17 Temmuz 1941 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 4

17 Temmuz 1941 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ların altı, dediğim tarihte zümrüd gibi çayırlık idi; orada ancak bir kahvehane ve birde kömür deposu vardı. Çınarlığın İzmit tarafında bir ufak eveik daha vardı, burada liman reişi otururdu, Evciğin sa- hibi Sultan Abdülazizin bal'inden sonra buralara gelip yerleşmiş olan Hakkı bey adlı bir sevimli ihtiyar idi. Onanla çabuk ahbap olmüuş- tuk, Beni Değirmenderede yer sa- hibi o, yaptı. Bana sattığı 20 dö- nüm vüs'atinde bir tarla idi. Orada sahilde bir katlı evi çattım; ağaç- lar diktim, bağ yaptım. Diktiğim ağaçlar Değirmendere arazisinin fevkalâde bereketi sayesinde bu gün başka yerlerin yüz yıllık çınar- ları kadar büyümüştür. Çünkü her çınarın kutru 80 santimetredir. Tabii güzelliği ve son derece yüksek toprak bereketi sayesinde Marmaranın ve İzmit körfezinin fevkalâde kıymetli yeri olan De- ğirmenderenin bir talisizliği var- dır. O da kendisini İzmite ve yahut Karamürsel ve Yalovaya bağlıyan bir yola bir türlü malik olamama- sıdır. Anadoluda dahi çoseler ol- mıyan yerler çoktur ama kanılar ve tahta arabalar gidecek yer bulur. Buraaı öyle değildir; dağlık- tır sahilde kayalık kısımlar vardır, onun için Değirmenderesi benim tanıdığım zamandanberi tekerlek denilen nakil vasıtasını tanıyama- mıştı. Karadan yoleulnk yayan ola- rak yahut bayvan sırtında kabildi. Verimli Cumhuriyet devrinde dahi hayli yıllar şoseye hasretle geçti. Beş sene evvel bir toprak tesvi- yesi yaptılar, yol çizdiler ama, ne köprüsü var idi ne kırma taşı! İzmite epi valiler geldi. Fakat şimdiye kadar nedense İzmiti Ya- lovaya ve Bursaya bağlıyacak kara yola ciddi surette alâka gösteren valiye rastlamamıştım. Geçen yıl- danberi köyümüz tallinin yüzü güldü. Şimdiki Valimiz Ziya Te- kell işe ciddi surette el koydu. Bu yaz sevgili köyüme geldiğim zaman İzmitten otomobillerin ge- lip gitmeğe başladıklarını çok derin sevinç ile gördüm. Geç olsunda güç olmasın derler! Demek İzmit körfezinin *cenup sahilini yollan- dırmak güç değilmiş, yalnız geç kalmağa mahküm imiş. Otomobilin birisine bindim; Değirmendereden Halı dere, Konca boyunca Ulaçlı- ya doğru uzandık... Buradan sonra yol yapılmakta idi, söyledikleri 98 — Servetifünun —- 2343 “Kokulu Çayı Bizi mehtaba götürür Kokulu Çayır'a giden yol. Havada kekik kokusu Bizi seraba götürür. Bu yol sessiz, bu yol uzun; Görüyorum durgunsun | Fakat ah ben de bilmem Bu geceden ne kalır yarın? Belki ruhumuzda bir tad, Bir baygınlık.. o kadar! Şu gümüş tüllü çamların Biraz da hayali.. o kadar! Sus. bir şey söyleme! Hülya, o kırık kanad, Bırak sürünsün bu yerde Ne böcek, ne kuş sesi, Ne rüzgârın nefesi, Yalnız, Yapraklar ovucumuzda Ve ay baş ucumuzda Susalım gölgelerde. Söyle, söyle bana, Yetmez mi bu hâtıralar Bir aşkın rüyasına... K,, Halit Fahri OZANSOY sözlere bakılırsa Sonbaharda Ka- ramürseli bulacağız. Karamürsel zaten Yalovaya bağlı olduğundan muradımıza erdik demektir. Beş asırdan ziyade türk yurdu olan bu emsalsiz yerler beş asırdır yol- suz idi. Merkezierle rabıtasız idi; tabii olarak halkın kültürü hiç Ipkişat görmemişti. Cumhuriyet idaresi, zümrüt sabilin gözlerinden bağları çözdü kaldırdı. Tersanenin Gölcük çiftliğine yerleşmesi işe daha ziyade inkişaf verdi. Sözü bitirmeden Değirmende- renin geçen umumi muharebeden sonra mütareke esnağında uğradığı yakma ve yıkma felâketinden dahi biraz bahşetmek iyi olur. Bunun için batıramı yeniden yoklamak. tan ise Servetifünunun 1926 tarihli cildindeki makaleden şu parçaları nakleyliyorum. « Altı sene sonra köye avdet eyliyorum, Mütarekenin en acıklı zamanında köyden ayrılmıştım. Bizden sonra Yunanlılar tarafın- dan köy ve evler yakılmış ve yı- kılmış idi. Şimdi tekrar köye dö- nerken geçmiş acı ve ateşli vak'a- ları hatırlıyorum. Beni karşılama- ğa gelen Yaidin Ali anlatıyordu: — Biz, köylüler hep dağlara kaçtık. Evlerimizdeki kıymetli eş- yaları topraklara gömdük. Dağ tepesinde bir kestane ağacı altında durub düşmanın Gölcükten doğru gelerek sizin köşkü, oradaki kahve ve fırını tutştardnğunu gördüm. Ben bakıp bakıp baba ocaklarımı- zın kül olduğuna ağlıyordum. — Çokmu ağladın f — Ne söylüyon sen? karılatı- mız, çocuklarımiz ormandaki ağaç, lar içinde Çakal gibi saklı, önü- müzde malımız mülkümüz yaniyor! ağlanmaz mıf — Ey şimdi nasıl $ — Allaha şükür O kurtulduk. Kurtaranlara gece gündüz dua et- mek ölünciye kadar hepimize borçtur | İskele çınarlarının ilerisindeki bizim yanık evin bahçesine girdim. Yanık ev şimdi kırmızı damlı ve yine bir katlı sade köy köşkü ol- muştu. Bir oh çektim ve ferah yü» rakle benim çınarların altına 0- turdum. Si Artık buraya başka mütalea ilâve etmek istemiyorum. Bütün dünyanın yanıp tutuştuğu zaman- da rahat köğe olan yurdumuzun her tarafı selâmet ve saadet buca» ğıdır. Tanrıya şükür! Ahmed İhsan TOKGÖZ

Bu sayıdan diğer sayfalar: