11 Mayıs 1939 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12

11 Mayıs 1939 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 2939—544 di boş ve küçük benliğinden kaldırarak sâf ve samimi bir seviyeye yükseltmişti beni sev- diğini söyledi. Bütün tüylerim hoş bir korkuyla ürperdi. Bet- benzimin yüzümden uçtuğunu kendim duydum. O dakika be- nim için ne ben, ne de dünya vardı. Ona ne fısıldadığımı bil- miyorum. Dedik a. Lâfı uzatmıyalım. Ona bilmem kaç gün sonra ge- ne rastladım. «Kaçacak mıyız?» diye sordum. Rengi soluktu. Bana nedesin beğenirsiniz: «Bir erkeğe böyle bir sergüzeştten hiç bir fenalık gelmez, fakat bir kadının adı lekelenir. Böy- İe bir hareket bir kız için mah- volmak demektir» dedi. Yüre- gim burkuldu. Sanki acı bir çığlık beynimde çınladı. Kanı- mın içime çekildiğini duydum. Yüzüm her haldı kireç gibi ol- muştu. Ona ağır bir sesle: «Bu sevgi değil !» dedim. «Kendini düşün, hem bu skandala ne lü- zum var? Bu kadar kedere ne hacet, gizli gizli birbirimizin dostu olmakda devam edemez miyiz?> dedi. «Bu söylediğin iğrenilecek bir riya olur! Sana elveda !» dedim. Kalktım yü- rüdüm. Arkamdan koştu. Adımı andı. Sevdiğini söyledi. «Se- nin sevginle benimsevgim ara- sında fark var. Sana demincek son sözümü söyledim» dedim. Evlerinde hizmetçilik eden kü- çük hizmetçi kızi bana çok son- raları anlattı, Ogün eve somurt- gan ve düşük bir yüzle girmiş. Karısı: «A kocacığım gene ya- zı meselelerini düşünerek üzü- lüyorsun galiba. Vazgeç acanım. Bayağı zayıflıyacaksın. Yemek zamanı geldi. Ağzına lâyık bir patlıcan dolması yaptım. Gel de şu dolmaları atıştırmağa bak» demiş. Halikarnas Balıkçısı UYANIŞ 395 Harikulâdeliğin oKadavrası! Pınar, sen bizi böyle mi kandı: raçaksın ? Ya susuzluğumuz bitmiyor, ya sen bize yetmiyorsun. Gene o manzara, gene senin köpürüşün. Gene o man” zara, gene bizim çorak, kurak, doy- mak bilmiyen içimiz... Bu nasıl ihtirastır ki; bizi hep böyle, mütemadi şamatalarla ölümden hayata, hayattan ölüme atıyor. Ve gene ne ıztırabdır ki; öldürmediği gibi yaşatmıyor da. imin “ney,ini çalayım? Kim- lerin kadehlerinden içeyim ve kim- lerin bezminde can vereyim? Boş şeyler mırıldandığımın far- kındayım ama, bu hezyan halindeki hürriyetimi de nakletmeden duramı- yorum. Devam ediyoruz. Suyun devam ediyor. Ben bizde; her an, çatlak dudaklarımızın sende dinlendiği her büyük tamasda kayboluyorsun. Fakat bu kayboluşun (o harikulâde. Bizim “sen,, diye, ruhumuzdaki yürüyüşün- den halk ettiğimiz şey; bir türlü o Bürhan Sadık harikulâdelik olamıyor. Ancak, o ha- rikulâdeliğin kadavrası. Keşki kadavra da olsa! Ekseriya, o bile değil. Bazan gözleri yok, göz- süz kadavra ki kör eser diyoruz. Ba- zan ayakları yok, topal.. dili dönmez kekeme.. kulakları yok, sağır ve ba- zan da rengi, tarası, kuvvet, ritim anasırı, asâbı olmadığı için şahsiyet- siz diyoruz. Kayboluşunun bu saydıklarımdan başka tezahürleri de ver ki, bu hâ- dise, senin hesabına işlenen cinayet- lerin en feciidir : Harikulâdeliğin Okadavrası diye boy boy kendi cenezelerimizi teşhir ediyoruz. İşte Morg böylece dolub boşalıyor ve böylece asırlar geçiyor. Ve sen, ne kadar nadir geliyor, na- dir görünüyor ve doğuyorsun. İşte Morg böylece ve asırlarca dolub boşalıyor ve biz bekliyoruz ki Morgda harikulâdeliğin kadavrası gö rünsün ve insanlar büyük taibde, bü- yük cezbeye tutularak harikulâdeliğin kadavrasını canlandırsınlar ! öldü devam — Bir talebem — 3B9 uncu sayıfadan uzakta kendi mukadderatını kendi hazırlıyan zavallı Doktor Hikmete acımadı bile... Yakub Kadri için: (Edebiyatı- mızın kubbesine nesrin yeni sesini ve cümlelerin yeni âhengini getir- di) diyen İsmail Habib, bu vasıf. lara, muasır edebiyatın en kuvvet li romaucısı ilâvesini esirgememse- liydi. Bilhassa Yakub Kadrinin harp romnacıları ayarında hattâ onlardan daha iyi eserler vermesi bu sıfatıdı ispata kâfidir: «Bir Sürgün» de görüş ve du- yuşlarını aksettiren ahenktar uslü- bunun bizde bıraktığı tesir: Hay- raulıktır. Vak'anın Fransada geç- mesi bize yeni yeni karakter ve şahıslar tanıtır. Size acıyan ve yar- dımdan çekinmiyen bu mahlüklar para karşısında en vahşi birer ca- navar kesilriler: İşte Fransız ka- rakterleri. Bütün bu herciimere or- tasında Doktor Hikmet adetâ kay- bolmuştur. Müellif romanda bile asıl şahıs Doktoru sönük gösterir. Ondan bahsetmek isterken zanne- derşiniz ki bütün şahıslar üzerine çullanarak onu batırmak istediler. Hiç bir zaman sahifelerin üzerine çıkmak ona nasib olmamıştır, Eserde kullanılan pek çok fran- sızca - termes -İer romana daha çok «Maballis bir reok vermiye çalış- mışlardır. Onların züppece kulla- nılmış olmadıklarını pekiyi farke- debiliriz. «Bir Sürgün» için diyebilirim ki: 1938 senesi içinde garb dünya- sında neşredilen romanlardan çok üstündür. Yakub Kadride görme ve aksettirme hassalarını muasırla- rından çok kuvvetli buluyorum. Bilhassa nesrin mikemmeliyeti e- seri romandan ziyade, usülle yazıl: beste haline sokuyor. Kalemini dimağına bağlıyan Yakub Kadri nesrin son kademe- sine erişmiştir. Hâdi Çorgun

Bu sayıdan diğer sayfalar: