18 Şubat 1935 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4

18 Şubat 1935 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ KRO Nİ K | l “Ber in'de Hakimler var!,, Bu meşhur sözün nereden geldiğini bi- Birsiniz: Prusya kral büyük Fredrik zamanında hükümet memurları bir köy- lüye haksız bir vergi keserler. Köylü bu vergiyi vermeye mecbur olmadığını söy- ler, derdini memurlara anlatamayınca: — Berlin'de hâkimler var! Der, O vakittenberi meşhur olan bu söz, Alman hâkimlerinin daima hakkı tanıdıklarını ve hükümet merurlarını haksız gördükleri vakit,o-larız aleyhinde de karar verebileceklerini gösterir. Geçen hafta, Almanyadan gelen, bizim gazetelerin de yazdıkları bir telgraf #h man hâkimlerinin daima hakkı tanımak söhretlerine hâlâ lâyık olduklarını gös- teriyor. Bu telgrafa elbette dikkat et mişsinizdir: Almanyada yeni rejimin çıkardığı kı- sırlaştırma kanununa uyarak, hüküyset memurları bir delikanlıyı — hareketleri dejenere olduğuna alâmet sayıldığı için — hakkında kısırlaştırma kararı veril- mek üzere mahkemeye gönderirler. Mah- keme delikanlının muzikide istidadı ol- duğunu gözönüne getirerek bu istida- dın ileride dünyaya getireceği çocukları» na da geçmek imkânı olduğundan dolayı, dejenere sayılan bu delikanlının kısır laştırılmazına karar vermez. e. 8 z Alman hâkimlerinin bu güzel kararı hak bakımından dikkate değer olduğu gi- bi, ilim bakımından da kendilerinin de- jenereler nazariyesini, istidadın ve de- hanın evlâda geçebileceği nazariyesini bildiklerini gösteri, ne dejenereliğin sebebleri ilim bakımından iyice ayırd edilememiş olmakla beraber, bulunduğu çok- tanberi bilinmiştir. Ünlü Italyan antro- polaji ilmi adarı Lombroso'num Kas, kitabından surra, Alman p-ikoloji iX adamlarından Max Nordau'un gene de- jenereler hakkındaki büyük kitabı ilim Alman hâkimlerinin, dejenere diye ge- tirilmiş bir delikanlıda, o nazariyeyi dü- günerek, dehadan bir parça aramalı; kendilerinin antropoloji meselelerinden habersiz kalmadıklarını gösterir. Sonra, hangi meslekte olursa olsun, istidadın, dehamm evlâda intikal ettiğine ötedenberi dikkat edilmiştir. Bilhassa musikide, dikkate değer bü- yük artistler yetiştirmiş olmakla tanın- mış birçok familyalar vardır, Bu musiki artistleri familyalarının en meşhurları Bach ve Strauss sülâleleridir. On seki- Zirci asırda büyük Alman musiki üstadı Bach'ı yetiştirmiş — olan bu familyanın ilk olarak tanınmış olani, daha on altm- & asırda Macaristan bir şehrinde fırın- er idi. Bu farmcı kendi mesleki işlerinde ki yorgunluğunu, türkü söylemek ve mu- ki çalarak, alırmış. Farmcınn bu masi- ki istidadı iki oğluna da geçer ve daha genişler. Gitgide, bu familyadan doğan çocukların birçoğu kiliselerde erganocu ilâhici olarak Alman memleketlerine ya- yılırlar. Fakat her yıl, önceden tırılan bir günde bir araya gelmeği âdet edinirler. Ön sekizinci asırda — büyük Bach'm yetiştiği devirde — Macar fı- tıncisının, sayısı yüz yirmiye varan to- runları arasmda elli yedi tane musiki ar- tisti, bunların arasında da yirmi dokuz tane yüksek artist sayılır. Ne güzel famil ya konseri! Bizim Istanbulda da, yorgunluklarını almak için, şimdilik kaval çalan ve yal- nız “sallasan a!,, türküsünü söyleyerek komşularını evlerinden farın ha- murcularından birinin de ili üç yüz yıl sonraki torunlarından birçok yüksek mu- ci artistleri çıkıb çıkmayacağını kim bi- ir? Bazı defa, yalnız musiki aletind m bir ihtisas olarak evlâda ettiği görü ür. Meselâ Bohemyı familyasından herkes istidadlı bir keman & olurdu. Bazı defa da musiki istidadı Umumi bir surette evlâda geçer. Mese- I& on sekizinci asırda o Alman filozofu Moses Mendelesohn, estetik üzerine felsefe nazariyeleri kurmuş, onun oğlu bankacılık mesleğine girdiği halde hu- Kile Te frik Beş dakika sonra müdürün oda- sında kâtib onun ağzından çıkan şu küçük “ifade,, yi resmi bir tavır takınarak kamış bir kalemle çızır- datıyordu: “.— Ben, Nazmi Şehab beyan e- derim ki, mühendis hanmdaki o. dada bulunan çanta şahsıma aid- dir. İçindeki bütün vesikalar sırf tarafımdan yapılmış olan kir cür- mün vesikaları addedilmelidir. Ak rabamdan Süleyman beyin bü çan- içindeki eşya ile hiçbir alâka- sı yoktur.,, Müdür, uzun bir ağızlıkla siga- ra içiyordu. Ağır, ağır: — De'ikanlı intihar mı etmek istiyorsun? — diye homurdandı — Nazmi cevab vermedi. Yalnız ifadesini imzalarken; Bunu süratle göndermenizi rica ederim — dali ri mahkemeye efen-, ATATÜRK ün aramız- daki yeri... Geçen cuma günü idi. Beyoğlun- da Tokatliyan önünde, omuz omu- zu sökmeyen bir insan seli gördüm. Bu sel; sessiz, çağıltısız, akıb giderken, Tokatliyanın pencereleri kar; la birdenbire durmuştu. urunlarını cama dayamış, içe- ri bakan kimseler, orada kimi ara- yorlardı, — bilmiyorum, yalnız sel, arkadan ve önden gelenlerin de üstüste yığılmasile, kabına sığama- yacak kadar genişlemişti. Bir aralık ben de içlerine sokul- dum. Biri haykırdı: > — İşte ATATURK... Bu sözü duyanlar, halka halka açıldılar ve çok geçmeden gen ğın yığın biribirleri üstüne dı ler, Gördükleri ve o yanlarındakine gösterdikleri gerçekten . Atatürk mü idi? anlayamadım. Ben, yalnız onlara bakıyordum. içlerinden kabaran sevinç dalgası, parça parça yüzlerine çıkıyordu. Atatürk'ü, uzaktan, bellibelir: şöyle bir görebilmek için ayak! -- rının ucuna basarak, dirliğini ? — duğu keselerden bağışlantı (af) dileyerek, camın içinde onu ara- yan bu insanlar, sevgiden örülü a- e düşmüş gibi idiler. Atatürk belki orada idi. Belki de değildi. Yalnız, bu bakışlar, “o,,na yevrilmiştiler. Yürekler, onun i.'n çarpıyor, dudaklar, onun adımı a- niyordu. Ben o gün bir ulus topluluğunun bin canla gönül bağladığı adamın içimizdeki yerini, Tokatliyanın ca- mu arkasında O kendisini arayanla- rın gözlerinde, okudum. Salâhaddin GÜNGÖR susi hayatında musikiye merak etmiş, o- nun oğlu Felix Mendelssoha ise büyük bir kompoztör olmuştur. Bunun kız kardeşi de büyük kompozitörün işlerine yardım “ecek derecede; dikkate değer bir artist idi, Resasmlar arasında da, bu meslekte ün almış birçok artistler yetiştiren fa- milyalar her memlekette sayılır. Zaten, istidadın böyle babadan, evlâ- da ve torunlara geçmesi yalnız güzel sa- ratlara mahsus değildir.İlim işlerinde de birçok sayıda âlimler çıkarmış “ilim hâ- 'nedanları,, vardır. Bunların en meşhuru laviçre'de Böle şehrindeki — Bernoulli familyasıdır. Bu familyanın on yedinci asırda ilk adamı olan Nicolas'nın on bir oğlundan ikisi birinci dereceden riyazi- yat âlimi olmuşlardı. Bunlardan birinin üç oğlu hep riyaziyatin kendilerini ta- nıtmışlar, fakat en küçükleri Daniel en ziyade ün almıştı. Bunun kardeş çocuk- larından Jcan ile Jacgwes amcaları gibi yüksek riyazıyat âlimi olmuşlardı. Gene ayni familyadan, on dokuzuncu asırda yaşayan Christophe tabilyat âlimi, Jörö- me ise kimya ve madenler âlimi olmuşlar dı. Bile üniversitesindeki riyaziyat der- sinin hocaları yüz üç yıl müddetçe hep Bernouilli familyasından gelmişti. Paris" teki İlimler akademisinin de doksan bir yıl müddetçe yabancı Âzaları arasında daima bir Bernouilli bulunmuştu. Bir familyadan birçok kimselerin ayni meslekte bulunması © meselesinde tabii terbiyeyi de hesaba katmak lâzımdır. Ba- husus, herhangi bir familya bir meslek- te ün alınca o familyanın çocukları ayni meslekte ilerlemeği kendilerine bir vazi- fe sayabilirler, Fakat herkes bilir ki, herhangi bir meslekte dikkate değer ndam yetiştirmek için yalnız terbiye de yetişmez. İstidad ile terbiyenin bir araya gelmesi lâzımdır. Istidad ve deha da, her vakit değilse de, birçok defn babadan evlâda intikal ede Önun için, Alman hâkimlerinin, ilim mazariyelerine de uygun olan Fararları her yerde takdir edilmeğe değer. a, hüsmüu: Nazmi Şehap Ve gayet tabil bir iş yapmiş gi- bi, bir sigara yaktı, tüttüre tütlüre odaya döndü. Şaşı Süleyman dincleşmiş, oda. da dolaşıyordu. Onu görünce güle- rek sordu: — Oldu mu? — Evet. arslanım.. o Şimdi ziyafet vermeliyiz., Herif, üstüne üstelik Nazminin fedakârlığını bir bayram gibi kut- lulamak istiyordu. Delikanlı buna da itiraz etmedi. Odada iki sıçan biribirini kova- lıyordu. Kırk gi tam kırk gün; tek pen ceresinin önünde yükselen koca- man bir servi ağacının yaprakları arasından gökün güçlükle görüle. bildiği bu 64'a bir sac mangalın Tarihi sevgililer... Geçen gün mecliste; beni genç bir kızla tanıştırdılar: — Kulak misafiri... — Bayan Nezahet Havan!.. Bu genç kız; temiz bir ailenin, hızı, Edebiyata merak etmiş. Bana bir hikâyesini gösterdiler. Aman ne şairane tasvirler, ne derin ka- lem oyunları ile dolu... Öyle ki, (Mavi Siyah) tan bir parça okur gibi oldum. Hikâyeyi bitirince sordum: — Bunu siz mi yazdınız Bayan Nezahat? Başını yere eğdi: — Evet!.. Kıp kırmızı kesilerek: — Pek gülünç olmuş değil mi? — Hayır!.. Aksine çok “ağ. lanç,, olmuş dedim. Yazılarınızı görenler, sizi en aşağı kırk beş el- Ki yaşında sanacaklar, — Neden acaba? Güldüm: — Çünkü, ancak otuz yıl ön ceye kadar, aşk, böyle şirden iba- retti, Kalpten dadağa, gözlerden sinirlere, geçeli hani oldu. Sesini çıkarmadı. Ben ilâve ettim: tarihi hikâye yazmağı tecrübe etseniz daha çok muvaf- fak olacaksınız. Çünkü yarattığı. nız sevgililer, ancak tarih kitapla- rında yaşıyorlar? 20,30 Bayan Jale, şan, piyano 20,55 Hafif musiki, pâk, Zİ,15 5 haberler, 21,30 Bayan Bedriye Tüzün, radyo tang» caz orkestralarıle. 80: Haberler. 19: Halle mı 20,05: Şarkılar, — Söaler. 21; Haberler. 21,18 larından, 23: Haberler. ve spor. konser. 2240: Haberler. 23: Çingene mu- 24,10: Aylık haberler. 2425 Caz, cini, we şarkıları. | 2020 Ulusa neşriyat. 2i: Belgrad oparasndan 504 Kı. HAMBURG 332. ii: musiki, 18,30: Sözler, 1045: Borek, ler. 20: iki. 24: Hafif orkestra BRESLAU, 316 m. musiki, 19 Şiirler, haberleri, 21 Günü dana ve nşka çarka , 23 Haberler, 23,5 Dans Çidasik), kısa dalgalı Berlin üzerinden: Mar akeç, Yarınkı progra ISTANBUL: 17,30; Inkılâb dersleri. Üniversiteden nakil, Sinob saylâvı Yusuf Kemal, 18,301 Tannastik, Bayan Azâde, 18,50: Dans mu sikisi, plâk. 19,30: Haberler. 19,40: Şe- hir tiyatrosu artistlerinden bayan Semi- ha, 20; Maliye bakanlığı namına konfe- rana. 20,20: Demir caz. 21,20: Son ha- berler, 21,30: Münir Nureddin, radyo tango ve caz orkestrası, Pokerde bir ders Ömer Cezmi, arkadaşı Orhana sordu: — Hani sen bana pokerde bir oyun gösterecektin. — Akşama gel gör be birader, bizde numaramı istersin, — Biz böyle lâfları | çok işittik. Senin tertib oyun oynayanlar de doksan mutlaka kaybederler. Orhan: - Haydi miskin sen de, dedi, oyunu bildikten sonra, insan kazan maz olur mu? — Eh, nihayet bu kâğıttır kar- deş. İnsan tali, tesadüfü de hesaba katmalı değil mi ya? — Canım pokerde tali ve tesa- düf olur mu? yüzde yüz isabet o- lur. Tali ve tesadüfle alay eder gi- bi eğlenmek te gene oyuncunun e- lindedir. — Nasıl elindedir? — Dedik ya, gel bu akşam Naz- milere de gör.. Galiba bu gece yeni birisi düşecek. Gece birleştiler. o Nazmi beyin Şafak sokağındaki apartımanına gittiler, Beklenen zat düşmüştü: — Sabih bey, dediler, yabancı değildir, beşinciniz yoksa kareni- ze alıverin. Bu yabancı şahıs (o kâğıd çekti. Yerine oturdu ve evvelâ kazanma- ğa başladı. Orhan boyuna kaybe- diyordu, Ümer Cezmi de alay.. — Bu miydi öğreteceğin? Orhan usule: — Hele biraz bekle, dedi. Sabih her kâğıd dağıttıkça, Or- han nazarı dikkatini celbedecek şe- kilde, onun ellerine bakmağa baş- lndı. Diğer oyuncular da bu tayak- | kuzu farkedince, gözlerini o adam- dan ayırmaz oldular. Bir aralık Sabih bey su dökmek için yerinden kalktı. O zaman öte- kiler sordular: — Kuzum Allah aşkına, adamca ğızın ellerine ne diye böyle dikkat- li bakıyorsun? Orhan: — Hiç, dedi, ben tanımadığım adamların oyunlarından gocunu- rum. Hem dikkat (ettiniz mi bil mem, ne zaman kâğıd dağıttıysa, bep yüksek kâğıd çıkardı. Ötekiler tasdik ettiler £ — Vallahi öyle, dediler. Yoksa herif trişörlük mü ediyor? Sabih tekrar masa başma geliri- ce, artık bu sefer bütün oyuncula- rın göz hapsi altına almıştı. On- dan sonra da boyuna kaybetti, Or- han da kazanmağa başladı. İki sa- at sonra sokakta giderken, Ömer- Cezmi sordu: — Kazandığını gördüm ama, po kerde vermek istediğin dersi öğ- renemedim. Ömer Cezmi tekrar sordu: — Hem sonra oradakilerin na- zarı dikkatini ne diye herifin elle: rine çelbettin. Ben de dikkatle bak- tım, baktım ama bir şey sezmedim. Orhan bir kahkaha bastı! — İşte mesele (orda ya! dedi, herkes onun eline bakrb dururken, kimse ellerimle meşgul olmaz, tabi- 1 kazandım. SEM Fransız Tiyatrosunda DELİ DOLU opereti oynayacaktır. 812 Öz Türkçe ile d. Bilmecemiz | Osmanlıca karşılıklarını yazdığımız kelime. türkçe mukabillerini yatarak yeklimi- yerleştiriniz ve keserek yet Bilmece memurluğuna, Bilmecemizi doğru halledenler çekiyor ve Müddet: Bi Yeni bilmecemiz 34567809)01 aşama kadardır YENİ NEŞRİYAT Varlık Ankarada © çıkan bu sapst W mocimsasmın 15 şubat taribli 9 sayısı da, çelemiştar. Istanbul Asliye Birinci Huku$ © kemesinden: Istanbulda Tarakçılarda 74 Ng da alis Biraderlerinin ikraz «tül Ingiliz Birasma o mukabil SOLDAN SAĞA : 1 — Ahaenin 6, Gurup 4, 2 << batifham 2, Vataşi 4, Aamaktan emir 2, 3 — Valide 4 4 — Derdest eimek 9, 8 — Harıl mak 5, Beyaz 2, 6 — Kurma 2, Emmaktan emir 2, uk 8, bir devlet 4, Yama 2, Nota 2, Esmakten seniz 2, 10 — Ham üzüm 5, Yet 2, 11 — Nota 2, Çok değil 2 Hücum 4, YUKARDAN AŞAĞI : 1 — Nüzul 4, İstek 5, 2 — İstifkam 2, Nota 2, Ateş &, D. Hazanın terhin eylediği 86 lının Ticaret Kanununun 765 desi mucibince satılması hakkı lebin ikametgâhı hazarı meçhul P* mumaileyh A. D. Hazana Kan kürün 767 nci maddesi emcibin”* tebliğine karar verilmiş — v8 kılınmış olduğundan rahini sömendiferi 8, Kemer 4, cut olduğu takdirde — işbu 6 — irsal etmek 7, 7 — Çocuk yemeği 4, Genişlik 3, 8 — Çocuk oyuncağı 8, Kirli 3, yun 3, Yama 2, damı m bir yeri 5 Nemli $, kür 766 ncı maddeye tevfiis mezkürenin satılmasına karar ği ilân olunur. w ESKARLI GÖZLERİ - MUZLIM BAKIŞLARI ve İLÂHİ GÜZELLİĞİ İLE BRİGİTTE HELM bnde miibiz tarzda yaratılan j J “ CASUS KALB Aşk ve heyecanın « ihtiras ve maceranın karşılaştığı vatan muhabböü aşk hislerinin mücadele etiği yük'ek bir eserdir. Önümüzdeki Perşem'e İPEK sinemasınd Askeri Fabrikaları için aşağıda cins ve miktarlar! hı malzeme isimleri hizalarında gösterilen tarihlerde ayri rr pazarlıkla satım alınacağından vsrmek isteyenlerin m günlerde saat 14 de Bakırköy Barut Fabrikasında ek? ve arttırma komisyonuna mü racatları. (738) € 100 metre bezli lâstik boru “Dahili kutru ) 3/4 parmak,, > 100 metre bezli lâstik boru “Dahili kutru |) 1/2 parmak ,, ) 120 metre bezli lâstik boru “Harici kutru ) 19 mm. ve cidar kalınlığı 3mm.,, ) 3 adet Terazi “Amerikan sistemi, oto- ) matik ve asgari 10 gram azami 50 ) kilo tartar ,, ) 5 adet Kara Elmas “500 mm. lik kutur- ) daki taşları zımpara edecek ve ) bir kart ayarmda yarım kıratlık,, ) 100 adet Potrel “ beheri 3,20 metro bo- ) yunda 16 lık,, ) 2 toppirinç tel kafes N. 10 ) 2 12 Enleri 80 sam “JB tümetrecla Y "wn EY Vi “> 08 ) 21 Şubat” saat y lm m Mini çi çar i yanında ve Nazminin kuru tah- talar üstüne yaydığı battaniyede oturarak ve konuşmayarak kirk gün geçirdil. n ngül ma onları hâkimlerin huzuruna çı- kardı. Muhakeme uzun sürmedi. Müd- deiumumi bu davanın iddialara, müdafaalara ve tetkiklere lüzum göstermediğini, o maznunlardan Nazmi Şehab hakkında e Istanbul- dan bazı malümat o istetmişse de yaptığı son itiraf bu malümatı bek- İemeğe de mahal bırakmadığını söyleyince reis celseyi tatil etti. Beş dakika sonra açılan ikinci celsede kâtib şu kısa kararı okuyuverdi: Milletin meşru kuvvetleri a- leyhine casusluk edildiğine dair o- lan ibbarat mevcud vesikaların tet kikile de teyyüd etmiş ise de maz- nunların evvelâ suçu biribirlerine yükletmeğe çalışmış olmaları, son. ra Nazmi Şehab efendinin kendisi- ni biricik suçlu addettirmek isteme si asıl suçlunun ( tesbitine imkân vermediğinden her i il şa suçlu sayılmalarına ve ceza ka. Dununun... filân... falan ve filân... mucibince on beşer sene müddet- le hapsedilmelerine | ve Âli oğlu Süleyman efendinin Kayseriye, Şe- “hab oğlu Nazmi efendinin Diyarı in ortakla | bekire nefyedilmelerine hep birlik te karar verildi... Nazmi bu kararı duymuş muydu? m İri ki... duymamıştı da | Süleyman her dikkatle dinlemiş ve hat tâ ezberlemişti bile. Hele sonün- | da, sehpadan kurtulduğunu anla- | ynca Mısır piyangosu vurmuş gibi şaşı gözlerinde bir sevinç bile kı- vılcımlanmıştı. Hapishaneye döndükleri zaman müdür ikisine da ayrı ayrı: — Geçmiş olsun! — dedi, Sonra onları büyük kovuşlardan birine gönderdi. Mahkeme kararı- nı verdiği için artık ayrı odada tu- tulmalarına bir sebeb kalmamıştı. Pek büyük felâketlere kendile- rini hazırlamış insanlar, bir numa- ra küçük bir felâketle meş'um bi kaderin elinden yakalarmı kurtar ları zaman, içlerinde yeniden dünyaya gelmiş gibi bir ferahlık, | bir hafiflik hissederler. O zaman bir çılgın gibi gülerler, oynarlar, kendilerini eğlenceye verirler. İşte şaşı da böyle olmuştu. Kovuşa girer girmez etrafını sa- ran dam ağalarmın (1) kahve o- cağı isleten çapraz yelekli serseri- lerin e iy arasında kı dind ui dırmağa, y eçmi | taraftan da düşünüyordu. ! ye yaradı? Herifi gene mahküm e- İ müş.. her ne hal ise... Diyarıbekire | kı söyletmeğe ve nargile içmeğe başlamıştı. yn em e lr Ve bu sevincinde onu — bir parça haklı buldu büyük bir tehlikeden kurtulmuştu. Yalnız kendisi derin bir azab içinde idi. Dünyanın en ağır bir zannı ile mahküm olmak ne iğrençti! Kendi kendinden iğre- niyordu. Dam ağası onun altına da bir şil te serdirmişti , Bir Buçuk aydanbe- ri kurutahta üstünde yata yata i- manı gevrediği için yumuşak şilte derhal uykusunu © getirivermişti. Bir taraftan şekerleme yapıyor, bir mez. Âdeta bir yarı ; uyuyan nasıl o kıvzili , kalır. Ne kımıldanır, n€ Hattâ bazan nefes aldiğ' tilmez. Buna bazı hapi: bir de ad takmışlardır: / — Filân rüyasıza daldı” gürültü etmeyiniz... derl€” (Biti VA) Bizim haplahanelerimi virden kalma çok kötü bir & a Pİ vam etmektedir. Her ir ağası vardır. Hapishane il fından güya kovuşların ÖĞ. ların: temine memur edil â rın yeğâne işi, mahbuslari ibarettir, Bunlar hemen dai”. lardan intihab edilirler. üçer dörder dam ağaları ların her biri haftada en #1. beger lira anafor dâlır ki Afi sıl soyuldukları kolaylıkla edi İş bir nevi deynekcilik ve Eye hapishanelerde çıkan ci5” Bu yüzden çıkar. Bazı a4 geçinme vastıas yapmış! nelik mahkümlardan birç0i #ür Ii, müddetini ikmal da — Kendimizi feda etmemiz ne- diverdiler. asılmaktan kurtuldu ya... Zavallı! şaşkına dön- va yollanır yollanmaz bu herifi unut. malıyım. Halin... terez! Ve derin bir uykuya daldı... Ağır bir ithamın altında hafta larca endişe içinde kıvranarak mu- hakemelerinin sonunu bekleyen suçlular, mahküm edildikleri, ya- ni bir neticeye ulaştıkları günün ge- cesi mutlaka derin bir uykuya da. | n larlar, Bu uyku, serbest bir adamın | tekrar bapisbaneye girib içeri en büyük © yorgunluklardan sonra | mak için bir cinayet işik... i deliksiz uykuya da benze. | dam ağlrkları kaldırılmak” * o ğe Ey X Kabristan Sokak Novotni OtS6SİĞİ is? nüshası mahkeme divanhanesis? işbu talebe karşı bir güna it“ ferdasından itibaren (üç gün “Ğİ mahkemeye bildirmediği takdir“

Bu sayıdan diğer sayfalar: