27 Ocak 1935 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

27 Ocak 1935 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 m... MEŞE İktisadi bahisler l | Öz dilimizle 1934 ün ökonomisi Dil çalışmaları ilerleyor 1 Adam oğlu krizle cenkleşe cenkleşe bir yıl daha yaşadı.Bir yıl dahal... 365 gün, “ile solay.Yılların toplanınca bütün dan birini daha acı, sı mı?.. Az değil ama ne Vakıa herkes bir şeyler yapmak istiy: Bir türlü elbirliği olmuyor. Dil birliği, gönül birliği yok ki... Herkes bir yi fısıldıyor, herkes başka şeyler — istiyor. Netice, iki el bir baş için derler. İşte Bir le oluyor. Her ulus kendi ülkesinin dü- zenin kurmağa uğraşıyor. Acaba kriz böylece yenilecek mi? Hiç değilse bu 2- cun hastalığı hızını almış madı? yun cevabımı 1934 ün ökone- vel şunu diyebiliriz ki: iyidir. Fakat iyi değildir.Evet, birçok iptidai maddelerin isthsal artmış- tr. Meselâ: dünya kömür istihsali yüzde â, demir islihsali yüzde 25, bir fazlalık göstermektedir. Sanayide de bir genişle- me var, Meselâ: işte dünya otomobil i- malâtr: OTOMOBIL (1928 senesi “100” itibar edilmiştir) 1933 59.7 268 40.0 Almanya Kanada Amerika birl, H. Fransa 767 Haya 820 Muhakkak olun 1938 yılına girerken ökonomi bavasmın atmosferi daha müsa- ir. Bu bazı memleketlerde daha açık Bilhassa Amerikada, şimali birleşik | ış hacmı çok ei Bunu da “National Industrial conference Board” in İstatistiklerinden anlıyoruz. Birler Amerikada işsizlerin adedi 9.604.000 Bir ay evvelkinden 94.000, 1933 senesi ynı ayına göre de 47.418 daha az- Vakın bir azalma var, Fakat devede kulak kabilinden. Gene on milyona ya- kın bir işsiz ordusu bütün heybetile du- ruyor, nın ökomomisi İ- Gin bu iyi bir not değildir. Ote taraftan da e ticaret malla. tesi biraz yukarıda Dünya umumi &i- saki ihracatı (137) milyon dolarken 1934 te 171 milyon dolar olmuştur. Ithalâtr da 1933 te 119 milyon dolardan 133 milyon dolara çıkmıştır. Bunlar da iyiliğe doğru gidiştir. Avrupa hükümetleri © arasında ticari vaziyeti en düzelen İngilteredir. Fransa- da durgun, hattâ bazı hususlarda biraz a- hş var, Almanyaya gelince: Orada ökonemi ta olitika işi olmuştur. Dahili tıyor. Fakat uluslararası ökonomisi dara- İyor. Almanlar mümkün olduğu kadar bu daralmayı iç ticeretin denk getirmeğe çalışıyorlar Meselâ: Sie- gen'de 1932 senesinde 30.000 demir is- tihsali yapılırken 1933 te 100 bin tona çıkarmışlardır. 1934 te ise Hanovet'deki tarı 150 milyon Con tahmin edilmektedir. Halbuki evelce Vestefalya sanayicileri 6.000 kilometre uzakta bulunan Kanada- Bin 55 derecelik demir cevherini almayı tercih ederlerdi. Bu suretle ihtiyaçları o- lan demir cevherinin ancak üçte birini dahilden alırlardı. Bu şekilde iki sene zarfında Almanya kendi ihtiyacının yüz- de 85 ini dahilden temin edecektir . Petrol ihtiyaçları için de sun'i petrol “Petrol synthetigwe” istihsali de gün geç tikçe ilerlemektedir. Son seneye kadar bu mu yalnız (1. G. Farben) istihsal ediyor. Ve 1934 istihsali de 200.000 dir. son senede ayni cinsten petrol is den mütenddit fabrikalar inşa edilmi; Bir yandan da inşa edilmektedir. Bil sa Ruhr'daki Mülheim 125.000, Şilezin?- de Waldenburg 80.000 sun'i petrol “pet. rol syathetigue” tihsal eden fabrikala. Kiş Gi 85 — Peki.. — dedi — düş önüme bakalım... Az sonra, beş papeli peşinen to- ka edip aldığı anahtarla iki yataklı ve az çok temizce döşeli bir odayı, arkasından kilitlemiş bulunuyordu. Süratle soyundu. Sinirleri çok 1w- zulduğu için olacak başını yastığa korkomaz derin bir uykuya daldı. Ertesi gün sokağa çıkınca ilk işi bir Fatih tramvayına atlamak oldu. Doğru Sarıgüzeldeki eve gitti. Pek fena katarlar vermiş bulunuyordu. Kapıyı Hilmi açarsa Hilmiyi, Gos- podin açarsa Gospodini, Ömerof â- çarsa Ömerofu bir temiz patakla- yacaktı. Tramvaydan inince Sarıgüzel sokaklarını koşarak dolaştı. F: bir gece yarısı polisin parmağı zi- line dokanır dokanmaz açılan ka- pıyı, yarım saat beklediği halde a- Karıncalar o yuvalarına yem taşırken, ayaklarının sesi, na- li duyulmazsa, dil üzerinde çalı- şanlarımızın da geceyi gündüze katarak az vakitte ortaya koyduk- ları işler, böyle gürültüsüzce mey- dana geliyor. Günün birinde, duymuştuk : — Türk dilinin ilk sözlüğüne başlandı! Aradan, çok geçmedi, şimdi de kulağımıza şöyle bir şey çalınıyor: — Sö in D harfine gelindi. Seçieln kelimeler, 1000 i aşıyor. Başlamasile, yarılanması bir iki ayın içine sığan bu sözlük çalışma. ları, en inansız kimseleri bile kam. çılasa gerektir. Dil üzerindeki bugümm,, uğraş. malafı, bir ev yapıcısının, temel - leri atılmıyan bir toprak üzerinde; kafasının içinde yaşıyan çizgileri kullanarak ortaya koyduğu bir ya- pı plânına benzetebiliriz. Bu plân bir takımlarına gelişi güzel çizilmiş, basmakalıp bir şey gibi görünebilir. Ancak, biz bunun baş ustası kim olduğunu bildiğimiz için elimize verdikleri plândan bin kat üstün bir yapının pek yakında daha ya- hin bir günde; umduğumuzdan gözlerimizin önünde sivrileceğine inanıyoruz. Dilimizi, yapmacık bir dil ol - maktan çıkararak; yeryüzünün en sağlam köklere dayanan dillerin - den biri yapacağız. Hem bu, o ka- dar çabuk olacak ki, çatısı ortaya çıkınca; nasıl çalışıldığını birden kavrayamıyanlar, gözlerine inana- mıyacak : — Bu güzel yapıyı böyle bire- birden; kim kurdu? diyecekler. Dil üzerindeki çalışmalar, eski osmanlının gününden bildiğimiz “komisyon,, çalışmaları değildir. Çünkü bütün işlerimizi / yürüten baş, bu işin de başında!. Salâhaddin GÜNGÖR Müessif bir irtihal Cerrahpaşa hastanesi baştabibi Bay Rüştü Çapçının valdesi ölmüştür. Cenazesi (bugün) Aksaray tram- yay, rakka. mahalindeki hanesinden BİR ARTIHAL, İstanbul Kumandanı Müdürü Erkânıharb Eakleiş Ze Muallim Hamdi, ve Cerrahpaşa hastane- si dahili hastalıklar mütehassıs Besim Ruşen'in gederleri, Bahriye Binbaşılığın- dan mütekaid Asım ve Komisyoncu Nuri'nin kzin pederleri Bay Ruşen Ka- natlı vefat etmiştir. Cenazesi bugün E- renköydeki hanesinden kaldırılarak E- renköy Sahrayı cedidde aile kabristanına pan husüsiyet iş vaziyetid hâlâ Avrupada en fazla işsiz saklayan Bir ay evvelkinden 86.000 fazladır. İşte bazı ülkelerin ökenemis'ne umur idir” notu verilemeze. ndrettin ENVER (1) (1) Onur adı pek çok olduğundan bırâksyorum. Yenisini alacağım. MİLLİYET PAZAR 27 İKİNCİKANUN 1935 AK HREERİ BEN bedi ARE Hava oyunu... Havaların hiç kararı yok. Ba- kıyorsunuz, hararet sıfırdan üşa- # üç... Derken, bir ande sıfırın yukarısındasını Sabahleyin, has fif yağmur serpintisi... Öğleye doğ- ru; ortalık günlük, güneşlik. 1- kindi üstü kuru soğuk... Akşam, ortalık kararırken | sulusepken har... Bu kadar değişen bir hada; karşısında insan, demir olsa da- yanmaz. Baksanıza, nezle, grip, orlalığı kasıp kavurayor. Geçen perşembe, yine havanın açıp kapadığı bir gündü. Arka- daşlardan biri, eivnde küçük bir toplantı yapmış, beni ertesi cuma günü için çağırıyordu: — Yalnız, havayı gözet... Yağ- mur başlarsa, gelme!.. Malüm ya, Boğaziçindeyiz. İşin bütün tadı kaçar. Bununla beraber, hava ha- fit bultlu ise, gelirsin. Küçük çi sentilerin de o lar ehemiyeti yok. Yeter ki kar tipisi, büyük fır- tına olmasın. Lodos var deniz sal. lantı yapar diye korkma... Boğaz- içinde lodosun tesiri yoktur. Şimdi, sözün söz değil mi? Sı. kı yağmur yağmaz; hava açar, yahut sünbülü olursa gelece, Hafif rüzgârın zararı yok... Sözünü burada kestim: — Sen beni borsacı sandın ga- itiba... — Ne münasebet ? — Baksana, a kardeşim, demin- den beri hava oyunlarından bah- sedip duruyorsun... KULAK MISAFIRI Öz Türkçe ile Bilmecemiz Osmanlıca karşılıklarını yazdı Bilmecemizi doğru halledenler şekiyor ve kazananlara hediyeler veriyoruz Müdde: Pazartesi günü akşama kadardır, Bilmecemiz 1234567809101 SOLDAN SAĞA « 1 — Muamma 7, Büyük 3, 3 — Lâhim 2, 3 — Yemekten emir 2, Aayada bir devlet 3, Bir nevi 61 4, Çile değil 3, Beyaz 2, Siyah 4, İsimleri sifat yapan bir edat 2, YUKARDAN AŞAĞI « Taze re 5, Allah 8, b alir i taşi Ünel 4, $ — Lühim 2, İmza 4, kıl 2, Memleket 2, Hü Mügilifi: Nazmi Şehap çan olmadı. Kapınm gürültüsüne dayanamayan bir komşu kadın ka- fes arkasından bağırdı: — Beyhude çalışma efendi! O evdekiler memleketlerine gideli bir hafta oluyor... dediniz? Memleketlerine mi m” e? — Evet., .O uzun sakallı adamla Hi... —ey Bulgaryaya gittiler. Hem bir geceyarısı eşyalarını ta şımışlar. Bakkalın borcunu bile vermediler, — Tuhaf şey? Mahalleden gene geldiği gil rak uzaklaştı. Tekrar tramvaya at- ladı. Bu sefer çarsıkapıda indi. Bir kaç adım geriden kapısına bakılın- ca içinde kaynayan müşterileri satı cılarile kordonlanmış bir patlıcan dolmasını andıran kapalı çarşıya daldı Eskicilere doğru itile kakıla i koşa | - Ni — Dakik 2, Beyan 2, Nota 2, Hi hiddetli söyleniyordu: — Hilmi gittiyse, Ömerof mutla: ka burada olacsktır. Yoksa. balla ' zannetmem.. Hilminin bundan ha- | beri yoktur sanırım. Omuzunda halı taşıyan bir satıcı yı dürttü: — Arkadaş Üzeyir beyin dükkü- nı nerede? — Bir şey mi satacaksın efendi? — Hayır... kendisini i — Nah... şu karşıki lan... orada sor. Ortasında kırmızı boyalı bir tu- | İumba sandığı bulunan küçücük bir meydana gelince bir peykenin üs- tünde bağdaş kurmuş olan Üzeyirin sakalını sıvazlıyarak, etrafı zeki gözlerile tarayarak nargile içti gördü. — Merhaba Üzeyir bey... — Vay gözümün nuru... kalım..>Bu sefer ki halıların nasıl? eskilerden daha iyidir inşallah. — Öbürleri iyi para etti mi — Allah razı olsun... Tabii bi. | raz da biz kazandık... Fakat senin o arkadaşmdan gözüm yıldı. — Hayrola... ne yaptı? — Ne yapacak”? kaşla göz arasm da bir vaşak kürk aşırdı gitti. sokağı do- Gel ba- yürürken. dişleri arasından hiddet- -— Polise vereydin., — Verdim... zaten o malım gözü rım parasile mi seyahate çıktılar? | Karlir Ali Süha, aşk yalnız genç ve kuv- vetli adamlara mahsustur filrile ibti- yar amcası Hurşidin karısı Yektaneyi seviyordu. Ali Süha, on yedi yaşında toy, tec- rübesiz bir gençti. Henüz mektebe gi- diyordu. Tahsil hayatından, derslerine le, ona mektup yazmakla geçirmek şüp- besiz onun için büyük bir ziyandı. Bu, sevda meselesi nasil oldu baki- 2iz: Ali Süha bir sabah evinden çıktı. Kar lâpa lâpa yağıyor, yerdeki yarım metre kalmlık peyda eden karlarm i- ginde güçlükle adım atabiliyordu. Or- tası yeşil kadife kurdelâlı, sırmalı lâ- civert mektepli o kasketini altm sarısı gür saçların üzerine çapkınvari yer- İeştirmiş, kolunda siyah yumuşak deri- den çantası, gümüş eldivenleri, penbe beyaz çehresi, tatlı mavi gözleri, kar parçalarının yüzünde, kirpiklerinde ve burnunda, kulaklarında eriyerek su ol- duğunu hissetmekten doğun tebessüm- lerle pek sevimli görünüyordu. Amcasının evinin önünden geçerken yengesi Yektane kapıyı açmış, sırtıma aldığı tüylü mantosunun © arasından sıplak göğsünü, beyaz ve gergin bal- m göstererek salepçiyi çağınıyor- Delikanli bu yaştaki gençliğe has bir hisle kadını seyretti. Sonra ayıp bir şey yapıyormuş gibi yüzü kızardı. Genç kadın, kesik saçlı başını sallayıp | hafifçe bir reverans yaptı. Sonra beyaz dişlerini göstererek güldü: — Sühacığın.. o Bugün ne kadar erken gidiyorsum? — Amcam daha uyuyor mu? — Hayır, o ilk vapurla gitti, haydi gel, daha erken, seninle salep içelim. Süha, © amcasını hiç sevmezdi. Bu aksi, huysuz adamın sert ine, münasebetsiz sözlerine hiç tahammül edemizdi. Onun yokluğunu fırsat bildi, gülerek kapıdan içeri girdi. Taşlıktan geçerek odunlar çıtrdayan sobalı oda- dali kanapeye yerleşti. Yektane biraz sonra elindeki tepsi içinde üstünden (dumanlar çıkan iki fincan salep ile geldi. Bir elinde de simit vardı. Karşılıklı oturup © öömiileri salebe batırarak yediler. Bu güzel kahvealtı midelerine inerken gözleri ile de bir - birlerine nefis birer Ziyafet çekmiş olu- yorlardı. Yektane yirmi beş yaşmda kadar vardı. Zenginliğine tamah ede- rek evlendiği bu mütckait adamla hiç mesut olmamıştı, Kuru, isir sakallı bir çehre, saçsiz bir baş, aksırıldı bir bu- ran, kalın li sıska bir vücut ye. rine bu sabah karşısmıda gep genç bir insan vardı, Birbirlerile meşgul © olan iki genç manalı bakışlarla: — Ee... daha ne yapıyorsun baka » İm küçük boy... — Sen, bu bunakla ne haldesin Yek- tane... Gibi birbirlerine hususi denecek i- malı sözler sarfettiler. İşte ilk sevda böyle karlı bir sabah, evde amca yokken başladı. Artık bunun arkası — geldi. Süha, mektep paydosu olunca karların için - den koşar, Hurşit evde olsun olmasın | mektep şarkıları ve yahut opera parça- İarı söyliyerek, ağzmdan dumanlar sa- mantvra yapan bir İskomo - tf gibi kapıya dayanırdı. Yektane her gelişinde ona, ağız. OymNa- cak bir şey bulur, verir, genç mektep- li, sakız leblebisinden, portakaldan, şam fıştığından Hacı Bekir şekerinden şöplenir dururdu. İşe bakın ki şimdi Süha, alesi amca sile de iyi geçinmeye başlamıştı. Lâ- imiş. Eşkâlini tarif eder etmez, poliste derhal bir resim çıkardılar Bu mu dediler. Baktım ta kendisi, Bulgaryalı imiş.. Ömerof... hırsızın danisaksı, Nereden buldun bu damı? insan iş yapacağı adamı bir kere tahkik eder, Sorar soruşturur. — Ya Üzeyir Bey... Zatıâlileri ne den sorup soruşturmadan bu herif- | le işe giriştiler? — Polise şimdi de ben gideceğim. Sana gelen halılar, bizim sütninenin evinden çalınmış- tır. Benim bundan haberim yoktu. — Aman... Ne diyorsun? — Aman. zamanı bu... Allaha ısmarladık Aziz bey. Ve gene son süratle çarşıdan çık- tı, doğru polis müdüriyetine gitti. Müracaat kalemine girip ne için ini geldiğini söyleyince genç bir memur önüne düştü, onu üçüncü şube â mirlerinden Ömer beyin masasma götürdü. Ömer bey Ömerofu tanı- yordu. Derhal dosyasını getirtti ve i İçinden bir ayuç resim çıkarıp ma- sasının üstüne yaydı: — İşte. — dedi — meşhur do- landırıcı, hırsız Tutrakanlı Öme- | a yavrum bu herif esrar kav- vesi işletir, nereden tanıdın sen bü nu? içinde kön, bu hal vicdanma çok aykırı geli - yordu. Bir kere Yektane onun yenge- iydi. Kocası ihtiyar (o olsun, genç ol- sun... Amcasının karısıydı ya... Amma nikâh düşerdi. Bu amcasına ihanet &- İuyordu; fakat ihanet denilen şeyde yalnız birbirlerine imalı bakışmalar ve manalı sözlerden ibaret kalıyordu. Baş- ka bir şey yoktu. Sonra şu güzel kadmla meşgul ol - duğundanberi mektepteki dersleri ka- fasına girmiyordu. Geceleri vazifelerini imal ediyor, onun yerine o Yektaneye aşk mektupları yazıyordu. Yazıyor, yır- tiyor, yazıyor, yırtıyor; bir türlü ona (seni seviyorum) demeğe utanıyor, ce- saret edemiyordu. Gün geçtikçe ihti - yar kurt işi çaktı. Hurşit bir gün ye- enine şöyle nasihat etmeği muvafık gördü: — Oğlum Süha, zamanımızda bir çok mektepli çocuklar, kızların, kadın- larm peşlerinde koşuyorlar, bu yüzden derslerini bellemiyor, kendileri için çi- zilmiş olan istikbal projesini bozuyor- lar. Halbuki siz gençler yarınm büyük- lerisiniz. Sizden idareciler, diplomat - İar, büyük mütefenninler, erkânı harp- ler ve saire yetişecek. Aman göreyim seni yeğenim. Kuvveti © kafaya ver. Yalancı zevkler seni meşgul etmesin. Kaygun yalnız gelecek zamanı düşün- mek olsun. Bu nasihatlşi Yektane de duydu. Ve kocasına büsbütün £ düşman oldu. işi sezdiğini anladı; fakat Hurşitten intikam almak fikri kafasma (yerleşti. Artık bu kadarcık saf bir sevgiyi de kendisine fazla gören bu kart horozla a paylaşacaktı, Bir ükşam her zamanki gibi Süha © ve uğrayınca Yektane: e ikide gel, bizim herif uyur, seninle gelmişten, geç mişten konuşuruz. Delikanlı onun dediğini yaptı. Mi- safir odasına kapanalı bir seat olmuş- tu ki muhabbeti koyulaştırmışlar, ka - dın ona manikürlü ellerinin o ucundan öptürüyordu. Bu sırada oda kapısı a- çıldı. Hurşit frtma gibi gürledi: — Vay namussuzlar... Alçaklar... Defolun evimden... Elinde tabanca yardı. o Üzerlerine yürüyor, haylorıyordu: — Çalık, gözüm görmesin, evim- den çıkım... Yoksa ikimizi de öldürü- K irübesiz gençler korktular. Ote- ki robile, beriki ceketsiz, kazalda s0 » kak kapısından dışarı çıktılar. Arkala- rından kapı insafsızca kapandı. Titreyerek karlar içinde kaldıkları zaman Süha, aşlam fil, ihtiyarlarda daha müthiş İrıkanç - hıklarla mevcut olduğunu anlamıştı, Ne yapacaklarını şaşırıp yarım sa « atten ziyade soğukta btriyerek e tılar. Neden sonra Sühaların girdiler amma iş işten geçmiş e Genç kadın, o adamakıllı soğuk al. mıştı. Karlı bir sabah başlayan aşk ma. salı, bir kış gecesi karlar içine gömül. müş, Yektane bir zaman sonra zatür - rieden ölmüş, Süha da mektepten ko- yulmuştan. —O.N. wi Harik Hayat Sigortalarınızı Galatada Ünyon Hanında Kâin UNYON SİGORTASINA yaptırmız. Türkiyede bilâfasıla icrayı muamele etmekte olan Kumpanyasma bir kere uğramadan sigorta yaptırmayınız. | Telefon : İ zaman Türk polisi — Darülfununda efendim. . — Talebe mi bu? — Evet... smak — Hayret! Dosya epey kabarıktı. “Ömerof,, un Bulgaristan polisi (o tarafından hudut harici edildiğini tarafından da evkif edilen bir sabıkalı olduğunu öğrenince allak bullak olan kafa- sında birden bir fikir belirdi: — Ömerof gibi Mari de bir sa- bıkalı olamaz mı? İnsanlara itimat etmek budalalığında daha niçin 1s- rar etmeli? Şu palto meselesini de açayım bari.. . Ve Ömer Beye palto sirkatini de şikâyet etti, Fakat memur Ömerofu teşhiste gösterdiği sürati bu sefer gösteremedi. Hırsız kadınlara ait dosyaları beyhude yere saatlerce ka rıştırdı. Nihayet; — Bu kadına ait bir sabıka yok.. — diye homurdandı — fakat bu i- şi de kolaylıkla (o halledeceğime €- min olabilirsiniz. Genç ifadelerini imza © ettikten sonra polis müdüriyetinden çıktı. Karı zil çalıyordu. Şahin paşa öte- linden.az ötede küçük bir lokanta- nın kirli camları arkasında dizili duran tencereler onu, — çengelleri midesine takılmış bir vincin zin- cirleri gibi çektiler. Garsonu yıldı- ran bir iştiha ile birkaç tabak yeme ği silip süpürdü. Oburluğunun de. recesini ancak hesap pusulasını ge- EZ ON EM KY Sinirli © nar. Pak yakındı SU Mi E sinemasında gösterilecel Kahkaha Krm HAROLD LLOYDİ En son Fransızca komedi Kedi Ayaj filmini gördükleri vakit bulacak ve bütün k KIYAMET GÜNLEİ (1914 - 1918 harbi ) Harp sahnelerinde çekil hakiki bir film <8 ölmem dilmen Bugünkü progral Şen program, 18,50 Kuartet oda 545 Khz. BUDAPEŞTE 560 m. 18 caz orkestrası, 10,10 Sözler, 24 Bachmann orkestram. 1.08 Haberli Budapeşte (Kısa dalga), HAS VASİ) 15 Haberler, İmre Magyari, Çingen? rası, 18 Neşriyat son, 835 Kr. BELGRAD 437 m. 2030 Ulan gepriyat, Zi Örretra ler şarkılar, 23,20 Plâk, 24 Kak seri, 584 Khz. STUTGART 523 mi 19,50 Trasümende Melodin ndir 20 Oda musikisi Çyayli sazlar, 20,45 Undine isimli skeç, 22,30 Hi sakli, 23 Haberler, 2338 Dans, 1 Gece konseri, . HAMBURG 337 mi, 10,35 Koro ve orkestra, 20,38 MA, 18 Hafif masiki, sözler ve plâk 2145 La bembola di Norimberga adli ine Galater operas Bü Kör, BERLİN sima çe İpürlen Ku rakam - orkestrası, 22 Plâk, 2230 Habere len paheserlerden mürel er, #330 Dülali'ea Yarınkı program #f ISTANBUL E! 18: Fransızca ders, lik. 18: İstanbul halkevi milli savat Ala pili, 20'€Y Sırrı Tarcan, 2030 Demir car, berler, borsalar, 21,30 Bayan B. (Şen) radyo caz ve Tango orkesi Kaza tirdikleri zaman lar?,, gibilerden İisteyi ve P Yı uzun uzun tetkik etti, So ratını ekşiterek cebinde buçukluk kaymeden birini Garsonun yağlı bir tabak içi birkaç kürdan katarak get beş on nikel paraya. el sü: Sokakta akşamın yaklaştığ'. diren bir hava vardı. Bazı dülü ların kepenkleri kapanıyor, meyhanelerinde tek tük müşt© beliriyordu. Geçen tramv: iğne atacak yer yoktu, ş Gümrük tarafına doğru biraz üşür gibi o'du: ü — Havalar soğuyor. Kış #8 li — diye mırıldandı — naya gidip paltoyu almalı Ve adımlarını biraz sikli Köprü çok kalabalıktı. B önlerine eğmiş yüzlerce insaf sında yüksek sesle şakalaşanlara, gülebilenler€ az tesadüf ediyordu. Herl .züinde içinde yaşadığı bir bir düşünce vardı. Bu hal ya ona da sirayet etti, Eli liğinden cebindeki son bi

Bu sayıdan diğer sayfalar: