23 Temmuz 1942 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 13

23 Temmuz 1942 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HAN hanımlar odalarına çekildikten son ra, gece yatısına alıkonulan misa- fir kahve ocağına elınır, orada Kınagecesi gibi eğlenilirdi; ilâhiler türküler okunurdu, hafızlar Kuran okurdu; Nefise Mollanın da sesi yanıktı. Molla, kendi elile yalnız efendisile hanımının kahvelerini pişirirdi, Kapucubaşı zade E.... Paşa, sabahları anberli kahve i- gerdi: fincanın dibine küçücük bir gül goneğsi gibi gümüşten bir şhokkacık oturtulmuştur, içine an- ber konulur ve delikli kapakçığı kapanır, anber kokuşunu kahve- ye verir; bir küçücük anber hapı on, hatta onbeş gün gidebilir. Hacı Dudu, asl adı ile Hacı Hafize Dudu, emektar sütnineler. den idi; bağrının süt kaynakları kuruduktan sonra konağın misa- fir ağırlayıcısı olmuştu ; emrinde, ferace ve yaşmak Alıcı iki kız vardı. Misafirler kıratlarına göre odalarda ağırlanırdı ; büyük he- nımlar her misafire çıkmazlardı ; el öpmeğe kız ve gelin getirildiği vakit de, muhakkak kıymetli he- diyeler verilirdi bu kıymetli hedi- yeler kumaş ve mücevherdi. Hırıstalı Fatma-abla, konağın bütün hizmetçilerinin âmiri idi, , Onların derdlerini dinler, araların- da dedikodu olmamasına dikkat eder, onların dikişlerini diker, on- lara dikiş, nakış, dantele örmesini çorab örmesini ve bütün ev işle- rini öğretirdi; kızları hamama 0 sokar, saçlarını o tarayıb örerdi; gelinlik çağa geldiklerini hahım- Özlediğim ve onda yepyeni bir dünya bulacağımı 'ümit ettiğim rüyalarına bir sembol olarak gire- bilmeyi arzu ediyorum, Sen, artık benim için uzak ve efsanelerle do- lu erişilmez bir masal meyvesi gi- bisin. Seni maddeden &zâde sadece bir ruh olarak tasavvur ediyorum. Düşüncem semâlarda kanat çır- pıyor. Ve gözlerime ineti tatl bir uy- ku beni rüyalarında yüzmiye da- vet ediyor. Kenan HARUN M E — 11 inci sahifeden devam — lara ilk defa o açardı; köy, çift lik, değirmen ve konağın dış hal- kı içinden kızların zevk ve ruhu- na uygun delikanlıları geçmekte hüner sahibiydi. Hediye-abla, hanımın, sabahtan akşamakadar karçısında ayak hiz- metine nezaret ederdi; hizmetçi- lerin en güzellerinden iki kızda onun emrindeydi, gözleri Hediye ablanın gözünde, işlerini, kaş, göz, kirpik işaretlerile görürlerdi. Konağın öbür uslularından Se- yide Dudu Nazır karın, lâkabiyle meşhurdu, çiftlikler nazırı bir Ed- hem ağa'nın karısıydı, oğlu Ahmed dünya güzeli bir delikanlıydı, boz- gun sonunda Dedeağaçda jandar- ma iken denizde boğuldu. Kör Şerife ilâhici, kasideci ve mevlüd okuyucuydu; onun bir Murad reis ilâhisi vardır ki, sesine coşkun bir umman uğultusu vererek bitirir. ken, yaşarmamış göz kalmazdı: Murad Reisin ipe çamdır dayanmaz, İçinde tayfalar ağlar uyur uyanmaz 11. Güm.. güm bam!!! güm. güm bam !!. Dalkavukların başında da Ta- bak A yşesi ile kızı Tarife gelir; Ayşe; bir dibağın kızıydı, şen, şuh, dilli, bir mani ve türkü hazinesiydi, bir, yalnız Felek üzerine beşyüz mâni söylediği naklolunur; Tarika- ya gelince, eşsiz rakkaseydi. Hizmetçi kızlar yirmi beşten fazlaydı, on tane de yukarı Bal- kanlı Bulgar kızı, Mome vardı; bun- ların içinde Gano, boybos, kaş göz, el ayak, fevkalâde güzeldi; E** paşanın oğlu Ş*** beyin düğünün- de gelinin arabacısı Dimo oğlan- la evlendirilmişti; bozgunda veli- nimetlerini birakmamışlar, Gano ferace giyerek, Dimo araba düre- rek İştanbula beraber kaçmışlardı. Hiç bir gün, öğle ve akşam, sofraya misafirsiz oturulmamıştır; fakat yılda üç defa, Receb kandi- linde, Ramazan ve Kurban bayram- larında, bilhasaa ziyafet sofraları kurulurdu; ferace ve yaşmaklara bohça yetiştirilemez, bahçeye ipler gerilir, feraceler ve yaşmaklar bu F EN D | iplerin üzerine atılırdı. Ramazanın ile günü de çok misafir gelirdi, büyük bir kısmı da iftara alıkonu- lurdu. Receb kandili, Bulgarya Türk- lerinin büyük dini bayramıdır; hu- susiyeti de mekik ile fesiidir. Mekik, tavada şırlagan ile kı- zartılmış bir hamur işidir. Pergen- be sabahı günün ilk ışığıyla ve komşulardan başlanarak sini sini üleştirilir; en yoksuluna varınca, Receb kandilinde ocağı şırlagan kokmıyan kalmaz, bir sinicik ol- sun, sağ ve sol ve kapı karşı kom- şusuna mekik gönderir. Bir gece evvelinden herkes eline kına ko- yar, mekik kınalı el ile dağıtılır; ölmüşleri andırarak ruhlarına birer Fatiha ve Yâsin okutmak üzere, mekik ile beraber bir testi yahut toprak ibrik verilir; camilere de kınalı ve yaldızlı varaklı mumlar götürülür. Kapıcıbaşı konağında, Receb kandili görülecek günlerdendi. İş, mevki, sevgi, yaş gözetilmeden Receb harçlığı verilirdi; hasbahçe, dışbahçede büyük havuz ile ceviz- lik arası, arabacılar avludu, met- cid önü testi, ibrik ve toprak bar- dak öbeklerile dolardı; bu toprak su kaplarından, herkes, adlarını hatırlıyabildiği yakın ölülerinin sayısı kadar alırdı; kulplatına, bo- yunlarınâa ipliklerle küçücük kâ- gıtlar bağlanır bu kâğıtların üze- rine de bir ölünün adı yazılırdı; burada, yazı bilenierden, kimsesiz» lerden, toprak işlerinin renkierin- den, ve biçimlerinden, ölümden, hüzünden, imandan ve daha birçok şeylerden konuşulabilir. Peygamberin ana karnına diş- tüğü gece, kasabada bir şehri âyin olurdu; irili ufaklı sırık ve el fe- nerleri ile camilere gidilir, sokak- lar fener ve meş'alelerle donanır, fişenkler atılır, çoluk çocuk, kız ve oğlancıkiar cıvıl cıvıl oynaşırdı. Besledi beş yüz sene İstanbulu Devleti teyid kılan Rumsli... R. Ekrem KOÇU 119 — Servetifünun — 2396

Bu sayıdan diğer sayfalar: