16 Şubat 1939 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 5

16 Şubat 1939 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Na. 2917—532 Yarı Şaka: Münekkidi var. ” UYANIŞ Antolojisi var. Dedikodusu var. - Münakaşası, hattâ mudarebesi var. Şimdi ise, nerdeyse, akademisini bile kuracaklar!.. FAKAT EDEBİYAT Münekkidi var, Antolojisi var. Dedikodusu var. Münakaşası, hattâ müdarebesi Var. Şimdi ise, nere- deyse, akademiâini bile kuracaklar. Neşredilen listelere bakarsanız, ku- rulmasına gayret olunan bu aka- deminin azâları bile hazır: O ka- dar ki, henüz kurulmamış olan &8- kadâmi binasının her katı tapkı daha tamamlanmadan kiralanan #partımanlar gibi, tutuldu. Daha şimdiden, bu muhayyel akademiye sokulmaları mevzu bahsolan isim- ler etrafında mübakaşaya girişen- ler, hatt& bu münakaşayı kizıştı- ranlar var! Fakat bütün bunlar arasında göze görünmiyen yegâne varhk: edebiyattır. Bu hesaböa, antolojiler yapilacak, akademiler kurulacak, azğler seçilecek, ve esdebiyat» da, tıbkı rbeghut fıkradaki vapurun is- hirhi gibi arkadan gelecek ! Bizim caddede, uzun zaman- danberi, hakaret manâsına kulla- nılmiâkta olan meşhur bir ünvan var : — Üstad! Bu gidişle : — Edib! sıfatı da, «üstad> ün- vanının akıbetine uğrıyacak gibi görünüyor. Ve insan, bu mukad- der akıbeti sezdikçe, - hâşâ huzur- dan - Edib» olmadığını şükür ediyor : çünkü bugüt : « — Gene edib, değerli edib, büyük edib, kıymetli edib, mümtaz edib! bilgi- li edib, güzide edib » gibi parlak sıfatlar, eski İspanyadaki komik asğlet ünvanlarına döndü; takınan takınana | Geçenlerde bir mektub simış- tım. #Edib» isminde bir okuyucu- mah imzasını taşıyan o mektub da, bu mevzuya temas eğiyordu. Okuyucum : « — Benim, diyordu, ismim maalesef; Edib, Adın konulurken, bana danışılmadığı için, bu ismi ün benim hiç bir taksiraam yok Fakat eloğlu bunu dinliyor, an- hyor mu” Sanki edibliği, herkes gibi ben de kendi Kendime takin mışım gibi, adımı duyanlana dudakları istihza ile ,bükülüyor. Halbuki, eğer: « İnsan, edib olmaz, edib doğarla sözü doğ rü ise, ben bu ismi taşımıya, birçok ediblerimitdeu daha lâyıkım, Fe kat, bu liyakatime rağmen, artık taşımaktan sıkıldığım bu ismi de- giştirmek mecburiyetini duyuyo: ram: çünkü, ortada xedebiyab olmadığı baide çoğalan edibler sa- bik Habeş imperatdın Hailsi Selâse gibi topraksız, ve millsisiz kalmış krallara döndüler: Bep, onlara benzetilmiye dah fazla katlarış mıydodğım İ» » O zaman, Bu mektabun sahibi- ni hakaiz bulamamıştım. Çünkü edabiyat, ve şiir gajtina okumıya katlandığım yerli kitablar, birer baş makale kadar boşin. Hele yeni giirlâğrden bazıları, kırk yılık kaçıklara: <— Pegb dedirtecek kadar şağınıydı. Fakat ben bilhaşsa,. bu şiirlerden bazıla- rının, aklı başında göndiğım bazı münekkitler trafından teşvik gö- rünüşüne şaştım. Meselâ, bizim Nurullah Ataç, her girdiği mecliste, gözlerini güze süze, ve sesini titrete titrete oku- duğu şu acaib cümleyi, bir giir mısra diye meşhur etmiye bile ağraştı : «Yazık oldu Süleynişn e€fendiyeh Bundan da anlaşlıyor ki, sebe- lerdenberi sürüp duran edebi buhrana yavaş yavağ alışnuya baş lıyoruz : Susuz dala nın, El amy de katlandığı, #jel «Edebi kah» külü de tabii | 2 gürin iyisi bolünyi dimağlenmiz © gi çukulatalardan çen gözlerimiz yağlı ik ibre Ve beni mizde başlıyan gün geçtik tırmaktağıri

Bu sayıdan diğer sayfalar: