla evleniyor. Germaine, titriyerek dizlerini tutmuştu: — Siz, önüne geçemiyor mus”, nuz? oL Aa Başımı geriye ittim: z — Kabil değil... Kız, onu, sevf yor, Germaine, şiddetle ayağa kalk” -—— Onun da kanma girdi, öyle mi? Peyi, biz, kollarımızı kavuşt” rup seyir mi edeceğiz. — Hiddetin, şitldetin « sırası de” gil, Ne yapacağız, onu düşünelir” Sırrıyı nasıl, yere vurabiliriz. Germaine, bir cigara yaktı, ağf” nın sol köşesine sıkıştırdı, eski Y t veceği şüphelidir. O, kendinde” kendi menfaatinden başka bir $97* ne sever, ne düşünür. — Orası malüm! # — Bu kızın parası var, değil 9” — Çok zengin — sayılmazsa parası var, iğ )

Bu sayıdan diğer sayfalar: