11 Mayıs 1939 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 6

11 Mayıs 1939 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 2999 —3544 UYANIŞ 389 BIR TALEBEM Muallimliğin, büyük manevi hazları gibi bazan ne acı anları da var. Mem- leket gençlerini yurd için kültürlü birer kıymet olarak yetiştirmek ve onların her gün, ber ay, her yıl fikir ve hislerle inkişaflarını görmek bir muallime neka- dar sürur verici bir levha ise, hiç bek- lenmiyen bir zamanda birdenbire içle- rinden birisinin zalim bir ölüm darbe- sile yere yıkılışı da o derece sonsuz bir ıztırab oluyor. Ben işte bugün bu iztı- rabı duyuyorum, Galatasaray Lisesinin onuncu $ınıfının A şubesindeki kıymetli talebelerimden Hâdi'nin bir apandisit ameliyatı sonunda hayattan ölüme geçi" şine kalbim sızlıyarak bu satırlara kay- dediyorum. Hakikaten bu ölüm hepimizi yaraladı. Bunun için ailesine, mekteb- teki muallimlerine, idare amirlerine, ar- kadaşlarına ve bütün bu güzide genci seven ve tanıyanlara gönülden taziyetler ederim. Ondan bir hâtıra olarak mec- müuamızın bu sayıfasında neşrettiğimiz yazı, Hâdi'nin son edebiyat vazifesidir. Çok nâzik, çok hizli, derslerinde bütün röuallimlerinin teveccühünü kazanmış ve bilhassa edebiyata çok meraklı bir ço- cuktu. Yazık oldu. Halid Fahri Ozansoy B Bir Sürgün. ROMAN Yakub kadri Karaosmanoğlu Ulus Basımevi 1938 Türk Mütefekkiri, Garb kültü- ründeki aşırı hürriyet kokusunu ciğerlerine çekince, ondaki bu ferahlığı vatanında bulmak sevda- sına kapıldı, Fakat, Saltanat ida- resinin müstebit Hükümdarı ona bu fırsatı verdirmedi. Hürriyet âşıkları Arabistan çöllerinde hürri- yetin serabını, Kızkulesi açıkların» dada deryayı bürriyetin dibini buldular. Boynunu ipten, ayaklarını zin- cirden, vücudunu zindandan kur- taran Türk Mütefekkiri, soluğu Hürriyet beşiğinde almakta gecik- medi. Avrupanın her köşesi, Vatandan Hürriyete sığınan Jön Türk'lerie doldu. Ne yazık ki, ilim ve âlimlerile öğünen garb dünyasında Türk Mütefekkiri onun ancak şakirdi olabildi; ve sığındığı müddetçe de - Maitre - ine hayran olmaktan başka birşey yapamadı. Sefalet ve toyluk, bu Hürriyet beldelerinde onların kefeni ve tabudu oldu. Aile ve Vatan hasreti nice müte- fekkirlerin gözlerini aşık bıraktı. Yaşıyanlar Paşa babalarının sarı Oşmanlılarını ttüketinceye kadar çabalayıp durdular, ve, yapışkan frenk o kızlarının yemi olmaktan kurtulamadılar, İşte (....... fransız dilile basılmış bir yazı, hattâ baabayağı bir bak- kal ilânı bile olsa, Mukaddes Ki- tablar'ın metinleri gibi yüksek sesle ve bir hususi ahenkle okunmalıdır.) diyen Doktor Hikmet'te bu türlü sebeblerden birinin kurbanı oldu. İzmirin sâkin havası içinde rahat, rahat yaşarken, Parisin bü- yük puntolu hürriyet nâşirlerinin zehirli büyüsüne kakıldı..... Ve kendisini (Kalın bira kadehinden kalma bir incecik su çemberinden ve bunun içinde dönen karınca.....) ya benzetii. Abajoli mağazasının aşıladığı aşağı garb kültürünün Doktor Hikmet üzerindeki tesiri dimağını durdurmuş, onu insanlık- tan çıkarmış - İnsiyak - ile hareket eden bir mahlük yapmıştı. Zaten bu insiyakı ki onun Kordon bo- yunda sıralanan evlerin üstünden bakan, çok katlı posta vapurların- dan birine gürüklemişti. (w.. Kendi kendini tahlil etmek, düşüncelerile bu duygular arasında bir rabıta bağlamak imkânını bir türlü bulamıyordu. Bütün manâsile bir otomattan farkı yoktu. Niçin OLDU Genç yaşta ebediyete göçen HADİ gidiyor? Niçin geliyor? Biraz sonra ne yapacak? Hiç bilmiyordu. Bir rüyada gibi kendini tamamile ka- ranlık insiyaklarının eline bırak- mıştı. Bir rTüyâ, evet. Tıpkı rüyada gibiydi. Fakat öyle bir rüyâ ki, ba» zı anlar bir kâbus şeklini almak- tadır...) Doktor Hikmet ancak Raif Beyle tanığdıktan sonradır ki ken- dine gelebildi. Bu çok İâubali dos- tun gayretleri onu ümidlendirmişti. Hele Pariste Jön Türklerin yaşayış tarzlarını yakından görünce uykudan pekgeç uyandığını anladı. (G. Ragıb Bey, nasihatçının sö- zünü kesti: — Yahu, Hikmet bey Doktor- dur, be, doktordur... dedi, — Daha iyi ya, mirim. Şu hal de Tıp Fakültesine yazılırlar...) Ali Kemal bu zavallının hâline çare değil, bilâkis lâtife aradı. Fakat.... asıl sükütu hayale tap- tığı » Maeitre - lerle tawışdığı za- man duydu. (,. Bir anda ikisi birden sustu- lar. Ragıb bey bu kısa vakfeden istifade ederek eliyle Profesör'e, Doktor Hikmeti gösterdi: — Size dostum Doktor Hikmeti takdim ediyorum. — Ne Doktoru! .....) diye tekrarlandığı zaman il- mine inen bu darbeler altında büş bütün eziliyordu. Doktor Hikmetin fedakâr silesi onDu 80u nefesine kadar besledi. Nihayet... feci akıbet; vatandan (Devamı 395 inci sayıfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: