25 Eylül 1941 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 14

25 Eylül 1941 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 14
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Hönen yazılar SHAKESPEARE — 219 uncu sayfadan devan — bir sese sahib olan Kâmil, «Otel- lo» nun yüzüncü temsilinde de ilk oynadığı akşam gibi oynar fakat siz her seredişinizde onde bir fev- kalâdelik daha bulursunuz. Jest ve mimikleri sesi kadar harikulâde olan bu sanatkar Türk sahnesinin ilk büyük trajedi savatkârıdır. Gümhuriyetten sonra bir köşeye gekilen Kâmil yalnız tulüatçıların yaptıkları müsamerelerde ve ama- tör sahnelerde «Otellooyu - sırf ekmek parası için « oynamıya meo- bur olmuştur. Yaşamak için bütun malını mülkünü satan Kâmil, yal- nız Otello kostümlerini saklamak- tan kendini alamamıştır. Bu öyle bir itiyat hâline gelmiştir ki evi. nin kapısı her çalındığı zaman pencereden sarkarak gelene : — Ne o, bu akşam yine «Otel- lo mu> var? diye seslenirmiğ. Son zamanlarında himayesiz kalan bu sahne adamı uzun müd. det sefaletle mücadele etmiştir. Artık onun kapışının ipini çeken» ler sırf onun isminden istifade eden tulüat patronları olmuştur. Onlar için “Otello>, Otello Kâmil demekti iki ayağı kesilen Kâmilin yarım vücüdü sonradan kangren olmuştu. Ölümünde mezarının ba- şında tek bir san'at adamı bile bu- lunmağdan gömülmüştür. Kâmil bütün kötü şartlar için- de soemi aktörler arasında »Otel- lo» yu oynadığı zaman ondaki san- at ateşi bir volkan halini alır, 86- yirciler kâğıttan panoları, salaşpur- dan Desdemona elbisesi, yumurta sandıklarından yapılmış karyolayı görmeden Kâmilin sihirine kapı- lırlardı. O bütün bir seyirci kitle- sini kendisine tek bir adam halin- de çekmesini bilen bir sanatkârdi. Halk nefes bile almadan eserin sonunda tiyatrodan çikorken ka- fasında yalnız bir kelime yaşardı: O da “Otello Kâmil, di. «Otellö> yu birçok kereler tem- sil etmiş olan Vahram Papazyan Meşrutiyetten evvel İstanbulâ ilk geldiği zaman “Hamlet,i de bü- yük bir kudretle oynamıştı. Bugün Rusyada olan Vabram Papazyan eldden büyük bir trajedi aktörü- 208 — Servetifünun — 2353 dür. Bu şöhretini bugün çok bü- yük sanatkârlar ytiştirmiş olan Rusyada muhafaza etmesi onun büyük bir sanatkâr olduğunu gös- termiye kifayet eder, 1936da Şeh- zade başında Reşit Rıza tiyatro. sunda »Otello» yu sahneye koyan Aşot, 1919 da «Hamlet»i Beyoğlu Varyete tiyatrosunda temsil şimiş- tir. (Şimdiki Fransız tlyatrosunda). İyi bir tiyatro kültürüne sahib ©- lan Aşot ayni zamanda da İyi bir shne Tejisörüdür. Aşod diyor ki: “Umumiyetle bizde piyesler etüt edilmeden sah- neye konulur. “Halka yutturuyo- rug,, zihniyetiyle sanatin bu affe- deimiyeceği ihmal, bem piyesin kahramanlarını temsil edenler İJ — Devamı var — ü SAĞANAK — 223 üncü Sayfadan Devam — küçük kızı, dedi. Fakat acaba ki- me benziyor? Bay Rüzgâra mı, yoksa Bayan Yağmura mı? — İkisine de. Sağanak ayn! z8- manda hem Esinlete, hem Damla- cıklara kumanda ediyor. Bana bir kurşun kalemi verde sana resmini yapayım. Görüyorsun ya — Gas- pard resim yapmağa başladı — ba- basınınki gibi şişkin yanakları ve yine onun ki gibi kanatları var, fakat snnesi gibi daima nezleli, — Peki, elinde tuttuğu ne, bir oyuncak mı? — Evet, annesinin kendisine verdiği bir eleğimsağma. Liselotte, resime daha iyi hay- ran olmak için başını eğerek: — Hâli bana pek nazik görü- nüyor, dedi. Zavallı yolculara bu kadar şaka yapan bir küçük kız için pek tuhaf bu. — Fakat naziktir, babasından, anasından daha naziktir. Bay Rüz- gâr'in Bayan Yağmur dışarıya çık- tıkları vakit bacalar devrilir, ne- hirler taşar, hakiki bir hareket o- lur. Sağanak ise yalnız şaka yap- makla iktifa eder. Ne dersin, kü- çük bir kız bu, eğlenmek istiyor. Küçük kız: — Onu görmeği ne kadar arzu ederdim, dedi. Sanırmısın, yine burada mı? Gaspard pencereyi açmağa gi- derek; — Buna hayret ederdim, dedi, saklanmış olmalı. Hakikâten, eğildikleri zaman, yüzlerine bir kaç su damlası çarp- tıysada ortalık sessizdi, Sokaktan kısa boylu bir bayan geçiyordu. Fakat, birdenbire, Liselotte'un saç- larını tutan kurdele havalandı ve aşağıda, yan kaldırımında, kısa boylu bayan, arkasında bir yelken gibi dalgalanan mantosunu kapa- mağa çalışarak, kendi etrafında t0- paç gibi dönmeğe başladı. Lise, ellerini çırparak : — Sağanak bu, Sağanak! diye haykırdı. Fakat, Gaspard, fiyonga- mı kaptı benim, Haydi çabuk içe- #iye çekilelim, yoksa korkarım gü- zel kemerlmi de kapar. Gök yüzüne bakmakta olan Gaspard: — Bekle bir dakika, dedi. da- nırım ki Sağanak bize birşey ha- zırlıyor. O böyle derken, bir kırlangıç, tâ yanlarından süratle uçarak geç- ti ve lâtif ılık bir rüzgâr eserek pencerenin dayanılacak yerindeki son damlaları kuruttu. Gök, soka- ğın ucunda epi aydınlık kesildi ve ansızın evlerin arasında güzel kü- çük bir eleğimsağıma belirdi. Mektepli; — Görüyorsun ya, dedi, işte bu da Sağanağın bir şakası, İskat bu defa zârif bir şaka, Fiyonganı gâip ettin diye seni bununla tesel- li ediyor. Liselotte gülümsedi, Şimdi her şey ne kadar güzel görünüyordu. Bir güneş siyası yağmurdan iyice yıkanmış olan yan kaldırımını parlatıyordu ve hava o kadar ha- fiftiki insana koşmak arzusu veri- yordu. Şimdi mantosunu iyice ka- patmış olan kısa boylu bayan bile, sebebini kendisi de bilmeden ko#- mağa başlamıştı. Küçük kız: Oh! Gaspard! hakkın var, di- ye haykırdı. Sağanak biç kaba değil, Bilâkis ben onu pek nazik buluyorum... Gaspard : — Hem biliyormusun, dedi, yapa bileceği bütün fena şakalara rağmen niçin yine onu severler? Uçan bir kırlangıç sürüsünü gözleri ile takip için eğildi, sonra geniş geniş nefes aldı ve sözünü bir tebessümle bitirdi : — Çünkü ilk baharı haber verir! Halit Fahri OZANSOY

Bu sayıdan diğer sayfalar: