5 Aralık 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 15

5 Aralık 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 15
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 1738—53 UYANIŞ 1! Kırk kişinin bu velveleli gürültüsü, mektebin Cümbür cemaat namaza duruşumuz ne ömürdü. ISSIZ koridorlarında üzün uzün çınlıyordu... Sonra Bizim hoca bir melâike idi... vat getirdik. Hoca coşmuş, suratı fesinin rengile Mi Sağ elinin işaret parmağını, bir orkestra şefinin deyneği “gibi, önündeki kürsüye vurarak ve hafifçe sallanarak bizi idare ediyordu... Uzun bir sessizlik içinde şaşkın şaşkın Bir iki yaramaz dillerini çıkardılar, Hoca gördü. bakıştık... sırıttılar Kulaklarımızın zarını patlatacak kadar şiddetli bir ses gürledi: — ama kelle gibi ne sıntıyorsunuz ulann!... Dehşe Hos hocası dehşetti Korktuk ve sıralarımıza sindik... ... Anlatmağa başladı: —Çocuklar, diyordu, dersimiz hesap... Ben hesaptan evvel size dinimizi öğreteceğim... Bir dakika düşündük: Hesap dersinin s«ulümudiniye» ile ne münasebeti var acaba?... Hoca anlatıyor. — Kadınların açık saçık gezmeleri, kuyruğunu sallayan dişi köpekler gibi— aynen böyle &öylüyor- du— erkeklerin ardında koşmaları, cünbüşler, eğlenti- ler... Allıklar, podralar, rastıklar........ Uzun süren bu gürültülü vaazdan ye bir şey an- lamadım. Yalnız, bütün sımfın ağabeysi olan Hasan'ın sırası altına sinerek, kasıklarını tutup boğulurcasına gülme- sinden anladım ki hoca acayip şeyler anlatıyor... Sonra sakinleşerek e anlattı: — Cennetin güzelliklerini, o koca DM © mü- rekkep, ağaçlar kalem olsa ie un imkân ktur. Ve uzun uzun cennetin güzelliklerinden sularından, nehirlerinden, saçları ay, dişleri güneş gibi pırıldıyan huri kızlarından bahsetti. İ güldü. üzümüz Sevinçle çırpınıyorduk... Hoca ne eyi adamdı!.... Ders sonuna doğru cennete gösterdi: — Doğru yoldan ayrılmamak, ibadet etmek,, Her şeyden evvel namaz kılmamızı istiyor ve ilâve ediyordu: «Ey müsülüman kıl namazı çün saadet tacıdır.» Sen namazı şöyle bil ki müminin Trampet çaldığı zaman sevinçle gitmenin yolunu da miracıdır.» hocamıza SÖZ verdik: Doğru yoldan ayrılmıyacaktık. Namaz kılacaktık. Ve Cennete gidecektik. Çocukluk!.. ia z İki ay geçti. rtık hepimiz mini mini birer softa kesildik... İçi mizde namaz kılmayan hiç yoktu. Aramızdaki bir kaç yaramaz bile, hesap hocasın- dan tam numara almak için, aptessiz, maptessiz yatıp kalkıyord .. Öğle yemeğine ei ak 1emen yemeğimi yer, sonra ezanı beklerdim. Ezanı, sesi güzel bir arkadaş, taşmerdivenin bir kaç basamak yukarısından okurdu... Oyun oynıyanlar bilyelerini, topaçlarını bırakır, ezanı dinlemeğe hazırlanan hesap hocasının yanına koşarlardı... O, kollarını kavuşturur, yumar, dinlerdi. Sonra ellerinin başparmak tırnaklarını öpüp göz- lerine sürerdi, Biz bir sürü çocuk, mini mini onu taklit ederdik... başını çarpıtır, gözlerini maymunlar gibi, Ah! onu ben ne kadar severdim!... * Hoca bir gün gözükmedi. ; ok. "Telaşlandık: Hocamız ne oldu acabi 11. Nihayet bir gün. O günü hiç ve utamıyoru Sabahleyin çantamı tag sıkıştırmış, sefer tasımı elime almıştım. Annemden öğrendiğim bir şarkıyı mırıldanarak mektebe gidiyordum... Birdenbi- re bir ses hn Bağırış, çığımş, teneke sesleri, yuhalar, küfü Köşeyi Ey malla bir kalabalıkla karşılaştım: Acaba ne vardı?.. Çarşaflı, yeldirmeli bir sürü kadın, genç ihtiyar, şalvarlı poturlu, fesli sarıklı bir sürü erkek, Çoluk ocuk Müthiş bir curcuna. — Edepsiz! — Hayasız —— yemek karısına ha?! — Rezil adam. Ya hatunun feryadı duyulmı- yaydı?... Bu ırz, namus haydudunu sürgün etmeli — Asmalı. — Kesmeli. — Parçalamalı. Gene bir yığın küfür; Edepsiz, hayasız, rezil, alçak, Tenekeler kıyametleri koparıyor, taşlar fırlatılır yordu... Pencere kafesleri sürülüyor, kapılar sr her kapıdan kızgın bir insan fırlıyarak bu kud kafileye katılıyor. Birdenbire korktum. Titredim, Merak ta ettim: Acaba bu namussuz adam kimdi?... Bi e wi boyumla kalabalığa karıştım. Nihay ibaya "gördüm: Keşki göremez olaydım!... Bu benim melâike huylu, sevgili hocam değil miydi?... Atılan taşlar, indirilen tekmeler, vurulan yumruk- larla yüzü gözü kan içinde kalmıştı... İhtiyar zaptiye, korkunç bir hiddetle köpüren halkın hücumundan kendisini bile koruyamıyordu... Dilim damağım kurumuş, hemen oracıktaki bir kapı eşiğine oturuvermiştim. lay & ti yaplan haykırışlar, çığrışlar, teneke sesleri bir- birine m -- b abin sataşmak kolay mı” — Bir de hoca olacak. — Namus haydutu... Tulhhh.. kalıbına ! Sürmeli, — Asmalı, — Parçalamalı ! * Küçücük kafamda süslü bir taht kuran, benim melaike huylu hocam, o tahttan paldır küldür öyle bir yuvarlandı ki.... Artık hükmümü verdim : «Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz» Siz buna ne dersiniz ?.. Reşat Enis

Bu sayıdan diğer sayfalar: