25 Kasım 1934 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

25 Kasım 1934 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tm Ankara sergisi Kapanırken ii 1929 senesi teşrinlerinde cihan buhura- nı başlamıştı. Fiyatlar düşüyor, istihsal azalıyor, borsalırda panik ve iflâslar ço- galıyor, bir cümle ile, dümya karanlık bir iktisat uçurumuna yuvarlanıp gidi - yordu. Bu karışıklığın memlecktimizde de a- kisler yapmaması kabil değildi. Netekim ayni teşrinlerin sonlarında bizim de para- mız tutarından kaybetti, ihraç malları - muzda fiyallar düştü, ithal mallarına ve- tilen krediler kesildi ve iktisadiyatımız cihan buhranının peşine takılmak isfüde- dın gösterdi. Başvekil Ismet Paşa Hazretleri 1929 ilk kânunun on ikinci günü Büyük Mil let Meclisinde irat buyurdukları nutuk - larında, cihanın bu iktisadi bozgunluğu- na işaret ederek iktitadiyatrmızı buhran- dan koruma ve iktisadi hayatımıza ileri- leme 've açılma imkânları verme için 2 lunması lâzemgelen tedbirleri anlattılar. başka bir töbirle — milli iktisat formülü ortaya atılmış oldu. Bu prensibin ilk tezahürü, ayni günde doğun, Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti oldu. Mülli Iktisat ve Tasarruf Cemiyeti, ye” ni prensibe dayanılarak açılacak iktisat savaşını iki başa bağladı: 1 — Para biriktir! 2 — Yerli malı kullan! Savaş başladı, memlekette hareketsiz. duran küçük paralar ve tasarruflar ban- kalara akarak milli ziraatın, milli tica - retin, milli sanayin muhtaç olduğu mil- li sermaye kaynağı meydana geldi; ha - riçte pazar bulamayan ham maddeler) - imiz dahilde öşlenmeğe başlıyarak milli sanayi vücut buldu. dar ki: durmadan daralır, fabrikalar kapanır, iş sizlik artarken memickette sanayi mües- eseleri kuruluyor, istihsal artıyor, iş 8- hası genişliyordu. . Yukarıdaki satırlar, Ankara Sanayi Sergisinin eelieorinden almamış. hülâa: ben onbirinci yılına girer - ken açılan Sanayi Sergisi, doksan bin ki- şi tarafından ziyaret edildikten sonra ka- pandı. Sümer, Iş, Ziraat gibi | kuvvetli bankaların ve onların yanında yer alan yüzden fazla firmanın teşhir ettiği mal « larla; yurdun bir zamanlar sadece bir ham madde pazarı ve yarı müstemleke i- ken Lozan zaferile kocaman bir varlık olduğunu haykıran © Lozan salomu ile; memleketin giriştiği plânlı iktisadın beş senelik programını gösteren grafiklerle, sergi hakiki bir halk mektebi idi. Orayı gezen her Türk, geçmişi, hâli, geleceği anladı ve oradan göğsü kabarmış, yüzü gülmüş — başka bir tâbirle — milli izze- bi neisi okşanmış olarak çıktı. Nasıl okşanmasın ki bütün bir savaşın tatlı semereleri gözönünde serili duru - yordu. Yalniz o kadar mi7! Dahası da var: Türk ruhundan kop - muş zevkle, Türk kafasından çıkmış aa - matla, Türk topraklarında hazırlanmış harçla yapılmış koca bir Sergi Evil Hakimiyeti Milli mişehire uzanan geniş buluvarın üzerinde ve Hariciye Evinin karşısında, dinamik inşaatile devamlı bir hareket ifade eden — cophe görünüşü üç bacalı bir ge- —— KULAK Hi e dilimizle “O,,, başarılamıya- cak işe başlamaz! Türkü, yeryüzünde bütün ulus (millet)lere örnek © yapmak için beyinleri durdurucu, gidişleri $-şır- tic, geriliyenleri | kamçılayıcı bir hızla ileri atılan Türkün atası, bizi yıllar var ki, sevinçle, istekle arka- sından koşturuyor. Ona yelişememek, bile bile ölü- mün kucağına atılmak olduğunu biliyoruz. Türkiye, on beş yın önce coğraf- ülke idi. Gazi Mustafa Kemal, o- nun düşen bayrağım kaldırıp eline verdi. Biz o günden sonradır ki yart sevgisi ne olduğunu; öğrendik. Ba sevgi şimdi damarlarımızda kızıl kanımızla birlikte dolaşıyor. Gazi- nin yarattığı gençlik; geçmiş yılla- rin bütün birikintilerini attı, onun yolunda durmadan koşuyor. Bir gün: — Dur! dereler de, bu gençlik duramaz. Durmak elinde değil de ondan duramaz. Büyük Önder, halifeyi sınırdan dışarı attığı gün: — Bu nasıl iş? diyenler olmuş- ta. Üzerinden yıllar o geçince; “bu nasıl iş,, diye dudak bükenler bile: — Bu ne güzel iş... bu ne yerin- de dediler. Ötede beride kendiliklerinden şap ha giyenler çoğalmağa başlamıştı. Gazeteler; buna bir türlü (kendi adını veremiyor: — Avrupai serpuş... diyorlardı. Günün birinde Gazi, şapkayı başına geçirip Kastamonu gençli- ginin karşısına dikildi: — Efendiler, bunun adı şapka- rl, Ertesi gün, bütün Türklerin ba- şında şapka vardı. Lâtin harfleri a- slm çekinenler, korkanlar ol- a: — Bir yıl daha beklesek... diye yalvaranlar oldu. Gazi, but sözlere kulak vermedi. Elinde yeni alfabe, bir ilk okulak (mektep) öğreticisi (muallim) gi- bi kamu (halk) nun başına geçip yer yer dolaştı. Anlamayanların kafasına soktu. ki, bu iş yürüyecek alfabe savaşı- nan sonu belli: Dağ çobanlarından ozan (şair) lar yetişti. Şimdi de, gene onun gösterdiği yoldan Türkün öz diline doğru gi- diyoruz. Öteki gidişler gibi bu gidişte de ülkümüze (ideal) varacağız, ama- cımızı (hedef) bulacağız. Belki gene düdak büküp: — Bu iş yürümez, diyenler var- miyi andırır — Sergi Evi genç bir Türk mimarınm eseridir. Mikrobiyoloji cemiyetinde konferanslar Türk mikrebiyoloji cemiyeti 26 i- kinciteşrin pazartesi gümü saat da Etibba odasında da... okutuyorlar... Bana sorsana nereden geliyorum şimdi? Sabah- tan beri Beyoğlu kitapçılarını do- Taşmaktan imanım gevredi. Gör- Müyor musun çantamın ne kadar kabarık olduğunu? hepsini kira ile aldım, okuyup iade edeceğim. Ne garip! Bir çoğunun üstünde ke- nüz darülfununun damgası duru- yor. Yepyeni, hep hiç karıştırılma- mış kitaplar da... Geçe- gün bir he- sap ettim. Şimdiye kadar o müthiş para vermişim. Acıdım o doğrusu. Nihayet karar verdim; Obundan sonra kitap için ayıracağım parala- yı biriktirip muallim © Olur olmaz Parise gideceğim. Ne yapayım? O. rada bol bol okur üstelik bir de se- yahat yapmış olurum. Bu muhavere daha epey uzun sü- irdi. Fakat Türbeye ulaştıkları n Nazmi arkadaşımı tramvayda yalnız bırakmağa mecbur oldu. dır. Yakında, bütün yeryüzündeki inranlarla birlikte “onlar da göre- cekler: — Gazi, başladığı işi başarır? Başarılamayacak işe de başlamaz! M. Salâhaddin GÜNGÖR Nişanlanma İzmit mebusu Sırı Beyin kızı Kâm- ran Hasım ile Zafer öötpitosn makine #abitlerinden Kâzmn Paşa zade Saffet Beyin nişan merasimi Teşvikiyede Tif- Be başkonsolosu Refik Beyin evinde yada yeri olmayan < bayraksız bir |' FESEESN MüJAFIRE Kışa karşı silâh! Dışarda yağmur yağıyorda. Arka daşlardan biri, sırtında palto, ayak- ta lâstik, elde şemsiye içeri girdi. — Bu ne kıyafet, dediler, sen â- deta “Hiseci şayia,daki “Bican, efendiye dönmüşsün! Güldü: — Ne yapayım, kışa karşı silâk- landım!.. Bu arada ayağından lâstiklerini gıkarmağa çalışıyordu. Birisi dikkatli bakmış, lâstikleri- nin altı delik olduğunu görünce: — Nafile... dedi kışa karşı koy- duğun mühim silâhlarından biri bozuk! Delik lâstiklerine hazin (o hazin bakarak: — Doğru... dedi, | yalı var: malüm ya, silâhlar il dür. Biri, düşmana karşı gerçekten karşı koymağa, öteki de yalnız kor- kutmağa, yarar. Benim silâhlarım, ikinci soydan... Kışa karşı koymu- yorum, aklım sıra, onu ürkütmeğe galışıyorum!. Kulakmisafiri Öz Türkçe ile Bilmecemiz Osmanlıca karşılıklarını yazdığımız kelimelerin öz türkçe mukabillerimi bu- larak şeklimizin boş hanelerine yerleğ- denler arasında kur'a çekiyoruz ve ka- zananlara hediyeler veriyoruz. Müddet: Pazartesi günü akşamma kadardır. Yeni bilmecemiz 1234567891011 umEooNaYMRE Soldan sağa 1 — Lügat (6) kanun (4. | kat, mutereddi (5). 3 — Rabrt edatı (2)? daima (2). 4 — Nota, istifham edatı (2), rüst, muntazam (8). 5 — Mader (3): 6 — Nota (2), alil, ham üzüm 0. 7 — Yemek (4). 8 — Telif etmek, vesatet (9). 9 — Beygir (2), amel, Gül (2), me- zaket (3). 10 — letifham (2), yaş, nemli (5). akıl (2). 1 — Rabet edatı (2), pislik (3). Yukardan aşağı 1 — Herze, münasebetsiz (10). 2 — Akıl, cephe, arka (o değil (2); inhitat, sukut, yokuş değil, (4), çabuk (8). 4 — Rabıt edatı (2), tirnak yarası (6). 5 — Ideal, mefküre (4), notn (2). emen (2), Afganistanda bir ndeme, hizmetçi, velet (4). : i- Yürek emir (4), vazife (3), tarif edatı (2). 9 — Yemek (2), mota (2). yapıldığını sevinçle öğrendik. Nişanlı - lara saadet dileriz. — Mersi Nazmi. Ben kahveye gi- diyorum. Sen de gelsen e... bilardo seyrederiz. — Bakalım... Bugün çok islan- dım. Şu buruşuk elbiseyi | sırtım- dan çıkarayım bir kere de... düşü- nürüm. Nazmi Binbirdirekte oturuyordu. Daha doğrusu Şehabeddin B.namm da bir zat ailesile beraber, Binbir- direğe bakan evlerden birinde ika- met ediyordu; Ve Şehabeddin be- | yin büyük oğlu olan Nazmi bu evin bir odasını şumartılmış bir otel müşterisi gibi kullanıyordu. Türbenin karşısında, acem bâk- kalın yanındaki sokaktan © Binbir direk meydanına çıkınca, elleri ar- kasında, hava alıyormuş gibi, ya- vaş yavaş yürüdü, bir bacanm ke 10 — Şir (3), bir büyük kuş (6). 11 — Cereyan, meyl (4), siyah (4). petsza çilmdü Sozu kaldı, bit başka bacaya yaklaştı. eğilip bak- ti. Bu tenbel tenbel dolaşması, evlerden genç kız vücudu belirinceye kadar-| raktiği göğsü bir anda kıp kırmı.f devam etti, Fesini başmdan çıka” | 21 oluvermişti. rıp elile bir işaret yapar gibi oldu. Bu sırada az daha aşağıda büyük bir evin birinci katında biraz kal- kık bir kafesin altından gözetildi- ğini farkedememişti, Ve... ıslık ça- larak, kollarını sallaya sallaya bu in kapışma yaklaşırken ür evin tarasasmda- ki kıza dikili kaldığı için kafesin indirildiğini de görememişti. Kapmın ziline elini uzatırken, kapı kendiliğinden açılıverdi. Dar taşlıkta hayli güzel bir kızla göğüs göğüse geldi. Dudaklarını ısıra 1s1- ra güldü. — Bune işküzarlık Ayşe!.. Ka- pr ardında mr bekliyordun? Annem | gi, evde mi? — Evet... beyefendi de evde... Yukarda misafirler var, Çekingen bir tavırla konuşan bu kızın gözlerinde, bilâkis atılgan bir hal vardı. Gülmiyordu. Surat ta et- miyordu. Lâkayit değildi, fakat a- lâkasmı da belli etmemek istiyor- du. Anlaşılıyordu ki: | Bu kız bu oğlanı seviyordu. 2 — Akıl (2), yet (2), enini sa- | kar-| bir dağ keçisi ürkekliğile geri çe- şıda saffı harbe dizilmiş gibi duran | kildi. Yüzü, gerdanı ve kısa kol ANA HAKKI karşı böyle taş gibi yapan hissin ne dam anlamak istiyorum. Bu, muamma gibi halledilmiyecek bir şey midir? Dört beş sene Anadoluda dolaş» ın, bir çok yozalar kazandın. Bu kazan- ne anana, me ben kardeşine, ne de hemşirene hiç bir şey görtermedin. Haydi senden nakden yardım istemiş ol- mayalım; fakat bir & karından çıkan üç kardeşin biribirini unutması mümkün müdür? Bize 5 sene içinde bir mektup olsun yollamadın. Biliyorsun ki annem ihti- yar bir kadındı”. Ana hakkımı sana tarif ve izah etemeğe hacet yoktur. Bu büyük duyguyu » senin yüksek idrakin fazla takdir eder. O, şüphesiz ki senden yar» dem, hem para cihetile yardım bekliyor. Kız kardeşin Sawniyeye gelince, kotası onu boşadı. Hadi, hayırsız bir adam çıktı hemşiremizin üzerine ihanet etti. Bunu- la kalmayarak onun mücevherlerini, ma- Imı mülkünü yedi. Ağabey, benim va- ziyetimi bilsen ağlarsın, biliyorsun ki Ra- sih, senin talisiz küçük kardeşin baba- dan pek ufak yaşta yetim kalmıştı. Tah- sil hayatım bin türlü sarsıntılar o içinde geçeti. Askerlikten kurtulalı bugün bir. hafta oluyor. İşsiz ve parasız bir halde- yim. Senin yakında İstanbula geleceğini haber almaklığıma rağmen bu müracsa- tumdan kendimi alıkoyamadım; çünkü çok mustar bir vaziyetteyim. Emin ol ki senin buraya gelmeni bekliyemiyecek ka- dar müşkül ve sıkışık bir haldeyim. An- layacağın, evde kapanmış oturuyorum. Ablama yeni bir kısmet çıktı. Bugün ya- rın nikâhlanacak. Annem sana hergün inkisar ediyor: Hain evlât anasını aramı yor, ona hakkımı helâl etmiyeceğim di- ihtiyar anamıza bakılmak lâ- dul hemşiremizin başgöz © ihtiyaç vardır. Asker-| genç bir kardeşin de iş buluncaya kadar yaşaması lâzımdır. Bunlar senin vicdanının — büyüklüğünü sonra bu paralarla aldığı evler onun öz malıdır. Anamız vefat etmeden o mülkler için biz bir hak iddin edemeyiz. Evlerin hakiki sahihi anamızdır. — Binaenaleyh çok hodbin ve iddiacı davranıyorsun. A- namızın kalbini kırma. Ağabeyim hakkı- bi tanı, Ve ona hürmet et... selâmlar... Mecdiden Rasihe | OHain ananın doğurduğu haksız kar deş! Mektubunun acemice hislerle karalan- mış satırları beni uzun uzun güldürdü. İ Ama kahkahalarımın sadasında ellerine ve ayaklarına pranga vurulmuş bir mah- kümun zincir çakırtılarına benziyen bir ahehk vardı. Ben, aile ofradıma karşı öte- denberi kayıtsız davranan, ana, kardeş hakkı tanımayan ve mukaddesata hor- bakan bir âsi, bir vicdansızmışım. Rasih... Hakikaten ben, fenalığa dir anlıkla, nezakete incelikle, şefkat, yaşı ve kalp çarpıntılarile mukabele 2 bir adamun. bö le bir insanı ahlâk kitap- rü körüne boyun ir adam âciz ve iktidarsız, benliği ölmüş bir zavallı sayı- lir. İlk evvel senin için bir kafa noksanı derek olan bu kaziyeleri bilmen lizrm- dır. Bundan sonra seninle ilk ve son de- fa olarak görüşebilirim: Babamız öldü- ğü zaman sen küçücük © bir çocuktun. Samiye on ii yaşında bir kızdı. Ben ise on altı yaşında bir delikanlıydım. Baba- mızm vefatından sonra anamız evimizde ker olmuştu. Belki de hatırlıyorsun Bu yüzden aramızda büyük kavgalar olurdu. Nihayet bu hakaretlere dayanamadım. bir Ei çünü baba bucağından kovularak sokaklara atıldım. Günlerce soğuk açlı ve sefaletle mücadele ettim. Siz hepiniz, Samiye de sen de ananı- in bu viçdansızlığına iştirak ettiniz. Ben çalıştım. Kendimi kurtardım. Samiyeyi Genç, sol elile kapıyı alm ryacak oldu. O zaman çenesini okşı lu blozunun biraz çokça açık br Nazmi künduralarınm ucuna basa basa ona yaklaşmak istedi: — Ne 6? dargın mıyız? Kız biraz daha geriledi. Sol e- lini dudaklarına değdirip gayet hafif bir sesle; — Susss — dedi — misafirler gidiyor. Ve parmağile tavanı göstere- rek sağ tarafta bir kapıdan içeriye daldı. Genç kulak verdi. Yukarıdan, bir kaç kişinin ayağa kalktığını hissettiren bir gürültü geliyordu. Üç beş dakika kadar bulunduğu yerden kımıldamadı. Gürültü şim biraz daha fazlalaşmıştı. Misafirlerini uğurlayan bir ev sahibi neşesile babasını gülüşü « nü ve durmadan dil döken anası - nın sesini işitti. — Acaba kim bunlar — diye mırıldandı — karşılarına çıksam mı çıkmasam mı? Tereddüdü bir saniye bile sür- medi. Dudak büktü: ve haysiyetini bilmeyen ve haksızlığı kö-| Bugün Sigortalarmızı Galatada Telefon : SÜREYYA OPERETİ Bakırköy Milöyadi Ti; Bu akşam 20,30 da ADEN Operet 3 e jehzadebaşı Ferah Tiyat- : KIRK YILDA BİR gelin ettiniz; lığıma fırsat vermediniz. Siz böyle aile merasimleri ve şenlikleri yaparken beni bir yabancı, evden kovulmuş bir serseri addediyordunuz. Senelerce dişimi sıktım. Kaybettiğim baba şefkatinin ve mahrum kaldığım ana sevgisinin yokluğu içimde intikama, kine benzeyen hisler doğurdu. Bir zaman sonra anamızla barıştım. O zaman evlenmek sevdasına düşmüştüm. Anamız bu sefer de düğün masrafıma iş- birak etmiyeceğini söyleyerek beni gü- cendirdi. Ve ben oğlu evlenirken, çıkar- dığı bir tatsızlıkla — izdivacı bana zehir etti. Bir kibrit çöpile olsun masrafıma İ iştirak etmedi, Sonra, ben size tekrar bir yabancı ol- 'dum. Senelerdenberi bu yabaneslik de- vam ediyor; hayatımın sonuna kadar da edecektir. Beni sizlere karşı böyle taş gibi yapan hisler anlayorsun ki hiç halledilmeyecek bir muamma değilmiş! Anamız hain ve şuursuz bir kadındır. Bunu ten de Sami- ye de bilmezsiniz. Ve bilmediğiniz için- dir ki beni haksız ve aile ofrasına karşı kayıtsız bir insan zannedersiniz, fakat aradan geçen uzun ve insafsz sencler babamın mezarı üzerine ettiğim. yemin için bir kefaret olmuştur. Anama verdi. Zim sözü, bugün, Baksız ithamlardan kurtulmaklığım için bozuyorum. Siz de Babamızı © toprağa gömdüğümüzün ertesi günü anam beni yanına çağırdı. Bir bohçaya sarılmış beş bin sarı sarı lirayı bana saydırdı. Bunu babamın sağlığında ben'de bilirdim. Bu para hepimizindi. Bize babamızm bırak- tığı bir serveti. Bunu © düşmanlardan korumak için bahçede kümesin içine göm düm. Altı ay sonra bu para çıkarılarak bir kısmile evler alındı. Diğer kısmı da güya işletilmeğe verildi. Anam © erleri alırken bize danışarak tapu #enetlerini üstüne yaptırmıştı. Bu muamele bilince bir ölünün hayatında kazandığı ve ev- lâtları için bıraktığı bu servet sağlığında zevcesine hediye edilmiş cep harçlığı kı- ığına büründü. Beş bin sarı bira bir len- dına cep harçlığı olur mu? Merhametli bir baba arkasmda öksüz kalan yavruları ni böyle bir servetten mahrum eder mi? Bugün sen de Samiye de biliniz ki tapu senetleri ananızm üstüne yazılı evler bi: sim öz malmmızdır. Ve sonra üç bin altın kim bilir hangi evin bahçesinde gömülü duruyor. Rasih... Şimdi düşün. Siz, sizin için bir yabancıdan başka bir şey olmayan ve ana şefkatinden mahrum - kalıp evlât hakkını alamayan ve bunun için ana hal- kı tanımayan bir gamer! parasma muh- taç olmayacak kadar zenginsiniz. İPEK Sinemasına Gidip Fransızca sözlü GECE UÇUŞU Filmini görünü. Oynıyanlar: CLARK GARLE- JOHN ve LİONEL BARRYMORE mi Harik Hayat Kaza ve Otomobil UNYON SIGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan ÜNYON Kumpanyasına bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. Ünyon Hanında Kâin 4.4888, İZZA WYO Bugünkü program ha İSTNBUL: pig 191 Mavayan kiter takma | 1,30; Dünya habarlar, 1945: Oyeret umün izahı. 20: Şehir tiyatrosu operet rm ismen iğ bir rüya) operetinin nakli, Yazan Selma tar H. » Basteleyen Ferdi bey. (Hava ödakçi çarp wemlaletlei Deşeiyeki mumıza ilâve edilecektir.) 223 Khz. VARŞOVA, 1345 m. 1730; Keman konseri, İ7AS: aleşssi kansori 3: Masahaba. — . 1195 Ks. FRANKFURT 251 m. Sil; Königabergten, Haberler. 23,25: Spor haberleri, 2345: konseri, 1; Vagnerin Parsifal oparası. Mei Kür BERLİN, 7 m ile ve halk şarkıları 13 Şarkı efakatile konser, 22.301 Şahı ep konser 23: Haberler, i,30: “223 Kir. BUKREŞ, 34 m. 1130: Dini neşriyat. 12/40: Radyo erler 686, Kh. 18: Radyo rkastrmat. — BELGRAT, #37 m, Mueahabas plâk, 20,10: Reklâmler. 20.29: Piyana Ketğii A1 ent Sayiçee tam Alm e lar. 22: Kuartet konseri, 22/01 Ri piyesi. 33, Haberler, spor. 230: Radyo irası tarafından konser. ler. 20,30: Spor haberleri. 20,40: Stüdye, sili, 2220: Haberler. 22/40: Dans 23/40; Opera orkestrası. Zi Çingene tras, TEPEBAŞINDA ŞEH TİYATROSU DRAM ve PİYES KISMI Tümü göğe Du aksam sesk Si Şehir Tüyatros Ma Tir Komedi 3 P: ... başlangıç tablo Eski Fransız Ti yi ri Hanım, Anamız bizden kendisi için ana hak- kı isteyeceğine toprağa gömdüğü altın- ları çıkarsın, Benim anamdan almacak hakkım vardır. Onun benden istenecek bir ana hakkı yoktur. Bundan dolayı o- na hürmet benim bir vicdan borcu olamaz, anladın me? EDİN sa hangi sulu bamyalardır. Bizimki » lerin adam akıllı bir ahbapları mr varki ? Ve gene parmaklarının ucuna basa basa yürüdü, kızın daldığı o- daya girdi, kapıyı arkasından sür- meledi. Ayşe yere bir seccade sermiş, na- maza durmuştu . Nede çabuk yap- mıştı bu işi? Bu acelesini fazla din- dar olmasma mı atfetmeliydi? Yok canım... gencin kıvılcrmla- nan gözlerinden ürkmüş, seccade- ye sığımırsam bir aşk fırtınasma tu- tulmaktan kurtulurum © sanmıştı. Bu, Nazminin o hareketlerini yan gözle takip edişinden apaçık anla- şılıyordu. Nasıl ki kapınm sürme- lendiğini görünce seccade üstünde- de yakasını kurtaramıyacağını his- setti, Biran heyecanından — nefesi kesilir gibi oldu. Dili karıştı, kısık bir sesle okumağa © çabaladığı sü reyi bitiremedi. Hele onun adım a- dım yaklaştığını hissedince yü; de öyle bir endişe belirdi ki, faz- la düşünmedi, derhal namazını boz du. Atmacanm önünden kaçama- ir keklik ürkek o ürkek geriledi; sonra, âni bir hareketle pencerenin kafesini kaldırdı. Hız- la duvafâ atilan bir kedi gibi geril mişti, Ne de kıvrak bir vücudu var. zan Viktoryen ve Emil Moro. me eden Seniha ŞEHİR TIYATROSU ETE Bu akşam saat 20 de i BU BIR RUYA Oparet 3 perde Fevkalâde Seki ve diplo kadm da böyle bir vaziyet sında ancak bunu spk elile açtı. Sonra altma bir i çekti, oturdu. Mağlübiyeti etmişti, Kızm yüzünde bir istihza ir: — Hah şöyle... — dedi — di efendi, uslu akıllı otur b Bu sırada yukardan; — Ayşe! Ayşe! — diye mışlardı — Başmdaki namaz örtüsünü * rrp Nazminin eline tutuş şarak dışarı çıktı. — Ayşe! — Buradayım hanrmefendi” — kapısını aç kızı, Misafirler merdivenden lardr. 4 » Rimel

Bu sayıdan diğer sayfalar: