4 Nisan 1935 Tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5

4 Nisan 1935 tarihli Milliyet Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

«ri g MY g7 Mh 77 — Bu kadın bana bu saatte söz vermişti. Neye gelmiyor acaba? Kimi ? | Gözüne ilişmişti, çok hoşuna gi ki. Tanışmak arzusunu yenemiye- rek yanına sokuldı — Güzelim, dedi, yarım saattir bu yapayalnız kimi bekliyorsunuz? — Başkasını. Tiyatroda — Dün gece Nezaheti tiyatroda gördüm ama o beni görmedi. — Biliyorum. — Nereden ; biliyorsun? Yoksa sen de mi oradaydm? — Hayir, ama senin orada oldu- ğunu Nezahet söyledi. Hizmetçi — Evvelce oturduğun Beylerden kapıları dinli - yormuşsun diye seni savmışlar. Hizmetçi — (Mahcup) Hayır efendim.. Bayan — Saklama, ben seni o - hun iç'n tuttum. Dinlediklerini ba nâ anlatasın diye.. — Bana oradan bir «lâx versen e? kalkıp neye kendin As, bu çocuklar Misafir — Bey baban nereye gitti ? Çocuk — Dişçiye gitti. Belki bir saate kadar gelir. Misafir — Ya, vah, vah, dişle - rinden rahatsız demek... Çocuk — Yok bey amca, babam rahatsız değil. Annemin dişlerini yaptırmak için dişçiye gitti. Bahşış — Bir yahudi bin lirasmı kay - betmişti. Üç ay sonra parayı bulan namuslu bir adam © getirip parayı yahudiye verdi. — Yahudi de elbet adamcağızı memnun etmiştir. — Ne diyorsun? Paraların üç aylık faizini istedi. Akıl Komiser — Sen intihar etmek için kendini denize atmışsın, kur- tarmışlar. Sonra da boynuna bir ip takıp kendini ağaca asmışsın. Yine kurtarmişlar. Neye © yaptın bunları söyle bakayım? Öteki — Efendim, denizden çık tıktan sonra su içinde kalmıştım, kurunmak için kendimi güneşe karşı bir ağaca astım. Hapishanede Gardiyan — (Bir mahkümu gös tererek) işte yirmi senedir burada olan bir adam.. Gazeteci — Suçu neymiş ? — Ne bileyim? Kendisi de unut Oda kirası Mişon ile karısı Rebeka pansi - yon tutarlar. Geçenlerde bir ge - ce karı koca yatarlarken, Rebeka birdenbire uyanır ve kocasını dür terek, korkudan kısılan bir sesle: — Mişon, der, dinle bak, yata - ğın altında birisi horluyor, Hır - siz var, Lâkin Mişon hiç istifini maz: — Birak uyusun, sabah oluncaz oda kirası isteriz. Zamane çocuğu Rahmi Bey ara sıra, aklı srra oğ- luna nasihat verirdi: — Oğlum, derdi, hocanın her zaman seni azarlaması bilsen, ne kadar gücüme gidiyor. — A, hiç üzülme bey baba, bil- seniz o azarlamalar bana ne kadar viz geliyor. boz - — Konferanstan mı geliyorsan? Konferans bu vakte kadar sürer mi imiş? dü Sey... sana doğrusunu söyliyeyim mi karıcığım, konferansçı pepeme bir Ta ihsizlik Avram, Mişona rast geldi. De- di ki: — Nasılsın Mişon, yok? - — Eksik olma Avramcığım. İş- te gördüğün gibiyim. Eskiden bir dükkân açtığımı bilirsin ya. — Bilirim... — Sonra. işi döndüremedim pa- | ram kalmadı. — Vah, vah,.. — Sonra bir tüccar yanına gir- dim. — Oh, oh, memnun oldum.. — Oradan da çıktım.. — Vah, vah... — Derken evlendim. . — Oh, oh, memnun oldum. — Ama aldığım karı benim gibi İ fukaranın biri.. | o — Vah, vah. — Punun üzerine Londrfaya kaçtım. Zengin bir lordun yanına uşak girdim. “Oh, oh, memnun oldum. — Ama İord bizim karıdan hoş- landı. — Vah, vahı,... — Lordun karısı da bana göz koydu. — Oh, oh, memnun oldum. — Yokbe, neye memnun oluyor- sun, Lordun çocukları gene lord o- luyorlar, benimkiler . fukara kalı. | ne var, ne yorlar. Ne anladım bundan. — Yahu, metresinin âşıkları düzü- neyi geçti. Neden ses çıkarmıyorsun? — Ne yapayım, akalliyetteyim. Kadınlara dair Bütün yeryüzü kadmların göz yaşları ile sulansa, her damlanm düştüğü yerden bir yılan biter. Şekapir | Tabiat erkek yaratmaktan âciz kalınca, kadın halk eder. Aristo Tabiatin yarattığı en iyi ve en fena mahlük kadındır. Ezop Kızımı en büyük düşmanım o- lan bir adama verince, dostlarım sordular: — Yahu, nasıl oldu da kızını bu adamla evlendirdin * Şu cevabı verdim: — Bundan büyük intikam olur, mu ? Pisagor Iyi bir kadın bulmak, beyaz bir karga bulmaktan güçtür. Sen Gregor Bir gün Diyojen biribirile konu- şan iki kadın görmüş ve şunları söylemiş: — İşte bir yılan ki, zehirini en- gerekten alıyor. Kadın deniz gibidir, hiç inan - mak olmaz ha ! Tevfik Fikret Kadın bir lâvanta şişesi gibidir. Kapalı tutarsanız, size faydası | yoktur, açrk bırakırsanız, uçar, eli- nizde boş bir şişe kalır. Zagaretla Evlilik — Nasıl, evlilik âlemin'en memnun musun? İyi vakit geciri - Yor musunuz? — Efendim, ilk zamanlarda ben söylerdim, o dinlerdi. Sonraları o söylemeğe başladı, ben dinle i—. Şimdi ikimiz de söyliyoruz, kom - sular dinliyor, Yahudinin gözü Bir Yahu. on gözü ihtiyarlık - tan artık ;7. sez olmuştu. Hekime gidip muayene oldu, Hekim baktı ve başmı sallıyarak: — Bir şey görmiyorum, dedi. Yahudi gülümsedi — Öyle ise dedi bir hekim bulalım da, ikimizi de tedavi et - Feci | Bay Ricai bazen çok dalgındı. ! Bir gün ağır hasta olduğunu işit - tiği bir ahbabını yoklamağa git. mişti. Kapıda hastanın oğlu ile karşılaştı: — Bey baban nasıl? diye sordu. — Sizlere ömür ! — Ya, nasıl oldu? — Ansızın. Bir iki gün evvel © hali iyiliğe yüz tutmuştu. Sonra ne oldu, bilmiyoruz. Biçare adam » cağız yavaş yavaş, tedricen, kendi bile farkıma varmadan öldü. 5 Bu izahatı dalgın dalgın dinli - yen Ricai son kelimeler üzerine: — Vah vah, dedi, bilâhara far. kına vardise, o daha feci olmuş - tur. İ Şişman Vücudünün şişmanlığı ile zera - |” feti ile tanınmış bir zat, bir gün dostlarından birinin nikâh cemiye tine davet olunur. Kapıdan içeri girince, ortalığın pek kalabalık ol- duğunu görür. Sağa sola göz ata - rak oturacak bir sandalye ararken ev sahibi yetişir ve sorar: — Aman efendim, oturacak ye- riniz yok mu ? Öteki iki elile arkasını ederek: — Hayır, der, oturacak yerim fazlasile var ama oturtacak yer bu- lamıyorum. işaret Burun Bay “Cabi uzunca burunlu bir zattı, Bir gün trenle İstanbula ini- yordu. Krşısında da zürefadan bi- ri oturmuştu. Cabi galiba nezle olduğundan sık cık mendilini çıkarıp burnunu siliyordu. Bir aralık karşısındaki dayanamadı. Acımış gibi bir ta» vır tâkınarak : — Size zahmet oluyor, dedi, mendilinizi bana verin de ben si - leyim. Zira burnunuz bana daha | yakın. Lokantada — Kapıya yüzde yirmi tenzilât die'ilân koymuşsunuz. Halbuki fiatlarmız her vakit ne idise yine —'Ba çorbayı domuz bile i Bişarbayı domuz bile içmez, Yeni hizmetçi — Yemek hazır mı ? — Hayır efendim. Se Canım, ben sana tencereyi saat ikide ocağa koy demedim mi? >— Evet, dediniz. Ben de koy - ü ocakta ateş yok, Si; ateş koy dememiştiniz ki... a Eski arkadaş — Dün eski mektep arkadaşla rınızdan Rahmi Beye rast geldim. — Rahmi Bey mi, hatırlamıyo - rum. — Canım, kısa boylu, şi; , şişmanca, şakaklarına kır düşmüş bir Gi > İ — Şi mektepte iken şakak. / arma lü fr | i rk erdi üşmüş hiç bir arkada - | “ Edebi zevk l i eyi konuşuyordu. Biri. | — Sana do; halkımızm hiç te edebi zevki yok. — Amma da yaptın ha.. Son ro. manınız az mı satıldı? Sizin gibi İ . — Kapuda bir hanım var, sizi istiyor , — Nasıl şey? Ge di, mi? Kibar kılıklı ua e güzel | İ ğrusunu söyliyeyim, | i — Bu saati ben icat ettim. Bir bakışta üç kişi birden saatin Kaç olduğunu anlayabilirler. Gürültü Evlenmişti ama, zavallı o adam dünyanın en şirret karısına düş - müştü. İkide birde biç yokdan kav- ga çıkarırdı. Buna mukabil adam- cağız ağzını bile açmazdı. Bir gün ahbaplarından birisi de- di ki: — Amma da kılıbıksın ha, insan karısından bu kadar korkar mı? — Azizim, ben karımdan değil, gürültüden korkuyorum. Basit Müşteri — Bu kutu nasıl açılır? Bakkal — Içinde tarifesi var &- fendim. Mazsret endim, doktoru- i görmek istiyor. Bay — Eyvah, bugün de canım hiç kimseyi görmek istemiyordu. Bari git, hastadır, yatıyor, diye söy le, Bu, böyledir — Hayat bir türlü ucuzlamadı gitti, bu sabah bir karnabahara herif otuz kuruş istedi. Ben de al- madım. — Dayanılır gibi değil hemşi « re! Bu yeni şapkayı kaça aldm? Si On sekiz liraya,, Ucuz değil mi — Aman, ne bedava.. Yerini söy le de ben de alayım.. Ağır cezada — Karını neye öldürdün? — Artık tahammül edilmez ha- le gelmişti reis bay. Hergün küfür, hergün kavga.. Tabak, çanak kı- yılır, geceleri geç Sarhoş 0- lur. — Öyleyse boşasaydın.. — Boşayamazdım. ( Evlendiği- miz zaman, bizi ancak ölüm ayırır diye yemin etmiştim. Evet amma.. Karı koca kavga ( ediyorlardı. Bir aralık kadın asabileşti ve ko- casına bağırdı: — Yazıklar olsun, dedi, evlendi. gimizin ilk zamanlarında bana ba- kıp bakıp ta "seni bana Allah ver- di,, derdin. Erkek acı acı gülümsedi: — Evet, Allah verdi ama, kim bilir hangi günahımın cezası ola- o Hayır efendim, değil. Sizin | — yözkişitik sofra kazır harıcığım, yalnız davetiyeleri gönderdim Mahkeme Reis — muhakemeniz bitti. Be- raat ettiniz. Sabıkalı — Vallahi hâkim bay affedersiniz, Sizi nafile yere işinizden alıkoydum. Lokantada — Garson, alsana peşinen bol bahşiş.. tavsiye et bakalım, ne in tihap edeyim? — Karşiki lokantayı efendim. — Affedersiniz gişe zannettim. As kalsın elli liralık bozduracaktım. Karada Bir bahriyeli aldığı izinden lâyr kile istifade etmek için kafayı iyi: ce tütsülemişti, ilci tarafa yalpa yarak caddeden geçiyordu. Orada nokta bekliyen zabıta me muru yavaşça yanına yaklaştı! —Birader, doğru yürüyemez mi- sin? dedi. Bayan Nezahet Nasuhi amcays kaç yaşında olduğunu sordu: — Kırk sekiz, elli sekiz.. — A, a, hem kırk sekiz, hem elli sekiz olur mu? N — Efendim, ben paramı says- rım, gelirimi sayarım, evdeki gü” müş takımları sayarım. Çünkü bun- ları çaldırmak ve kaybetmek ihti- mali vardır. Yaşımı kimse çalmaz ki, ne diye sayayım? JEAN Serml mi e

Bu sayıdan diğer sayfalar: